Kayıtlar

ANKARA'NIN ORHAN VELİ'Sİ...

Resim
ANKARA'NIN ORHAN VELİ'Sİ... Bu sayımızda 67 yıl önce 14 Kasım tarihinde kaybettiğimiz büyük şair Orhan Veli'yi anacağız. Büyük ustanın edebiyatçı kimliğinin yanı sıra Ankaralı kimliği de bizler açısından büyük bir gurur vesilesidir...   Orhan Veli Türk edebiyatının önemli ismi... Türk şiirinin en büyüklerinden biri... Hayata İstanbul'da gözlerini açtı ve orada kapadı. Ama o bir Ankara şairiydi. 36 yıllık kısacık ömrünün 23 yılı Ankara'da geçti. Babası müzisyen Veli Kanık eski adıyla Mızaka yı Hümayun'un, şimdiki adıyla Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın  şefliği için Ankara'ya geldiğinde yıllardan 1925'di ve Orhan Veli henüz ilkokulu bitirmek üzereydi. Kanık ailesi bugün Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Tiyatrosu ve Oda Tiyotrosu bulunan ve o zamanlar 2.Evkaf Apartmanı olarak bilinen Ulustaki binaya yerleşti yerleşti. Orhan Veli sırasıyla Gazi İlkokulu ve Ankara Erkek Lisesi'de eğitim aldı. Ahmet Hamdi Tanpınar'

AKP emperyalizmin Topal Osman’ıdır…

Resim
Uzun bir dönemdir kavramların içinin boşaltıldığı, minimize edildiği bir süreçten geçiyoruz. Bu durumun içinden geçilen ve muhtemel ki artık sonuna gelinen tarihsel “fetret devri” ile dolaysız bir ilgisi var tabi. İnsanlık bu tarihsel fetret döneminde, demokrasi denilince liberal demokrasiye bağımsızlık/anti emperyalizm denilince “devletlu”ların küreselleşme konusundaki ayak sürçmesine fit olmaya mahkum edildi adeta. Bugünkü konumuz anti-emperyalizm… Malum AKP hükümetinin son bir kaç yıldır özelde ABD ve AB ile, genelde ise bütün dünya ile sorunlu bir ilişkisi var. Bu sorunlu ilişki, bugünlerde bağımsızlık ve anti-emperyalizm kavramları eşliğinde meşrulaştırılmaya ve topluma pazarlanmaya çalışılıyor. Yandaş medyanın bu konudaki tutarsızlığını, samimiyetsizliğini ve cehaletini anlamak olanaklı… Ama iş bunlarla sınırlı kalmıyor; sol adına konuştuğunu iddia eden bazı çevrelerde bu gelişmeleri anti-emperyalizm argümanını kullanarak değerlendiriyor. Gerek iktidar çevrelerin gerek

Anti emperyalizm ve sosyalizm

Resim
Sosyalistler kapitalizmin diz boyu geliştiği, sınır tanımaz hale geldiği koşullarda, bağımsız bir ülke alternatifinin siyasal olarak ütopik ve tarihsel bakımdan gerici niteliğe sahip olduğu konusunda hiç kuşku duymadılar. Tamı tamına şu şekilde formüle edilebilir:  Sosyalizm açısından anti emperyalizm (bağımsızlık) pratik bakımdan imkansız teorik bakımdan gerici bir ütopyadır. Bağımsızlık kendi kendine yeterli (otarşik) bir iktisadi ve siyasal sistem demektir ve artık olanaksızdır. Dünya zorunlu olarak evrenselleşmektedir ve emperyalizmin anti tezi bağımsızlık değil; sınıf ve sınırların olmadığı eşitlikçi ve özgürlükçü bir enternasyonalizmdir. Peki bu böyle ise, yani anti kapitalizmden bağımsız bir anti emperyalizm (bağımsızlık) pratik olarak olanaksız ve tarihsel olarak gerici bir programsa, sosyalistler niçin bu kadar yoğun biçimde anti emperyalizm vurgusu yapmışlar ve anti kapitalist olmayan anti emperyalist hareketleri de desteklemişlerdir. Bunun biri tarihsel/sınıfsal diğer

Sana söz Gökçek, o “vandallık müzesi” kurulacak…

Resim
25 yıllık kentsel saltanatında Ankara’ya telafisi çok zor zararlar verdiğin için… Bütün hizmet süren boyunca ulaşım, doğalgaz (sayaçlar) vb. alanlarda halka hizmetleri en pahalı sunan belediye başkanı olma unvanını kimseye bırakmadığın için… Buna karşın ve aynı zamanda Türkiye’nin en borçlu belediyesi olma unvanını da Ankara’ya kazandırıp, bu unvanı 25 yıl önce sadece 3,5 yıl belediye başkanlığı yapmış olan sayın Karayalçın’la paylaşma  konusunda gösterdiğin arlanmaz “nezaket”in için… Sevgili Gökçek, 25 yıl boyunca Ankara’ya Kurtuluş Parkı, Gençlik Parkı, Botanik Parkı, Seymenler Parkı vb. ayarında bir park bile yapmadın… Altınpark dersen; biliyorsun o senden önce ihalesi yapılıp üçte biri tamamlanmıştı… Göksu dersen; orası zaten kullanılan bir piknik alanıydı. Sen betonlaştırıp ticarileştirdin… Harikalar diyarı dersen; orası yeşil alan değil panayır merkezi… Dile kolay tam 25 yıl Sayın Gökçek,… Demir kafes diye bir şey yaptın ve sökmek zorunda kaldın… Gökkuşağı diye,

BİZE ACİLEN BİR AYDIN HAREKETİ LAZIM...

Resim
Tarih bize siyasal planda sağ ve sol dalgaların oluşumunda bir "aydın hareketi"nin kritik önemde olduğunu gösteriyor. Elbette bu dalgalar temelde nesnel/sınıfsal faktörler üzerinde yükseliyor. Ama bir aydın hareketi olmadan da söylemsel/siyasal hegemonya kuramıyor, bu anlamda başarıya da ulaşamıyor. Yine bu dalgalar temelde nesnel/sınıfsal faktörler üzerinde yükselse de aydın müdahalesi bu süreçte çok önemli bir tetikleyici ve hızlandırıcı role sahip olabiliyor. Bu sürecin bir söylemsel iktidarı yıkma ve yeni bir söylemsel hegemonya inşa etme süreci olduğu ve  bu söylemsel yıkma/inşa etme eylemi olmadan sağ ya da sol dalganın başarılı/süreğen  olamayacağı kesin. Aydınlanma döneminden muaf bir burjuva devrim süreci tahayyül edilebilir mi? Ya da Rusya'da yaşanan ve "Legal Marksizm" olarak anılan yerel "Marksist Aydınlanma" dönemi olmasaydı sol emekçi dalganın hegemonya kurması ve hatta Ekim Devrimi başarılı olabilir miydi? Nasıl Osmanlı'

ABD FRAGMANDAN BİR BÖLÜM SUNDU! FİLMİN TAMAMI ÇOK YAKINDA...

Türkiye'nin iç politikası da, dış politikası da son yıllarda iyiden iyiye bir saçmalıklar dizisi haline geldi... Politikadaki irrasyonelleşmenin temel sebebi ise bir müddetten beri iç ve dış politikanın Erdoğan'ın kişisel ikbalini muhafaza etme amacıyla şekillenmekte oluşu... Erdoğan yakın zaman öncesine kadar "Ilımlı İslam Projesi"nin rol modeli olarak vitrinin önünde en pırıltılı biçimde boy göstermekteydi  "BOP Eşbaşkanı"ydı. Ne var ki bu proje astarı yüzünden pahalı hale gelmeye başlayınca ve Erdoğan'da bu aktif rolü pek sevip abartılı işlere kalkıştıkça "efendi hazretleri" bu projeden vazgeçti... Erdoğan da eski önemini yitirdi böylece. Ya kendisine biçilen misyon sona erdiği için yeni ve daha mütevazı konuma rıza gösterip yoluna bu şekilde devam edecekti ya da usulca bir köşeye çekilmeye razı olacaktı. Önemli oy desteğinin yanı sıra yakın zamana kadar içeride liberallerce, dışarıda emperyalist güçlerce fazlasıyla pohpohlanıp şişi

Sevgi Niye Kötülüktür!

İnsanları "ben" olmaktan vazgeçmeden "biz" yapabilen tek duygudur sevgi...Sevgiyle  birbirine bağlanan insanların yaşam felsefesi artık "gemisini kurtaran kaptan" değildir; olamaz. "Ya hep beraber ya hiçbirimiz" dir sevgiyle birbirine bağlanan insanların duygusu... Sevgi -doğal bir durum olarak toplumcu ve ekolojisttir... İnsan yaşamak için doğayla ve insanlarla paylaşır. Bir şey verir ve alır.... Sevgi insanın insan ve doğa ilişkilerinde paylaşıma, dayanışmaya dayalı üretkenliğinden kaynaklanan, uyum, ahenk ve ölçü durumudur. Marks'ın  sözleri  ile (mealen) "sevgi bir tutum, bir pozisyondur; yalnızca bir ya da bir kaç kişiye indirgenmiş sevgi, sevgi değil genişletilmiş bir bencilliktir". Bireysel çıkar ile toplumsal çıkarın doğal uyumunun bozulduğu andan itibaren sevgi çıkar ilişkilerinin belirleyiciliği altında bencilleşir. Aşirete, cemaate, millete, geniş aileye, oradan çekirdek aileye kadar daralan "genişleti