68 iyi de Ah Şu 71 Olmasaydı!



‘68 “İYİ”DE, AH ŞU ‘71 OLMASAYDI!

1968 üzerine yapılan tartışmalar yine  Türk medyası içinde alevlendi! Her tartışma belli bir toplumsal ve siyasal  gereksinime dayanır. 1968’i çağrıştıran bir toplumsal hareketliliğin, yeniden ortaya çıkışı böyle bir alevlenmeye neden olabilirdi. Ama görünürde böyle bir toplumsal hareketlilik olmadığına göre, o zaman  geriye ‘bayram değil seyran değil, eniştem beni neden öptü?’ sorusunun yanıtını bulmak kalıyor.
Belli ki bugünkü 68 tartışmalarının ardında  68’i gerçekten anlamaya, değerlendirmeye, sorgulamaya yönelik bir çabadan ziyade, bazı ‘eniştelerin’ 68’i kendi siyasal heves ve planlarına tahvil etme çabası vardır. Sonda söylenmesi gerekeni en başta söylemek gerekirse;  alt sınıfların kendi öz güçleri ekseninde gelişen bir toplumsal muhalefete dayanmayan hiçbir 68 tartışması, gerçek bir 68 tartışması olamaz.
1968 KEMALİZME İNDİRGENMEK İSTENİYOR!
Bugünkü tartışma çok büyük olasılıkla , bazı İslamcı ve liberal çevrelerin de işaret ettiği gibi, devletin belli bir kesiminin statüko kayıplarını önlemek amaçlı gerçekleştirdiği bir dizi açık-gizli, yüzeysel-derin operasyonun bir veçhesidir. Muhtemelen bu nedenle 1968 tarihsel, siyasal ve toplumsal bağlamından koparılarak Kemalist ulusal kurtuluşçuluğa indirgenmek isteniyor. İlerici orduyla işbirliği içerisinde emperyalizmi, feodalizmi ve onların siyasal temsilcileri olan işbirlikçi iktidarları tasfiye etmekten ibaret -asıl ve belirleyici karakteri bu olan-bir 68 tasavvuru pompalanmaya çalışılıyor.
Bunun yanı sıra 68  sistem içi sol kulvarın doldurulamamasına yönelik nostaljik bir ağıt olarak da kullanılıyor. Sosyal hoşnutsuzlukları “ laik, çağdaş, aydınlanmacı “bir siyaset kulvarına akıtan canlı, diri bir alternatif olmaması nedeniyle dinci akımların bu kadar güçlenebildikleri gerçeğine nostaljik ve destansı  bir ağıt oluyor, 68 bunların elinde.
LİBERALLERİN ‘68’İ
68’ yalnızca bu kesimlerce değil, yerel toplumsal taban  ve tarihsel arka plan bulamadıkları için kendilerini bu ülkeye uzaydan ışınlanmış gibi hisseden bizim yerli ve saf liberallerimizce de, bu sosyal, tarihi ve moral  eksikliklerini doldurabilecekleri bir tarihsel ve toplumsal malzeme olarak kullanılmak isteniyor.
Onların 68’i ‘de, devletin dışında,  çevreden yükselen sivil, barışçıl, çoğulcu bir harekettir. Onlara göre 68 hareketi, son dönemlerinde bazı sapmalar gösterse de,  uzunca bir süre TİP bünyesi içerisinde ve parlamenter demokrasi ekseninde yürüyen, gelişen sivil bir hareketti. Yani onlar bugünkü İslamcı yükselişin bir sol versiyonu gibi görüyorlar 68’i ve her ikisini de kendi siyasal çaresizliklerini ve etkisizliklerini tolore edecek bir malzeme olarak kullanıyorlar. Öyle ya her ikisi de  ceberut-otoriter devlete karşı, çevreden yükselen sivil ve sivilleştirici hareketlerdir. Velhasıl gerek ‘orducu-darbeci’ kesimlerin, gerekse de ‘sivil, parlemanterist ‘ kesimlerin kendilerine göre farklı farklı 68’leri var. Ama her iki kesimin de üzerinde uzlaştığı nokta şurasıdır. ‘68 iyi  de , ah şu 71 olmasaydı!’
‘68’ öncesi ve sonrası
Bu çevreler adına üzgünüz ki, 68 bu iki kesiminde görmek istediğinin dışında, bambaşka bir tarihi, sosyal ve siyasal gerçekliktir. Bu çevreler sol tarihin 68’e kadar ki serüveni içerisinden kendi amaçları doğrultusunda  yeniden üretebilecekleri çok fazla siyasal malzeme bulabilirler. Ama 68 ve sonrasından bulabilecekleri fazla bir malzeme yoktur. Örneğin 1968’e kadar ki TİP, belki de varlığını borçlu hissettiği için hiçbir zaman 27 Mayıs’a açıktan karşı çıkmasa da, hatta zaman zaman 27 Mayıs’a övgüler dizse de, darbeleri sevmezdi. Onlara 27 Mayıs’ı sevdiren, bu tarihten sonra  yasal siyaset alanının daha da genişlemesidir. Yoksa darbeci yöntem değil. Darbe ne kelime, TİP parlamenter sistemi zora sokan ne varsa ona karşıydı. Bu soldan bile gelse. Öyle ki Aybar TİP’i için çok partili hayata geçişi simgeleyen 1945’li yıllar,  demokrasi açısından  en az 27 Mayıs kadar ve hatta daha fazla önemliydi. TİP programında neredeyse YÖN’ün ana tezlerini tekrarlar gibi kalkınmadan, bağımsızlıktan, anti emperyalizmden bol bol  sözedilsede; 68’e kadar ki TİP  için yine de en önemli konu bunlar değil, parlamenter çoğulcu sistemin yerleşmesi idi. Ama 68, tam aksine Türkiye solu’nun  parlamentarizmden kopuşunu simgelemekteydi.
Darbeci zihniyetten kopuş!
1968’e kadar sola hakim olan YÖN ve MDD çizgisi ise, kuşkusuz aralarındaki bazı önemli farklara karşın, anti emperyalist ve anti- feodal mücadelede tayin edici rolü, alt sınıfların öz güçlerine dayanan siyasi inisiyatifi yerine, asker-sivil bürokrasinin çözücü hamlesinde -siz darbe diye okuyun- görüyorlar; öyle ki bu nedenle kendi düşünceleri etrafında ciddi  bir örgütlenme gereği bile duymuyorlardı. Nasıl olsa işi kendileri değil, ordu halledecekti! 68, tam aksine solun çözümü asker-sivil bürokrasi de arayan bir anlayıştan, yani darbeci zihniyetten; alt sınıfların  özgücüne dayanan siyasi eylemi ve örgütlenmesi lehine bir kopuşun başlangıcıydı.
Parlamentarizm ve darbecilik ile 68’de başlayan kopuş süreci 71’de tamamlandı. Demek oluyor ki, 68 ile 71’i birbirinden ayırmak olanaklı değildir.

‘68’in gerçek yüzü
Nedir o zaman 68? Birincisi; yukarıda da söylediğimiz gibi darbecilikten ve parlamentarizmden altsınıfların eylemli muhalefetini esasa alan bir çizgiye doğru yönelişti. İkincisi; Kemalist etkilerden tümüyle kopulmasa bile  kemalizmden bir uzaklaşma başlangıcıydı. (Kemalizme yönelik Türkiye tarihinin en ağır eleştirilerinden birini yapanın 68’li İbrahim Kaypakkaya olduğunu da hatırlatmak gerek.) Üçüncüsü, sol seçenek karşısında sistemin resmi ve gayri resmi silahlı güçleri ile harekete geçeceği genel inancının pratikçe de doğrulanması üzerine; yalnızca ve temelde barışçıl ve parlamenter mücadele sürdürmenin  yetersiz olacağı ve silahlı mücadelenin de gerekli olduğu düşüncesinin pratikleştirilmesiydi… Dördüncüsü Kürt sorununun varlığını reddetme ya da görmezden gelme geleneksel tutumundan uzaklaşılarak sorunun varlığını açık biçimde formüle etme dönemine geçişti… Elbette başka şeyler de sayılabilir. İşte bütün bu yönelişler 68’le başladı ve 71’ ile  kesin bir hal aldı.
68’i   övebiliriz de, sövebiliriz de ama asla, 68’i  kemalizme ve darbeciliğe ya da barışçıl ve parlemantarist bir muhalefete indirgeyerek gerçekleri karartamayız… Ve bu nedenden dolayıdır ki 68’i öpmek isteyen darbeci ve liberal ‘enişteler’ için, 68 olsa olsa  bir ‘ölüm öpücüğü’ olabilir….

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-