ALEVİ MÜCADELESİ İÇİN BAZI UYARI, HATIRLATMA VE ÖNERİLER

Kemalizm, pek çok İslamcı çevrenin iddia ettiği gibi, dini devre dışı bırakan pozitivist bir ulusçuluğun ismi değildir. Kemalizm, geleneksel sunni İslam yerine, “akıl dini olan” modern-burjuva içerikte bir sunni İslam yaratarak, bunu resmi ideolojinin asal unsurlarından biri haline getirmeye çalışmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı ise bu sürecin en temel aktörü olması amacıyla kurulmuştur. Bu anlamda Kemalizme yönelik dine sırt çevirme eleştirisi ne kadar yersiz ve yanlışsa, ‘islamın protestanlaştırılması’ eleştirisi de o kadar doğru ve yerindedir.
Aleviler içinde, yalnızca halifeliği kaldırdığı, Alevi kitlelerin bir nebze rahatlamasını sağladığı için Kemalizmin son derece büyük bir etkisi söz konusudur. Oysa aynı Kemalizm, Alevilik'in ezilen mezhep konumunu ortadan kaldırmamış, tam tersine kurumlaştırmıştır. Cumhuriyet dönemi boyunca da Aleviler üzerindeki baskı ve asimilasyon politikası devam etmiştir. Alevilerin payına düşen  yeni sunilik anlayışının  modernliğe, çağdaşlığa yaptığı vurgu nedeniyle kısmi olarak daha rahat koşullara sahip olmaları  olmuştur yalnızca.
Aleviler Kemalizmle hesaplaşmadan özgürleşemez!
Alevilerin üzerindeki baskılara, asimilasyon politikalarına karşı çıkmak, Alevi kimliğinin resmen tanınmasını savunmak, ancak bu sorunların temel kaynağını doğru teşhis edilmesiyle olanaklıdır. Elbette kendilerine geleneksel dinsel söylem ve sembolleri bayrak edinerek iktidar mücadelesi veren neo-şeriatçı güçler Alevilerin özgürlüğü için ciddi bir tehdittir ve mücadele verilmesi gereken güçlerdir. Ama bu yapılırken Aleviliğin bugünkü ezilen statüsünün esas nedenleri unutulur ve hatta ölümden kaçanın sıtmaya razı olması gibi, bu güçlerle ittifaka yönelinirse, Alevi hareketi kendi özgürlük talebine en büyük çelmeyi yine kendisi takmış olur.  Hiç unutulmamalı ki, dün Alevilerin ezilmişliğinin kaynağı geleneksel sunni anlayışı istismar ederek saltanatını sürdüren Osmanlı monarşisi ise, bugünde Alevilerin ezilen mezhep konumunun asıl kaynağı modern-burjuva bir sunilik anlayışını istismar eden kemalist laiklik anlayışıdır. Alevilerin haklı taleplerini savunma mücadelesi, eğer net bir anti-kemalist perspektife ve bugünkü laiklik anlayışının etkili bir eleştirisine dayanmazsa, sonuç alıcı olabilmesi olanaklı değildir. Bugüne kadar yaşananlar bu gerçeğin açık bir kanıtıdır.
CHP mevcut modern sunni laiklik rejimimin bekçisidir!
Aleviler yıllardır CHP’ye oy vermiştir. CHP’nin siyasal bir varlık olabilmesi büyük ölçüde Alevi oyları sayesinde mümkün olabilmiştir demek, yanlış olmaz. Ne var ki, bu temel gerçeğe karşın CHP bugüne kadar ne devletin sunni islamcı karakterini  değiştirmek, ne Alevilerin en temel haklarını hayata geçirmek konusunda kayda değer hiçbir adım atmamış ve hatta çaba dahi göstermemiştir. Zira CHP, 70’li yılların küçük bir aralığı dışında hiçbir zaman ezilenlerin partisi olmaya niyetlenmemiş, Kemalist bir devlet partisi olmayı tercih etmemiştir. Bu nedenle de CHP Kemalizmden kaynaklanan bugünkü anti laik sistemi değiştirmek bir yana, bizzat modernleştirilmiş bir sunni anlayış temeline dayalı olan bugünkü rejimin bekçiliğini üstlenmiştir. Alevilerin geleneksel sunniliği bayrak edinmiş muhafazakar ve neo-şeriatçı güçlerle ilgili korkularını kullanarak, Alevi oylarını istismar etmek dışında CHP’nin Alevi haklarıyla ilgili mücadeleye hiçbir katkısı olmayacağı yine bugüne kadar ki süreç tarafından yeteri açıklıkta ortayla çıkmıştır. CHP’ye hapis olmuş bir Alevi mücadelesi sonuçsuz kalmaya mahkumdur.
Suniliğe ya da şafiliğe vb. karşı değil! Devletin dinselleşmesine ve ayrımcılığına karşı mücadele!
Alevilerin kendi haklı taleplerini  Sünnilik veya bir başka mezhepsel karşıtlıkla tanımlaması ve böyle bir içerikle sürdürmesi en büyük yanlış ve yanılgı olur. Aleviler böyle bir karşıtlığı hiçbir zaman düşünmeseler ve tanımlamasalar bile zaman zaman bu noktaya çekilmek istenmektedirler ve hatta çekilebilmektedirler.Aksine Aleviler kendi mücadelelerinin sunniliğin ve sunnilerin istismarına karşı mücadele olduğunun bilinciyle hareket edebilmeli ve sunni Müslümanlara da bu mesajı en etkili şekilde verebilmelidirler Zira aksi bir yaklaşım özgürlük talebinin gerçekleşmesine değil, mezhepsel ayrımcılığın ve bölünmenin  güç kazanmasına yol açacaktır. Nitekim, Alevi hareketin tüm mezhepsel inanıştan insanların eşitliği ve özgürlüğü ekseninden uzaklaşması için uzun süredir iktidar çevrelerince mezhepsel husumet ve ayrımcılık üzerinden tahrik ve tahrip edilmek istendiği gözlenmektedir. Kürt nüfusun genelde Sünni-Şafi inanca sahip olması gerçeğinden kalkarak, Alevi kitleleri içinde ırkçı bir Türklük propagandası yapılmakta ve bu çerçevede bir Alevi-Kürt kutuplaşması oluşturulmaya çalışılmaktadır. Aleviler kendi özgürlük mücadelelerine kurulan bu tür tuzaklar konusunda gerekli ve yeterli uyanıklığı gösterebilmelidirler.
Alevi mücadelesi hep sınıfsal ve sosyal bir boyut taşımıştır! Bu içeriğin boşaltılması çabalarına izin verilmemelidir!
Alevilerin kendi inançlarını özgürce yerine getirmelerini, kendi kültürlerini serbestçe geliştirebilmelerini savunmak kuşkusuz ki. başlı başına çok önemlidir. Ne var ki, Alevilik sorunu geçmişten bu yana yalnızca ve kendi başına dar bir inançsal sorun olmamıştır. Aleviler, büyük gövdesiyle kendilerini ilerici-devrimci-sol hareketlerin içinde ifade etmişlerdir. Bu tesadüfi değil; aksine Alevi nüfusun büyük bölümünün Osmanlıdan bu yana toplumun ezilen, sömürülen kesimlerinin oluşturmasıyla bağlantılı bir olaydır.. Alevi kitlelerinin eşitlikçilik temelindeki hareketlerle içice olması, bizzat bu tür hareketleri örgütlemesi, tam da bu sınıfsal özellikten kaynaklanmaktadır. Tarih boyunca sınıfsal ve mezhepsel ezilmişliğin içi içe geçmesi nedeniyle Alevi kitlelerinin mezhepsel baskıya karşı çıkışları ile sınıfsal baskıya karşı çıkışları yüzyollür boyunca etle tırnak misali iç içe geçmiştir ve bu sınıfsal-sosyal yön Aleviliğin ayrılmaz bir unsuruna dönüşmüştür.Ana gövdesini Alevi yığınların oluşturduğu bütün kitle eylemliliklerinin aynı zamanda sömürüye ve faşizme karşı bir içerik kazanması bu temel gerçeğin bir yansımasıdır.
Oysa bugün Alevi kitleleri sınıfsal planda daha da netleşmiş bir sınıfsal ayrım yaşamış bulunmaktadırlar. Alevi kitlesinin ana gövdesini yine yoksul emekçi yığınları oluşturmakla beraber, artık azımsanmayacak bir niceliğe ve güce sahip bir Alevi burjuvazisi de şekillenmiştir. Alevilik sorununa yaklaşımda bu iki kesim arasında sınıfsal ayrımdan kaynaklanan ciddi farklılıklar vardır. Alevi burjuvazisi, sorunu devletten dinsel temelde bazı tavizlerin koparılmasına indirgemektedir. Nitekim iktidarlarda kendisiyle bütünleşme eğilimi taşıyan Alevi burjuvazisinin bu özelliğinin farkına varmış, bazı taviz vaatleri eşliğinde (şimdilik taviz bile değil!) bu kesimi uzun süredir geniş Alevi kitlelerini denetlemek amacıyla kullanmaya başlamıştır. Aleviliğin sınıfsal ve siyasal özünü karartarak, onu dar anlamda inançsal bir platformun içine hapsederek, Aleviliği devlet ya da AB vb. üzerinden siyasal ve ekonomik rant aracı haline dönüştürme gayretindeki Alevi burjuvazisinin bu ‘Alevicilik tüccarlığı’, gelinen yerde Alevilerin özgürlük ve hak mücadelesinin en önemli engellerinden biri haline gelmiştir.  Alevilerin sınıfsal ve sosyal boyutları da olan özgürlük ve eşitlik talepleri için yürüttükleri mücadele, ‘Alevici" eğilimin Alevi hareketinin sınıfsal niteliğini karartmaya, hareketin taşıdığı ilerici özü törpülemeye dönük girişimlerinin boşa çıkartılmasını da zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla  Alevilerin üzerindeki mezhepsel baskının kalkması; Alevilik'e devlet içinde, Diyanet İşleri Başkanlığında yer verilmesi olarak algılanamaz. Bu laikliğe aykırı, ayrımcı politikanın bitmesi değil, Alevilerin de buna alet edilmesi anlamına gelir. Alevilik'in ezilen mezhep konumunda olmasının temel nedeni, sermaye devletinin kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda istismar ettiği sünni dinci politikasıdır. Karşı çıkılması ve kaldırılması gereken budur. Bu sınıfsal boyut görülmeden yapılacak bir Alevi hak mücadelesi, yeni türedi Alevi burjuvazisinin rant kavgasına meze olmanın ötesine gidemeyecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-