Bana 12 Eylül'ü Anlat


BANA 12 EYLÜL’Ü ANLAT!

Ortada gerçekten bir gariplik mi var? 12 Eylül’ün gadrine en fazla uğramış olan kesimler 12 Eylül’ün savunucuları haline gelirken, 12 Eylül’le hesaplaşma sorumluluğunu 12 Eylül’den olumsuz anlamda en az etkilenen toplumsal ve siyasal kesimler mi üstlenmiş durumda? Siyaset zemininin kayganlaştığı, kavramların buharlaştırıldığı bir süreçte gerçeğin izinden yürümek o kadar zorlaştı ki… Bu sisli siyaset havasında yolu kaybetmemenin belki de tek yolu güncele takılıp kalmadan olayları tarihsel bağlantıları içinde ele almak… Sahi 12 Eylül neydi? Yıkmak ve yerine koymak istedikleri neydi 12 Eylül’ün?
12 Eylül sadece ya da temelde asker üniforması mı?
Türkiye’de ordu, en güçlü “devlet partisi”dir bütün cumhuriyet serüveninde. “Asker/sivil” gerilimi, bu nedenle zaman zaman gündemin öne çıkan maddeleri arasına yerleşmiştir. Ama Türkiye siyasetinin genel serüvenini de, askeri darbeleri de yalnızca asker-sivil çatışması ekseninde açıklamak gerçekçi değildir. 27 Mayıs’ı da, 12 Mart ve 12 Eylül’ü de gerçekleştiren ordudur. Askeri darbelere karşı çıkmak ayrı bir şeydir; bu darbelerin tümünü aynı neden-sonuç bağlantısı içinde görmek ayrı bir şey… Türkiye’de ordu hiçbir zaman iç ve dış güç odaklarından bağımsız, salt kendi kurumsal çıkarlarını esas alan bir “darbe” gerçekleştirememiştir, gerçekleştiremez de… Son darbe operasyonlarının gözümüzün içine sokarcasına ortaya serdiği en önemli siyasal sonuçlardan biride budur…
Darbeleri akçalı kravatlılar ister; üniformalılar yapar…
27 Mayıs uluslararası ekonomik sistemde ithal ikameciliğe geçişin yaşandığı bir süreçte ordunun bu süreçten yararlanacak kentli sınıf ve kesimlerle ittifakı temelinde gerçekleştirilmişti. 12 Eylül ise, Türkiye’yi dışa açılmacı/serbest piyasacı ilişkilerin içine sokabilmek için iç ve dış güçlerin ittifakı ile yapılmıştı. Her ikisini de ordunun yapmış olmasından kalkarak, bu darbelerin temel nedenini bir asker-sivil çatışması olarak görmek, gerçeklerin oldukça dışına çıkan bir açıklamadır. Bütün askeri darbeler “üniformalılar ile burjuva kravatlıların” ittifakı ile yapılmıştır ve süreçte belirleyici olanlar ise askerlerden çok bu yerli ve uluslararası kravatlılar olmuştur.
12 Eylül nedir?
Bir şeyi askerin ya da sivilin yapmış olması, tek başına işin içeriğini ve arkasındaki gerçek güçleri anlamamıza izin vermez. 12 Eylül’ü anti-demokratik yapan yalnızca asker eliyle gerçekleştirilmiş olması değildir. 12 Eylül’ün getirdiği ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel programlar demetinin kendisidir. Biz bu temel önemdeki gerçeği es geçersek 12 Eylül’ü gerçek içeriği ile anlayamayız. Anlayamadığımız için de haki elbiseyle uğraşır ama o elbiseyi giyenlerce uygulanan programı atlamış oluruz.
12 Eylül’le ilgili en sıradan okumalar bile bize gösterir ki, 12 Eylül çalışanların ekonomik ve sosyal haklarının tırpanlanmasıdır. Üretimde kuralsızlaştırmayı egemen kılma ve kamunun ekonomik varlığını sermaye lehine ortadan kaldırma planıdır. Sosyal devletin yurttaşlara sağlaması gereken güvencelerin ortadan kaldırılması ve bu işin gönüllü kuruluşlara havalesidir. Halkın siyasal temsil hakkının güçlü bir yürütme yaratma hedefiyle sınırlandırılmasıdır. Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı ve MGK; YÖK; YHK gibi kurumlar ile sistem üzerinde güçlü bir vesayet rejimin oluşturulmasıdır. Toplumun dinselleştirilmesi programıdır. Ve engelsiz bir uluslararası sermaye (ÇUŞ)düzeni yaratma hedefidir; ki bu hedef ironik biçimde askerin sistem içindeki ağırlığının da sorgulanmasını zorunlu kılmaktadır.
AKP 12 Eylül felsefesinin en iyi uygulayıcılarındandır…
Eğer 12 Eylül tüm bunların bir toplamıysa, AKP’nin bugüne kadar ki icraatları bu partinin 12 Eylül’ün ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel programının en rafine uygulayıcılarından biri olduğunu ortaya koyar niteliktedir.
Peki olan ne?
12 Eylül rejimiyle baskıcı-otoriter bir sistem, asker ve sivil(siz sermaye diye okuyun) ittifakıyla başarıyla oluşturuldu. Bu başarılı uygulama varlığı yeni yönelime uyum sağlayamayan asker-sivil bürokrasinin de tasfiyesini çok geçmeden gündeme getirdi. Bunun izlerini yıllar öncesine rastlayan TÜSİAD- Ordu çekişmesinden bu yana izlemek mümkün. Bugün farklı sermaye gurupları arasında kızgınlaşan rekabet nedeniyle farklı tutumlar alınması kimseyi şaşırtmamalı. Bu süreç temel olarak küreselleşme sürecinin ve 12 Eylül programının kaçınılmaz bir gereğidir ve TÜSİAD bugünde, temelde ordunun iç siyasetteki gücünün azaltılmasına uzak değildir. Kavganın birinci ve temel boyutu 12 Eylül’ü mantıksal sonuçlarına kadar götürmek isteyenlerle bugün artık ayak bağı haline gelmiş 12 Eylülcüler arasında olmasıdır; ikinci ve tali boyutu da, bu temel kavganın gölgesinde farklı sermaye güçlerinin küresel süreçte başat olma mücadelesi veriyor olmalarıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-