BİR PİRUS ZAFERİ OLMAMASI İÇİN...
BİR
PİRUS ZAFERİ OLMAMASI İÇİN...
CHP’nin iki güne yayılan
Tüzük Kurultay(lar)ı, parti tüzüğünde gerçekleştirilen değişikliklerin
içeriğinden çok Kılıçdaroğlu ile
Baykal-Sav muhalefeti arasındaki bilek
güreşi açısından önem taşıyordu ve genellikle bu açıdan yorumlandı. Biz de bu
açıdan bazı gözlemlerimizi özetlemek istiyoruz.
Kılıçdaroğlu’na
son şans!
Kurultay(lar)’dan
Kılıçdaroğlu ekibinin bariz bir üstünlükle ayrıldığını görüyoruz. Fakat bu
zaferin bir “Pirus zaferi”ne dönüşme ihtimali de var.
Kılıçdaroğlu, bundan önce
de parti içi muhalefete karşı giriştiği mücadelelerden parti kamuoyunun açık ve
etkin desteğini alarak ayrılmıştı.
Partinin seçimden beklenilen başarıyı elde edememesi üzerine yeniden
muhalefetle bir bilek güreşine daha girmek zorunda kalan Kılıçdaroğlu, son
kurultaylarla bu bilek güreşinden de galip çıkmış oldu.
Fakat bu zaferin ardındaki
gizli mesajında iyi okunması lazım. Parti kamuoyu yarattığı bütün umut
dalgasına karşın, Kılıçdaroğlu’nun partiye
istenen başarıyı getirememesinden hoşnutsuz. Fakat Kılıçdaroğlu’nun başarılı olamamasında parti içi muhalefetin
sürece taş koymasının önemli bir etken olduğunu düşünüyor. Bu nedenle
Kılıçdaroğlu’na, parti içi muhalefet
engeli konusunda elini rahatlatarak, bir kez daha şans veriyor.
Kılıçdaroğlu’nun bu desteğe rağmen
başarıyı yakalayamaması halinde, bir kez
daha aynı desteği alması oldukça zor.
Önümüzdeki yerel seçimler bu açıdan büyük önem taşıyor.
Kılıçdaroğlu
gerekli iradeyi ortaya koyacak mı?
Bir politikacının parti içi
dengeleri gözetmesi ve kendi iktidarını parti içi demokrasiye dayandırmaya
çalışması ne kadar önemli ve gerekli bir meziyet ise; önemli dönüşüm
alanlarında kararlı olması ve kendini geriye ve yarım tedbirlere çağıran
statükocu seslere kulak tıkayarak partisini ileri doğru sarsılmaz bir cesaret
ve kararlılıkla sıçratmayı başarması da o kadar önemli bir meziyettir.
Eğer arkanızda toplumdan ve
parti tabanından esen büyük bir değişim rüzgarı varsa, bu rüzgarın talebini,
parti aygıtının kendinden menkul iç dengelerinin gereklerine yeğ tumanız
gerekir. Çünkü bu rüzgar size lider ve iktidar olmanın anahtarını sağlayacak en
önemli güçtür.
Kılıçdaroğlu bu ikinci
alanda yeterli irade ve cesareti gösteremedi. Toplumdan en büyük desteği Baykal
ve Sav’a karşı değişim iradesinin temsilcisi olduğu anlarda elde eden
Kılıçdaroğlu, bu desteğin gücünü yeterince iyi kullanamadı. Şimdi parti tabanı
Kılıçdaroğlu’na hem bir kez daha şans verdi, hem de işini kolaylaştırdı.
Kılıçdaroğlu’nun siyasi başarısı ve ikbali önümüzdeki dönemdeki bu iradeyi
gösterip gösteremeyeceği ile çok yakından bağlantılı gözükmektedir.
Kurultay
konuşması ve söylemlerin netleşmesi...
Baykal-Sav ekibinin
hakimiyetindeki CHP, politik çizgisini ağırlıkla laiklik ve bölünme tehlikesi
üzerinde yükselen bir aydınlanmacı neo-milliyetçilik üzerine oturturken;
Kılıçdaroğlu ile birlikte yoksulluk ve işsizlik sorununu temel alan ve bu temel
üzerinde toplumun kültürel ve kimliksel haklarına da sahip çıkan sosyal
demokrat bir çizginin işaretleri görülmeye başlanmıştı. Ama bu değişim hiçbir
zaman tutarlılığa kavuşturulamadı.
Kılıçdaroğlu CHP’sinin,
gerek liberalizme gerekse milliyetçi-statükocu çizgiye doğru önemli zikzaklar
çizdiğini görüyoruz. Bu nedenle de bugüne kadar CHP, hem statükoya teslim
olduğu ve hem de sağa kayarak AKP’leştiği eleştirileri ile aynı zamanda ve aynı
kuvvetle yüzyüze kalabildi. Bu tablo ister istemez CHP ‘deki değişim süreci
üzerindeki soru işaretlerini çoğalttı ve güvensizlik yarattı.
Son Kurultay’da verilen
açık destek işte bu alanda da Kılıçdaroğlu’na yapılan bir çağrıdır aynı
zamanda. Delegeler Kılıçdaroğlu’na partinin söylemlerinde ki yalpalamaları,
tutarsızlıkları sona erdirme çağrısı yapmışlardır.
Kılıçdaroğlu’nun Kurultay
Konuşması’nın ise, bu konuda çok umut
verici olduğunu söylemek zor. Kılıçdaroğlu konuşmasında ilk olarak altını çize
çize Mustafa Kemal’den, Kuvayyı Milliye geleneğinden söz etti ve CHP’nin tarihi
mirasına sahip çıktığını ısrarla belirtti. Bu vurguların öne çıkarılmasındaki
en önemli faktör, kuşkusuz ki parti içi
muhalefetin” Atatürkçü çizgiden uzaklaşılıyor” eleştirilerinin boşa
çıkarılmasıydı. Konuşmada dikkat çeken ikinci unsur ise, Mehmet Akif’e yapılan
atıflar, başörtüsüne, giyim-kuşama karışmayız vurguları ile muhafazakar kitleye
yönelik verilen olumlu mesajlardı.
Üçüncü ve temel unsur ise,
AKP’nin baskıcı tutumlarının eleştirisi üzerine yükselen siyasal özgürlüklerin
savunulması ve demokrasi vurgusuydu. Bu vurgu “korku imparatorluğuna son
vereceğiz!” sloganı eşliğinde Kılıçdaroğlu’nda başlangıçtan beri çok önemliydi.
Şimdi “post modern diktatörlüğe karşıyız” sloganıyla devam ediyor. Ama seçim
öncesinde bu tema aynı zamanda “yoksulluğu yeneceğiz!”yaklaşımıyla birlikte
dile getirildiği için sol bir program çağrışımı yaparken, bu Kurultay’da
“yoksulluk, emek, sendika, taşeronluk vb.” konulara hiç girilmemesi dikkat
çekiciydi. Mazlumlara sahip çıkacağız söylemi de, bu nedenle ekonomik ve
sınıfsal olmaktan çok kültürel ve kimliksel bir vurgu olarak algılandı.
Kısacası Kurultay’daki
konuşmasında Kılıçdaroğlu sosyal demokrat bir programın işaretini vermediği
gibi, genel bir demokrasi savunusu dışında net bir söylem işareti de vermedi.
Kılıçdaroğlu’nun önündeki en önemli sorunlardan biri de kısa süre içinde,
CHP’yi bugünkü çelişkiler yumağı olan çoklu söylemden tek ve tutarlı bir parti
söylemine taşımaktır. Kılıçdaroğlu ile birlikte CHP’nin laik ve çağdaş bir MHP
olmaktan uzaklaşacağı bellidir ama laik ve çağdaş bir AKP’mi, yoksa sol-sosyal
demokrat bir parti mi olacağı? sorusunun cevabı henüz belli değildir.
Öyle gözüküyor ki,
Kılıçdaroğlu’nun siyasi akibeti esas olarak önümüzdeki yerel seçimlerle belli
olacak... Bu sürecin seyrini ise Kılıçdaroğlu’nun parti içi demokrasiyi
zedelemeden parti içi disiplin ve otoriteyi tesis edip edemeyeceği, parti
tabanını ve halkın geniş kesimlerini birleştiren tutarlı ve inandırıcı bir
söylem geliştirip geliştiremeyeceği ve yerel seçimlerde nasıl adaylar
gösterileceği belirleyecek...
Yorumlar
Yorum Gönder