Bir Vicdan İttifakı Sağlanmalıdır


‘BİR “VİCDAN İTTİFAKI” SAĞLANMALI!
Böylesi ahlaki kavramlar üzerinden yapılan  tanımlanmaların bireysel, grupsal, sınıfsal ve ulusal çıkarların arenası olan politika sözkonusu olduğunda fazlaca naif karşılanacağını biliyorum. Ama Türkiye öylesi bir kıskacın içerisinde ki, bu kıskaç içerisinde yaşananların dünkü ya da şimdiki politik aidiyeti ne olursa olsun- bir sürü insanda  derin bir vicdan yaralanması yarattığını  düşünüyorum. Pek çok sosyal demokratın, pek çok İslamcının ne oy verdikleri partilerden, ne de ulusalcı ve liberal eksenlerde tanımlanan bugünkü siyasetin  yarattığı sonuçlardan hoşnut olmadığını gözlemliyorum. Tıpkı benim gibi.
Türkiye’de siyaset ne yazık ki ikili bir sıkıştırma içinde giderek anlamsızlaşmakta, işlevsizleşmekte, buna bağlı olarak ülkede kimliksizleşme ve değersizleşme yaygınlaşmakta, toplumsal doku çürümekte ve dağılmaktadır. Daha da ötesi ve korkuncu, ülke çıkışsız bir labirentin ve karanlık bir iç savaşın eşiğine doğru her geçen gün hızla sürüklenmektedir. Bugünkü siyasal kutuplaşmanın ve taraflaşmanın içerisinden bu gidişe dur diyebilecek bir çözüm üretebilmenin olanaksızlığını da geçen 20-30 yıllık pratik bize fazlasıyla göstermiş olmalıdır. Eğer bugün artık iyice anlamsızlaşan siyasal aidiyetlerini bir yana bırakıp, her kesimdeki ‘vicdanlılar’ birleşerek  harekete geçmezlerse, ülkenin yüreğindeki bu yara, çokta uzak olamayan bir gelecekte kangren haline dönüşecektir.
Kürt sorununu, Kürt varlığını inkar ederek ve bir oluruna getirip onları Türkleştirerek çözmeye dayalı politika iflas etmiştir. 32 bin değil de 60 bin PKK’lının öldürülmesiyle, yani savaşı ve çatışmayı temel alan politikalarla bu sorunun çözümlenmeyeceği artık anlaşılmıştır. Bu birleşmeye ve kardeşleşmeyi değil aksine bugün canlı örneklerini yaşadığımız gibi düşmanlaşmayı ve bölünmeyi tetiklemektedir. Alevilerin kimliksel taleplerini kabul etmemeye ve onları bir oluruna getirip sunnileştirmeye dayalı politikalarda ısrar da, tıpkı  Kürt sorununda olduğu gibi, bugüne kadar çözüm değil çözümsüzlük üretmiştir. Bu sorunları ülkenin öz demokratik ‘vicdanını’ harekete geçirerek çözemediğimiz takdirde, bu kesimlerin küresel güç odaklarının kucağına itildiği de artık görülmelidir.
Bugünkü siyaset ulusalcılığın ve küresel liberalizmin ikili sıkıştırması arasında, toplumun gerçek sorunlarına çözüm üretmekten, yani gerçek anlamda siyaset olmaktan uzaklaşmış, birilerinin çıkar ve statükolarını yerine getiren teknikerlik hizmetine dönüşmüş, dolayısıyla toplumun gerçek sorunlarından kopmuştur. Toplumun bir bölümü bağımsızlığın zedeleneceği, dinselleşmenin yaşam biçimlerini tehdit edeceği gibi haklı kaygılarla ulusalcı-darbeci kesimin; diğer bölümü de kimliksel taleplerinin karşılanacağı umuduyla ve yine haklı beklentilerle küreselleşmecilerin peşinde sıralanmakta, her iki toplum kesimi de, bu beklenti ve talepleri ortaklaştırarak karşılayacak bir siyaset seçeneği bulunmaması nedeniyle, mevcut siyaset girdabı içerisinde birbirine düşman hale getirilmekte, bölünmekte ve kamplaştırılmaktadır. Bugünkü siyaset dengesi içerisinde bir bölümünün bağımsızlık ve laiklik kaygıları militarizmin ve savaş kışkırtıcılığının; diğer bölümün kimliksel hak talepleri de küresel imparatorluğun hegemonya amacına tahvil ve kurban edilmektedir. Sonuçta ise toplumun tüm kesimlerinin ne ekonomik ve sosyal talepleri, ne kimliksel talepleri, ne de bağımsızlık ve laiklik kaygıları karşılanmamakta, aksine geniş toplumsal kesimler daha kötü bir karanlığın, açmazın ve hatta yok oluşun kıyısına doğru sürüklenmektedir.
Oysa Türkiye’de bütün bu sorun ve talepleri tek bir eksende toplamak ve halkın kardeşliği, refahı, özgürlüğü temelinde çözüme kavuşturabilmek olasıdır. Türkiye’yi küresel imparatorluğun yem ve av alanı haline getirmeden demokratlaşmak ve kimliksel taleplere yanıt vermek; laiklik konusunda hiçbir endişeye yer bırakmadan din ve vicdan özgürlüğü alanındaki sorunları çözüme kavuşturmak; ABD’nin ve AB’nin kuyruğuna takılmadan, dayatmalarına pirim vermeden, kısacası bağımsızlık konusunda hiçbir taviz vermeden düşünce, örgütlenme, basın vb. özgürlüklerinin önündeki bütün engelleri kaldırmak; Kürt sorununu oturup konuşarak bağımsızlık ve demokrasi ekseninde, kardeşleşmeyi güçlendiren bir şekilde çözüme kavuşturmak, savaşı ve akan kanı durdurmak olasıdır.
Türkiye’de ki siyasal kutuplaşmalar ekseninde bu sorunların çözülemediği ve çözülemeyeceği artık doğan gün kadar açıktır. Aksine siyasetin bu kutup başları yani ulusalcı statükocular ve küreselleşmeci liberaller, bu sorunları çözmek bir yana ülke üzerindeki egemenlik ve ağırlıklarını kaybetmemek, korumak ve güçlendirmek adına istismar etmekte, iyice çözümsüz bir noktaya doğru sürüklemektedirler.
Görev bu ülkede bağımsızlık ile demokratlığı, laiklik ile din ve vicdan hürriyetini, kardeşlik ile etnik ve mezhepsel kimliklere dayalı özgürlükleri birbirine karşıt değil birbirini tamamlayan unsurlar olarak gören vicdan sahibi aydınlara düşmektedir. Gelinen yerde artık bu kangrenleştirici siyaset ekseninin dışına çıkılmalı ve bu sorunları ivedi biçimde çözmeyi önüne koyan bir‘vicdan ittifakı’ oluşturabilmelidir. ‘Artık çok geç dememek’ için gecikmeden…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-