Demokrasi =Parlamento+oy hakkı+sivillik?


Demokrasi =Parlamento+oy hakkı+sivillik?  

Oktay Ekşi, meclisin ilk oturumunun açılışında yaptığı konuşmada, 1961 Anayasa’nın Türkiye’de bugüne kadar yapılmış en demokratik anayasa olduğunu söyledi.  Bu açıklamanın ardından bir askeri darbenin gölgesinde yapılmış olan anayasanın demokrat olarak nitelenemeyeceği, bunun askeri darbeleri meşru görmek sonucunu doğuracağı itirazı bazı çevrelerce yüksek sesle dile getirildi.
CHP’nin yemin etmeme ve BDP’nin meclisi boykot tavırları üzerine ise aynı itirazcı çevreler, gerilim ve çatışma yaratan bu tavırların demokrasiye aykırı olduğunu; demokrasi de tek mücadele ve çözüm yerinin parlamento olduğu görüşünü ifade ettiler.
Biz bu yazımızda bu güncel tartışma konularından kalkarak demokrasi,  asker/sivil ilişkisi, 27 Mayıs, oy hakkı, parlamento ilişkilerini bir başka çerçeveden ele almaya çalışacağız.
Demokrasi mi? Parlamentarizm mi?
Demokrasi bir denge durumudur. Toplumun yalnızca yönetici kesimleri içindeki denge durumunu ifade eden demokrasi oy hakkını ve parlamentoyu yeterli şart olarak gören biçimsel demokrasi sınırlarını aşamaz. Yönetici kesimler içerisinde bazı kesimleri dışarıda bırakan demokrasi biçimleri ise diktatörlüğe çok yakındırlar.  Duruma göre elitist ya da çoğunlukçu olabilirler; ama kesinlikle çoğulcu olmadıkları gibi, yürütme erkinin aşırı güçlendirilmesinden ve hatta tek adam yönetiminden yanadırlar. Çeşitli toplumsal kesimlerin örgütlenme ve eylem kanalıyla siyasal kararları etkileme, denetleme, kolektif hak arama ve elde etme kanalları olabildiğince tıkanır.
Demokrasi yönetici sınıflar kapsamını ne kadar çok aşıyor ve yönetilen sınıf ve kesimlerin de hesaba katılmak durumunda kalındığı bir denge durumunun ürünü ve ifadesi haline geliyorsa, biçimsel demokrasinin sınırları da o kadar fazla aşılır. Bu durumda oy hakkı ve parlamento gibi temsili kurumlar demokrasi için gerek şart olarak görülmekle birlikte yeterli şart olarak değerlendirilmezler. Örgütlü toplumun varlığı, hak arayıcılığı ve denetleyiciliği çok daha önemli ve belirleyici hale gelmiştir artık. Bu koşul olmadan oy verme hakkının ve parlamentonun varlığının tek başlarına toplumun iradesinin şekillenmesi ve temsili bakımından yetersiz kalacağı düşünülür.
“Kolektif hak arayıcı” demokrasiden “bireyci/cemaatçi itaatkar” demokrasiye…
İsveçli sosyolog Therborn’un bir başka bağlamda yaptığı kollektif hak arayıcılık ve itaatkar bireycilik kavramlaştırmasından esinlenerek söyleyecek olursak, bugünün demokrasi anlayışı, oy hakkı ve parlamentonun ötesinde kollektif hak arayıcı yurttaşın sınıfsal temelli eylem ve örgütlenmesini esas alan bir aktif demokrasi değil,  post-modern cemaat üyesinin oy hakkına ve sistemden rant arayışına dayalı itaatkar bireyci pasif bir demokrasidir. Oy hakkı ve parlamento ise bu demokrasinin biricik kıldığı koşullardır. Sokak, demokrasinin aktif bir bileşeni değil tehdididir.
27 Mayıs, Demokrasi, Askeri darbe…
Ordu da dahil devletin militer çekirdeğini oluşturan kurumların tarihin hiçbir döneminde demokrasinin taşıyıcılığını yapmadıkları ne kadar doğru ise, 1961 Anayasa’sının Türkiye’nin bugüne kadarki en demokratik anayasası olduğu da aynı kesinlikte doğrudur.
1961 Anayasasındaki asker etkisini taşıyan bazı önemli kurum ve düzenlemelerin demokrasi açısından savunulamaz niteliği, bu anayasanın tümüne hakim olan “burjuva demokrat ruhu” yok saymaya vesile yapılırsa, bilimsel objektifliğin oldukça dışına çıkılmış olur.
1961 Anayasası o konjonktürdeki güçler dengesinin ve dış konjonktürün etkileri altında tüm toplumun siyaset ve örgütlenme alanını genişletmiştir.  Hatta demokrasiyi, seçimlere ve parlamentoya indirgeyen biçimsel demokrasinin ötesine taşıyacak kanallar oluşmaya başlamış; toplumsal kesimler siyasal süreç ve kararlara  örgütlü katılım ve müdahale olanakları elde edebilmiş; pasif-biçimsel demokrasiden aktif-katılımcı demokrasiye doğru gelişme yaşanmaya başlanmıştır.
Askerlerin demokratlığı mı?
1945’den sonra yaşanan süreç, ordunun siyasal yaşam üzerindeki belirleyici faktör olması gerçeğine son vermiş, ordu 1960’da ancak dünya kapitalist sisteminin gereklerine uyum ve modern-kentli sınıflara tavizler eşliğinde bu gidişata dur diyebilmiştir. İthal ikameci model ise bu tavizleri realize etmenin zeminini oluşturmuştur. Fakat ordu 1961 anayasasıyla eski belirleyici konumuna kavuşamamış, yalnızca sistemin önemli faktörlerinden biri olma konumunu anayasal güvence altına alabilmiştir. MBK ve Senato vb. kurumsal önlemlerin yanı sıra örgütsel/siyasal haklar ve eylem hakları genişletilerek örgütlü kentli kesimlerde,  liberal/muhafazakar kesimin karşısında etkin bir sınırlandırıcı güç olarak çıkarılmak istenmiştir.
1961 Anayasasının ordunun demokratlığıyla bir ilgisi olmadığı gibi, geleneksel olarak otoriter bir modernleştirme ideolojisine yakın olan ordunun bazı güçleri bu sürece direnmiş ve tasfiye edilmiş; çok daha önemlisi ordu, kendi konumuyla ilgili sorunları hallettikten sonra, bugün liberallerce askerle özdeşleştirilen 1961 Anayasası’nın en kararlı muhalifi haline gelmiştir.

Sonuç yerine…
1961 Anayasası’nın içeriğini bütünüyle olumlayan veya reddeden; ya da bu anayasayı askeri darbe ve orduyla dolaysız bir nedensel ilişki içinde ele alan yaklaşımların açıklayıcı değeri yoktur.
1961 Anayasasına soğuk duranların ve bugün farklı bir anayasa yapmak için yola çıkanların temel itiraz noktası söz konusu Anayasa’da yer alan ordu vesayeti ile ilgili noktalarla sınırlı olsaydı kuşkusuz bu kadarıyla haklı olurlardı. Ama bu kesimlerin modern sınıf ve tabakaların kolektif eylem ve örgütlenme özgürlükleri alanında 1961 anayasasından çok daha geride oldukları da apaçık ortadadır.
Bütün bu anlatımların ardından, bugün yapılacak anayasanın kollektif hak arayıcılık anlayışına değil bireysel/ cemaatsel itaatkarlık anlayışına dayalı otoriter çoğunlukçu bir anayasa olacağını söylemek yanıltıcı olmayacaktır. Demokrasinin önemli bileşenlerinden biri olduğu tartışmasız olan etnik/mezhepsel kimliklere ilişkin olası düzenlemeler, örgütlenme ve eylem alanında altsınıfları baskılamayı esas alan bir anlayışla birleştiğinde demokrasinin gelişmesinden ziyade toplumsal partikülarizme kaynaklık ederler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-