KILIÇDAROĞLU’NUN EKSİK ZAFERİ
KILIÇDAROĞLU’NUN EKSİK ZAFERİ
CHP, Kemal Kılıçdaroğlu ile
birlikte dalgalanmalı ama yine de iyi kötü sol bir rotaya sahip olan yolculuğunu
başarılı biçimde sosyal demokrat çizgiye ulaşarak tamamlayabilecek mi?
Dünya ve ülke koşullarının
bugünkü “manzarayı umumiye”sine bakıldığında olanaksız değilse bile ulaşılması
hiç de kolay olmayan bir hedef bu.
Şimdiye kadar ki süreçte
CHP’nin bu yolculukta gerek liberalizme gerekse milliyetçi-statükocu çizgiye
doğru önemli zikzaklar çizdiğini görüyoruz. Geçmiş süreçlerin birikimi olan
nesnel zorlukların ve öznel zaafların büyüklüğüne bakıldığında hiç de şaşırtıcı
olmayan bu durum; ister istemez CHP ‘deki değişim süreci üzerindeki soru
işaretlerini çoğaltıyor, güvensizlik yaratıyor.
Sol bilinç ve duyarlılığı
nispeten daha belirgin adayların CHP’nin aday listelerinde yer bulmakta hayli
zorlanırken; sağ milliyetçi niteliğe sahip adaylar ile “burjuva sever sol
liberal” adayların listede rahat yer bulması, hiç bir kesimi mutlu etmemiş gözüküyor.
Bu nedenle de CHP’nin statükoya
teslim olduğu ve CHP’nin sağa kayarak AKP’leştiği eleştirileri aynı zamanda ve
aynı kuvvette medya da yer bulabiliyor. CHP’nin sol bir dönüşüm yaşamasından
yana olanlar da, en azından Kılıçdaroğlu’nun ürkek ve dengeci politikayla
partinin sola doğru yön almasında yavaşlatıcı bir rol oynadığını düşünmekteler.
Kılıçdaroğlu
ve değişim işareti
Kemal Kılıçdaroğlu’nun
CHP’nin başına geçmesinin ardından parti politikasında önemli değişiklikler
olacağının işaretleri görülmeye başlanmıştı. Baykal-Sav ekibinin
hakimiyetindeki CHP, politik çizgisini ağırlıkla laiklik ve bölünme tehlikesi
üzerinde yükselen bir aydınlanmacı neo-milliyetçilik üzerine oturturken;
Kılıçdaroğlu ile birlikte yoksulluk ve işsizlik sorununu temel alan ve bu temel
üzerinde toplumun tüm yoksul kesimlerini de kucaklamaya çalışan bir çizginin
işaretleri görülmeye başlandı.
İşsizlik ve yoksulluk
Türkiye’nin birikmiş sorun yumağı içerisinde kuşkusuz çok önemli bir yer
tutmaktaydı. Ne var ki, Türkiye’deki politik gerilim sadece yoksullukla değil “kimliksel
yoksunluklarla” da şekilleniyordu.
Kürt sorununu, Alevi
sorununu, başörtüsü ve inanç özgürlüğü sorununu, gericilik korkusu üzerinde yükselen laiklik
talebini gözetmeyen ve tüm bunları bütünleştirici bir sınıfsal eksen üzerinde yeniden
tanımlayamayan bir CHP’nin, niteliksel olarak sola açılma talebini yerine
getiremeyeceği gibi, seçimlerde istediği skora ulaşması da hayli zor görünüyor.
Sol
açılımın devamı ve başarısı için...
Ama tüm bu zikzaklara ve soru işaretlerine
rağmen, CHP’nin sola açılma anlamında büyük bir kırılma ya da yön değişimi
yaşadığını söylemek en azından bugün için olanaklı değil.
CHP ezilenlerin ve
yoksulların taleplerini dillendirdikçe, tüm “cennet vaat ediyor”, “kaynak
nerede” itirazlarına rağmen gündemi ve siyasetin yönünü belirleyen bir aktör
haline geliyor. Kendi dışındaki partileri de bu sorunlar konusunda taraf olmaya
ve bir şeyler söylemeye zorluyor. Kısacası ön almaya, öncülük yapmaya başlıyor.
CHP’nin siyaseti ile
yoksulluğun kader olmadığı ve değiştirilebileceği fikri gündeme taşındı. Bir
dönem adeta tartışılması bile yasaklı kabul edilen “kamusal yarar”,” kamusal
sorumluluk” kavramları yeniden hatırlanmaya başlandı. Yakın dönem ekonomi
politikasının amentüleri haline getirilen özelleştirme ve taşeronlaştırma ile yıllardır
büyük erozyona uğrayan örgütlenme hakkı sorgulanır oldu.
CHP tabanının laiklik ve
bölünme tehlikesi üzerinden en fazla endoktrine edilen kesimleri, şüpheleri tümden giderilmemekle birlikte, AKP’nin
dindarlık görüntüsü arkasında “sömürü, yoksulluk ve yolsuzluk düzeni” kurduğunu
göstermeye dayalı bir söylemin laikliğin korunması ve geliştirilmesi açısından
çok daha etkili olabileceği konusunda ikna olmaya başladılar.
CHP bu aynı süreci akıllı
politikalarla Kürt sorunu üzerinde de hayata geçirebilirse - yani Kürtlerin kimlik haklarını tanıyan eşitlik
ve kardeşlik ağırlıklı bir söylemi politik hattına dahil etmeyi başarabilirse- hem sola açılımı başarma, hem de kitle
desteğini geliştirme yönünde çok önemli bir handikabı daha aşmış olacaktır.
CHP’nin
ilk zaferi…
CHP’nin seçimlerde eski
döneme göre daha yüksek bir oy alacağı kesindir. Bu oy artışının ciddi bir
başarı sayılabilecek düzeyde olup olmayacağı konusunda ise kesin bir şey
söylemek için oldukça erken…
Ne var ki Kılıçdaroğlu’nun
ilk zaferini, seçimlerden çok önce elde
ettiğini ve bu zaferin yalnızca kendi geleneksel tabanında değil tüm toplum
nezdinde hissedilir olmaya başladığını söylemek şimdiden mümkün… Kılıçdaroğlu CHP’si
bu güne kadarki söylemleriyle “tartışılmaz
doğru” kabul edilen neo-liberal ekonomi politikaların tek seçenek olmadığına ilişkin
önemli bir etki yaratıyor… İşçilerin, köylülerin ve yoksulların önüne talep ve
mücadele edilecek, örgütlenilecek yeni seçenekler sunuyor… Hem de soyut
itirazların partisi görünümünden kurtularak somut, anlaşılır ve yaşamsal
taleplerle Türkiye’deki politik gündemde ön alan ve gündem belirleyen bir parti
haline getiriyor…
Kılıçdaroğlu CHP’sinin sol
bir seçenek olup olmamasını bu konudaki tavrın ne kadar süreceği, ne kadar
kararlı ve tutarlı olacağı belirleyecek... Çok zor ama imkansız değil...
Yorumlar
Yorum Gönder