Kılıçdaroğlu'nun Gücü...


SİYASETTE BÜYÜK ANLATI GEREKSİNİMİ VEYA
KILIÇDAROĞLU’NUN GÜCÜ NEREDEN GELİYOR?

CHP’nin Kılıçdaroğlu ile birlikte belli ölçülerde halkçılaşan ve Kürt ve türban sorununda daha esnek ve özgürlükçü bir izlenim veren söylemleri, hem liberal ve hem de statükocu kesimlerce garip biçimde benzer tepkilerle karşılandı. Ortaya konan tepkilere bakınca, sanki her iki kesimde CHP’de herhangi bir değişim olmasını istemiyor gibi.  Önce CHP’de bir değişim olmadığına ve olamayacağına ilişkin; sonra da, olsa bile bunun CHP’nin tümüyle zayıflamasına yol açacağına ilişkin öngörüler ana yaklaşım durumunda…
Gerçekten böyle mi?
Liberallerde, statükocularda CHP tabanının ana ağırlığının böyle bir değişime izin vermeyeceğini iddia ediyorlar. Onlara göre bu taban “milliyetçi, AB’ye soğuk yaklaşan, dinsel özgürlükler konusunda katı pozitivist” bir tutuma sahip ve bu nedenle CHP’deki değişime güçlü bir direnç oluşturacaklar. Ya bu kesimler CHP’deki değişimi engelleyecekler ya da CHP’deki değişim parti tabanının ana omurgasının yitirilmesine ve partinin iyiden iyiye güçsüzleşmesine yol açacak. Bu iddialar ise, CHP tabanıyla ilgili bazı anket çalışmalarının ortaya koyduğu sonuçlarla besleniyor; yani “bilimsel verilerle” neredeyse tartışılmaz bir doğru mertebesinde ele alınıyor.
Ortada yaman bir çelişki var ama…
CHP ile ilgili yapılan bazı anket araştırmalarının yukarıdaki iddiaları doğrulayan sonuçlar ortaya koyduğunu biliyoruz. Bu anketlerin sonuçlarının yanlış olduğunu düşünmek için de bir neden yok… Fakat bu anketlerin yine de CHP’deki taban eğilimini iyi ve bütün yönleriyle analiz edemediğini de çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu iddiamızın ana dayanağı ise bizzat akıp giden hayatın kendisinin ortaya koyduğu sonuçlar… Yani doğruluğu anket sonuçlarıyla kıyaslanamaz derecede somut olan yaşayan-yaşanan gerçekler… Eğer anket sonuçları doğru ise Kılıçdaroğlu, en başta CHP tabanı olmak üzere toplum nezdinde nasıl bir umut dalgası yaratabilmiştir. Çok daha önemlisi Kılıçdaroğlu’nun söylemleri CHP tabanının ana omurgası tarafından sempati değil de tepki topluyorsa; parti aygıtı içerisinde tartışılmaz bir güce sahip olmasına ve “milliyetçi, pozitivist laiklik, statükocu, Beyaz Türk” değerlerin en rafine temsilcisi olarak takdim edilmesine rağmen Sav’ı, Kılıçdaroğlu karşısında gerileten güç nedir? Kılıçdaroğlu’nun gücü parti tabanında yarattığı sempati ve destekten kaynaklanmıyor mu? O zaman nerede bu partinin omurgasını oluşturan statükocu taban?
Çelişki bizzat hayatın içerisinde…
Bütün partilerin tabanında olduğu gibi CHP tabanında da, siyasetin küreselleşmeci-liberal eksenle statükocu eksen arasında sıkışmış olmasının yaratığı bozulmalar ve yekdiğerine “öteki” gibi bakma eğilimi var. Anket sonuçları bize bunu gösteriyor ama yalnızca bunu… Binnaz Toprak’ın yaptığı bir başka araştırma da, AKP tabanının diğerlerine öteki gibi baktığını ve mümkünse kendi yaşam alanlarında ötekine ait izler görmek istediklerini ortaya koymuyor muydu? Bu neo-liberal politikaların bize hediyesidir… Ortak eksenlerin ve “büyük hikaye”lerin kaybedildiği bir toplumsal siyasal atmosferde, kimliksel öğelerin öne çıkması ve başat hale gelmesi, toplumu gettolaştırıyor ve bu gettolaşma siyasal, kültürel ve kentsel alanda hayata damgasını vuruyor. Herkes kendi gettosunda, diğerini “öteki” olarak ve düşman değilse bile “tehlikeli” görerek yaşama eğilimine giriyor.
Fakat bu partiküller gelişme tüm toplumu yoran, mutsuzluğu ve güvensizliği artıran, yaşam ve çalışma koşulları karşısında da edilgin ve çaresiz kılan bir durum. Kısaca herkes parçalı bir yaşamın içerisine sürüklenmiş durumda ama çoğunlukla da bu durumdan memnun değil. Toplum, kimliksel taleplerine yanıt veren ve/fakat hem ortaklaşmayı hem de yaşam ve çalışma koşullarında iyileşmeyi sağlayacak bir “büyük anlatı”nın ihtiyacını hissediyor.
İşte Kılıçdaroğlu, sosyal adaleti, demokrasiyi temel alan ve etnik, mezhepsel, dinsel kimliksel özgürlükleri gözeten -ama temel almayan- bir ortak hikaye sunma potansiyeli taşıdığı için; toplumun laik, İslamcı ve Kürt bütün gettolarında –ilgiden sempatiye uzanan- bir etki yarattı.
Siyaset zeminde yeni yapılanma
CHP niyetinden bağımsız olarak Kılıçdaroğlu ile birlikte, kendisine biçilen orta sınıfın “endişeli ve dayatmacı” ya da “endişeli ve demokrat” kesimlerinden birinin partisi olma misyonunu aşan ve alt sınıf ağırlıklı kitle partisi olma alanını açmış gözüküyor. Bugün siyasette sol, sağ, İslamcılık gibi ayrımlar tek başına bir ayraç oluşturmuyor; asıl ayraçlar küreselleşmeci liberal-muhafazakar blok, statükocu-devletçi blok ile bunların dışında kalan ve henüz bunlar kadar şekillenmemiş olan evrensel ve yerel değerleri kendisinde birleştiren ekonomik ve sosyal haklarla kimliksel hakları yeni ve birleştirici bir büyük anlatı etrafında sentezleyen üçüncü yolcu blok arasındadır. Nasıl kürselleşmeci-liberal, ya da statükocu-devletçi bloğun içerisinde kendisine solcu, sağcı, İslamcı diyenler varsa bu üçüncü blokta bugün için farklı köken ve duyarlılıktan gelen karmaşık bir kitleden oluşuyor… Ama düne kadar Baykal-Sav’lı CHP’ye, AKP’ye ya da SP’ne oy vermiş olsalar ve o kesimlerin argümanlarıyla hala yüklü olsalar da, toplum içinde en büyük kitleyi de bu kesim oluşturuyor. Bu kesimi tarif eden ortak payda ise sosyal adalet temelinde kurulacak özgürlükçü bir kardeşlik Türkiye’sidir.
Kılıçdaroğlu’nun niyeti ve akibeti bir yana, söylemleriyle topluma çok kutup ve hukuk vermek isteyen AKP-liberal ittifakına ve toplumu kendi biçtiği elbiseye göre şekillendirmek isteyen statükocu-devletçi blokuna göre, toplumun en geniş kesimini birden etkiliyor ve siyaseti bugün sıkışıp kaldığı dar ve parçalayıcı alanın çok ötelerine sıçratma potansiyeli taşıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-