KÜRT AÇILIMI; MAYALAYANLAR VE MAYINLANLAR…


KÜRT AÇILIMI; MAYALAYANLAR VE MAYINLANLAR…

Türkiye’de siyaset mecazi anlamda hep mayın tarlasında yürümek gibi olmuştur. Öylesine hassas dengeler üzerinde yürünmek zorundadır ki; yanlışlıkla bu hassas noktalardan birine basacak olsanız, siyaseten bir mayın patlamasının etkisiyle yüz yüze kalmanız işten bile değildir.
Türkiye siyaseti bugünlerde ise bu mecazi mayın tarlası anlamının ötesine geçerek, gerçek “mayın tarlaları” ile uğraşır durumda. Birincisini dün büyük bir acı ile bir kez daha yaşadık: Bir mayın tuzağı uzaktan kumanda ile patlatıldı ve Türkiye 6 genç insanını daha yitirdi. İkincisi ile ilgili bir parça sevindirici haber aldık. Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi konusu iktidar ve muhalefet arasındaki gerginlik nedeniyle şimdilik askıya alındı.
Biz bu yazıda Kürt Açılımı neden ve kimlerce mayalanıyor ve neden ve kimlerce mayınlanıyor sorularına yanıt bulmaya çalışacağız.
Açılıma “mayınlı yanıt” mı?
Bütün sinyaller bize Türkiye’nin Kürt sorunu konusunda ciddi açılımların eşiğinde olduğunu gösteriyor. Henüz kamuoyu olarak bu açılımların içeriğini tam olarak bilmiyoruz.  Ama Obama’lı ABD’nin bu süreçte özel bir rol oynadığını ve Kuzey Irak’taki yönetimin de bu sürece dahil edildiğini biliyoruz. Sabah Gazetesi yazarı Hasan Bülent Kahraman’ın 29 Mayıs tarihli köşesinde yazdığı gibi,  Obama, Hillary Clinton ve ABD Genelkurmay Başkanı’nın ardı ardına Türkiye’yi ziyaret etmesi ve “Kürt açılımı” nın bu ziyaretlerin arkasına denk gelmesi tesadüf olamaz. Türkiye’nin Kürt sorununda bir açılım hazırlığında olduğunu ve üstelik de bu açılım konusunda giderek büyük bir konsensüs oluştuğunu gösteren en önemli gelişmelerden biri de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın Kürt sorunu üzerinde barış eksenli söylemler geliştirmesi; silah bırakmaya endeksli bile olsa bir genel affın olanaklı olduğunu vurgulaması ve en son olarak da bugünlerde Güneydoğu’ya bir ziyaret gerçekleştirmesidir. Peki bu “açılım”, PKK ve DTP’nin bu süreçte oynayacağı role ilişkin neyi öngörüyor? Bu konuda ise ciddi sorun ve soru işaretleri göze çarpıyor.
Kürt sorunu ile ilgili böylesi iyimser bir atmosfer mayalanmaya çalışılırken, 28 Mayıs günü “son dakika”  ibaresiyle kamuoyuna yansıyan haberlerden Hakkari'de Çukurca yola döşenen mayının uzaktan kumandayla patlatılması sonucu 6 genç insanımızı daha kaybettiğimizi öğrendik. Bu olayın ardından da hemen TSK’nın harekete geçtiğini ve Türk jetlerinin Irak’taki PKK hedeflerini vurmaya başladığı; Jandarmanın da değişik illerde operasyonlar düzenleyerek PKK ile ilişkili olduğu iddiasıyla 35 kişiyi gözaltına aldığı haberlerini işittik.
Açılımın sona erişi mi? Açılımın gereği mi?
Bu olaylar Türkiye’de “Kürt sorunundaki açılım girişimlerinin sona ermesine yol açabilir mi? Yoksa tüm bunlar açılım paketinin doğal bir sonucu olarak beklenen ve öngörülen gelişmeler mi? Bu soru ilk başta tuhaf gözükebilir. Ama eğer bu açılım PKK’yı dışta bırakmayı ve/fakat PKK ile bağlantıları koparılmış ya da en aza indirilmiş bir DTP’yi sürece aktör olarak dahil etmeyi öngören bir açılım ise, o zaman bu soru tüm tuhaflığını yitirir ve tam aksine süreci çok daha kolay okumamıza ve anlamamıza yol açan bir nitelik kazanır.
Cumhurbaşkanı’nın ve DTP’nin açıklamaları!
Hakkari’deki bu acı olay gerçekleşmeden bir gün önce Cumhurbaşkanı Gül, Kırgızistan ziyareti sırasında Kürt sorunu ile ilgili bir açıklama yapmış, bu açıklamada PKK ile bir pazarlığın söz konusu olmadığını özellikle vurgulamış ama bu sürece DTP'nin de katkıları olacağını söylemişti.
Cumhurbaşkanı Gül,  Hakkari’deki olaydan sonra ise, adeta DTP’ye çağrı yaparak, kendi meselelerimizi çözme konusunda herkesin iyi niyetli yoğunlaştığı bir dönemde karşılaşılan bu terör eylemlerinin sürecin önünde en büyük engel olacağını söylemiş ve “Onun için herkesin bu terörü şiddetle kınaması gerekir” diyerek, üstü örtülü olarak DTP’ye bir çağrıda bulunmuştu. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ise, bu çağrıya gecikmeksizin icabet ederek ilk kez bu denli açık bir vurguyla Hakkari olaylarını onaylamadıklarını belirten bir açıklama yaptı.
ilgi çekici bir olay daha!
Bir diğer ilginç iddia ise geçtiğimiz haftalar içinde gerçekleşen “PKK-Türkiye Parlamentosu” operasyonu ile ilgili… Bu operasyon sırasında pek çok DTP’li de gözaltına alınmış ve “PKK’nın DTP içindeki örgütsel uzantıları oldukları” iddiasıyla tutuklanmışlardı. Kimi iddialara göre bu operasyon DTP’yi değil ama DTP ile PKK arasında var olduğu iddia edilen bağlantı noktalarının bertarafını hedefliyordu. 
Ve sonuç yerine sorular… 
Acaba DTP içinde PKK ile bağlantıları en aza indirip bu Kürt açılımına ortak olmak isteyenler ile “İmralı”sız bir çözümü kabul etmeyenler arasında bir ayrışma ve çatışma mı  yaratılmak isteniyor? Devlet bir yandan PKK ile bağlantı noktalarını polisiye tedbirlerle azaltmaya çalışırken; diğer yandan da bu sürece yatkın DTP yöneticilerine el uzatarak bu ayrışma sürecini hızlandırmaya mı çalışıyor?  Bu ayrıştırma politikasının PKK içinde de etki ve sonuçları var mıdır?
Başrolünde ABD gibi çok önemli ve güçlü bir aktör olsa bile, PKK’ya rol vermeyen bir “Kürt açılımı” senaryosunun ülkenin doğusunda hiçbir gişe başarası elde edememesi bir yana aynı zamanda ve değişik nedenlerle, ülkenin batısında kapalı gişe oynayacağı beklentisi de tam ham bir hayal.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-