Kayıtlar

Ekim, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ben sende tüm kadınları sevdim...

Resim
Adı neydi unuttum, bilmiyorum şimdi nerde Varsayalım ki Feride, varsayalım ki her yerde Ben O’nda bütün kadınları sevmiştim Eritilmişti bütün kadınlıklar O’nun içinde  

Olağanüstü Kıskanç Bir Şiir

Resim
_ATTİLA iLHAN'A SEVGİYLE...   Balık kılçığı bir çocuk, bir parça kambur, bir parça öksürük   Pas tutmuş bulutsu gözleri kapandı kapanacak   İdamı kabullenmiş   suçlu misali hep boynu bükük   Üzerindeki pantolona zorlasan üç kıç daha sığacak   Eyvah! Öpüyor sevdiğim kızı, hem de boğmaca gibi       Verem artığı bir çocuk, solgun mu solgun   Üflesen kasırga sanır, öyle de ölgün   Ama görsen o ne afil, o ne caka, o ne çalım   Sanırsın yalı şöförü, yanında da küçük hanım   Eyvah! Sarılıyor sevdiğim kıza, hem de bir kefen gibi       Karikatür kaçkını bir çocuk, nasıl da çirkin   Taklidiyim sanıyor mamafih evrak-ı müspitenin   Bir çanta taşıyışı var, kahveci askısı sanki.   Belli ki en büyük oğlu lümpen proleterin   Eyvah! Elini tutuyor sevdiğim kızın, hem de kelepçe gibi       Kemik torbası bir çocuk, zayıf sıska bir sırtlan   Kovalasan kaçar, kaçsan o ne havalar   Nerden baksan

AKP neyin temsilcisi?

Resim
AKP çevrenin demokratik taleplerinin temsilcisi, bu talepleri merkeze taşıyan ve dolayısıyla toplumun demokratikleşmesine hizmet eden bir güç olarak sunuldu. Hele de AKP’nin AB ile uyumlu bir ilişki içerisinde gözükmesi, AB’ye yönelik bazı adımlar atması bazı çevrelerce, bu partinin Türkiye’nin sivilleşmesi, demokratikleşmesi açısından önemli bir imkan olarak görülüp desteklenmesi için yeterli koşul olarak görüldü. AKP’yi artık devletçi ve militer geleneğe karşı sivil toplumun demokratik tepkisi olarak görmekte hiçbir engel yoktu. Peki ama gerçekten böyle miydi? AKP’nin bu güne kadar ki icraatları bu iddiaları ne kadar doğrular nitelikte? AKP   devletçi burjuvaziye karşı, devlete yaslanmadan kendi ayakları üstünde büyüyen ve gelişen taşra burjuvazisinin(Anadolu kaplanlarının) temsilcisi idi. Aslında AKP’nin Anadolu kaplanları olarak nitelenen ve son 20-25 yıldır önemli bir gelişme kat eden yeni bir burjuva kesimin temsilcisi olduğu büyük ölçüde doğruydu. Ne var ki, bu

Hayvanlara yönelik suçların ceza kanunu içine alınması çare mi?

Resim
  İşkence, öldürme, tecavüz gibi ağır suçların ceza kanununda da karşılıklarının olması olumludur. Fakat bu sorunun gerçek çözümünün ceza sistemini düzenlemekten çok hayvan hakları konusunda ciddi bir bilinçlendirmeden ve kültürel değişimden geçtiğini söylemek gerekir. Yalnızca cezalarla ya da cezaları artırarak bu sorunu çözmek olanaklı değildir. Tıpkı çocuğu terbiye etmek için dayağın normal ve meşru görüldüğü bir sosyal ve kültürel atmosferde, bu atmosferi değiştirmek için hiçbir adım atılmazken, yalnızca bu sorunu ceza kanunlarına madde koymakla çözeceğini zannetmek gibi. Bu koşullarda ya bu maddeleri uygulayamaz hale gelirsiniz ya da eğer uygularsanız daha başka ciddi toplumsal çalkantıların oluşumuna kaynaklık edersiniz. Bunun için daha çocukluk yıllarından başlamak üzere toplumda hayvan hakları bilinci ve hayvan sevgisi oluşturmak için gereken bilinçlendirme çalışmaları yapılmaladır. Toplumsal yaşamda genel olarak şiddeti öve her türlü nefret suçunu ortadan kaldırmada

Kürt sorununda emperyalist rekabet...

  Kürtler... 20 milyon nufuslu, petrol yatakları ve Fırat nehrini kapsayan ülkeleri 4 ayrı devlet tarafından paylaşılmış bir ulus... Şimdilerde bu çilekeş ulusun “varlığını” ustlenmek konusunda hızlanmış bir emperyalist rekabete tanık oluyoruz. Almanya Dışişleri Bakanı Genscher ve İngiltere Başbakanı Major Kurtlerin yeni ve hararetli “avukatlarından" onemli iki tanesi. Alman Dışişleri Bakanı biraz daha hızlı. Genscher Kurtlerin cektiği ızdırabı yerinde “muşahade” ettikten sonra, Irak'a karşı ambargonun devamını savundu ve Saddam’m uluslararası bir mahkemede yargılanmasını talep etti. Emperyalizmin “humanizmasınm” hegemonya savaşı ve para kokusuyla doğrudan ilgili olduğunu bilenler acısından, bu traji-komik planın arka planı o kadar acık ve iğrenc ki... Korfez krizinin başlamasının uzerinden neredeyse bir yıl gecti. Fakat Ortadoğu icinden kolay cıkılamaz bir gayya kuyusudur. Gerek zengin petrol kaynakları acısından emperyalizmin yoğun bir rekabet alanı olmas

*1 Mayıs konuşması… 2009

Resim
Dostlarım; Emeğin ve dayanışmanın günü olan 1 Mayıs’ta hepinizi dostluk ve dayanışma duygularıyla selamlıyoru m. 1 Mayıs, insanca bir yaşam için yakılmış bir ağıttır .Doğmakta olanın, gelişmekte olanın, daha özgür, daha eşit bir Türkiye ve Dünya’nın müjdesidir. Zorluk ve yokluk ortamında direnci ve umudu tazeleyen bir sevdalı yürüyüşün adıdır. İnsanoğlunun bütün yaşamsal varlığına vurulmak istenen esaret zincirini şiddetle reddetmenin; teslim olmamanın adıdır. 1 Mayıs toplumun üreten kesimlerinin, kendi makus talihlerini tersine döndürmeye başlayarak, ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda esaret altında yaşamak istemediklerini haykırdıkları günün adıdır. Yalnızca üreten ve ezilen toplumsal sınıf ve kesimlerin değil, aynı zamanda dünyanın bütün mazlum ve sömürge uluslarının evrensel bir kurtuluş türküsüdür. Bugün 1 Mayıs’ı ilk kez resmi bir tatil günü olarak kutluyoruz. Bu yılların mücadelesiyle elde edilen büyük bir kazanımdır. Bugün burada 1 Mayıs tarih penceres

Toplumcu Belediyeciliğe Doğru... (8)

İLKESEL ÇERVEVE... Toplumcu belediyecilik neye karşı? Toplumcu belediyecilik neo-liberal anlayışlara ve küresel krizin yıkıcı etkilerine karşı , kamusal yararı öne çıkaran bir yerel yönetim alternatifi oluşturma gayretidir. Dünyada son otuz yıldır neo-liberal politikalar egemen… Bu politikaların sonucu olarak genel planda sosyal devlet kurum ve anlayışı tahribata uğradığı gibi, kent yaşamı da bu süreçten fazlasıyla nasibini aldı. Kentler üretimci, istihdam edici niteliklerini kaybettiler. Tüketim ve rant odaklı bir kentleşme egemen oldu. Bunun sonucunda kentsel istihdam azaldı. İşsizlik ve kent yoksulluğu çok büyük boyutlara ulaştı. Kentler güvencesiz yığınların yaşadığı güvensiz mekanlar haline geldi. Modern demokratik örgütlenmelerin temel merkezleri olan kentlerin sosyal-kültürel dokusu bireysel ve cemaatsal paralizasyonla dağıldı. Bu sosyal parçalanmanın sonucunda kentsel parçalanma da yaşanmaya başladı. Kentin orta ve üst sınıfları büyük ve güvenli sitelere ve belirli alış

BBC: “TÜRKİYE’NİN KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİNDEKİ YERİ 120. SIRADA”

Resim
  Dünya Ekonomik Forumu’nun (DEF) yayımladığı 2013 cinsiyet ayrımcılığı raporuna göre, son bir yıl içerisinde birçok ülkede kadın ile erkek arasındaki eşitsizlik durumunda az da olsa olumlu gelişmeler kaydedildi. İngiliz yayın kuruluşu BBC’nin haberine göre, k adınların siyasal, ekonomik ve sosyal konumuna dair 136 ülkeye ilişkin veriler içeren raporda, kadın-erkek eşitliği bakımından İzlanda, Finlandiya ve Norveç ilk üç sırada yer alıyor. Siyasal katılım, ekonomik eşitlik, eğitim ve sağlık hakkı gibi farklı alanlarda kadının yerine değinen raporda Türkiye’nin kadın-erkek eşitliği endeksindeki yeri 120. sırada. Filipinler ve Nikaragua ilk 10’da yer aldı. Geçen yıldan bu yana hiç gelişme kaydetmeyen bölgeler ise Orta Doğu ve Kuzey Afrika. Yemen 136 ülke arasında en sonda bulunuyor. Bu yılki raporun yayım tarihi, BBC’nin başlattığı 100 Kadın sezonuna denk geldi. DEF bu raporu son sekiz yıldır yayınlıyor. Raporun yazarlarından Saadia Zahidi, 2006’dan bu yana endeksteki

mesele bir ağaç meselesi değil... (şiir)

Resim
Bak sana bir hikaye anlatayım azizim Dikkatle dinle... Aylardan şarap kırmızısıymış görenler söylüyor Hangi ülke fakat kimse bilmiyor. Bir ilkbaharmış, hem de pek fazla yeşil Aşıklar sevişiyormuş kedi gibi sokularak   İnceden bir yağmur yüzlerini okşuyormuş akasyaların   “Belki fazla ıslatırım” diye korkarak. Saçları sanki çok meyveli ayva ağacı Saçları sonbahardan bile çok daha sarı bir şair   yaşıyormuş     o   zamanlar,   her dizesinde zulme tokat atarak. Derler ki O’ndan öğrenmişler işte bu çocuklar “Bir ağaç gibi hür, bir orman gibi kardeşçesine” yaşamayı... Haklısın azizim mesele bir ağaç meselesi değil... Mesele   hürriyet ve kardeşlik meselesi...

Türkiye Solu, Kemalizm ve Demokrasi...

Resim
  Türkiye solunun Kemalizm'le başlangıçta hemhal olan, daha sonraları derin etkiler taşıyan bir yakınlık ilişkisi yaşadığı bir gerçektir. Bu yüzden solun Kemalizm'in sınırlılıklarına, ikili karakterine ve gerici yanlarına vurgu yapmaktan ziyade   vurguyu ilerici özü üzerinde odakladıkları çok uzun bir tarihsel dönem yaşandı Türkiye'de...CHP geleneği açısından bu durum çok daha kesinken, Ş.Hüsnü'den itibaren Türkiye sosyalizmi   açısından da Kemalizm, bazı önemli eksikliklerine rağmen genel olarak desteklenmesi   gereken bir güç olarak görüldü. CHP Kemalizm ve Demokrasi... Bu durum CHP geleneği açısından çok daha berrak ve daha az tartışma gerektiriyor. Eni sonu CHP, Kemalistlerin kurduğu ve hamuru Kurtuluş Savaşı döneminin ve tek parti yıllarının   suyu ile karılmış bir parti. Her ne kadar 1960'lı yılların sonu ve 70'lerin başındaki genel sol yükselişle birlikte sosyal demokrasi anlamında sola doğru bir yöneliş yaşamış ve Kemalizm'in altı okun