Kayıtlar

Haziran, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

KÜRT DEVLETİ OLSUN AMA BARZANİCİ OLSUN"

Resim
  Habertürk yazarı Nagehan Alçı "Hangi Kürt devleti?" başlıklı bugünkü yazısında "Kürt Devletine karşıyım" demenin yanlış olduğunu, öncelikle "Hangi Kürt Devleti?" sorusunu sormak gerektiğini belirterek, Barzani bizim dostumuz, Dünya Barzani'nin Kürt Devletini tanırsa Türkiye ne yapacak? sorusunu soruyor ve " Barzani meselesi ise bence ayrı ele alınmalı. Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünden yana, şu aşamada Barzani’nin devletleşmesini desteklemiyor ve böyle bir devlet kurulursa memnun olmaz ama öte yandan Barzani müttefikimiz ve dostumuz. Irak Kürdistan’ı hem ekonomik hem de kültürel olarak Türkiye’nin bir parçası sayılır. Şayet Barzani devletleşmeye giderse ve bütün dünya bu devleti tanırsa Türkiye de tanıyacaktır." değerlendirmesini yapıyor. Alçı'nın yazısının konuyla ilgili bölümleri şöyle: "Çokça tartışılan bir konu, Irak’taki son gelişmeler üzerinden çarşamba akşamı sevgili Didem Arslan Yılmaz ’ın “Tür

"AFRİN'E GİRİYORUZ" MU? BİR TEK DAVUL EKSİK...

Resim
  Yeniçağ yazarlarından Ahmet Takan köşesini , bugünlerde yoğunlaşan "Afrin'e girme" tartışmalarına ayırdı... Takan "ABD'nin yeni hain planı" başlıklı yazısında bu tartışmaların trajikomik boyutlarına dikkat çekiyor.   " Akla ziyan bir durumla karşı karşıyayız!.. Sıcaklık gölgede 50 derece, termometreler patlamak üzere. Kim tutar sizi!.. Afrin'e giriyoruz... İdlib'de askeri üs kuruyoruz.. Ve hatta İdlib'deki askeri üssümüzün yeri de hazır. Fotoğraflar üzerindeki askeri üs bölgemizi kırmızı halka içine alıp gazetelerden neşrediyoruz... Bir de tellal tutup sokak sokak dolaştırın bari. Dünya üstünde, davul zurna çalarak, yapacağı askeri operasyonları önceden ilan eden başka ülke yoktur herhalde. Bu yandaş medya sakilliklerinden gına geldi artık diyeceğim lafın yarısı boşa gidecek. "   sözleriyle bu konuda yandaş kalemlerin absürtlüğe varan bir gayretkeşlik içinde olduğunu vurguluyor.   "Afrin'de Rusya var yahu, oraya nası

AKŞENER CUMHURBAŞKANI ADAYI MI OLACAK? YENİ BİR PARTİ Mİ KURACAK?

Resim
Mahmut Övür Sabah gazetesinde " Kılıçdaroğlu- Akşener pazarlığı" başlıklı yazısında   Kılıçdaroğlu'nun hem Adalet Yürüyüşü hem de yüzde 49 oy bileşenlerinin temsilcileriyle   yaptığı görüşmelerle parti içi değişiklik olasılığının rafa kalkmasına yol açtığını ve şu an için dikkatlerin hem yürüyüşte hem de 2019 hesaplarında odaklaştığını söylüyor. Övür'ün "CHP'li kaynaklara" dayandırdığı bilgiye göre Akşener'in adaylığı üzerinde anlaşıldı. Ama Kılıçdaroğlu'nun beklentisi Akşener'in ayrı bir parti kurma yoluna gitmemesiydi. Zira böyle bir yola giderse CHP'den en az yüzde 5'lik bir oyun Akşener'in kuracağı partiye kayması sözkonusu olacak diyen Övür'ün yazısının konuyla ilgili bölümü şöyle: "CHP'deki muhalefetin değişim umudu, " adalet " yürüyüşüyle ertelenince o cenahta gözler, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 'nun yüzde 48.6'nın bileşenleriyle yaptığı özel ve gizli görüşmelere çevrildi.

Sen de sokak eylemindeydin...Bunları Unuttun mu?

Resim
Karar Gazetesinde   Elif Çakır 'da köşesine "Adalet Yürüyüşü"nü taşımış... " Adalet yürüyüşü CHP’yi dönüştürüyor olabilir!" başlıklı yazısında Çakır, geçmiş dönemde İslamcı çevrelerce gerçekleştirilen benzer bir eylemi hatırlatıyor. 11 Ekim 1998'de Ecevit Hükümeti sırasında bugün iktidarda olan ve "Adalet Yürüyüşü"nü terörle özdeşleştiren siyasi kadroların çoğunun da muhtemelen katılmış olduğu düşünce ve inanç özgürlüğü temalı "Edirne'den Kars'a insan zinciri" eyleminin gerçekleştirildiğini söyleyen Çağlı, o zaman da hükümetten şimdiki hükümetinkine benzer söylemler geldiğini, gözaltılar olduğunu ama şimdi bu tür eylemleri demokrasiye aykırı bir terör eylemi gibi gören ve gösterenlerin, o zamanlar bu eylemin en temel demokratik hak olduğunu savunduklarını hatırlatıyor. Çakır bu eylemin ülkeye genel katkılarının yanı sıra en önemli olumlu yanlarından birinin de CHP'yi dönüştürerek daha halkçı ve demokrat bir çizgiye taşıma

Herşeyi dediler "Bu Ülkede Adalet Var...Niye Yürüyorsunuz Diyemediler"

Resim
Hürriyet gazetesinde Ahmet Hakan 'da köşesinde bu soruna yer verdi. Hakan " Ülkedeki Adaletsizliğin Nedenini Açıklıyorum " başlıklı yazısında yürüyüşe ilişkin iktidar cephesinin bin bir gerekçeyle yürüyüşe karşı çıktığını örneklerle hatırlatıyor ; ama bu karşı çıkış gerekçelerinin hiç birinde "Bu ülkede Adalet var" denilemediğine dikkat çekiyor. Hakan'ın yazısının ilgili bölümü şu şekilde: " “Bu yürüyüş milli değildir” dediler. “Yollar yürümekle aşınmaz” dediler. “Adalet sokakta aranmaz” dediler. “Perişan olursunuz, yürümeyin” dediler. “Pensilvanya’ya kadar yolunuz var” dediler. “Bizim yaptığımız yollarda teröristler yürüyor” dediler. “Bu yürüyüş suçtur” dediler. “Yürüyüş samimi değil” dediler. “Yürüyüşle yargıya müdahale ediliyor” dediler. Dediler... Dediler...   Ama bir tek “Yahu siz niye yürüyorsunuz ki... Bu ülkede mükemmel bir adalet sistemi var...” demek akıllarına gelmedi. Adalet Bakanı bile demedi, diyemedi bunu. Ülkedeki adaletsizliğin pek

"ÇOK BOZULDUK ÇOK ŞIMARDIK!"

Resim
  Yeniakit yazarı Abdurrahman Dilipak, "Din Elden Giderse" başlıklı bugünkü yazısında, servet ve iktidarın islami kesimi şımarttığını ve yozlaştırdığını yazdı. Dilipak'ın Yeniakit'te bugün yayınlanan 'Din elden giderse!' başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle: "Biz bu noktaya nasıl geldik ona bakın. Doğru ve güzel şeyler de yaptık, yanlışlar da yaptık. Bakın 28 Şubat’ta zulüm vardır ve direndik. Ama bugün iktidar ve servet bizi şımarttı. Gücümüz ve servetimiz aklımız ve imanımızın önüne geçti. Sabrı ve şükrü bırakıp dünya malı, makamı için birbirimizle didişmeye başladık.. Hızla dünyevileşiyoruz. Evet “servet ve iktidar dönüştürücüdür”. Biz bu gücü, toplumu ve devleti, kendi inanç, tarih ve geleneğimiz doğrultusunda dönüştürmek için istedik. Ama bu güç, önce kendine sahip olanları dönüştürmeye başladı. Farkına varmadan dönüşüyor / dönüştürülüyoruz. Elbette servet ve iktidara ihtiyacımız var, ama din, bunlara ulaşmanın basamağı olmama

BAYRAMDA SİYASET DEDİKODULARI...

Resim
Kulislere yakınlığıyla ve iyi haber alma özellikleriyle tanınan Yeniçağ yazarı Ahmet Takan ise " Arınç'tan tavsiye mi yoksa tehdit mi?" başlıklı yazısında bayramın sakin görünümlü Ankara'sının aksine siyaset kulislerinin aynı hararetle kaynamaya devam ettiğini anlatıyor. Takan yazısında hem "Bülent Arınç ve damat tutuklanması" hem de yakın gelecekteki "büyük bürokrat tasfiyesi" ile ilgili iddia ve duyumlarını aktarıyor. Takan'ın aktardığı iddialar arasında Melih Gökçek'in gelecek dönem adaylığı ile ilgili söylentiler de var: "İddia o ki; "Bülent Arınç, damadı FETÖ'den tutuklanıp cezaevine girdiğinde çok etkili bir yeri aradı. Ve, 'Eğer damadım serbest bırakılmazsa avukatlığını bizzat ben üstleneceğim...' dedi. Arınç'ın bu şok mesajı vakit geçirilmeden Sarayın etkili noktalarında paylaşıldı. Vee, ardından da damat Ekrem Yeter, 'ByLock bulunmadığı' gerekçesiyle salıverildi."Ne kadar da "

BİTMEYEN GÜNDEM FETÖ...

Resim
  Karar Gazetesi'nde Mustafa Karaalioğlu "Dünyadaki FETÖ orada duruyor" başlıklı yazısında, " ... biz içeride FETÖ’yü yargılarken bile neticede karşı karşıya bulunduğumuz büyük problemin sadece bir kısmıyla uğraşmış oluyoruz. Baştan beri her fırsatta tekrarladığımız dünyadaki FETÖ gerçeği orada duruyor. Başta ABD olmak üzere 100’ü aşkın ülkede organize olmuş bir örgütün en önemli ayağı Türkiye’dir. Ancak, bütün gücü Türkiye’den ibaret değildir. Dahası, medyaya yansıyan sinyaller ve zaten FETÖ’nün onyıllardır bilinen tabiatı gereği dünyada daha da güçlendikleri anlaşılıyor. Bu gerçek, sorunumuzun büyüklüğünü bir kez daha ortaya koyuyor " değerlendirmesinde bulunuyor. Abdülkadir Selvi ise Hürriyet'te " O hesabın adresi neresi çıktı?" başlıklı yazısında   FETÖ'nün geçmiş operasyonlarının nasıl organize edildiğini anlatıyor.   Selvi, " Sistem şöyle işliyordu: Operasyon yapılacak olan hedefe ilişkin nihai talimat Fetullah Gülen ’den

HAYIR CEPHESİ'NİN ADAYI KİM?

Resim
Bayrama rağmen neredeyse hız kesmeyen siyaset gündemi bayramın ardından daha da yoğunlaşacağa benziyor. Bayram   sonrası ilk günün köşe yazıları gündemi önümüzdeki günlerde Adalet Yürüyüşü tartışmalarının Hayır Cephesi'nin uzun vadeli palanları neler ve cumhurbaşkanı adayı kim olacak ekseninde yoğunlaşacağına dair işaretler veriyor. Bugün Türkiye Gazetesi'nden   Batuhan Yaşar   ve HaberTürk Gazetesi'nden Oray Eğin Kılıçdaroğlu'nun kafasındaki cumhurbaşkanı aday(lar)ının kim(ler) olduğu sorusuna yanıt vermeye çalışıyorlar. " İşte “Hayır Cephesi”nin 4 adayı…" başlıklı yazısında Batuhan Yaşar , önce CHP stratejisine ilişkin değerlendirmelerde bulunuyor. Referandumda elde edilen yüzde 49'luk oy desteğinin ve   oluşan Hayır Cephesi'nin korunması ve geliştirilmesi esaslı bir politika izleneceğini söyleyen Yaşar, yürüyüş sırasındaki partiler üstü muhalefet bloğu anlayışının bunu gösterdiğini söylüyor. Bundan sonra da bu anlayışın devam edeceğini

YANDAŞ YAZARLARA ZOR GÖREV: YÜRÜYÜŞÜ İTİBARSIZLAŞTIRMAK...

Resim
  Son bir haftanın köşe yazıları toplamına bir kuş bakışı göz attığımızda Doğan grubundan bir iki kalemin ara sıra "yürüyüş lehine" sayılacak yazıları dışta tutulacak olursak bu kesimin büyük ölçüde yürüyüşü sessizce izlediğini ama yandaş basının son bir hafta içinde canhıraş bir "yürüyüşü itibarsızlaştırma" mesaisine yöneldiklerini görüyoruz. İlk günler de yürüyüşün "sürdürülememe", "kadükleşme" olasılığına oynayan yandaş basının ortak tavrı yürüyüşü  "küçümseme", "alaya alma" eksenliydi. Ama yürüyüş kendi meşruiyetini ve kararlılığını artıra artıra  sürdükçe iktidar cephesinde de, iktidar medyasında da yürüyüşü karalama ve kriminalize etmeye yönelik yeni bir yaklaşım öne çıkmaya başladı. Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi yandaş basındaki bu tavır değişikliğinin bizzat Erdoğan kaynaklı olduğu bilgisini köşesine taşıdı. Bu durum yürüyüşün başarısızlığından değil tam aksine giderek daha çok kabul görmesinden kaynakla

BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜMÜN ÖNGÜNLERİNDEYİZ... PEKİ BUNUN NE KADAR FARKINDAYIZ?

Resim
BÜYÜK BİR DÖNÜŞÜMÜN ÖNGÜNÜNDEYİZ: FARKINDA MIYIZ? CHP'yi biliriz...Asi değildir. Bir tarihsel aralıkta iyi kötü sosyal demokrasiye bulaşmışlığı da vardır. Ama doğuşu itibariyle aldığı "devlet terbiyesi" nedeniyle "sorumlu" siyasete daha yatkın olmuştur hep. Tabanı sola/itiraza yatkın olsa da, kurumsallık olarak devlete yakındır. Son yıllarda CHP'nin muhalefet partisi olarak maruz kaldığı baskılarla ve/fakat yakaladığı tarihi siyasal fırsatlarla AKP karşılaşsaydı, hiç şüphe yok ki ortalığı velveleye verir, tabanındaki öfke ve tepkiyi daha da kamçılar, sokağa hakim olmak için elinden geleni yapardı. Ama CHP öyle kolay kolay ortalığı velveleye vermez. Tabanı tahrik etmez; tersine yatıştırır.Zaten CHP demek toplumsal muhalefeti kontrol altında tutmak, "kontrollü muhalefet" sınırlarını aşmasını engellemek demektir. CHP'nin milyonları kapsama olasılığı bulunan bir eylemi başlatması normal koşullarda asla beklenmez. Aksine kendi kitlesini özen

Demokrasinin en temel meclisleri meydanlar ve sokaklardır

Resim
“Filozof, halkın akıllı yapılabileceğini ümit edebilir, fakat halka hükmedenlerin adil insanlar yapılabileceğini değil…”(J.J.Rousseau “Christophe de Beaumont’a Mektup”) Efendim neymiş… Demokrasi ve adalet sokakta aranmazmış… Ya nerede aranırmış? Parlamentoda yani bizdeki adıyla TBMM’de… Bu lafın tarihsel, teorik, güncel vb. vb. hangi açıdan bakarsanız bakın hiç bir doğru tarafı yoktur. Demokrasi ve adalet dediğiniz şey sokaklardan çıkmıştır… Hatta parlamentonun kendisi bile bizatihi sokakların ürünüdür… Sokaklar, meydanlar halkın doğrudan siyasete müdahalesinin/katılımın en temel araçlarıdır. Halkın  meclisleridir. Demokrasinin okulları, koruyucuları ve geliştiricisidirler… Ortaçağ’da Kral’ın gücünü sembolize eden, bu amaçla inşa edilen meydanlar zamanla krallara karşı adalet ve demokrasi mücadelesinin temel mekanları olmuşlardır. Bu nedenle bugün bile pekçok meydan “Özgürlük”, “Demokrasi”, “Emek”, “Cumhuriyet” gibi adlar taşır. Parlamento, demokrasi ve adale

DUYUNCA ORTALIK KARIŞIR DİYE KORKTUM AMA GÖRDÜM Kİ BAŞKA ÇARE YOK!

Resim
  Nuray Mert Cumhuriyet'teki " Adalet istiyoruz!" başlıklı yazısında   Adalet Yürüyüşü'nün   artık iktidarca muhalefete yapılabilecek başka bir seçenek bırakılmamasının bir ürünü olduğu görüşünü dillendirdi. Mert yazısında yürüyüşün toplumsal karşılığı olduğunu ve bütün hoşnutsuzları çevresinde toparlayan bir dinamiğe sahip olduğunu görüşünü de ileri sürüyor. Mert , yürüyüş kararını duyduğunda yurtdışında olduğunu önce "ülke daha çok karışabilir" endişesi taşıdığını ama ülkeye dönüşte ülke gerçeğinin tokat gibi yüzüne çarptığını ve Türkiye'de iktidarın muhalefete   böylesi bir eylem ddışında siyaset alanı bırakmadığını vurguladığı yazısında "Başta Cumhurbaşkanı ve partisi, tüm iktidar çevresi muhalefete öyle şeyler söylüyor, öyle yükleniyor ki, çekinceler gölgede kalıyor, “Adalet istiyoruz” demekten öte söz söylemeye utanır hale geliyorsunuz . " değerlendirmesini yapıyor. Mert'in şu sözleri de oldukça çarpıcı " . “Muhalef

YANDAŞ GAZETECİLERE ATIŞ SERBEST...

Resim
Milliyet'ten Mehmet Tezkan " Yürüyüşten ekmek çıkmadı, CHP’ye vuralım" başlıklı yazısında iktidar çevresinin beklentilerir aksine Adalet yürüyüşünün   kendi meşruiyetini yaratarak ve   kararlılığını artırarak ilerlemesi karşısında yandaş yazarların   CHP tarihi üzerinden yürüyüşü itibarsızlaştırma çabasına yöneldiklerini belirtiyor. Yazısında "Adalet yürüyüşünün sekizinci günü bitti.. Bugün dokuzuncu gün.. İktidarcı yazarlar umduğunu bulamadı.. Daha doğrusu, ekmek çıkmadı.. Ellerini ovuşturarak bekliyorlardı.. CHP bi tökezlese.. Yürüyüş fiyasko olsa..   Ne bileyim.. İtiş kakış olsa.. Demokrasi dışı sloganlar atılsa.. Sağa sola dalaşılsa.. Adalet yürüyüşüne adaletsizlik gölgesi düşse... Hiçbiri olmadı, muhalefete muhalefet etmeyi görev edinen yazarlara ekmek çıkmadı.." saptamasını yapan Tezkan'ın yazısının konuyla ilgili bölümü şöyle: " Adalet yürüyüşünün sekizinci günü bitti.. Bugün dokuzuncu gün.. İktidarcı yazarlar umduğunu bulamadı.. Daha d

YANDAŞ YAZARLARIN ZOR SINAVI: YÜRÜYÜŞÜ İTİBARSIZLAŞTIRMAK...

Resim
Son bir haftanın köşe yazıları toplamına bir kuş bakışı göz attığımızda Doğan grubundan bir iki kalemin ara sıra "yürüyüş lehine" sayılacak yazıları dışta tutulacak olursak bu kesimin büyük ölçüde yürüyüşü sessizce izlediğini ama yandaş köşe yazarlarının son bir hafta içinde canhıraş bir yürüyüşü itibarsızlaştırma mesaisine yöneldiklerini görüyoruz.   Doğan medya grubundan bir tek Mehmet Tezkan'ın ısrarlı biçimde yürüyüş üzerine yazı yazdığını ve yürüyüşü itibarsızlaştırma girişimlerine karşı da yazılarıyla karşı duruş sergilediğini görüyoruz. Bu durum yürüyüşün başarısızlığından değil tam aksine giderek daha çok kabul görmesinden kaynaklanıyor. Yürüyüş kendi meşruiyeti yarata yarata/ artıra artıra geliştiği için potansiyel destekçi köşe yazarları sessizliği seçerken, yandaş yazarlar ise her geçen gün daha da saldırganlaşan ama aynı zamanda absürtleşen hummalı bir yürüyüş itibarsızlaştırma kampanyasına yöneliyor. Bu gelişmelerin en ilginç yönlerinden biri de