71’İN DEVRİMCİ ÇIKIŞI: DENİZ, MAHİR VE KAYPAKKAYA
71’İN
DEVRİMCİ ÇIKIŞI: DENİZ, MAHİR VE KAYPAKKAYA
1968 ve izleyen yıllar,
burjuva düzeninin iktisadi ve siyasi krizinin derinleştiği ve derinleşen krize
paralel olarak kitle muhalefetinin yükseliş içine girdiği yıllardır.
Burjuva düzen, iktisadi
planda dış ticaret açıklarının büyümesi, enflasyonun yükselmesi ve yatırımların
durması vb. gibi etkenlerin yarattığı basıncın altındaydı. Mali bağımlılığın
teknolojik bağımlılıkla bütünleşmiş olması, dış borçları ödemek için döviz
bulamayan kapitalist ekonomide yatırımları da durduruyor ve mevcut üretimde önemli
kapasite düşüşleri yaratıyordu.
İktisadi krize paralel
olarak siyasi planda da bunalım öğeleri birikiyor, burjuva klikler arası
ayrışma ve çatışmalar boyutlanıyordu. Burjuva düzeninin kurumlaşmış-geleneksel
partileri AP ve CHP, bu ayrışmaya paralel olarak iç bölünmelere uğruyorlardı.
MGP, MNP, DP, CKMP gibi özellikle tarım ve taşra burjuvazisinin temsilciliğine
soyunan yeni partiler ortaya çıkıyordu. Bu ayrışma ve çatışmaların yarattığı
istikrarsızlık ortamında, burjuva düzenin temel kurumlarından biri olan
parlamento, iktisadi-siyasi krize müdahale gücünü önemli ölçüde yitiriyordu.
Burjuva düzeninin bir diğer
temel kurumu olan ordu ise, kendi içinde yaşanan çatlağa rağmen, özellikle
hiyerarşinin üst kademelerinde bütünlüğünü koruyordu. Özellikle başlangıçta bir
nevi sosyal güvenlik kuruluşu olarak kurulan, ama zamanla yerli ve yabancı
sermayeyle ortak yatırımlara yönelen OYAK aracılığıyla ordunun sermaye düzenine
ne denli bağımlı kılındığı, süreç içerisinde ve ancak pratiğin gücüyle
kanıtlanabilecektir. 9 Mart’ta genç subayların giriştiği darbe girişiminin
başarısızlıkla sonuçlanması, ordunun sermayeyle bütünleşme derecesini net
olarak gösterirken, darbeci hayaller de yıkıma uğruyordu.
Düzen cephesinde bu gelişmeler
yaşanırken kitle muhalefeti de gittikçe daha militan biçimlere bürünerek
yükselişini sürdürdü. 1968 yılı sokak gösterilerinin yoğunlaştığı ve aynı
zamanda bu gösterilerin sokak çatışmalarına dönüştüğü bir yıl oldu.
Anti-emperyalist şiarlar etrafında yükselen kitle muhalefetine yönelik, burjuvazinin
desteğinde örgütlenen gerici saldırılar yoğunlaşmaya başladı. Kanlı pazar ile
doruğuna çıkan bu gerici saldırılar özellikle gençlik kesiminde silahlı
mücadele fikrinin güçlenmesine de neden oldu.
Üniversite eylemlerinin
işgallere, kır yoksullarının eylemlerinin mitinglerden toprak işgallerine,
işçilerin eylemlerinin grevlerden fabrika işgallerine dönüştüğü ve sokak
çatışmalarının yoğunlaştığı bu dönemde, gençlik farklı ve kendi özgücüne
dayanan bir eylem çizgisine adeta kendiliğinden ulaşmıştı.
TİP’in bu dönemdeki tavrı
ise, ünlü “eylem yapmayalım provokasyon olur, faşizm gelir” tavrıydı. Bu tavrın
dayandığı politik nesnellik yalnızca onun parlamentarist politika tarzı
olabilirdi. Yoksa bu dönem, ‘işçi eylemlerinin ve kitle muhalefetinin aldığı
radikal biçimler bir yana burjuvazinin de net olarak parlamento dışı çözümlere
yöneldiği, parlamenter mücadelenin olanaklarının tümüyle tükendiği bir
dönemdir.
MDD ve artık Devrim dergisi
etrafında kümelenen YÖN’cüler ise, gelişen anti-emperyalist gençlik hareketine
hem anti-Amerikancı bağımsızlıkçı karakteri nedeniyle, hem de daha çok’ darbeyi
uyaran hareketler olarak daha sıcak yaklaşıyorlar, eylemleri destekleyen bir
ajitasyon-propaganda faaliyeti yürütüyorlardı. Ne var ki, onların eylemlere
verdiği destek de politik amaçları doğrultusunda iki önemli kayıt taşıyordu.
Orduyu karşıya almamak,’ milli ve küçük burjuvaziyi ürkütmemek...
İşte 1960’lı yılların
sonlarına bu koşullar içinde girildi. Bu tarihlerde antiemperyalist mücadelede
pratik inisiyatif öğrenci gençliğin elindeydi. Gençlik bu mücadelede kazandığı
radikallik ve inisiyatifi kendi örgütlenmesi olan FKF’ye de taşıyor, bu
örgütlenmede Kıbrıs olaylarından 6 Filo’ya, küçük üretici eylemlerine, işçi eylemlerine
vb. dek politikalar üretiliyordu. FKF’nin Dev-Genç’e dönüşüm süreci, aynı
zamanda gençlik kadrolarının kendi mücadele isteklerini “provokasyon olur” ya
da “milli burjuvaziyi ürkütmeme gerekçesiyle sınırlandırmak isteyen TİP ve MDD
çizgilerine karşı kopuş alternatifi oluşturma sürecidir. TİP’in seçim yenilgileri, alt sınıfların
yükselen ve radikalleşen eylemleri, burjuvazinin içindeki hesaplaşmaların
netleştiği bu dönemde, hala “ilerici milli burjuvazi”nin herhangi bir politik
aksiyonunun görülmemesi vb. bu kopuşun sosyal-siyasal ortamını hazırlamıştı.
MDD’ci fikirleri desteklemek amacıyla yeni yeni çevrilen Lenin ve özellikle
Mao’nun eserleri de, genç kadroların ‘alt sınıfların ve öncünün rolü konusunda’
kendi konumlarına uygun teorik argümanlar edinmelerine imkan sağlıyordu.
‘71 kopuşu, bu
sosyal-siyasal atmosferde ve pratikte farklı bir mücadele çizgisi geliştirmiş
olan gençlik kadrolarının kendi eylem çizgilerine teorik bir temel arama
çabaları içinde şekillendi.
Politik-örgütsel ifadelerini
de THKO, THKP-C ve TKP-ML’de buldu. Her biri genç kadrolar tarafından
oluşturulan bu hareketler, TİP, MDD ve MDD’nin sağ kanadı olarak değerlendirilen
PDA çevresinin eylemsizliğine, uzlaşmacılığına bir tepki olarak oluştu. Bu
tepki her şeyden önce pratik bir tepki idi. Teorik planda ise bu hareketler,
her biri farklı düzeylerde olmakla birlikte uluslararası devrimci hareketlerle,
MDD çizgisinin eklektik bir sentezine dayanıyorlardı.
‘71
devrimci hareketi
‘71 kopuşunu simgeleyen
örgütler içerisinde THKO (yarattığı moral değerler ve etkiler bir yana) geçmişi
aşma konusunda ileriye en az miras bırakan akım oldu. THKO’da ‘71 kopuşu hemen
yalnızca bir pratik tavır olarak kaldı ve teorik alanda geçmişi aşmaya yönelik
hiç bir ciddi uzanım sağlayamadı. THKO geriye bir kaç bildiri ve Türkiye
Devriminin Yolu broşürü dışında hiç bir yazılı belge bırakmadı.
THKO, milli demokratik
devrim çizgisini halk savaşı anlayışı çerçevesinde savunmaktadır. Ne var ki
Mao’nun halk savaşı stratejisi işçi sınıfının tarihsel rolünü hiç değilse
teorik planda reddetmezken, THKO “üretimde bulunan proletaryanın savaşıma
müsait olmadığı” gerekçesiyle “üretim dışı proletaryayı (kır yoksulları ve
küçük üreticilik)” temel almaktadır.
THKO’nun parti fikrine
yaklaşımı “cephe”ci anlayışın ilkel bir uzantısıdır. Partinin bağımsız politik
hattı ve cephe ‘içindeki hegemonyası konularında, THKO oldukça geri bir çizgiye
sahiptir. Sözkonusu olan bütün anti-emperyalist güçleri kapsayan bir ordu
yaratmak ve partiye bu ordunun yürüttüğü mücadele süreci içerisinde ulaşmaktır.
THKO çizgisinin geçmişe
dönük eleştirisinin temeli ve kapsamı bu metinlerde de ifadesini bulmuş, THKO
geçmişin eleştirisi temelinde “silahlı mücadelenin her şart altında temel mücadele biçimi olması gerektiği”
sonucuna varmıştır. THKO’da dönem boyunca ne bir ciddi örgütlenme faaliyeti ne
de ideolojik-teorik bir çaba görülmeyecektir.
THKO dışındaki diğer iki oluşum THKPC ve
TKP-ML, ‘60 sol hareketinden daha kapsamlı kopuş denemeleridir ve bu nedenle
kendinden sonraki dönemin sol hareketi üzerinde daha kalıcı etkiler yaratmışlardır
THKP-C, MDD içinde yaşanan
bir iç ayrışma sürecinin ürünü olarak doğmuştur. Ayrılık, teorik düzlemdeki
ifadelerini, cephe, öncülük, aşamalı-kesintisiz devrim, demokratik devrimin
muhtevası vb. konularda bulmuştur.
THKP-C kendi teorik temelini genel olarak MDD,
özel olarak da PDA çizgisinin eleştirisi temelinde inşa etmiştir. THKP-C’nin bu
akımlardan ilk ve en temel farklılığı “öncülük” konusundadır. MDD öncülüğü açık
bir biçimde burjuva sınıflara havale ederken, PDA öncülük konusunda temel
olarak MDD çizgisini sürdürmekle birlikte kitle çizgisi vurgusu yapmakta ve bu
PDA’ yı örgüt fikrine daha da yakınlaştırmaktadır. THKP-C ise kitleye rağmen
öncüye abartılı ir belirleyici rol biçme konusunda PDA’ya göre klasik MDD
çizgisine çok daha yakındır. Ne var ki, THKP-C’nin klasik MDD çizgisinde öncünün kim
olacağı sorusunda düğümlenen çok daha temel bir farklılığı vardır. THKP-C,
MDD’nin “genç subaylara ve küçük-burjuvaziye” devrettiği öncülük rolünü
proletaryanın temsilcisi olarak nitelediği “profesyonel devrimcilere”
aktararak, devrimci hareketin düzen karşısında daha bağımsız ve kendi özgücüne
güvenen bir çizgiye yaklaşmasını teorik alanda da formüle etmektedir.
Düzenle, araya konulan mesafe, THKP-C’nin cephe ve
partileşme sürecine MDD-PDA çizgisinden daha farklı bir yaklaşım ortaya koymasında
da ifadesini buluyordu. THKP-C bir cephe arayışına girilebilmesi için
proletarya partisini şart koşuyor, cepheyi ana görev olan partinin
yaratılmasına bağlı olarak şekillenecek tali bir görev olarak tanımlıyordu.
Parti cephe teorisyeni M. Çayan bu yaklaşımını demokratik devrim anlayışına dek
uzatarak gündemdeki devrimi işçi sınıfının ideolojik, politik, örgütsel
öncülüğünde ve kesintisiz olarak sosyalizme yönelen bir süreç olarak tanımladı.
Böylece burjuva devrimini, burjuvaziye havale eden ve sosyalizme yönelmek için
bir burjuva aşamayı zorunlu gören klasik MDD çizgisi yerine, devrimi sınıfın
öncülüğünde kesintisiz bir süreç olarak değerlendiren daha ileri bir formülasyon
getirildi.
M. Çayan’ın ilginç yaklaşımlarından biri de
emperyalizm konusundadır. M. Çayan emperyalizmin içsel bir olgu haline geldiğini
iddia ederek ‘60 sol hareketinin anti-emperyalist mücadeleyi daha çok dış
güçlere ve özelde ABD emperyalizmine indirgeyen çizgisinden farklılaşır ve bu
teoriye pratik politikada önem kazandıran bir sonuca ulaşarak, anti-emperyalist
mücadelenin daha ilk elden iç düşmana yönelmesi gerektiğini savunur. Bu tespit,
demokratik devrimin doğrudan doğruya mevcut burjuva devlet yapısına yönelen bir
devrim (anti oligarşik) olarak tanımlanması, ‘71 devrimciliğinin düzen
karşısındaki devrimci pozisyonunun bir başka teorik ifadesidir.
Nihayetinde THKP-C’nin teorik çizgisi
anti-emperyalizmle sınırlı bir perspektife ve belirli bir mücadele tarzının,
silahlı mücadelenin formüle edilmesine dayanır. M. Çayan “çağımızın baş çelişkisinin
ezilen uluslar ve emperyalizm arasında” olduğunu savunur. Çağımızın baş
çelişkisi bu olduğu içindir ki profesyonel devrimciler temel savaş alanı olarak
kırları seçmelidirler. Kapitalizmin belirli bir gelişmişlik seviyesini kabul
eden ve demokratik devrimi bir toprak devrimi olarak görmeyen THKP-C açısından
temel gücün köylüler, temel savaşım alanının kırlar olarak tespit edilmesi,
teorik planda son derece çelişik bir tutumdur, bu çelişik tutum iki temel
gerekçeyle düzeltilmeye çalışılır. Bir, işçi sınıfı nitel ve nicel açıdan
zayıftır;* iki, kırlar devrimin tarım devrimi olması nedeniyle değil, emperyalizmin
denetiminin bu alanlarda zayıf olması nedeniyle temel savaşım alanlarıdır.
1971 devrimciliğinin bir başka önemli örgütü
TKP-ML’dir. İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları Şubat 1972’de “DABK Kararı” ile
“TİİKP revizyonizmine» karşı bir iç mücadele başlattılar ve bu iç mücadelinin
sonucunda devrimci bir kopuş yaşayarak TKP-ML örgütünü kurdular.
İbrahim Kaypakkaya, ‘71
kopuşunun simgeleri arasında önemli ölçüde işkencedeki direnişi ile tanınan,
ama teorik yaklaşımları açısından en az bilinen isimdir. Onun teorik görüşleri
Maoizmin radikal bir yorumuna dayanmakla birlikte, bu köylücü eğilimle sınırlı
değildir. Kaypakkaya ‘71 Hareketi içinde ‘60 sol hareketinden en köklü biçimde
kopuş yaşayan kişidir. Kemalizm ve ulusal sorun alanında burjuva ideolojisinin
‘60 sol hareketi üzerindeki son derece dolaysız hegemonyası İbrahim Kaypakkaya
tarafından aşılmıştır.
Kaypakkaya, TİİKP gibi halk
savaşını savunmakta, TİİKP’i ise bu savaşımın gerektirdiği pratik inisiyatifi
göstermemekle, pasifsizimle suçlamaktadır. İktidarın parça parça alınmasına
dayalı halk savaşı stratejisi, temel örgütlenme biçiminin silahlı örgütlenme,
temel mücadele biçiminin de silahlı mücadele olmasını zorunlu kılarken, TİİKP
bu yönde hiç bir somut adım atmamaktadır. Oysa’ Kaypakkaya işçi sınıfının ve
halkın ayaklanması için en zorunlu görevin bir devrimci önderlik yaratılması
olduğunu düşünüyor ve “şimdi işçi sınıfımızın ve yoksul köylülerimizin büyük
çoğunluğu kurtuluşlarının ancak silahlı mücadele ile olacağını kavramış
durumdadır...”, “Genel olarak dünyada özel olarak da Türkiye’de objektif şartlar
devrime sön derece elverişlidir” (İbrahim Kaypakkaya, Seçme Yazılar, Ocak
Yayınları, Önsöz) saptamasını yapıyordu. Bu saptama yalnızca İbrahim
Kaypakkaya’ya özgü değildir. ‘71 devnimci hareketinin hemen tüm kesimleri bu
ortak saptamayı paylaşıyordu.
İ. Kaypakkaya’da kopuş bu
pratik boyutuyla sınırlı değildir. Kaypakkaya’yı, muhatabı TİİKP ile köklü bir
hesaplaşma arzusu, aynı zamanda TİİKP’in devamcısı -olduğunu iddia ettiği Şefik
Hüsnü TKP’si ile de bir hesaplaşmaya götürmüş, bu hesaplaşma, Kaypakkaya’nın
Kemalizm ve şovenizmden kopuş yaşamasını da kolaylaştırmıştır. Kemalizm ve
şovenizmle kopuşmayı kolaylaştıran bir diğer önemli unsur da İ.Kaypakkaya’nın
TİİKP Doğu Anadolu Bölge Komitesi Sekreterliğini yapmasıdır. Genel çalışma
alanı Doğu Anadolu, özel çalışma alanı Malatya ve Dersim olan Kaypakkaya, hem
Kürt gerçeğini ve Dersim isyanını canlı tanıklarından öğrenme fırsatı buluyor
hem de Kemalist bir jargonla Kürt köylülerini halk savaşına kanalize etmenin
güçlüğünü pratikte yaşıyordu. Bu politik pozisyon, Kaypakkaya’nın Kemalizm ve
milli meselede burjuva ideolojisinin etkilerini aşmasını kolaylaştıran önemli
bir unsur oldu.
TKP-ML, THKP-C ve THKO’ya göre çok daha
köylücü bir ideoloji ve politik bir tutum sergilemiştir. Kuşkusuz bunun ilk
nedeni TKP-ML’nin TİİKP içerisinden çıkan bir oluşum olmasıdır. Ne var ki bu
köylücü eğilimi pekiştiren son derece önemli başka etkenler de vardır.
TKP-ML’nin ortaya çıktığı Şubat 1972 yılında hem işçi hareketi ezilmiş ve
susturulmuş ve çok daha önemlisi THKO ve THKP-C ağır bir yenilgiye uğratılmıştı.
Teorik planda kırları temel almak iddiasıyla ortaya çıkan THKO ve THKP-C,
pratikte bir şehir gerillacılığı faaliyeti sürdürdüler. Nitekim teori ve pratik
arasındaki bu farklılık M. Çayan’ı klasik maoculuktan uzaklaştırarak Dauglos
Bravo ve Carlos Marieghellacılığa doğru yaklaştırmıştı. İşte şehir
gerillacılığının THKO ve THKP-C nezdinde aldığı bu ağır yenilgi, TKP-ML’nin
savaşımın üsleri olarak kırların temel alınması yönündeki fikrini pekiştirdi.
TKP-ML’nin köylücü eğiliminin bir diğer belirleyici nedeni bu hareketin çıkış
aşamasında zaten fiilen TİİKP-DABK’a (Doğu Anadolu Bölge Komitesi) dayalı
olmasıdır. Dolayısıyla TKP-ML’in kurucuları açısından kırlık alanlarda
konumlanma daha hareketin kuruluş aşamasında fiilen sözkonusuydu.
Kaypakkaya’nın teorik sisteminin asal unsurları politik
konumlanışına uygun olarak kızıl siyasi üsler yaratmak problematiği etrafında
oluşmuştur. TKP-ML kendi politik varlığını halk savaşında, sınıfsal tabanını da
yoksul köylülükte aramıştır. Demokratik devrimi bir toprak devrimi olarak
nitelendiren Kaypakkaya devrimin temel gücü olarak köylülüğü, temel örgütlenme
alanları olarak kırları görmektedir.
Klasik MDD’ciliğin cephe ve
milli burjuvazi konusundaki tahlilleri de Kaypakkaya’da varlığını sürdürmektedir.
Kaypakkaya’nın cephe konusunda MDD’den tek farklılığı cepheyi proletarya
partisinin hegemonyasında bir oluşum olarak değerlendirmesidir.
Kaypakkaya ile ilgili
vurgulanması gereken önemli unsurlardan biri de, hemen tüm devrimci çevrelerin
emperyalizmin feodalizmi tasfiye etmesinin mümkün olmadığını düşündüğü o günün
koşullarında, emperyalizmin kırlara girerek Amerikan biçiminde değil fakat
Prusya tarzında kapitalist ilişkileri geliştirebileceği ve feodalizmi tasfiye
edebileceğini ileri sürmüş olmasıdır. Bu durum köylülüğün temel güç olduğu bir
devrimi feodalizmin etkinliği ile bire bir ilişkilendiren Kaypakkaya’nın
kurduğu devrim teorisinin ucunun açık
bırakıldığını ve sosyo-ekonomik yapıdaki dönüşümlerle birlikte -kapitalizmin
gelişmesi ve köylülüğün azalması- işçi sınıfı ve kent merkezli bir devrime
dönüşmesini de içerdiğini göstermektedir.
Genel
değerlendirme ve ara sonuçlar
‘71 devrimci hareketi bir
kopuştur, kuşkusuz her kopuş gibi geçmiş dönemle bağlantı noktaları vardır. Alt
sınıflara dayanma çabasında olan ve özgüce güven temelinde bir çizgi tutturmak
isteyen ‘71 devrimciliğini, geçmişin eleştirisini de bu temelde
gerçekleştirmişlerdir. THKO, THKP-C. ve TKP-ML Hareketlerinin tümü de geçmişin
parlamentarist ve devrimi kendi dışına (milli burjuvazi, ordu vb.) havale eden
tutumlarının yerine öncünün ve altsınıfların aktivitesini yerleştirmişlerdir.
TİP’in reformizmine karşı
yasadışı silahlı mücadele, MDD’nin cuntacılığına ve milli burjuvaziden aktivite
beklentilerine karşı profesyonel devrimcilerin ve alt sınıflanın belirleyici
rolü...
Düzen karşısında devrimci bir pozisyona sahip
olmak, burjuva kurumları olan ordu ve parlamento karşısında daha ileri bir
tutumu, kemalist ideolojiden uzaklaşmayı ve milli burjuvazinin devrimciliğine
karşı daha kayıtlı bir yaklaşımı da beraberinde getirdi. ‘71 devrimciliği ile
sol hareket alt sınıflara yönelirken aynı zamanda kaynağını üst sınıflara güven
ve onlardan yol açıcılık misyonu beklemekten alan icazetçi anlayışlara da
önemli bir darbe vurdu. Türkiye sol hareketi, Osmanlıdan 1970’li yıllara kadar
bütün politik-örgütsel çıkışlarını burjuvazinin sağladığı ortam ve imkanlara
güvenerek gerçekleştirdi. Burjuvazinin yasak ve baskıları karşısında ise
faaliyetini ve örgütlenmesini tasfiye etti.
1960 sol hareketi de
varlığının ve faaliyetinin sınırını ya TİP’de olduğu gibi anayasa çerçevesiyle
ya da YÖN-MDD çizgisinde olduğu gibi onun temel kurumlarından biri olan ordudan
devrim beklentisiyle çizdi. 1971 Hareketi, sol hareketin faaliyetlerinin
önündeki bu icazetçi kayıtları da kaldırarak sol hareketin devrimcileşmesi
açısından önemli bir rol oynadı. ‘71 Hareketi ‘60 sol hareketinden örgütlenme
ve çalışma tarzı açısından da devrimci temelde bir kopuştur. ‘71 kadrolarının devralabilecekleri herhangi
bir ileri örgüt mirasının olmadığını, bu kadroların MDD’nin Örgütsüzlüğü ve
TİP’in legalizmi içinde eğitimlerini tamamladıklarını düşünürsek, ‘71
Hareketinin bu açıdan taşıdığı önem daha netleşir.
Aynı zamanda bu ‘71
Hareketi klasik Cumhuriyet aydını tipinden de bir kopuştur. Cumhuriyet
aydınının radikalizmi, temelini kendini devletle bütünleştirme eğiliminden alan
bir üstten devrimciliktir. ‘71 Hareketiyle alt sınıflardan gelen ve siyasal
radikalizmi alt sınıflarla bütünleşme ve devleti karşısına alma perspektifiyle
gösteren yeni bir aydın tipi de ortaya çıkmıştır. Cumhuriyet aydın kuşağından
devrimci bir tarzda kopuşan, ama önemli bir entellektüel marksist birikimden
yoksun bu kadrolar, ‘71 sonrası sol hareketin aydın kadro ihtiyacını da
karşılamak sorunuyla yüz yüze kalacaklardır.
Yorumlar
Yorum Gönder