Toplumcu Belediyecilik Mümkün mü?

*YAYED Ulusal Toplumcu Belediyecilik Sempozyumu Konuşması 

Mülkiyeliler Birliği adına geliyorum.  Aynı zamanda Çankaya Belediyesi  Basın Yayın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nde çalışıyorum. Kısmen her iki kurum adına da konuşmamı  yapmış sayabilirim kendimi.  Çünkü, Çankaya Belediyesi  yeni dönem içerisinde “ Yeni Toplumcu Belediyecilik” adını verdiği  bir programı oluşturmaya ve uygulamaya çalışıyor.
Bugünün Koşulları ve Yeni Toplumcu Belediyecilik…
Öncelikle böyle bir sürecin; ilkelerin çok net olarak önden belirlenip ona uygun bir pratik yaratılması yolundan ziyade, pratiğin içerisinden belli deneyimler oluşturmak,  bugünün koşulları içerisinde dünün Toplumcu Belediyecilik ilkelerini yeniden üretmek biçiminde yürütülmesinin daha doğru ve sağlıklı bir yöntem olduğunu vurgulamak istiyorum.
“Bugünün koşulları” vurgusu şu açıdan önemli; Toplumcu Belediyecilik kavramı, 1960’lı yıllardan bu yana çokça kullanılan, 1970’li yıllarda ise CHP’de Vedat Dalokay, Ahmet İsvan gibi örnek isimlerin pratiğinde simgeleşen bir oluşum. Fakat o dönemin ekonomi politikaları, o dönemin siyasal tablosuyla, bugünün ekonomi politikaları ve siyasal koşulları birbirinden çok farklı. 60’lı ve 70’li yılların içe dönük kalkınma modeli ile bugünün neo-liberal büyüme politikaları ve küresel kriz ortamı birbirinden epey farklı.
Bugün adeta bir mevzi savaşı, bir siper savaşı verile verile uygulanabilecek, yaratılabilecek bir yerel politikalar demetinin sistematik ifadesidir “Toplumcu Belediyecilik” … Böylesi köklü dönüşümün bir adımda sağlanması da çok gerçekçi bir beklenti değil. Yani stratejik hedef olarak biz fiyatlandırmada, hizmette, kamunun çıkarını öne alan, yoksulları önceleyen, toplumun dezavantajlı kesimlerini önceleyen bir belediyecilik anlayışını savunmakla beraber, bunun tam ve kesin anlamda realize edilebilmesinin en azından sermayenin birikim politikalarında farklılaşmaya yol açabilecek ciddi yön değişiklikleriyle mümkün olabileceğini de unutmamak durumundayız.
Toplumcu Belediyeciliğin İki Ayağı…
Toplumcu Belediyecilik anlayışını hayata geçirebilmenin iki önemli ayağının olduğunu söylemek mümkün:
İlk olarak AKP yönetiminin; sosyal belediyecilik adı altında, aslında sosyal devletin kurumlarının tasfiyesinin aracı olan yardım politikalarına karşı, sol belediyelerin  yerel sosyal politika seçeneği oluşturabilmesi  sorunu önem taşıyor. Bu konuya özellikle yoğunlaşılarak mutlak surette bir alternatif oluşturulması gerekiyor.
İkincisi ise; örgütlenme boyutu… Bu örgütlenmeyi de üç boyutlu olarak düşünebiliriz: Uluslararası düzeyde örgütlenme, ulusal düzeyde örgütlenme ve yerel düzeyde örgütlenme. Karşı karşıya kaldığımız kuvvet; basit bir kuvvet değil, verdiğimiz mücadele sadece yerelde başarılacak bir mücadele değil… Bu nedenle Toplumcu Belediyecilik seçeneğinin uluslararası, ulusal ve yerel ayaklarının birlikte örülmesi gerekiyor. Yani benzer kaygıları duyan dünyadaki belediyelerle, ülkedeki belediyelerle bir işbirliği, Toplumcu Belediyecilik anlayışı çerçevesinde bir ortak program, ortak anlayış, ortak eylem, gerekiyorsa da ortak bir sivil itaatsizlik organize edilebilecek bir yapılanma çok ama çok önemli gözüküyor.
Kent yoksullarını örgütlemek…
Bu örgütlenme silsilesinin yereldeki en alt ayağını da, kent yoksullarının örgütlenmesi oluşturuyor. Yoksulları muhakkak ki ekonomik olarak desteklemek lazım… Bu ekonomik desteğin bir boyutu, kaynakları yoksul mahallelere, teknik, fiziki, sosyal donatı alanları bakımından ayırmak, bugün yapılabilir bir şey. İkincisi o mahallelerde üretimi ve istihdamı artıracak yatırımlara öncelik verecek bir siyasi tercih içerisinde bulunmak, bu da yapılabilir, uygulanabilir bir şey. Üçüncüsü de bu kesimleri örgütlemektir. Kooperatif uygun bir örgütlenme biçimi gibi gözüküyor. Ama farklı bir örgütlenme de olabilir. Örneğin Çankaya Belediyesi’nin bünyesinde mahallelerde yapılandırılmış Toplumsal Dayanışma Merkezleri (TODAM) var… Kent Konseyi’nin mahalli birimleri var… Muhtarlıklar var… Çankaya Belediyesi yönetimi bütün bunların tek bir yapı içerisinde birleştiği bir semt evleri projesi için çalışmalarını yürütüyor bugün.
Bu semt evleri yerele dair karar oluşturma sürecinin organizasyonunda olanak yaratacaktır. Ayrıca üretimden pazarlamaya dönük bir yerel dayanışma ağının örgütlenmesinde de... Burada üretim, pazarlama, ekonomik refah anlamında çok büyük bir başarı beklemek değil öncelikli amaç… Önemli olan toplumu örgütlemek... Toplumu  kendi mücadelesiyle bir şeylerin değişeceğine inandırmak.  Birilerinden bekler, birilerine minnet duyar olmaktan çıkararak; talep eder ve talepleri için örgütlenir ve mücadele eder bir pozisyon içerisine sokmak...
Toplumcu Belediyeciliğin ilkeleri…
Çankaya Belediyesi’nin üç-dört yıllık pratiği içerisinde Toplumcu Belediyecilikle ilgili genel bir ilkesel çerçeve de oluştu aşağı yukarı… Fakat bu ilkesel çerçeveyi, sayın hocamızın dediği gibi, bir dünya görüşünün en rafine, en özlü şekilde tanımlanması ile sınırlı tutmak bence bugünün Toplumcu Belediyecilik anlayışının ayrım noktalarını, farklılıklarını ortaya koymakta yeterli olamaz. Çünkü kavramların da buharlaştırıldığı, anlamsızlaştırıldığı, çoğu zaman da kullanılarak içinin boşaltıldığı bir dönemde; katılımcılık, dayanışmacılık, üretimcilik vb. kavramlarla; sadece bu özlü tanımlamalarla yetinmek yeterince işlevsel ve yol gösterici olmayacaktır. CHP’li ya da AKP’li pek çok belediyenin bu aynı kavramları ilkesel düzeyde çok rahatlıkla kullanabildiğini görüyoruz. Bu yüzden bir ayrım oluşturulacaksa, bir farklılık yaratılacaksa, bunların daha ayrıntılı bir biçimde, köşeleri çok daha belirgin bir biçimde formüle edilmesi gerekir. Şöyle söyleyeyim; bugün ilkesel tanımlamaların ayrıntılandırılması,  stratejik ve taktik unsurlarla birlikte formüle ve ifade edildiği daha geniş bir çerçeve zorunlu gözüküyor.
Bu bakış açısını esas aldığımızda, şöyle bir ilkesel yön haritası çıkıyor: Kent ekonomisinin rant ağırlıklı dönüşümüne karşı, üretimi ve istihdamı teşvik etmek zorundadır Toplumcu Belediyecilik. İkincisi yoksulları hem ekonomik hem de toplumsal olarak desteklemek durumundadır. Bunu bir öncelik olarak kabul etmek durumundadır. Sadece yardım etmekle yetinmeyen, eğitimden sağlığa, sanattan kentsel kamusal alanlara, ulaşımdan spora kadar yoksulları destekleyen, onlara öncelik veren bir hizmet anlayışını savunmak ve uygulamak zorundadır Toplumcu Belediyecilik.

Bugün kent yoksulluğunun çok ciddi boyutlara ulaştığı bir gerçek… AKP hükümeti ve belediyeleri ise yoksullukla mücadele etmiyor; yalnızca yoksulluğu yönetiyor. Hatta ve daha da ötesi  yoksulların dışlanmaya başlandığı çok daha ağır ve vahim bir tablo ile karşı karşıya kaldığımız bir süreçten geçiyoruz.
Böylesi  bir dönemde; yoksullara dönük yardım politikası sadece AKP tarafından yapılıyor olması gerekçesiyle, en azından kısa dönem içerisinde reddedilebilecek bir uygulama değil. Bu tür yardımların da Toplumcu Belediyecilik anlayışı ile örtüşen bir yanı bulunmaktadır.
Kentten söz ediyorsak neo-liberal politikaların en önemli sonuçlarından biri; hem sosyal hem de bir kentsel parçalanma yaratmak, kentlerin ve kent toplumunun iç bütünlüğünü ortadan kaldırmak, her iki anlamda da, bir gettolaşma yaratmaktır. O zaman Toplumcu Belediyecilik; kentlilik, yurttaşlık ve örgütlenme bilincinin de oluşabileceği alanlar olarak, kent meydanları başta olmak üzere, ortak açık ve kapalı kentsel ve kamusal mekanlar yaratmaya özel bir önem veren belediyecilik olmak durumundadır. Bugün kent meydanları çok bilinçli bir tercihin ürünü olarak ortadan kaldırılmakta; yaya yolları ise yine çok bilinçli bir tercihin ürünü olarak darlaştırılmakta ve araç trafiği ağırlıklı hale getirilmektedir. Amaç kent insanının yüz yüze temas ettiği, iletişimde bulunduğu, birbirini tanıdığı, birbirine dokunduğu, birbiri ile mücadele ettiği bu alanları yok ederek kent insanını,  iş ile ev arasında sıkışmış bir hayata mahkum etmektir. Kent merkezleri kentlilerin ortak sosyalleşme alanı olmaktan çıkarılmakta ve transit geçiş alanlarına dönüştürülmektedir.  Bu çerçevede bu tür kamusal alanların oluşturulmasına özel bir önem verilmesi, Toplumcu Belediyecilik açısından bir başka vazgeçilmez ilkedir.
Bir diğer başlık olarak en kuvvetli biçimde ifade etmeliyiz ki,  kentsel dönüşüm politikalarını Toplumcu Belediyecilik anlayışı reddetmek zorundadır. Ne yazık ki, bugün CHP’li belediyeler de dahil olmak üzere pek çok sol belediye kentsel dönüşüm politikalarını bu adla savunuyor ve uyguluyor. Toplumcu Belediyecilik ‘İnsancıl Kentsel Yenileme Politikası’ adı altında kendi farklılığını bu alanda da ortaya koymak durumundadır. ‘İnsancıl Kentsel Yenileme Politikası’nın mevcut kentsel dönüşüm politikalarından farkı, önceliği o bölgede yaşayan insanları, o bölgenin doğal yapısını, tarihi yapısını, kültürel yapısını korumaya vermesidir. Toplumcu Belediyecilik böylesi farklı bir stratejinin savunucusu ve uygulayıcısı olduğunu deklere edip bunu pratikte de gösteren belediye demektir.
Yine tarihi ve kültürel dokuya dönük rant ağırlıklı kentleşmeyle beraber çok ciddi bir saldırı var. Kentler kimliklerini yitiriyorlar, kentlere yeni bir kimlik dayatılmaya çalışılıyor. Ankara’da Selçuklu giydirmesi tartışmasını ve her yere musallat olan tek tip TOKİ mimarisini hatırlayalım.  Dolayısıyla; Toplumcu Belediyecilik kentin tarihi ve kültürel mirasının da en kararlı biçimde savunucusu olduğunu, hem deklere etmeli hem de uygulamasıyla göstermelidir.  Aynı duyarlılık çevre açısından da geçerlidir. Ulaşım, sokak hayvanları, spor, yeşil alan konularında bile bugün hakim olan neo-liberal anlayışa karşı programlaştırılabilir ve uygulanabilir Toplumcu Belediyecilik seçeneğini ortaya çıkarmak ve kısa vadede realize edebilmek olanaklı. Örneğin bugünün neo-liberal rantçı belediyeciliği  doğayı da bir rant alanı olarak görüyor. Kentin merkezindeki yeşil alanları yok etmeye çalışıyor. Yapabilirse rant alanı düşük alanlara yeşil alan yapıyor. Kent merkezindeki yeşil alanları yapılaşmaya açmaya çalışıyor. Tümüyle yapılaşmaya açamazsa betonlaştırıyor, ticarileştiriyor. Dolayısıyla Toplumcu Belediyecilik bu alanlarda çok kolay uygulanabilir ilkeler ortaya koyabilecek durumdadır. Biz Toplumcu Belediyecilik ekseninde kent merkezinde rantı yüksek olan alanları rant için değil toplumun çıkarı için,  yeşil alan için, kapalı kamusal mekanlar için kullanan, parkları betonlaştırmayan, onların doğal yapısını koruyan ve ticarileşmeyi ve betonlaşmayı en az düzeyde tutan bir yerel yönetim politikası oluşturmalıyız. Başka sayılabilecek bir dizi konu da Toplumcu Belediyecilik programını oluşturup kısa vadede uygulamaya geçirmek olmalı.
Kısa ve orta vadeli hedefler…
Fakat tam da bu noktada bu programın kısa ve orta vadeli hedefleri olduğunu hatırlatmak da zorunlu. Bu programın sayıca çok ve önemli unsurlarını hemen ve kısa vadede hayata geçirmek olanaklı. Ama stratejik önemi olan iki konuda ise başarının çok daha zorlu bir mücadele sürecini gerektirdiğini bilince çıkarmak durumundayız.
Fiyatlandırmada, ücretlendirmede ve etkin bir yerel sosyal politika mekanizması oluşturmak konusunda Toplumcu Belediyecilik programını hemen ve bir çırpıda realize etmenin önünde ciddi yasal, ekonomik ve ideolojik kısıtlar var. Bunlar uzun vadeli süreçler. Bu konularda başarının ancak uluslararası düzeyde, ülke düzeyindeki ve her yerellikte sağlam bir örgütlenme ve ortak eylem ağı yaratılabilmesiyle olanaklı olabileceğinin altını bir kez daha çizmek isterim.
Bu iki stratejik hedef, yerel yönetimlerin merkezinde olduğu ama onları çokça aşan bir örgütlenme ve eylem hattı ile realize edilebilir gözükmektedir. Bu mücadele sürecinde yasal olan -ama hukuksal ve meşru olmayan- konularda sol belediyelerin toplumcu belediyecilik politikalarını fiili ve meşru yöntemlerle ortak biçimde dayatmasının ve halkın sivil itaatsizliğin de yeri olacak gibi gözükmektedir. Hizmetlerin belediyeleştirilmesi-kamusallaştırılması ve etkin bir yerel sosyal politika ağının yaratılması böyle bir kararlı mücadele sürecinin sonucunda elde edilebilir bir hedeftir.
Orta vadeli bu iki stratejik alan dışındaki tüm alanlarda ise, daha önce belirttiğim gibi, hemen bugünden yapılabilecek çok şey bulunmaktadır ve bu adımlar çok ama çok önemlidir. 

Teşekkür ederim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-