Yerelleşme mi? Küresel Derebeylik mi?

Bir ezberi daha bozmak lazım… Ezber şu: “Küreselleşme süreci ile birlikte yerelin önemi arttı. AKP Hükümeti de yerel yönetimleri güçlendiriyor.”  Ezberin devamı da sola yönelik :“ Sol, gelişmeye ayak uyduramadığı için, kendi tarihi ile çelişkiye düşme pahasına yerelleşmeye karşı çıkmaya ve statükocu çizgiye savrulmaya başladı.”
Bu ezber özü itibariyle yanlıştır.
Yerelleşme değil küresel derebeylik…
İlk önce mali ve yetki bakımından güçlendirilenler bütün yerel yönetimler değil, Büyükşehir (aslında Bütünşehir) Belediyeleridir. Yakın zamana kadar merkez dışı ilçe belediyeleri nispeten daha yetkili idi. Gündeme gelen Bütünşehir Yasa Tasarısı ile artık onlar da tıpkı merkez ilçe belediyeleri gibi ancak yüzde 30 belediyecilik yapabilecekler. Yani merkez ilçe, merkez dışı ilçe, belde ve köylük alanlardaki nüfusun çok önemli bir bölümünün yerel temsil hakkı neredeyse sıfıra yakındır.  
Halka karşı merkezi… Ranta karşı yerel…
Yerel yönetimlerle ilgili mevzuatla küresel ve yerli güç odakları için yerelleşme büyütülürken emekçiler ve dar gelirli yerel topluluk için yerel küçültülmek bir yana, neredeyse ortadan kaldırılmaktadır.
Bugün yerel yönetimler yasalarla işlerini ihale etmeye zorlanmaktadır. ‘Ben ihale etmeyeceğim bu işlere uygun personel istihdam edip kendi öz gücümle yapacağım; bu benim siyasal tercihimdir’ diyenlerin önüne gerek norm kadro ile gerekse personel harcamalarına getirilen bütçe kısıtları ile yasal engel getirilmektedir. Hangi yöntemle ve ne tür bir istihdam politikası ile hizmet vereceğine bile karar veremeyen bir yerel yönetim yapısının neresindedir yerelleşme?
Bu kadar da değil… Yerel yönetimler ürettikleri hizmetlerin fiyatlandırılması konusunda da neredeyse sıfır yetkiye sahipler. Yasalar yerel yönetimleri, ürettikleri hizmetleri piyasa fiyatına yakın bir fiyatlandırmaya zorlamakta; Dikili örneğinde olduğu gibi aksi uygulamalarda belediye yöneticileri hakkında “kamuyu zarara uğratma”, “zimmet” vb. iddialarla davalar açılmakta, yıllarca hapis cezaları istenmektedir. Düşünün bir belediye “ben vatandaştan asfalt katılım payı almayacağım” diyememektedir.
AKP’nin yerelleşmesinin özeti şudur: Kendi personelin ve  imkânlarınla halka bedava ya da son derece ucuz hizmet üretmek ‘kamuyu zarara uğratmak’ bahanesi ile suç sayılmış; bu konularda yerelin üzerindeki merkezi vesayet ağırlaştırılmış ama emsal artışları, gereksiz ihaleler vb. yoluyla kamu kaynaklarını birilerine aktarmak, yani kamuyu bu yolla zarar uğratmak teşvik edilmiştir…
Peki gerçekte kamuyu zarara uğratan kim?
Çankaya Belediyesi son dört yıl içinde azami ölçüde işlerini kendi örgütlü ve güvenceli personeli ile yapmıştır. Yasal ve idari dayatmalara karşın çalışanlarının ücret ve haklarını geliştirmiştir. Ürettiği hizmetleri yasaların belirlediği en minimum düzeyden halka sunmuştur. Kamu arazilerini ranta dönüştürmeden toplum için kullanıştır. Tüm bunlara karşın hem  sahip olduğu gayri menkulleri çoğaltarak belediyenin mali gücünü artırmış, hem de gerçekleşen bütçesini 4 yıl içinde iki kat büyütmeyi ve borçlarını da ciddi biçimde azaltmayı başarmıştır.  Ankara Büyükşehir Belediyesi  ise ucuz ve örgütsüz taşeron emeğini en yaygın biçimde kullanmış; su, gaz, elektrik, ulaşım gibi hizmetleri Türkiye’de halka en pahalı biçimde satan belediye olmuş, buna karşın Türkiye’nin en çok borcu olan belediyesi olarak ekonomik göstergeler açısından da çok başarısız bir grafik ortala koymuştur. Bu tablo kimin kamuyu zarara uğrattığı sorusunun da en açık cevabıdır.
İşin özü:
AKP bir dizi idari ve yasal düzenlemeyle, kaynakların toplum çıkarına kullanılmasını engellemeye çalışmakta ve yerel yönetimleri kaynakları bir avuç rantiyeye aktarması kaydıyla, ancak bu şartla, güçlendirmekte ve desteklemektedir. AKP yerelleşmeden yana değil, küresel derebeylikler yaratmaktan yanadır. Sol ise emeğin, dar gelirli ve yoksul kesimlerin hem demokrasiyle hem de hizmetlerle daha yoğun biçimde buluşmasını sağlayacak olan gerçek bir yerel demokrasiden…
Dolayısıyla rantiyeler için değil, halk için yerel demokrasi isteyenler; kaçınılmaz biçimde solun bayrağı altında toplanmak durumundadır.
Ve bir soru: Acaba tüm sol belediyeler ortak bir açıklama yapsa ve biz bu tarihten sonra asfalt katılım payı adı altında vatandaştan bir ücret talep etmeyeceğiz dese ne olur?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-