DİN, HDP, CHP VE SOSYALİST SİYASET...

Geçtiğimiz günlerde CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün, sosyal medya üzerinden HDP ile ilgili bir açıklama yaptı. HDP'nin ülkenin batısında ve özellikle de Aleviler arasında yaratmaya başladığı sempatiden rahatsızlık duyduğu belli olan Aygün, HDP eşbaşkanı S. Demirtaş'ın, Saidi Nursi ve Selahattin Eyyubi üzerine yaptığı açıklamaları ve Kürtlerin bazen iftiharla sözettikleri İdrisi Bitlisi gibi bazı Kürtlerin geçmişteki Alevi katliamlarındaki olumsuz tutumunu hatırlatarak, HDP'nin Alevilere ilişkin söylemlerinin samimiyetsiz ve pragmatist bir nitelik taşıdığını ve dolayısıyla Alevilerin HDP'ye oy vermemesi gerektiği görüşünü dile getirdi. Aygün'ün açıklamaları üzerine bazı hatırlatmalar yapmak zorunlu gözüküyor...

 İlke ve siyaset...

 Sosyalist siyaset açısından ilkeler önemlidir. Ama bu ilkelerin kendisi değildir sosyalist siyaset. Tıpkı bir binayı ayakta tutan kolonların yaşamsal önemde olması ama o binanın kolonlardan ibaret olmaması gibi. Eğer sadece kolonlardan ibaret olsaydı, yani duvarı, penceresi vb. ile yaşam kazandırılmasaydı; aslında kolonların da hiç bir önemi kalmazdı. Eğer biz siyaset adına yalnızca ilkeleri deklare etmekle yetiniyorsak, kendimizi ne kadar ahlaklı, kusursuz, günaha ve kire batmamış saysak da, aslında durum tam aksinedir. Zira biz o ilkelerin, o en değerli yaşam ve siyaset iskeletinin katili olmuşuzdur çoktan.

Bunları şu nedenle söylüyorum. Evet sosyalizm kesin olarak dini siyasetinin referansı kabul etmez ve tartışmasız biçimde milliyetçi değil, enternasyonalisttir. Peki toplumda ve siyasette egemen bir unsur olan "din", "milliyetçilik" vb. vb. konularında sosyalistler ne yapacaktır. Bunlara ilişkin "kahrolsun"la ya da kayıtsızlıkla mı yetinecektir. Böyle yapmakla yetinmek görünüşte ilkelere zeval vermeyecektir; ama "siyaset"te olmayacaktır. Siyaset olmadığı için de o ilkeler ortada çıplak kalan kolonlar gibi, anlamsızlaşacak ve çürümeye terk edilecektir. Sosyalistler, ilkeleri doğrultusunda dini ve milliyetçiliği kendi siyasetleri içinde yeniden üretmek durumundadırlar. Burada uzun uzadıya değinmek olanaksız ama bu eklemlemenin siyasi araçları ise "laiklik" ve "yurtseverlik"tir. "Yurtseverlik utangaç milliyetçiliktir", "laiklik utangaç din savunusudur" diyerek "ari lekesiz bir enternasyonalizmi" ve "açık/cepheden bir din eleştirisini" siyaset sananlar, sözde ilkesellik adına, ilkeleri "ölü aforizmalara" dönüştürenlerdir.

İşte en zor alan...

Bu alanda ya ilkeleri dejenere edecek ve sosyalist raydan çıkacaksınız ya da o ilkeleri ete kemiğe büründürecek, yaşayan, değiştiren, kendini gerçek kılan bir fener gibi kullanacak, "devrimci sosyalist" olacaksınız. HDP ve Demirtaş, dini siyaset alanında dikkate alıyorlar. Ben bir sosyalist olarak Demirtaş'ın "dini siyasete entegre etmesine değil entegre etme biçimine" eleştiriler yöneltebilirim. Zira bu entegrasyon, din istismarını engelleme ve din özgürlüğünü savunma sınırını ötesine taşmakta ve yer yer "dini güzellemeye" varmaktadır. Ama bu eleştiriyi yaparken şu gerçeği de gözden kaçırmam: Bir; HDP sosyalist parti değildir. İki; ulusal hak kaygılarını merkezi yere oturtan her siyasal hareket gibi "pragmatist" yanları olan bir yapıdır... Ve hepsinden önemlisi, HDP temelde laik ve kendi tabanının laikleştiren, bağnaz dindarlığı gerileten ve kimlik hakları vb. konusundaki tutumuyla da milliyetçiliği dar milliyetçi bir yaklaşımın ötesine kardeşleşmeci yurtseverliğe taşımaya yönelik bir kanalı açık tutan bir yapıya sahiptir.

Ama CHP'li/Kemalist biri bu açıdan, yani suni-şafi dindarlık ve alevi katliamları vb. üzerinden HDP'yi eleştirdiğinde, "orada dur bir dakika" demek de, bir sosyalist olarak benim görevim. Zira Mustafa Kemal'in meclisi dua ile açtırmasını, daha sonra Cumhuriyetin ilk diyanet işleri başkanı olan Rıfat Börekçi gibi din adamlarına "fetvalar" yayınlatmasını, ilk Anayasa'ya "Türkiye'nin dini islamdır" yazdırmasını vb. vb... taktik olarak değerlendirip meşrulaştıranların HDP'ye bu kadar acımasız yaklaşmalarını tutarlı ve haklı bulmak olanaklı değildir.

Bazen bir "doğru", bin günahın örtüsü olabilir...

Tekil "doğru" vurgulamalar, hiç bir zaman, o söylemin siyaseten doğru, haklı, halktan ve eşitlikten yana olduğunu göstermez. Bunu iddia edebilmek için o söylemin hangi bütünsel program ve pratik içinden yapıldığı ve o konjonktürde hangi siyasal sonucu hedeflediği ve/ya hizmet ettiğine de bakmak gerekir. Bu temel gerçek, çok yakın bir zamanda, AKP şahsında ve en trajikomik örneklerle sayısız kereler doğrulandı. AKP'nin "ordu", "darbe", "TUSİAD" vb. üzerine dillendirdiği "tekil doğrular", AKP'nin bütünsel yaklaşım ve pratiklerinden azade olarak değerlendirildi ve adeta bu tekil doğrular üzerinden AKP, büyük bir "demokrasi kahramanı" ilan edildi. Sonuç bugün ortada...

Tam birbirine denk düşmese de, Aygün'ün açıklaması için de benzer bir yorumda bulunabiliriz. HDP'nin Kürt kimliği üzerinden tarih okumasının yarattığı Saidi Nursi, İdrisi Bitlisi, Selahattin Eyubi vb. alanlarındaki tarihsel değerlendirmeler gerçekten de "yanlış" ve "olumlanamaz" bir niteliğe sahip olsalar da, ki öyledir de, ama bu yanlışlıkları vurgulamak tek başına olumlu bir siyasi pozisyonun işareti olamaz ve hatta tam tersi olabilir. Nitekim Aygün'ün değerlendirmeleri de asıl siyasal içeriği bakımından, niyetten de bağımsız olarak, çok daha büyük gericiliklerin perdelenmesi, meşrulaştırılması ve süreğenleştirilmesine hizmet eder niteliktedir.

İlk olarak vurgulanması gereken, bu eleştirilerin Kemalizm ve CHP sınırları içinde kalınarak yapılamayacağı, o sınırlar içinde kalındığı müddetçe, bu tekil "doğruların" ilericiliğin değil, bilakis bütünsel bir gericiliğin hizmetine koşulacağıdır. Zira "Diyanet'i kurduk, İmam Hatip'leri açtık" diye övünen; kara çarşaflı kadınları aday göstererek din istismarını karikatürleştiren; yüz yıl, iki yüz yıl öncesinde değil; daha henüz çok yakın tarihlerde Çorum, Maraş, Sivas vb. Alevi katliamlarında hükümet ortağı olan bir partinin içinden, "Din istismarı ve Alevi hakları" konusunda ancak özeleştiri yapılabilir; eleştiri yapılamaz.

Eğer HDP'ye yönelik bu eleştiri , bu anlamda köklü bir CHP eleştirisiyle birleşmiyorsa; o zaman bu eleştiri, ekmek kesmek değil adam öldürmek için kullanılan bir bıçağa dönüşür. İkincisi ve çok daha önemlisi, Türkiye'de egemen çevrelerin etkin bir sosyal muhalefetin gelişmesini önlemek için kullandıkları en temel yöntem uzun süredir Emek, Kürt ve Alevi birliğinin önündeki mezhepsel/etnik duvarları kalınlaştırmaktır. HDP'ye yönelik din/etniklik vb. eleştirileri eğer bu kesimlerin birliği önündeki engelleri ortadan kaldırmak amacına hizmet eder nitelikteyse amenna...

Ama Aygün, tam da HDP, Diyanet'in kaldırılmasına, Cemevlerinin ibadethane olarak tanınmasına ve hak eşitliği temelinde Alevi-Sünni kardeşliğine yönelik en net vurguları yapmakta iken, bu eleştirileriyle, , ne yazık ki, Kürt ve Aleviler arasındaki duvarın kalkmasına değil, tam tersine daha da kalınlaşmasına hizmet etmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-