Şoven şapkadan muaviye faşizmi çıkarmak

14 Haziran 2016 Salı

Türkiye'de milliyetçi-şoven bir şapkadan bir tür Emevi faşizmi çıkarılmaya çalışılıyor bugünlerde... Sözümona dün kendilerini cumhuriyetçilik ve laiklik şampiyonu ilan eden nev-i şahsına münhasır "ulusalcı/milliyetçi" bir güruh da bu işin aveneliğini yapıyor. Bu oyun iğrenç bir "hain Kürde" bak oyunudur. "Hain Kürde bak" denilerek yaratılan milliyetçi isteri ile muhalefet içinde yaratılan şaşkınlık ve bölünmeden hem sarsılan AKP iktidarının tahkimi için, hem de "Başkanlık Sistemi" makyajı içinde pazarlanmaya çalışılan "faşist tek adam diktatörlüğü"nün tesisi için yararlanılmaktadır.

AKP siyasal varlığı iktidarda olabilmesiyle sıkı sıkıya bağlı bir siyasal anomali örneği...

Bu nedenledir ki siyasal ömrünün tükendiğini hissettikçe, "ya benim olursun ya kara toprağın!" türü bir hastalıklı ruh haline büründü... İktidarı kaybetmemek için toplumsal fay hatlarını derinleştirdi...Gezi olayları sırasında ve sonrasında açıkça gördüğümüz gibi kışkırttığı toplumsal kutuplaşmayı, bir toplumsal yarılmaya kadar itelemekten dahi çekinmedi. İktidarı kaybetme korkusunun yarattığı paranoid bir akıl tutulmasıyla ülkenin geleceğini riske eden adımları aymazca ve fütursuzca atabildi. Bu durum iç ve dış müttefikleri nezdinde kredisini tüketmesine yol açtı. Liberal, cemaatçi ve Kürt vb. siyasal ittifakları birbiri peşi sıra dağılmaya başladı.Bunların sonucunda da başta çekirdek kadroları arasında olmak üzere, parti içindeki iç ayrışmalar tetiklendi.

Seçimler ve sonrası...

Haziran 2016'da yapılan genel seçim sonuçları AKP'deki bu düşüşü resmileştirdi. Parti içinde bazı kesimlerin Tayyip Erdoğan'ı etkisizleştirmek için fırsat kolladığını da gösterdi. AKP içindeki çekirdek kadroyu oluşturanların önemli kısmı AKP'nin tek başına iktidar olamayışını bu açıdan bir fırsata çevirmeye çalıştı. CHP ile bir koalisyon kurmanın Tayyip Erdoğan'ı etkisizleştirerek partinin siyasal geleceğini kurtarabileceğini düşünmeye başladılar. Bu doğrultuda irade ortaya koydular. Tayyip Erdoğan bu gelişmelerin AKP'nin kendi denetiminden çıkmasına yol açacağını tahmin ettiği için, bütün enerjisini koalisyonu engellemeye, ülkeyi yeniden bir seçime götürmeye harcadı. Ve bunu başardı da...

Erdoğan, iktidarını pekiştiremediği her koşulda kendini ağır yargılama süreçlerinin beklediğinin farkındaydı elbette. Dahası parti içerisinde AKP'yi kurtarmak karşılığında kendisini etkisizleştirmeyi düşünen çevrelerin varlığı da daha görünür hale gelmişti. Bu koşullarda Tayyip Erdoğan "Ya Hep Ya Hiç!" seçeneği dışındaki tüm seçeneklerin kendisinin siyasal sonu olacağını düşünmeye başladı. Haksız da sayılmazdı...

 "Ya Hep Ya Hiç"...

HDP, seçim propagandasını Tayyip Erdoğan'ı başkan yaptırmamak üzerine oturtmuşken, AKP kurmayları HDP ile müzakereleri sürdürdüler ve Dolmabahçe mutabakatı denilen mutabakatı açıkladılar. Ortada çok iyimser bir hava vardı. Kısa süre sonra A. Öcalan'ın "silahları bırakma" çağrısı yapacağı yaygın bir şekilde dillendiriliyordu. Tam da bu ortamda Erdoğan Dolmabahçe mutabakatını tanımadığını açıkladı.

Ardından Erdoğan'ın "askeri çözüm" taraftarı güçlerle diyaloga geçtiği, HDP parti binalarında ve mitinglerinde peşi sıra bombaların patladığı, ordunun yıllar sonra ilk kez kırsalda operasyon başlattığı bir dönem geldi. AKP kurmaylarından Yalçın Akdoğan -HDP'nin seçimlerde elde ettiği başarıyla da bağlantılı olarak- AKP'nin tek başına iktidar şansını yitirmesinin hemen akabinde, barış sürecinin yeniden ve daha kuvvetle süreceğine ilişkin beklentilere soğuk duş aldıran bir açıklama yapıyordu: "HDP bundan sonra barış sürecinin ancak filmini çekebilir."

Evet Erdoğan kararını vermişti. "Barış süreci"nin dinamitlenmesinin ve yeniden savaş ortamına dönülmesinin arkasında -AKP'nin bile değil- doğrudan Recep Tayyip Erdoğan'ın inisiyatifi vardı. Kürt siyasal hareketi ise bu oyunu görüp boşa çıkaracak hamleler yapmak yerine, aksine kolaylaştırıcı yanlışlıkların içine düştü.

Şovenizm: Bir taşla kaç kuş...

Hem kaybedilen oyları yeniden kazanmanın hem de başkanlığının önünü açacak biçimde kişisel iktidarını pekiştirmesinin yolu, savaştan ve şovenizmin yaygınlaştırılmasından geçecekti... Üstelik şovenizm sapanıyla bir taşla birden fazla kuş vurmak da olanaklıydı. Böylece AKP'nin tek başına iktidarını engellediği ve başkanlık sürecine taş koyduğu düşünülen HDP cezalandırılmış olacaktı.

Ayrıca HDP cephesi süreç içinde AKP'nin barış sürecinde samimi olmadığını ve temel amacın partinin kendi amaçlarına ulaşıncaya kadar Kürtleri oyalamak olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bu nedenle de AKP'ye karşı ikinci barış seçeneği muhatabı yaratabilmek için ülkenin Batısındaki sol çevrelerle yeni bir ilişki stratejisi yürürlüğe koyuyordu. Haziran seçimleri öncesinde izlenen taktik çizgi ve bu taktik çizgiyle HDP'nin CHP ve diğer sol kesimler açısından daha dikkate alınır hale gelmesi, AKP için yakın vadedeki en büyük tehditlerden biriydi. Savaş stratejisiyle ülke düzeyinde yaratılan şovenist histeri, bu olası ittifakı da dinamitleyecekti.

 AKP'nin savaş politikası karşısında oluşmuş bulunan fiili "üçlü bloğu"da paralize etmeyi amaçlıyordu. MHP ve kendisine ulusalcı diyen bir kısım çevre içinde "Hain Kürde Bak" oyununa gelmeye teşne, şoven ve sosyal şoven eğilimleri güçlü bir kesim zaten mevcuttu. Nitekim bu kesimler hemen AKP'yi öncelikli bir tehdit olmaktan çıkardıkları gibi, içlerinde açık ya da dolaylı bir AKP destekçiliği yapanlarda ortaya çıktı. AKP bu kesimler nezdinde kendisini öncelikli bir muhalefet hedefi olmaktan çıkardı.

Yaygınlaştırılan şovenizm dalgasıyla Erdoğan'ın başkanlık sistemi isteği birbirine bağlantılı hale getirildi. Böylece bir kısım milliyetçi/ulusalcı çevrelerin tek adam diktatörlüğüne geçiş süreci karşısında en azından dirençleri kırılmış oldu.

Başkanlık Gelirse...

Erdoğan için başkanlık hedefine ulaşması bir dizi unsurun garanti altına alınması anlamına gelmekte... Örneğin başkanlık sistemiyle dokunulmazlık zırhı kapsam ve zaman olarak genişletilmiş olacaktır. Ayrıca Doç Dr. Evren Balta'nın Birikim dergisinde yayınlanan bir yazısında belirtildiği gibi, iktidar için yüzde 50 oy oranını gündeme getirdiği için, başkanlık sistemi ile siyaset alanı da daraltılmış olacaktır. AKP'den oy devşirebilecek MHP, HDP ve AKP'den çıkabilecek yeni parti vb. gibi seçeneklerin de hiç bir şansı kalmayacaktır. Dolayısıyla bu strateji AKP için daha uzun süreli iktidar olanağı yaratabilecektir. Yargıyı, basını tek elde toplayan, muhalefeti en ağır biçimde baskılayan bir diktatörlük rejiminde -eğer ortada bir muhalefet kalırsa- muhalefetin seçenek olabilmesi de çok daha zor olacaktır. Ülke demokrasi ve özgürlükler alanında tümüyle soluksuz kalacaktır. Ne Yapmalı? Artık oyun açık oynanmaktadır. En azından AKP kendi amacına ulaşmak için ne Anayasa, ne hukuk, ne gelenek, ne teamül vb. tanımamakta açık ve fütursuz biçimde hareket etmektedir. Böylesi bir siyaset biçimine karşı olağan siyaset sınırları içinde kalınarak ve parti siyaseti araçlarıyla yetinerek karşı koymaya çalışmak, başarı şansı sınırlı bir yöntem olacaktır.

Ben burada sözü Attila Aşut'a bırakıyorum: "Kılıçdaroğlu, İstanbul’da Fatih Camisi’nde katıldığı polislerin cenazesinde mafyavari bir saldırıya uğradı. Tekbir getiren bir grup tarafından yuhalandı, çelengi parçalandı ve önüne kurşun atıldı... CHP, ana muhalefet partisi olmaktan kaynaklanan tarihsel sorumluluğunu yerine getirmekte daha fazla gecikirse, bu küstahlıklar artarak sürecektir. Savunma siyasetinin CHP’ye kazandırabileceği bir şey kalmamıştır artık. Saray’daki muktedir, aralıksız saldırarak kazanıyor! Muhalefetin elinde de, verili koşullarda kitlelerin caydırıcı gücünü sokağa yansıtmaktan başka bir seçenek bulunmuyor…"

Evet bugün AKP'nin şovenizm siyasetini boşa çıkarmak, faşizan diktatörlük inşası çabasını berhava etmek, yargılanması gerekenleri yargı önüne çıkarmak aslında sanıldığından daha olanaklı... Dahası bu politika yalnızca bir melaneti önlemenin ötesine de götürecektir toplumu. Önümüzdeki dönemin daha özgürlükçü, eşitlikçi, çağdaş değerler temelinde inşasını mümkün kılacak kurucu dinamikleri de içinde barındıracaktır...

Bu politika ne midir? Gezi Ruhu ile Türk, Kürt, Alevi Sünni, sosyal demokrat, sosyalist, Kemalist, şeriatçı olmayan İslamcılar, bazı liberal çevreler vb. bu gidişattan rahatsız olan kim varsa bir araya gelmek...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-