ANKARA'NIN ORHAN VELİ'Sİ...
ANKARA'NIN
ORHAN VELİ'Sİ...
Bu sayımızda 67 yıl önce 14 Kasım tarihinde
kaybettiğimiz büyük şair Orhan Veli'yi anacağız. Büyük ustanın edebiyatçı
kimliğinin yanı sıra Ankaralı kimliği de bizler açısından büyük bir gurur
vesilesidir...
Orhan Veli Türk edebiyatının önemli ismi... Türk
şiirinin en büyüklerinden biri... Hayata İstanbul'da gözlerini açtı ve orada
kapadı. Ama o bir Ankara şairiydi. 36 yıllık kısacık ömrünün 23 yılı Ankara'da
geçti.
Babası müzisyen Veli Kanık eski adıyla Mızaka yı
Hümayun'un, şimdiki adıyla Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın
şefliği için Ankara'ya geldiğinde yıllardan 1925'di ve Orhan Veli henüz
ilkokulu bitirmek üzereydi. Kanık ailesi bugün Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük
Tiyatrosu ve Oda Tiyotrosu bulunan ve o zamanlar 2.Evkaf Apartmanı olarak
bilinen Ulustaki binaya yerleşti yerleşti. Orhan Veli sırasıyla Gazi İlkokulu
ve Ankara Erkek Lisesi'de eğitim aldı. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ve Sabahattin
Eyüpoğlu'nun öğretmenleri Mina Urgan, M.Cevdet Anday, Oktay Rıfat, Azra Erhat,
Güniz Dino'nun en yakın okul arkadaşları olduğu Ankara Lisesi yılları Orhan
Veli'nin entelektüel ve edebiyatçı kimliğinin, şiir anlayışının şekillendiği
yıllar oldu.
Ankara'nın Orhan Veli'nin şiir anlayışının
şekillenmesinde etki derecesi ne olmuştur? Bu etkinin büyük olması kuvvetle
muhtemeldir...
Ankara ve İstanbul iki farklı simge ve sosyal
kültürel ortamdı zira... Şaşalı, ağdalı, "şairane" edebiyatın
merkeziydi İstanbul... Şairlerin "sırça köşkü" sayılırdı. Oysa
başkent Ankara bir anlamda eskinin merkezi İstanbul'a karşı
"yeni"nin sembolüydü. Siyasal anlamda olduğu kadar kültürel anlamda
da böyleydi bu. İstanbul'a göre Ankara daha yoksuldu ve sanatçıların
gettolaşmadığı, sokağı ve sıradan insanı daha dolaysız teneffüs ettiği bir
kentti...
Seçkinliğe karşı sıradan insanın,
saraylara ve "sırça köşk"lere karşın sokağın şiirini kurma
iddiası radikal bir sanatsal meydan okuyuştu. Bu meydan okumanın Ankara'dan
yükselmesi ise son derece anlamlıydı.
BİR "GARİP" ORHAN VELİ...
Orhan Veli okul arkadaşları M.Cevdet Anday ve
Oktay Rıfat'la birlikte eskinin radikal reddiyesi üzerine şekillenen yeni bir
şiir anlayışı geliştirdi. "1. Yeniciler" ya da bu üçlünün ortak
çıkardığı ilk şiir kitabının adından hareketle "Garip" olarak bilinen
bu şiir akımı geçmişin aruz, mübalağa, kafiye vb. yapılarını tümden reddederek
gündelik dil ile yeni bir şiir inşa etmeye koyuldular.
Değişen yalnızca dil değildi.Şiir kişileri ve
temaları da artık sıradandı.Sokaktaki erkek ve kadınlardan, hatta sokaktaki
hayvanlardan; "nasır"dan, "ciğer"den, "rakı"dan vb.nden söz eden şiirlerdi bunlar.
Nurullah Ataç ve Nihat Sırrı Örik gibi bazı
edebiyatçılarda olumlu bir heyecan yarattı bu girişim; ama çoğunlukla
şaşkınlıkla ve hatta aşağılamayla karşılandı. Bu tartışmalar büyüdükçe bu
akımın tanınırlığı ve sevenleri çoğaldı. Özellikle de halk içinde...
Üç genç şairin ilk kitaplarının isminin
"Garip" olarak belirlenmesinde de şiirlerinin halkçı yanını
vurgulama kaygısının yanı sıra edebiyat çevrelerindeki bu yaygın "garipseme
ruh haline" atıfta bulunma arzusunun da belirleyici olduğu söylenir...
ORHAN VELİ "GARİP"TEN İBARET DEĞİL...
Orhan Veli'nin "Garip" ile somutladığı
eski şiire yönelik radikal reddiyesinin önemi, ortaya çıkan eserlerin
büyüklüğünden çok şiiri, saray, elit, sırça köşk edebiyatı olmaktan çıkarıp
sokağa taşıma yönünde güçlü bir müdahale, etkili bir çubuk bükme
olmasındandır. Garip var olan köklü bir hastalığı tedavi için adeta aşırı doz
ilaç kullanımı gibidir. Doğal olarak yan ve istenmeyen etkileri de olmuştur.
Orhan Veli'nin en basit görünen dizeleri de aslında büyük bir zeka ve muzip bir
nüktedanlık içerir. Ama şiir ve düzyazı arasındaki sınırı hayli silikleştiren,
şiiri zayıflatan sonuçlar yarattığı eleştirilerinde bir haklılık da vardır.
Orhan Veli'nin Garip'ten sonraki
"Vazgeçemediğim" ve "Destan gibi" isimli şiir kitapları
Garip'in aşırılıklarını düzeltme girişimi gibidir. Ama pek çok öncü/lider
kişinin başına gelen Orhan Veli'nin de başına gelir. Garip hem edebiyat
çevresinde hem de sokakta Orhan Veli'den çok daha katı bir Garipçi çevresi
oluşturmuştur. Bu iki kitabı bu yüzden bu çevreler tarafından hiç hoş
karşılanmaz . Kendine ihanetle suçlanan Orhan Veli geri adım atmak
zorunda kalır. Son iki kitabı "Yenisi" ve "Karşı" da bu
nedenle "Garip"de olduğu gibi, şiiri gündelik dil üzerine inşa etme ve
önce -duyguya değil de- akla seslenme tercihi öne çıkmış gibidir.
Orhan Veli kısacık ömrüne yalnızca şiir dozajı
zayıf tepkisel eserleri değil, rahatlıkla Türk şiirinin en büyükleri
arasında sayılabilecek Hürriyete Doğru, Anlatamıyorum, İstanbul'u
Dinliyorum, Gün Olur gibi muhteşem şiirleri de sığdırdı.
ORHAN VELİ'NİN YAŞAMA BAKIŞI...
Orhan Veli, şiiri gibi yaşayan bir adamdır. Orta
sınıf bir aileden gelmesine karşın hiç bir zaman "sırça köşk" yaşamı
olmamıştır. Sokakların adamıdır o. Ece Ayhan onu "açık havaların şairi"
olarak niteler. O ya dışarıda insanlarla ya da doğayla temas halindedir.
"İstanbul'u dinliyorum/Gözlerim kapalı" dizeleri ya da "Erol
Güney'in kedisi" kapalı mekanda hayal edilenin değil dolaysız
deneyimlenenin dizelerdir; çoğu dizeleri de böyledir. Şairler genellikle
yaşamdan feragat ettikleri ve hatta yaşayamamaları nedeniyle şairdirler.
Orhan Veli şiir gibi yaşayan; yaşadığını da şiirleştiren biridir.
Orhan Veli, kuralları sevmeyen, baskıyı
kabullenemeyen bir adamdı. İşe geç kalmaları,gitmemeleri sıktı. Bir şiirinde
dediği gibi" kendisini mahveden güzellikte bir hava da " PTT'deki
memuriyetinden istifa etti.İkinci memuriyeti de Hasan Ali Yücel yerine Milli
Eğitim Bakanı olan Şemsettin Sirer'in abartılı baskıcı ve kuralcı olması
nedeniyle yeni bir istifayla sonlandı.
Sosyalist şair dostları arasında bir çok
toplumcu şiir kaleme almasına karşın Orhan Veli'nin yaşam tarzını ve bu yaşamın
aynası şiirlerini bir tür" küçük burjuva aylaklığı" olarak
değerlendirip eleştirenler oldu. Büyük bir haksızlık ve yüzeysellikti bu
eleştiriler. Orhan Veli'nin ne kendisi ne şiirleri nihilist, bireyci,
hazcı vb. değildi. Tutunamayanlar romanının yazarı Oğuz Atay, Orhan Veli için
"O'da tutunamayanlardandı"der. Sanırım Orhan Veli "tutunamayan"değildi.
İradi bir seçişle ve büyük bir keyifle "tutunmayı reddeden"
biriydi. O kendine verili hayatın dışında insanlarla, doğayla, hayvanlarla eşit
ve sahici bir ilişki kurduğu küçük bir evren yaratmıştı. Bu evrende mutluydu.
Hiç bir zaman melankolik olmadı. Hüznü de sevinç yüklü bir şairdi ve şiirleri
de hep umut ve yaşam sevinci yüklüydü. .
Büyük
ustayı özlem ve gururla anıyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder