DEVRİMCİ BİR KENTLEŞME MODELİ: ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ
DEVRİMCİ BİR
KENTLEŞME MODELİ: ATATÜRK ORMAN ÇİFTLİĞİ
Dünyada pek az mekan vardır ki, bir devrimin coşkusunu, duraklamasını ve makas
değişimlerini kendi bünyesinde bu kadar net ve doğrudan yansıtabilsin…
Atatürk Orman Çiftliği’nin 86 yıllık macerası ile Cumhuriyet devriminin
tarihi ve yazgısı neredeyse bire bir örtüşür…
Genç Cumhuriyetin en öncelikli kararlarından biri de Atatürk Orman
Çiftliği’nin kurulmasıdır… Mustafa Kemal 1925 yılında ülkenin bütün tanınmış
tarımcılarını Çankaya Köşkü’nde ağırlayarak Ankara’da bir çiftlik kurma
kararını onlarla paylaşır.
Atatürk Orman Çiftliği, Cumhuriyetin yeni bir ekonomik ve toplumsal yapı,
yeni bir kent yaratma idealinin bir simgesi olarak düşünülmüştür adeta.
Sanayi,
tarım, mimari, kültür ve sosyal hayat bütünlüğünün örneği…
Atatürk Orman Çiftliği, bir yandan yeni tarımsal ürünlerin üretimi, hububat
cinslerinin ıslahı, yeni hayvan cins ve ırklarının yetiştirilmesi, bağcılığın
geliştirilmesi, makineli tarıma geçişin öncülüğü misyonunu üstlenirken, tarım
ve sanayi ilişkisi açısından da örnek bir model olacaktır. İstanbul Bomanti
Fabrikası’ndan sonra Türkiye’nin ikinci bira fabrikasının Atatürk Orman
Çiftliği’nde kurulmuş olması bu açıdan son derece anlamlıdır. Ankara halkı hem
çiftlikte üretilen ürünleri en ucuz biçimde tüketebilme olanaklarına kavuşacak,
hem de oluşturulan geniş yeşil alanlar, piknik yerleri, lokanta vb. tesislerle
ve bir “weekend hotel “mantığı ile
kurulan Marmara Otel ile kentin hemen çeperinde dinlenebileceği, eğlenebileceği,
soluklanabileceği bir doğal ortama kavuşacaktır.
AOÇ, cumhuriyet başkenti oluşturma idealinin olduğu kadar, bozkır ortasında
kurulan bu başkent aracılığıyla Anadolu’da bir kalkınma ve modernleşme hamlesi
yaratabilme amacının da simgesel bir örneğiydi.
Mustafa Kemal’in “ İşte istediğim yer; hem bataklık, hem çorak, hem fena
bir yer. Burayı biz ıslah etmezsek, kim edecek?” diyerek Atatürk Orman Çiftliği
için özellikle bataklık ve çorak olan bu bölgeyi seçmiş olması ise, o dönemin
devrimci iradesini ve özgüvenini halka yansıtmak amacını taşıyordu.
AOÇ yeni bir
sosyal model örneğiydi de…
Atatürk Orman Çiftliği, dönemine göre oldukça modern biçimde inşa edilen
çalışanlara ait lojmanları, okulu, sağlık ocağı, yemekhanesi, hamamı ve kadınlı
erkekli gerçekleştirilecek sosyal-kültürel faaliyet mekanlarıyla ulaşılmak
istenen toplumsal hayat hakkında da bir ön model niteliği taşıyordu. Gerek
konutlarda, gerek yemekhanelerde, gerekse okul ve sağlık hizmetlerinde statüye
ilişkin hemen hiçbir farklı düzenlemeye gidilmemiş olması, devrim döneminin
“eşitlikçi” anlayışının açık bir dışavurumuydu.
AOÇ mimari
bir model
Atatürk Orman Çiftliği’nin yapımına başlandığı 1925’den 1930’a kadar geçen
sürecin çok planlı bir tarzda yürüdüğü söylenemez. Özellikle yerleşke bölümünün, 1930’lı yıllara
kadar, bir planlama olmaksızın ardı ardına sıralanan tek katlı binalardan
oluştuğunu görmekteyiz.
1930’dan sonra ise, özellikle de Alman kent plancısı Herman Jansen’in
sürece dahil olmasıyla, çiftlik daha planlı bir gelişim seyri izlemeye başlar.
Jansen’le birlikte çalışan Ernst Egli’nin de Atatürk Orman Çiftliği’nin mimari
dokusunun oluşmasında önemli katkıları olmuştur. Jansen’in diğer planlarında da
görülen fabrika, çalışan konutları, hamam, sağlık ve eğitim kuruluşları bütününden
oluşan işçi mahalleleri anlayışı Atatürk Orman Çiftliği’ne de damga vurmuştur.
Yerleşke içerisinde yer alan önemli binalar ise Egli’nin imzasını taşımaktadır.
Marmara Köşkü (1928) ve çalışan konutları, hamam, lokanta ve Ülkü Evi’nin
tasarımları (1937) Ernst Egli’ye aittir.
Egli’nin tasarımı olan konutlarda kübik mimarinin biçimsel özelliklerinin yanı
sıra Kuzey Avrupa kökenli eğimli dik çatı kullanılarak geleneksel mimarinin
dışına çıkıldığı fakat hamam inşaatında büyük ölçüde geleneksel Osmanlı Hamamı’nın
karakteristik özelliklerine uyulduğu görülür. Konutlar, Egli’nin imzasını
taşıyan çiftlikteki diğer yapılar gibi betonarme iskelet sistemine sahiptir.
İlk planda yer alan paten alanı, tenis kortları, tiyatro, açık hava
sineması, insanın doğa ve geleneksel alışkanlıklar üzerindeki zaferini
simgeleyen bir anıt heykel gibi unsurlar ise ne yazık ki hayat bulamamıştır.
1950’lerden
bugüne büyük çöküş
1950’li yıllardan başlayarak çiftlik topraklarında gerçek ya da tüzel
kişilere yapılan devir ve temlikler ile fiziksel ölçü ve işlevler yönünden
önemli değişmeler ve kayıplar oldu. Günümüze gelene kadar Atatürk Orman
Çiftliği başlangıçtaki arazilerinin üçte ikisini yitirdiği gibi, kuruluşundaki
amaçlardan da oldukça uzaklaşmış durumdadır. Çiftliğin bünyesinde yer alan pek
çok bina ise el değiştirmiş ve amacı dışında kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin
Marmara Köşkü ve Bira Fabrikası, artık AOÇ’un kullanımında olmadığı gibi, amaç
dışı biçimde bazı kamu kurumların dinlenme tesisleri olarak kullanılmakta; ana
yola yakın olan malt fabrikası da bir başka kamu kurumunun yönetim binası
olarak kullanılmaktadır.
Binaların yalnızca kullanım biçimleri değil, Ülkü Evi dışındaki konutların
mimari dokuları da zamanla orijinalliğini büyük ölçüde kaybetmiştir. Bu yapılar
zamanla içten merdivenli iki katlı yapılara dönüştürülmüş, çatı ve cephe
düzenlemeleri de dahil özgün kimliklerini yitirmişlerdir. Ayrıca, düzensiz ve gürültülü ortamları ile Çiftliği
sıkışık ve bunaltıcı bir atmosfere mahkum eden yeme içme mekanlarının arasında
iyice görülemez/hissedilemez hale gelmişlerdir.
Çiftliğin en önemli fonksiyonlarından biri olan üretim boyutu da, her geçen
yıl giderek yok edilmiş ve örneğin uzun yıllar süt fabrikası 150 çeşit ürün
üretmesine karşın bugün yalnızca süt, yoğurt, ayran ve dondurma üretir konuma
indirgenmiştir.
Atatürk Orman Çiftliği, Atatürk’ün sözleriyle, “ Ziraat ve zirai iktisab
sahasında fenni ve ameli tecrübeler yapmak” maksadının ve bozkır ortasındaki
bir bataklıktan yemyeşil bir vaha yaratarak yeni ve yeşil bir başkent yaratma
amacının ürünüydü. Ne yazık ki yıllar içinde bu amaçtan oldukça
uzaklaşılmıştır. Nitekim son dönemde AOÇ’nin 75 yıllık logosunun değiştirilmesi
de gündeme getirilerek, “bir devrim modeli” olan AOÇ’nin simgesel kalıntıları
da adeta ortadan kaldırılmak istenmektedir.
Üçte ikilik toprağını zaten kaybetmiş bulunan Atatürk Orman Çiftliği,
değişik zamanlarda rant amaçlı yeni kullanımlara açılmaya çalışılmaktadır. Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, belediye başkanı olduğu günden
beri gözünü AOÇ’ye dikmişti zaten.Sanırım şimdi, kentsel dönüşümü fırsat
bilerek, çiftlik arazisini konut yapımına açmak istiyor. Tüm bunlar
yetmiyormuş gibi, Söğütözü’nde 25 hektar alan üzerine yapılacak olan
Başbakanlık binası için de AOÇ’den 7 hektar alan istendi… Buraya inşa edilecek Başbakanlık binasını İstanbul yoluna
bağlamak niyetindeler. Bu amaçla 40
metrelik adeta bir otoban büyüklüğünde
yol yapımından bahsediliyor. AOÇ’un çehresi, çevresi değiştiriliyor.
Marşandiz geçidi yıkıldı; yerine yenisi yapılıyor. Ciddi bir ağaç katliamı yaşanıyor. Deyim yerindeyse, karnı yanlarak ikiye bölünüyor
Atatürk Orman Çiftliği… Hatırlatmak isterim ki, bu uygulamalar çağdaş kent ölçütlerine ve Türkiye’nin 20
Ekim 2000 tarihinde altına imza koyduğu Avrupa Peyzaj Sözleşmesi’nden kaynaklı
yükümlülüklere de aykırılık taşımaktadır.
Ankaralıların bu talan girişimine
fırsat vermeyeceğini umuyorum. Bütün Ankaralıları tepki göstermeye,
Ankara’nın akciğerleri olan Atatürk Orman Çiftliği’nin talan edilmesine geçit
vermemeye davet ediyorum.
Atatürk
Orman Çiftliği, cumhuriyetin ilk günlerinde kentin tarımsal dokusunu korumayı
ve geliştirmeyi önemseyerek oluşturulmuştu. 3-4 Haziran 1996’da İstanbul’da
gerçekleştirilen Habibat II toplantısının ana temalarından biri de, ne gariptir
ki, kentsel tarımsal alanların ranta ve betonlaşmaya kurban edilmesinin kent
yaşamını çökertici etkilerine karşı kentsel tarım için ayrılması gerekli
mekanların en az diğer kentsel mekanlar kadar önemli olduğuydu.
19 Mayıs Üniversitesi Toprak Bölümü’nden bir akademisyen gurubunun 2005
yılında Atatürk Orman Çiftliği’nde yaptığı araştırmanın sonuçları Çiftlik
toprakları içinde yalnızca yüzde 8.2’lik bölümün tarımsal kullanıma uygun
olmadığı geri kalan bölümün yüzde 54.4’ü
“oldukça iyi” olmak üzere “tarıma uygun” arazilerden oluştuğunu
göstermektedir.
Yapılması gereken, zamanla kendisinden koparılan tarımsal alanların ve
binaların gerekirse kamulaştırma yoluyla çiftliğe geri kazandırılması ve
Atatürk Orman Çiftliği’nin kuruluş amacına uygun olarak yeniden
tasarlanmasıdır.
Yorumlar
Yorum Gönder