Toplumcu Belediyeciliğe Doğru 4

TOPLUMCU YEREL YÖNETİM ŞART…
“İnce dal üzerinde yolculuk” ya da ekonomi gerçekten tıkırında mı?
Bugün, ülkeler birbirine sıkı sıkıya bağımlı hale gelmiş… Dolayısıyla  herkesin komşuda yaşanan gelişmelere karşı duyarlı ve kırılgan olduğu bir dünyadayız. Dünya ciddi krizler içindeyken  “bizde göstergeler orası kadar kötü değil” deyip sevinmek, teselli üretmek vahim bir körleş(tir)me işaretidir.
Krize karşı uluslararası alanda ve yerel planda alınması gereken önlemlerin kesiştiği iki nokta var: Üretim ve dayanışmayı geliştirmek. Bilmek gerekiyor ki, bir ya da birkaç ülkede krizin çok daha derin bir nitelik kazanması, bir domino etkisi yaratarak şaşırtıcı bir hızla diğer ülkelerin de sırtını yere getirebilecektir. Adını açıkça koymak gerekir. Bu kriz, üretimden ve istihdamdan yoksun bir büyüme anlayışının  krizidir. Artık bu anlayışın kendisi ciddi bir kriz faktörüne dönüşmüştür. Yani üretimi ve istihdamı geliştirmeyi hedeflemeyen, yalnızca parasal göstergelerin iyileştirilmesi ile yetinen reçeteler sonuç alıcı olamayacaktır.
Türkiye’de ise, ‘iyi’ diye övündüğümüz göstergeler sorunun belirleyici noktalarını oluşturmuyor. Türkiye, şu anda krizi bizden daha derin yaşayan pek çok Avrupa ülkesine göre, reel ekonomik göstergeler (üretim, teknoloji, istihdam yaratma kapasitesi) açısından çok daha kötü durumda. Türkiye’nin bir an önce finansal göstergelerindeki olumluluğun yarattığı ölümcül iyimserliği bir yana bırakarak, tarım, sanayi/teknoloji vb. alanlarda üretimi ve istihdamı artıracak hamlelere yönelmesi gerekir. Yalnızca inşaat sektörünü canlı tutarak bu sorunları aşmak mümkün değil. Bugüne kadar belirli açıdan işlevsel oldu ama aynı rota üzerinde devam edilirse, bu sektördeki şişkinlik, bu kez tam tersi yönde etki yaparak, krizi çok daha vahim boyutlara ulaştırabilir. Ki bunun sinyalleri şimdiden gelmeye başladı.
Ankara için durum çok daha kritik…
Ankara bundan 15-20 yıl önceye kadar ciddi bir savunma ve elektronik sanayi kenti olma yolundaydı. Yine sahip olduğu üniversiteler ve eğitimli nüfusu ile Türkiye’nin bilişim kenti olmaya en yakın ili durumundaydı.
Oysa son 15 -20 yıl içinde Ankara sanayi ve tarım alanında çok ciddi bir gerileme yaşadı. Aynı gerilemeyi açılan çok sayıda AVM’ye karşın Ankara’nın genel ticari hayatında da görmek olanaklı. Kent merkezi başta olmak üzere Ankara’nın pek çok bölgesinde ticaret/esnaf çökmüş durumda. Son olarak da ülkenin önemli finans kurumlarının merkezlerinin Ankara’dan taşınmasıyla ekonomik bakımdan gerileme süreci iyice perçinlenmiş oldu. Gökçek 19 yıldır Ankara’da belediye başkanı. AKP, 10 yıldır hükümette. Ve bu süreçte Ankara, savunma ve elektronik sanayi de içinde olmak üzere, tüm sanayi alanlarında ciddi bir gerileme yaşadı.
Bu açıdan en iyi veri, Türk Patent Enstitüsüne marka tescili için yapılan başvuru rakamları. Bu rakamlar çok açık biçimde ortaya koyuyor ki, marka tescili için başvuran Ankara kökenli şirketlerin toplam içinde sayıları çok küçük. Aslında, bu alanda sadece Ankara’da değil, “Anadolu aslanları” efsanesine karşın, İstanbul havzası dışındaki tüm bölgelerde ciddi bir sorun yaşanıyor. Fakat Ankara’nın sanayi-üretim geçmişi ve potansiyelleri gözetildiğinde, bu hiç kabul edilebilir bir durum değil.  
Ankara’nın tarım ve sanayi/teknoloji göstergeleri, başkentin ne yazık ki olası bir derin krizden en fazla etkilenecek illerden biri olduğunu ortaya koyuyor. Ankara, krize karşı hazırlık yapmak durumunda. Bunun için de tarımsal üretim kapasitesini artıracak önlemler başta olmak üzere, üretimin ve istihdamın artışını besleyecek önlemlerin alınması ertelenemez bir zorunluluk.
Tek Çare: Toplumcu Yerel Yönetim …
Genel olarak ülkemiz özel olarak da Ankara, çok uzun süreden bu yana üretim ve istihdam kaygısından ve kamusal sorumluluk duygusundan yoksun tümüyle ranta ve günü kurtarmaya dayalı bir anlayışın hükümranlığı altında. Bu anlayış artık sürdürülemez bir boyuta ulaşmıştır.
Türkiye’nin bugüne kadar üzerinde tırmanmaya çalıştığı dal, son derece zayıf bir daldır. Kısa bir süre içinde eğer bu gerçek görülemez ve bugünkü aldatıcı ‘yükseliyorum’ sarhoşluğundan kurtulunamaz ve gereken önlemler alamazsa; çok ani ve sert bir düşüş, uzak bir ihtimal değildir. Bu nedenle hem Türkiye’nin hem de Ankara’nın aynı aciliyet içinde üretim ve istihdam eksenli ve kamusal sorumluluk duygusunu koruyan sol-toplumcu bir seçeneğe gereksinimi var.
Üretkenliği ve istihdamı artıracak politikalar yerel yönetimlerin önceliği olmalı
Hala önemli elektronik ve bilişim potansiyeli var Ankara’nın. DPT tarafından 6 adet temel eğitim göstergesi kullanılarak yapılan eğitim sektörü gelişmişlik endeksine göre; Ankara 81 il arasında 1. sırada… Yani Ankara eğitimde de Türkiye'nin başkenti. Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere yerel yönetimlerin en önemli ve öncelikli sorunu sanayi, tarım, turizm ve hizmetler alanındaki üretkenliğin ve istihdamın artırılması doğrultusunda bu potansiyelinin harekete geçirilmesidir.
Çankaya Belediyesi elindeki sınırlı olanaklara rağmen bu alana özel bir önem ve öncelik veriyor. ‘Kır-Kent Kardeşliği Projesi”nin yanında, istihdam öncelikli bölgeler ve OSB’lere destek politikaları sürdürüyor. Fakat bu iş yalnızca Çankaya Belediyesi’nin olanakları ve çabalarıyla halledilebilecek boyutların çok üstündedir. Öncelikle tüm sol  belediyeler tarafından bu açıdan ortak uygulama konusu olacak bir strateji ve politika demeti saptanmalı ve ardından da küçük olsun benim olsun anlayışı ile “dar alanda iktidar mücadeleleri” yürütmekten bir an önce kurtulup, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin toplumcu bir anlayış tarafından yönetilebilmesi için eldeki bütün olanaklar seferber edilmelidir. Bu başarıldığında Türkiye’nin üretim, istihdam ve kentsel yoksulluk  alanındaki makus talihi gerçekten de köklü bir değişikliğe uğrayabilecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-