LIBERATION: “İDAM CEZASI AB’NİN KIRMIZI ÇİZGİSİ”

LIBERATION: “İDAM CEZASI AB’NİN KIRMIZI ÇİZGİSİ” Liberation gazetes Türkiye’deki darbe girişimi ve sonrasındaki idam tartışmalarına dikkat çektiği haber analizinde, idam cezasının AB’nin kırmızı çizgisi olduğunu belirtti. Fransa’da yayınlanan sol çizgideki Liberation gazete; “AB, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın baskıcı uygulamalarını kınamak yerine, göçmen krizinin yaşandığı bir dönemde Türkiye ile ilişkileri korumak için müzakereleri açık bıraktı. Ancak idam cezasının yeniden getirilmesi AB’nin kırmızı çizgisi olacak” diye yazdı. AB ve üye ülkelerin, NATO üyesi ve AB’ye aday Türkiye ile köprüleri atmak istemediğini vurgulayan Fransız gazetesi, “Erdoğan ülke tarihinde görülmemiş tasfiyesine devam ederken, hızını kesmiyor. Darbenin başarısız olmasından bu yana, üniversiteler, ordu, polis, yargı, medya ve son olarak iş dünyasından 100 bin kişi tasfiye edildi, 15 bin kişi tutuklandı” şeklinde kaydetti. Cumhurbaşkanı Hollande’ın yakın danışmanlarından birinin, “Elbette olup bitenler karşısında AB tepki göstermeli. Ama bunu, Türkiye’nin özellikle göçmen akınını engellemeye devam etmesi için, Türkiye’ye ihtiyacımız olduğunu unutmadan yapmalıyız” şeklindeki görüşlerine de yer veren Liberation, “Cumhurbaşkanı Erdoğan elinde AB’ye karşı çok büyük bir şantaj malzemesi tuttu. Eğer Avrupalılar O’nun yaptıklarını suçlama konusunda çok ileriye giderse, vanaları açmaktan hiç çekinmeyecektir. Erdoğan, göçmenler arasında geçecek cihatçıların yaratacağı güvenlik korkusunu yaşayan Avrupa karşısında güçlü pozisyonda olduğunu biliyor. Paris ise ‘ince bir çizgi üzerinde olunduğunun’ farkında” yorumunda bulundu. Bir Fransız diplomatın, “Avrupa’da, Fransa ve Polonya dahil pek çok ülkede aşırı sağın yükselmesi, Erdoğan’ın otoriter eğilimlerini sert dille eleştirmeyi engelliyor. Dolayısıyla, AB eleştirinin dozunu etap etap ayarlıyor” şeklindeki sözlerini de aktaran Liberation, “OHAL uygulaması ve yapılan tasfiyeler karşısında bazı AB üyesi ülkeler, 2005’ten bu yana zaten kaplumbağa hızında ilerleyen müzakerelerin askıya alınmasına kadar varan yaptırımlar uygulanmasını istedi. İdam cezasının geri getirilmesi ise AB’nin kırmızı çizgisi olacak. Almanya ve Fransamevcut durumda yeni başlık açılamayacağını açıkladı. AB ile Türkiye arasında gerçek bir kopuş ancak Erdoğan’ın halkın talebi üzerine getirmek istediği idam cezasını yeniden getirmesi durumunda olur” yorumunda bulundu. AB koridorlarında diplomatların, ‘Eğer Erdoğan o noktaya kadar giderse artık ilişkilerde hareket marjı kalmaz. Çünkü idam cezalarının kaldırılması, üyelik müzakerelerinin başlayabilmesinin şartlarından birisi’ yorumunu yaptıklarını belirten Liberation Avrupalı bir diplomatın, “Eğer Erdoğan baskılarında daha ileri giderse müzakereleri kesmek zounda kalırız. Zira Konhenag kriterlerinden en önemlisi hukuk devleti kriteri ortadan kalkıyor. Ama şimdilik bu yürümekte olan genişleme kurgusuyla devam edebiliriz” şeklindeki savlarını aktardı. Genişleme dosyasını yürüten Avrupalı bir diplomatın, “Türkiye ile ilgili olarak tehlikeli olan ise genişlemeden daha farklı bir durum: Güvenlik ve bölgesel istikrar. Ankara Suriye sorununda bizim müttefikimiz, koalisyon uçakları İncirlik üssünden kalkıyor, Türkiye bizim iç pazarlarımızdan birisi. Üstelik Türk sivil toplumunun modernizasyonu için meydanı da boş bırakmamak gerekli” şeklindeki görüşlerine de yer veren gazete analizini, “Özetle Türkiye’yi bu durumda tek başına bırakmak en kötü çözüm olacaktır. Hem Türkiye, hem de AB için” yorumuyla noktaladı DERNIERES NOUVELLES d’ALSACE: “TÜM İPLER ERDOĞAN’IN ELİNDE VE KİMSEYE HESAP VERMESİ GEREKMİYOR” Dernières Nouvelles d’Alsace gazetesi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun pazartesi günü Alman gazetesi Frankfurter Allgemeine Zeitung’a verdiği mülakatta vize muafiyeti için somut tarih verilmemesi durumunda mülteci mutabakatını feshedebilecekleri yönündeki açıklamasını ele aldığı haberinde, “Erdoğan, ülkesinin Avrupa’nın bir parçası olmayacağını biliyor. Tüm ipler onun elinde ve kimseye hesap vermesi gerekmiyor” diye yazdı. Fransa’da yayınlanan Derniers Nouvelles D’Alsace gazetesi, “Avrupa’nın Türkiye ile mülteci mutabakatını imzalarken kendini ahlaki açıdan sürdürülemeyecek bir duruma soktuğunu savunuyor ve ekliyor: "Bugün Avrupa’nın artık Türkiye’yi hukuk devleti ilkesine uymaya zorlayacak baskı aracı kalmadı. Ellerinde kalan tek şey, AB üyelik müzakerelerini durdurmak, ki müzakerelere zaten Brüksel’de de Ankara’da da kimse inanmıyor. Erdoğan, ülkesinin Avrupa’nın bir parçası olmayacağını biliyor. Tüm ipler onun elinde ve kimseye hesap vermesi gerekmiyor” değerlendirmelerinde bulundu. HOSPODARSKE NOVINY: “ERDOĞAN’IN MÜLTECİ KARTI, BASKINLARLA İLGİLİ TALEPLERİ HAFİFLETMEK ÜZERE ŞAH HAMLESİ” Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’da yayımlanan Hospodarske Noviny gazetesi, Erdoğan’ın mülteci kartını oynamasının nedeninin darbe girişimi sorumlularına karşı baskınlarla ilgili yurtdışından gelecek talepleri hafifletmek üzere yapılmış bir şah hamlesi olduğunu yazdı. Gazete ‘Erdoğan mülteci kartını oynuyor’ başlığını kullandığı yorumunda, “Bu telaffuz edilmemiş ültimatom, darbe girişimi sorumlularına karşı baskınlarla ilgili yurtdışından gelecek talepleri hafifletmek üzere yapılmış bir şah hamlesi gibi görünüyor” ifadelerini kullandı. JYLLANDS-POSTEN: “ÖFKELİ SULTAN’IN CAZİBESİ” Jyllands-Posten gazetesi, pazar günü Almanya’nın Köln kentinde düzenlenen yoğun katılımlı ‘Darbeye Karşı Demokrasi Mitingi’ni ele aldığı haberinde, “Allah aşkına ne oldu da medeni ve liberal bir hukuk devletinde büyümüş on binlerce, belki yüz binlerce kişi öfkeli bir sultana karşı coşku duyuyor?” dedi. Danimarka’da yayınlanan Jyllands Posten gazetesi, ‘Öfkeli Sultanın Cazibesi’ başlığını kullandığı yorumunda, “Allah aşkına ne oldu da medeni ve liberal bir hukuk devletinde büyümüş on binlerce, belki yüz binlerce kişi öfkeli bir sultana karşı coşku duyuyor? Okulda uyudular mı? Çok fazla uydu kanalı mı seyrettiler? Türkiye’deki dini kuruluşlarda eğitim mi aldılar?... Almanlar Türkiye’de Angela Merkel’e sadakatlerini göstermek için kitle gösterisi yapsa Erdoğan’ın tepkisi ne olurdu? Almanların yaptığı gibi gösteriye izin verir ve toplanma özgürlüğü, barış ve düzeni korumak için 2 bin 700 polis görevlendirir miydi? Hayır, muhtemelen bunu yapmazdı” şeklinde kaydetti. TAGES-ANZEIGER: “ERDOĞAN, MERKEL’İİÇİ SIĞINMACI DOLU TEKNE GÖRÜNTÜLERİNİN ZORLAYACAĞINI BİLİYOR” İsviçre’de yayınlanan Tages-Anzeiger gazetesi ise Almanya ile Türkiye arasında yaşanan gerilimi konu aldığı haberinde, “Erdoğan, seçim kampanyaları öncesinde Angela Merkel’i en çok zorlayacak şeyin ne olduğunu biliyor: Ege’de içi sığınmacı dolu teknelerin görüntüleri. Merkel yenilirse belki Erdoğan haz duyacaktır. Ama bu, Alman-Türk işbirliğine en azından geçici olarak son noktayı koymuş olacaktır” dedi. Gazete şöyle devam etti: “Türkiye ile Almanya arasında gerilimin artmasının sorumlusu öncelikle Erdoğan’ın kendisidir. İzlediği politikada olumlu gösterilebilecek hiçbir şey yok. Darbe girişiminden bu yana hükümeti on binlere karşı ölçüsüz güç sergiliyor. Ancak Avrupa ve özellikle de Almanya pekçok Türk’ün gözünde cazibesini yitirmiş durumda. Sığınmacı krizinde Türkiye üç milyon Suriyeli’yi kabul ederken, Avrupa birkaç bin sığınmacının ülkelere dağıtılmasını bile beceremedi. Alman Federal Meclisi’nin Ermeni soykırımı kararı Türkiye için çok erken alınmış bir karardı. Türkiye ile Ermenistan arasındaki uzlaşma süreci bu kararla bir adım bile yol almadı. Ve Ankara PKK bombaları karşısında kendisini yalnız bırakılmış hissediyor. Erdoğan, seçim kampanyaları öncesinde Angela Merkel’i en çok zorlayacak şeyin ne olduğunu biliyor: Ege’de içi sığınmacı dolu teknelerin görüntüleri. Merkel yenilirse belki Erdoğan haz duyacaktır. Ama bu, Alman-Türk işbirliğine en azından geçici olarak son noktayı koymuş olacaktır”. FRANKFURTER ALLGEMEİNE: “TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ, ALMANYA’DAKİ UYUMU ENGELLEYEN ZEHİR ETKİSİ YARATIYOR” Frankfurter Allgemeine gazetesi, Pazar günü Köln’de gerçekleştirilen darbe karşıtı gösteri ve son gelişmeleri mercek altına aldığı haber analizinde, “Türk milliyetçiliği, camilerde şekillendirilip, aile içinde kuşaklara aktarıldığı haliyle Almanya’daki uyumu engelleyen bir zehir etkisi yaratıyor” dedi. Almanya’nın önemli gazetelerinden Frankfurter Allgemeine, “Türk milliyetçiliği, camilerde şekillendirilip, aile içinde kuşaklara aktarıldığı haliyle Almanya’daki uyumu engelleyen bir zehir etkisi yaratıyor. Etkilerinden biri de toplum içinde kökleşmenin sağlanamaması. Bu durum da tehlikelere yol açıyor. Zira Türkiye derinden bölünmüş bir ülke. Tüm ideolojik bölünmeler Almanya’da da temsil ediliyor” dedi. Almanya’nın önemli gazetelerinden Frankfurter Allgemeine, “Türk milliyetçiliği, camilerde şekillendirilip, aile içinde kuşaklara aktarıldığı haliyle Almanya’daki uyumu engelleyen bir zehir etkisi yaratıyor. Etkilerinden biri de toplum içinde kökleşmenin sağlanamaması. Bu durum da tehlikelere yol açıyor. Zira Türkiye derinden bölünmüş bir ülke. Tüm ideolojik bölünmeler Almanya’da da temsil ediliyor” dedi. Tek bir düğmeye basarak, Almanya’daki taraftarların harekete geçirebildiğini kaydeden gazete, “Bozkurtlar, PKK ya da şimdi de tam da tatil döneminde Erdoğan’ın AKP’si. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’da elinde tuttuğu kaldıracın etkisi, Almanya’nın Türkiye üzerindeki etkisinden daha büyük. Türkiye’yi bugün şekillendiren nefret ve korku, böylece bize geliyor. Türk çatışma potansiyelini bugüne kadar küçümsemiş olabiliriz” diye kaydetti. DIE WELT: “TÜRKİYE İÇ POLİTİKASINA ANGAJE OLMAK İSTEYENLER, TÜRKİYE’YE GERİ DÖNEBİLİRLER” Die Welt gazetesi de ‘Türkiye iç politikasına angaje olmak isteyenler, Türkiye’ye geri gidebilirler’ yönündeki değerlendirmeler kulağa mantıklı geliyor” diye yazdı. Gazete ayrıca, “ Bugün yeni bir yarış var; uzun, zor bir yarış bu ama baştan kaybedilmiş değil, İslam’a dayanan bir dikatötörlüğe karşı verilen mücadele de henüz kaybedilmedi” dedi. Almanya’da yayınlanan Die Welt gazetesi, baş yorumcusu Torsten Krauel imzalı haber analizinde, “Türkiye iç politikasına angaje olmak isteyenler, Türkiye’ye geri gidebilirler’ yönündeki değerlendirmeler kulağa mantıklı geliyor. Ancak Türkiye’de gazetelerin yasaklanmasına Almanya’da bir gösteri yasağı ile hakimlerin, gazetecilerin, öğretmenlerin tasfiye edilmesine buradaki Türk kökenlilerin tasfiyesi ile karşılık vermek tatminkâr bir yanıt olmazdı. Biz Erdoğan gibi değiliz. Almanya Komünist Partisi’nin 1989 yılında Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne (DDR) geri dönülmesi önerileri oldu belki; ama bu demokrasi ve diktatörlük arasındaki yarışı demokrasinin kazanması yönündeki keskin iradenin yerini alamadı. Bugün yeni bir yarış var; uzun, zor bir yarış bu ama baştan kaybedilmiş değil, İslam’a dayanan bir dikatötörlüğe karşı verilen mücadele de henüz kaybedilmedi” diye yazdı. SÜDDEUTSCHE: “TÜRKLERİN GÜNDELİK HAYATTA HİSSETTİĞİ İSLAM DÜŞMANLIĞI ERDOĞAN’I DESTEKLEMELERİNİN NEDENİ” Süddeutsche ise Köln’deki gösterilerde çok sayıda Türk kökenlinin Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a verdiği desteğe dikkat çektiği haberinde, “Erdoğan’ın kendi taraftarlarına video bağlantısı ile seslenmek istemesi de küstahçaydı. Ancak büyük olasılıkla Almanya’daki Türklerin gündelik hayat içerisinde hissettikleri İslam düşmanlığı da Erdoğan’ı desteklemelerinin nedeni” ifadelerini kullandı. Alman gazetesi şu yoruma yer verdi: “Almanya’da Erdoğan’ın yüceltildiği gösterilere ilişkin bir kanaate varmak için, öncelikle siyasi ve hukuki kriterlere sosyal terapist edasıyla yaklaşmayı bırakmak gerekir. Ancak buna rağmen neden bu kadar çok sayıda Almanyalı Türkün Pegida’nın Türkiye’deki karşılığı olan, otoriter bir dünya görüşüne eğilim gösterdiği sorusu sorulabilir. Bu soruya verilecek yanıtlar şunlardır: Sorunlu entegrasyon. Entegrasyonu ‘asimilasyon’ olarak lanetleyen Erdoğan bu sorunu kendi menfaati için kullanmasını biliyor. Ankara, kendi politikacılarının Almanya’da seçmene seslenmesine olanak tanıyarak, entegrasyonun gerilemesini teşvik etti. Burada sadece diplomatik küstahlıklar söz konusu değil. Erdoğan’ın kendi taraftarlarına video bağlantısı ile seslenmek istemesi de küstahçaydı. Ancak büyük olasılıkla Almanya’daki Türklerin gündelik hayat içerisinde hissettikleri İslam düşmanlığı da Erdoğan’ı desteklemelerinin nedeni”. WESTFALİSCHE NACHRİCTEN: “ERDOĞAN TÜRKİYE’Sİ PARTNER OLARAK KATLANILABİLECEK DURUMDA DEĞİL” Westfalische Nachricten gazetesi, Erdoğan ve AB arasında vize muafiyetine yönelik tartışmalara yer verdiği haber analizinde, “Erdoğan Türkiye’si bir partner olarak katlanılabilecek durumda değil artık. Ankara’nın vize muafiyetine karşılık, mülteci anlaşmasını feshetme tehdidi, bardağı taşıran son damla oldu. Avrupa şimdi net bir tutum sergilemeli. Erdoğan’ın ne Köln’deki dev ekranda ne de Brüksel’deki anlaşma masasında yeri var” şeklinde kaydetti. Alman gazetesi şöyle devam etti: “Erdoğan’ın büyük adam bağımlılığı, normal devletler arası ilişkilere imkan tanımıyor. Zaten zorlu bir partner olan Türkiye, AB ama aynı zamanda NATO için güvensiz bir kantona dönüşüyor. Ankara ve Batı arasında şiddetli şekilde gümbürdüyor. Bu durumda Türk tuhaflık ve küstahlıklarını tehlikesiz olarak göstermek de işe yaramıyor. Erdoğan Türkiye’si bir partner olarak katlanılabilecek durumda değil artık. Ankara’nın vize muafiyetine karşılık, mülteci anlaşmasını feshetme tehdidi, bardağı taşıran son damla oldu. Avrupa şimdi net bir tutum sergilemeli. Erdoğan’ın ne Köln’deki dev ekranda ne de Brüksel’deki anlaşma masasında yeri var.” MÜNCHNER MERKUR: “ERDOĞAN; ALMANYA’YI SIĞINMACILARLA DIŞARIDAN, TÜRKİYE KÖKENLİLERLE İÇERİDEN İSTİKRARSIZLAŞTIRABİLİR” Münchner Merkur gazetesi de “Acımasız bir güç politikacısının içgüdüleriyle Erdoğan, Avrupa Merkel’in buyruğuyla dış sınırlarını kendi imkanlarıyla korumak yerine, Avrupa’nın anahtarını bir sultana, kendisine verdiğinden bu yana Avrupa’nın ne denli çaresiz hale geldiğini hissetti. Erdoğan sığınmacılarla, yaralı Merkel Almanyasını dışarıdan, Almanya’daki Türkiye kökenlilerle ise içeriden istikrarsızlaştırabilir” dedi. Almanya’da yayınlanan Münchner Merkur gazetesi, ““Erdoğan tehdit ediyor, Erdoğan dava açıyor, Erdoğan kışkırtıyor. Almanya Başbakanı Merkel’in izniyle Alman komedyenleri sürüklüyor. Alman hükümetinin demokratik haklarını gasp ettiğini söyleyerek Almanya’da yaşayan yüz binlerce Türkü milliyetçi bir öfkeye büründürüyor. Avrupa’yı da sığınmacılarla doldurmakla tehdit ediyor” diye yazdı. Gazete şöyle devam etti: “Acımasız bir güç politikacısının içgüdüleriyle Erdoğan, Avrupa Merkel’in buyruğuyla dış sınırlarını kendi imkanlarıyla korumak yerine, Avrupa’nın anahtarını bir sultana, kendisine verdiğinden bu yana Avrupa’nın ne denli çaresiz hale geldiğini hissetti. Erdoğan sığınmacılarla, yaralı Merkel Almanyasını dışarıdan, Almanya’daki Türkiye kökenlilerle ise içeriden istikrarsızlaştırabilir. Bunu Berlin’i korkutmak için son olarak Köln’de etkili şekilde gösterdi”. FINANCIAL TIMES: “ERDOĞAN UZLAŞMA ŞANSINI HARCADI” Financial Times gazetesi, Türkiye’de darbe girişimi sonrası gelişmeleri irdelediği haber analizinde, “Türkiye’deki tasfiye dalgası darbecilerin ötesine geçti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni bir uzlaşma şansını harcadı” diye yazdı. “2002’den bu yana üç seçim kazanan ve 2014’te seçimle cumhurbaşkanı olan Erdoğan’a karşı darbenin başarısız olması kutlanması gereken bir şey.Türkiye’nin müttefikleri ve Erdoğan’ın siyasi muhalifleri demokrasi saatini geri çevirmek isteyen ordudaki bir fraksiyonun şiddet dolu girişimi karşısında cumhurbaşkanının yanında durdu. Hem Erdoğan destekçileri hem de muhalifler, darbeye karşı sokaklara çıktı ve bu kutuplaşmış bir ülkede nadiren görülen bir ulusal birlik ifadesiydi” diyen İngiliz Financial Times gazetesi, “Erdoğan’ın verdiği tepkinin ölçüsü ve derinliği, yeni bir ulusal uzlaşma yaratma şansını harcıyor ve Türkiye’nin NATO ve AB’deki müttefiklerini yabancılaştırıyor. Neredeyse 70 bin kişi tutuklandı, görevden alındı ya da kovuldu. İktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, darbeden Fethullah Gülen’in takipçilerini sorumlu tutuyor. Gülen’in gizli şebekesinin çok sayıda öğrencisi de buna katılıyor. Gülenciler Türkiye’de polis, yargı, istihbarat ve silahlı kuvvetlerde güçlenmek için onyıllar harcadı. Neo-İslamcı AKP’nın karşıtı laikler Erdoğan’ı bu sızma konusunda uyardı. Ancak bu şebekeleri orduyu etkisizleştirmek için kullanışlı bir araç olarak gördü. Ama şimdi Gülencilerin AKP’nin ısrarıyla ordudan atılan generallerin yerine kendi askeri kadrolarını koydukları çok açık” dedi. Tasfiyelerdeki sayıların Erdoğan’ın asi paralel devleti ortadan kaldırmanın ötesine geçip, tüm muhalefeti susturmak aşamasına geçtiğini gösterdiğini belirten İngiliz gazetesi, “160’tan fazla general suçlandı, üç binden fazla yargıç ve hâkim görevden alındı ve bunlara cumhurbaşkanının ölçüsüz iktidar uygulamaları önündeki tek kurumsal dizgin diye tanımladığı Anayasa Mahkemesi de dahil oldu.Öğretmenler, akademisyenler, gazeteciler ve memurlar da ağa takıldı” şeklinde kaydetti. Financial Times, tehditkar İslamcı ve aşırı milliyetçi kalabalıkların AKP düşmanı olarak gördüklerine saldırdıklarını ve insan hakları örgütlerinin gözaltındakilere işkence ve tecavüz edildiği yönünde açıklamalar yaptıklarını kaydettiği haberinde, “Bazı karşıtları, Erdoğan’ın demokrasiyi amaca giden bir araç olarak kullandığını iddia etti. 2013’teki kitlesel gösterilerden bu yana Erdoğan otoriterleşti ve parlamenter sistemi Vladimir Putin’e benzeyen bir başkanlıkla değiştirmeye niyetli oldu” ifadelerini kullandığı haber analizine şöyle devam etti: “Ankara’nın müttefiklerinin elinde fazla bir koz yok. AB, Suriyeli mültecileri tutması için Türkiye’ye bağımlı. ABD ve NATO Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı savaş için Türk hava üslerine bağımlı. Bu arada Erdoğan gelecek hafta Suriye konusundaki soğukluğa son vermek için buluşacak. Türkiye’nin müttefikleri, işkence gibi hak ihlalleri konusunu savsaklamadan, Erdoğan’a bu çeşitlilik arz eden ülkede yeni bir siyasi sözleşme yapma şansını yakalaması çağrısı yapmalı. İstanbul’da Kasım’da yapılması planlanan NATO Parlamenterler Asamblesini iptal etmeyi konuşmak için erken. Ancak Erdoğan’ın muhalefeti, milliyetçileri ve sosyal demokratları içine alarak ancak Kürt yanlısı koalisyonu dışarıda bırakarak seçici bir şekilde ele alması, bu varoluşsal krizde bile Türkiye’nin demokratik geleceğinden çok, kısıtlanmayan bir başkanlık konusundaki hırsına odaklandığını gösteriyor”. TIMES: “İDEAL GURBETÇİ MODELİ CEM ÖZDEMİR VE MESUT ÖZİL” İngiliz Times gazetesi ideal gurbetçi modeli olarak Cem Özdemir ve Mesut Özil’i gösterdi. İngiltere’nin önemli gazetelerinden Times ‘Türkler Almanya’da Hala Yabancı hissediyor’ başlıklı haberinde Türk işçilerin 1960’lı yıllarda Almanya’ya gitmeye başladığını hatırlatarak şöyle devam etti: “Bu uzun tarihe karşın, Türkler’in çok büyük bir çoğunluğu Alman kimliğini hissetmiyor. Berlinli bir araştırma şirketinin çalışmasına göre Türklerin sadece yüzde 15’i Almanyayı Türkiye’den çok vatanları olarak kabul ediyor. Bu oran 2009’da altı puan daha fazlaydı. Köln’deki gösteride çarpıcı bir an vardı. Mikrofondaki kişi kalabalığa ‘Biz Almanyayız’ sloganı atılmasını istediğinde tekbir getirerek yanıt verdiler. Araştırmacılar genç Türkilerin Almanya’da mahrum bırakıldıkları kimliği oluşturabilmek için daha da dindarlaştığını söylüyor. Almanya’daki Türklerin dörtte üçü Alman vatandaşı değil. Alman yasaları, 18 yaşından büyüklere çifte vatandaşlığı yasaklıyor. Büyük şehirlerde eczaneler, doktorlar, süpermarketler, restoranlar ve barların Türk olduğu paralel toplumlar oluştu. Çok sayıda Türk tüm yaşamlarını Türk televizyonları izleyerek, Türk radyoları dinleyerek ve Türk gazeteleri okuyarak bir balonun içinde yaşıyor. Yeşillerin Eş Başkanı Cem Özdemir ve Mesut Özil’e başarılı entegrasyonun örnekleri olarak bakmak yanlış olur. Onlar istisna ve öyle de kalacaklar gibi görünüyor”. NEW YORK TIMES: “TÜRKİYE, SÖYLEMİNİ YUMUŞATTI” New York Times gazetesi, “ABD ile bağları koruma çabasındaki Türkiye, söylemini yumuşattı” diye yazdı. Amerikan New York Times gazetesi, General Dunford’un görüşmelere ilişkin değerlendirmelerini aktardığı haberinde, “Dunford, Ankara’da görüştüğü Türk yetkililerinin tonunun çok olumlu olduğunu, kendisine ABD’nin darbe girişiminde rol oynayıp oynamadığına ilişkin tek bir soru sorulmadığını söyledi. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra geçen ilk iki haftada Türk yetkililer ve hükümet yanlısı medya, hükümeti devirmeye yönelik başarısız komploda bir rol oynadığını söyleyerek ülkedeki Amerika karşıtı hissiyatını körüklediler. General Dunford Pazartesi günü Türk yetkilileriyle görüşmelerinde çok daha ölçülü ifadeler dinlediğini belirtti” dedi. Dunford’un açıklamalarına dayanarak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ve Başbakan Binali Yıldırım’ın iki ülke arasındaki yakın ilişkinin sürmesini istediklerini söylediklerini kaydeden gazete, “Yetkililer, General Dunford ile görüşmelerinde ABD’nin darbe girişiminde rol oynayıp oynamadığına ilişkin bir tek soru dile getirmediler”şeklinde kaydetti. Sessizliklerinin Türk yetkililer arasında ortak bir taktiğe işaret ettiğini belirten ABD’li gazete, “Türk yetkilileri, ABD’yi kamu oyu önünde eleştirirken Amerikalı yetkililerle özel konuşmalarında ise stratejik ortaklığa bağlı oldukları yönünde güvence veriyor” dedi. Gazete Dunford’un, Dil çok olumlu idi, kesinlikle suçlayıcı değildi. Tam aksine, ortaklığın önemini dile getirdiler ancak Gülen’in iade edilmesinin ne kadar önemli olduğunu da ifade ettiler” şeklindeki sözlerini de haberinde aktardı. GÜLEN’İN İADESİ KAMPANYASINDA 78 BİN İMZA TOPLANDI ABD’de Gülen’in iadesi kampanyasında 78 bin imza toplandı FETÖ lideri Gülen’in Türkiye’ye iadesi için Beyaz Saray resmi internet sayfasında başlatılan imza kampanyasına katılım 78 bini aştı. Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesi için Beyaz Saray resmi internet sayfasında başlatılan imza kampanyasına katılım 78 bini aştı. ABD’de yaşayan Türklerin, Beyaz Saray’ın internet sayfasında FETÖ elebaşı Gülen’in iade edilmesi için başlattığı imza kampanyası sürüyor. Kampanyanın sona ermesine iki hafta kala 78 bin 800 imzaya ulaşılırken, kampanyada hedeflenen 100 bin imzaya ulaşılması için 22 bin imzaya daha ihtiyaç bulunuyor. 17 Temmuz’da başlatılan kampanyanın başlığında, "Hükümetimizin Fethullah Gülen için güvenli liman olmayı terk etmesini ve kendisini Türkiye’ye teslim etmesini istiyorum" ifadesine yer verilirken, metinde de şu değerlendirmeler yer aldı: 15 Temmuz günü, Türkiye’nin meşru ve demokratik olarak seçilmiş hükümetini devirmek için bir darbe girişiminde bulunuldu. O zamandan beri de faillerin Fethullah Gülen’e ve onun FETÖ terör örgütüne hizmet eden küçük bir asker grubu olduğu açıkça ortaya çıktı. Türkiye bizim Orta Doğu’daki en güvenilir ve uzun süreli müttefikimiz olmuştur. Gülen ise Türkiye’deki müttefiklerimiz tarafından terörist olarak tasnif edilmiştir. Türkiye’deki darbe girişimi dostlarımız olan Türk halkının cesur müdahaleleri ile durduruldu. Amerika Birleşik Devletleri olarak demokratik olarak seçilmiş yetkililer ve hükümetler ile çalışması için Başkanımızı ve hükümetimizi ikna etmekte lütfen bana yardım edin. Hükümetimizin Fethullah Gülen’e sığınak sağlamayı durdurmasını ve onu Türkiye’ye teslim etmesini istiyorum”. STANDART&POOR’S ÜLKE RİSKİNİ YÜKSELTTİ Darbe girişiminin ardından Türkiye’nin kredi notunu düşüren uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standart and Poor’s (S&P), bu sefer de ülke riskini yükseltti. S&P, Türkiye’nin kredi notunu BB+’dan BB’ye düşürmüş, görünümünü de negatife düşürmüştü. Bu hamlesinden kısa süre sonra bir adım daha atan S&P, Türkiye’nin ‘orta derecede yüksek risk’ düzeyindeki ülke riskini ‘yüksek risk’e revize ettiğini duyurdu. Kuruluş tarafından yapılan açıklamada ülke riski değerlendirme notunun bir ülkede iş yapıyor olmanın ekonomik, finansal ve hukuki risklerine ilişkin kapsamlı bir değerlendirme olduğu ve kredi notunu üzerinde de etkisinin bulunabileceği kaydedildi. S&P’nin Türkiye’nin kredi notunu düşürmesinin ardından hükümetin OHAL ilan etmesiyle birlikte dolar tarihi rekor kırmış, avro da yükselmişti. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise S&P’nin bu kararına, “Türkiye ile senin ne alakan var? Türkiye senin şu anda zaten üyen falan değil. Daha önce de bunları yaptın. ‘Bizim seninle alakamız yok’ dedik ve kestik ilişkiyi. Şu anda siyasi bir karar açıklıyor kendine göre. S&P boşuna uğraşma, bizimle hele hiç uğraşma” diyerek tepki göstermişti. Fitch de, Türkiye’nin BBB olan uzun vadeli kredi notunu BBB-’ye düşürürken, not görünümünü de ‘durağan’ olarak belirlemişti. BM UYARDI: “KADINLAR İÇİN HAREKETE GEÇİN” Birleşmiş Milletler (BM) Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Komitesi, Türkiye’de kadın haklarını incelediği raporunda, sözde “namus cinayetleri”, kadına karşı şiddet, çocuk gelinler ve imam nikâhından önce resmi nikâh kıyma şartının kaldırılmasından duyduğu kaygıyı dile getirdi. BİRLEŞMİŞ Milletler (BM) Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) Komitesi, dört yılda bir Türkiye’deki mevcut durumu değerlendirdiği periyodik inceleme raporunda, darbe girişiminin ardından ortaya çıkan güvensiz ortama dikkat çekerek, “Demokratik ve barışçıl bir düzenin şartı kadın-erkek eşitliğidir” uyarısında bulundu. BM Komitesi, raporda ayrıca kadına karşı ve aile içi şiddetin durdurulması, tecavüz kurbanlarının tecavüz suçunu işleyenlerle evliliğe zorlanmaması ve çocuk evliliklerinin tamamen yasaklanması yönünde gerekli önlemlerin alınması için hükümeti harekete geçmeye çağırdı. Türkiye’nin 1985’te imzaladığı Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) kapsamında ülkelerin kadına yönelik ayrımcılık konusunda geldikleri durumun dört yılda bir gözden geçirildiği periyodik incelemede, Türkiye 7’nci kez BM Komitesi tarafından değerlendirildi. Raporda, özellikle sözde “namus cinayeti” adı altında işlenen kadın cinayetlerinin ve kadınları intihara zorlamaların devam etmesinden büyük kaygı duyulduğu belirtilerek, devletin bu konudaki çabalarının yetersiz olduğu belirtildi. Raporda özetle Türkiye’ye şu çağrılarda bulunuldu: 1- Kadına karşı şiddetin önlenmesinde Ulusal Aksiyon Planı’nın etkili bir şekilde uygulanması 2- Aile içi şiddet uygulayanların doğrudan yargılanıp cezalandırılması için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması 3- Aile içi şiddetin polise bildirilmesi yönünde kadınların ve kız çocuklarının cesaretlendirilmesi 4- Şiddete uğrayan kadınların arayabilmesi için 7/24 açık bir acil telefon hattının kurulması 5- Medeni Kanun’da özellikle “namus cinayeti” adı altında işlenen cinayetlerin, Medeni Kanun’da “haksız tahrik” indirimi içeren 29. maddeden kesinlikle hariç tutulması yönünde gerekli düzenlemelerin yapılması 6- Adli olaylarda kadınların rızası olmadan yapılan genital muayenenin kaldırılması 7- Kadınların istihdamı yönünde Ulusal Aksiyon Planı’nın uygulanması 8- İş hayatında kadınlara yönelik ayırımcılığın ortadan kaldırılması ve iş gücünde kadınlara eşit fırsat tanınması için gerekli politikaların uygulamaya sokulması somut yasal önlemlerin alınması 9- Resmi nikaha dökülmemiş imam nikahı dahil olmak üzere çok eşli evliliklerin ve çocukların evlendirilmesinin tamamen kökünü kazımak için gerekli önlemlerin alınmaya devam edilmesi ve tüm evli kadınların ve çocuklarının haklarının garanti altına alınması için resmi nikahın zorunlu kılınması.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-