CHP NEDEN BÖYLE? NASIL DEĞİŞİR?
CHP referandumun ardından bir iç tartışmaya, daha da çok bir
iç iktidar yarışına girdi. Baykal bu süreci yeniden sahne önüne fırlamak
açısından bir fırsata dönüştürdü. İnce, bu vesileyle liderlik iddiasını
güncelledi. Böke, partinin referandum sonrası teslimiyetçi tutumunu haklı
olarak eleştirerek görevlerinden istifa etti. Bu tavrı "liderlik yarışında
ben de varım" beyanı olarak yorumlandı. Doğrusu Fikri Sağlar dışında bu
isimlerin CHP'de neye muhalefet ettiklerini ve neyi önerdiklerini anlamak pek
mümkün değil. Dert ve sorun Kılıçdaroğlu mu? CHP'nin temel ve öncelikli sorunu
"liderlik sorunu mu?" Hiç ama hiç değil.
***
CHP'nin asıl problemi organik, tutarlı ve bütünsel bir
programa ve politik hatta sahip olmamasıdır. Yani eklektik, amorf ve
istikametsiz bir görüntü vermesidir. Bu 80'lerden sonra hep böyleydi. Ama
Baykal'la birlikte bir karakter özelliği oldu. Kemikleşmiş, yapısallaşmış bir
hal aldı. Sahi CHP ulusalcı mıdır? Liberal midir? Sosyal demokrat mıdır? Hepsi
ve/fakat hiç biri... Ama kesinlikle sol/sosyal demokrat değil...
CHP'deki asıl sorun buradadır. Yani yapısal bir sorun söz konusudur. Bu sorun düzeltilmeden Ahmet gitse Mehmet gelse; hepi topu bir atımlık heyecan barutu olur, sonrası aynı hikâye…
CHP'deki asıl sorun buradadır. Yani yapısal bir sorun söz konusudur. Bu sorun düzeltilmeden Ahmet gitse Mehmet gelse; hepi topu bir atımlık heyecan barutu olur, sonrası aynı hikâye…
***
Politika taraf olmak, farklı bir toplum projesi önermek demektir.
Bu projeyi halklaştırmak, iktidar başta olmak üzere çok çeşitli araçlarla
hayata geçirmek iddiasıdır. Topluma farklı bir ufuk ve hedef göstermektir. Her
siyasal projenin muhakkak ki mümkün olduğunca geniş kitleleri etrafında toplamak
gibi bir derdi vardır. Ama öncelikli bir hedef kitlesi, sınıfsal bir önceliği
ve toplumsal/siyasal tercihi de vardır. Zaten partileri bir diğerinden farklı
kılan da budur.
Ne var ki CHP topluma epeydir farklı bir söylem; umut ve heyecan verici bir proje
sun(a)mamaktadır. Geçmişte emekçi sınıflarla kentli orta sınıfın ittifakını
yansıtan parti, bugün alt sınıf özelliğini büyük ölçüde kaybetmiştir.
Kentli orta sınıfların geleceğe yönelik -umudunu da
değil- endişe ve korkularını temsil etmektedir. Bu nedenle donuk,
savunmacı, statükocu ve "agresif" bir tavra hapsolmuş durumdadır.
Aksiyoner ve vizyoner değil;. reaksiyoner ve statükocudur.
***
Bu neden böyledir?
Çünkü CHP neo-liberalizme teslim olmuştur. Neo-liberalizm
dediğimiz değneksiz köyün kapitalizmidir. Yani dizginsiz ve sınırlamasız
kapitalizm… Tarihi ve kadrosal birikimi, ideolojik örgüsü ve toplumsal tabanı
bakımından "neo-liberal" olamayan ama neo-liberalizme teslim olan bir
yapı... 60 ortası ve 70 sonuna kadar temel iddiası ve misyonu kapitalizmi
dizginlemek olan ama bugün dizginsiz kapitalizm karşısında bazen biçare,
bazen el pençe duran bir yapı. CHP bu koşullarda kişilik bölünmesi yaşayan
hastalıklı birine benzemektedir. Ve bu haliyle de kitlelere umut ve güven
aşılayamamaktadır. Bu durumda geriye misyon olarak laiklik ve Cumhuriyet'in
muhafazası kalmaktadır. Fakat toplumda neo-liberal politikaların, etnik,
dinsel/mezhepsel uyarılma ve uyanışların sonucu olarak biriken ve çözüm
bekleyen sınıfsal ve kimliksel sorunlar yumağı karşısında yeni, kucaklayıcı ve
çözüm üretici olunmadan, salt savunmacı laiklik ve cumhuriyet politikalarıyla,
CHP etkili bir politik özne haline dönüşememekte, ancak ayakta kalabilmektedir.
***
Aslında bu koşullarda laiklik ve cumhuriyet savunusu da
zayıf, tutarsız ve etkisiz kalmaktadır. Zira neo-liberalizme açık tavır almadan
ne cumhuriyeti ne laikliği esaslı ve tutarlı biçimde savunmak olası değildir.
Artan dinselleşmeyi ve bir tür modern monarşiye kayışı neo-liberalizmden
yalıtılmış olarak, salt AKP marifetiymiş gibi ele almak gerçeğin tümünü değil
ancak bir kısmını görmek olur. Üstelik temel ve esas olanı değil tali ve
belirlenen olanı görmektir bu.
Uluslararası ve yerel sermaye niçin AKP'ye çok büyük bir
tahammül göstermekte ve gözden çıkarmakta zorlanmaktadır? Çünkü AKP neo-liberal
sermaye politikalarının en acımasız ve fütursuz uygulayıcısıdır. Bundan önceki
hiç bir iktidarın göze alamadığı emek karşıtı/sermaye taraftarı politikaları
hayata geçirmiş ve halen de büyük bir iştah ve gayretle geçirmekte olan bir
partiden söz etmekteyiz.
Laiklik ve cumhuriyeti tehdit eden, altını oyan en temel ve
evrensel faktörün dizginsiz kapitalizm, yani neo-liberalizm olduğunu, AKP'nin
ise bu sorunu -yaratan değil- daha da ağırlaştıran bir faktör olduğunu görmeyen
bir laiklik ve cumhuriyet mücadelesi ise kör bir mücadeledir.
İkincisi, laiklik ve cumhuriyet mücadelesi, öncelikle
"Niçin bugün bu tür bir sorunla karşı karşıya kaldık?" sorusuna cevap
vermeden başarılı olamaz. Hani halkımız bir dertle karşılaştığında nasıl ki
"Allah'ım ben nasıl bir günah işledim de benim başıma bu belayı
sardın?" diye sorar ya, bugün tüm cumhuriyet ve laiklik taraftarları da
aynı soruyu kendilerine sormak zorundadırlar. Geçmişte nasıl hatalar yapıldı
ki, Türkiye bugün laikliği ve cumhuriyeti ciddi biçimde tehdit eden böyle sığ,
şark kurnazı bir cehaletle cezalandırılmaktadır.
***
Tamam, neo-liberalizm evrensel ve temel nedendir. Ama
bunu Türkiye'de daha katmerli ve ağır bir sorun haline getiren tarihsel
sorunlar da vardır. Türkiye bugün yalnızca neo-liberalizmin tetiklediği bir
siyasal ve ekonomik krizle değil aynı zamanda kendi iç tarihinin tetiklediği bir
tarihsel hesaplaşma ile de yüz yüzedir. Bu tetikleyici sorunlar ise laiklik ve
Kürt sorunu alanındadır. Cumhuriyetin ortaya koyduğu çözümler Kürt sorununda en
baştan, laiklik alanında ise zamanla çözüm yerine sorun kaynağına
dönüşmüştür. Ancak bu alanlarda yeni ve birleştirici, kardeşleştirici çözümler
üreterek bu problemlerin derinleşmesi engellenebilirdi. Yani Cumhuriyet
zamanında devrimci, eşitlikçi ve özgürlükçü bir temelde derinleştirilemediği içinder
ki bugünlerdeki Yeni Osmanlıcı karşı devrimciliğin bu denli güç kazanması
olanaklı olabildi.
***
Şimdi CHP içindeki tartışmalar - yine Fikri Sağlar hariç-
bizlere bu alanda yeni bir perspektif ve açılım mı sunmaktadır?
Liderlik yarışında boy gösteren siyasi şahsiyetlerin hiç
biri ne neo-liberalizmle hesaplaşmak, ne de Kürt sorunu ve laiklik ile
ilgili yeni ve yol açıcı projeyi bugüne kadar sunmamıştır ve halen de sunmamaktadır. Şu an itibariyle neoliberalizmle
hesaplaşmayı göze alan, Kürt sorunu ve
laiklik alanında halkçı, cumhuriyetçi ve devrimci bir açılım getiren ve
sokaktaki halk muhalefeti ile bütünleşebilen bir değişimin CHP içinden çıkma
olasılığı gözükmemektedir.
Bu koşullarda Kılıçdaroğlu'nun gidip yerine Ahmet ya da
Ayşe'nin gelmesi hiç bir esaslı değişiklik getirmeyecek, aksine siyasal sürece
el koymaya başlamış taban hareketini gereksiz bir beklentiye sokacak ve
enerjisini çalacaktır.
Sözün özü: Her geçen gün daha da gelişip şekillenen taban
hareketini desteklemek ve yaygınlaştırmak gerçek ve etkili bir muhalefet
hareketi oluşturmanın da, CHP'de olumlu anlamda bir değişikliği tetiklemenin de
bugünkü tek gerçekçi yolu gözükmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder