ABD FRAGMANDAN BİR BÖLÜM SUNDU! FİLMİN TAMAMI ÇOK YAKINDA...
Türkiye'nin iç politikası da, dış politikası da son
yıllarda iyiden iyiye bir saçmalıklar dizisi haline geldi... Politikadaki
irrasyonelleşmenin temel sebebi ise bir müddetten beri iç ve dış politikanın
Erdoğan'ın kişisel ikbalini muhafaza etme amacıyla şekillenmekte oluşu...
Erdoğan yakın zaman öncesine kadar "Ilımlı İslam
Projesi"nin rol modeli olarak vitrinin önünde en pırıltılı biçimde boy
göstermekteydi "BOP
Eşbaşkanı"ydı.
Ne var ki bu proje astarı yüzünden pahalı hale gelmeye
başlayınca ve Erdoğan'da bu aktif rolü pek sevip abartılı işlere kalkıştıkça
"efendi hazretleri" bu projeden vazgeçti... Erdoğan da eski önemini
yitirdi böylece. Ya kendisine biçilen misyon sona erdiği için yeni ve daha
mütevazı konuma rıza gösterip yoluna bu şekilde devam edecekti ya da usulca bir
köşeye çekilmeye razı olacaktı.
Önemli oy desteğinin yanı sıra yakın zamana kadar
içeride liberallerce, dışarıda emperyalist güçlerce fazlasıyla pohpohlanıp
şişirildiği ve biraz da Gökçekvari bir tıynete sahip olduğu için Erdoğan
gitmemek için her türlü yolu denemeye başladı. Her türlü yolu denerken içinde
yer aldığı ve esasında hiç bir itirazının da bulunmadığı sistemin kurallarını
da çiğnemeye başladı. Sistemin kabul sınırlarını zorlayan ve "suç"
kabul edilen davranışları çoğaldıkça da, makul bir gidiş
olanaklarını da bütünüyle yitirdi.
Bir zamanların yakın siyasi mesai arkadaşı Abdüllatif
Şener Erdoğan için "Siyasi iktidarını korumak için ülkeyi bir iç savaş
atmosferine sürüklemekten bile çekinmez" demişti. Bu öngörü fazlasıyla
doğrulandı. Fazlasıyla diyoruz zira, Erdoğan bugün artık bir dünya savaşını
bile tetikleyebilecek denli ciddi bir risk/tehdit unsuru haline gelmiş
durumdadır.
İrrasyonel politikanın bir başka nedeni Akıl
dışılık...
Erdoğan uluslararası misyonu bitince ülke içindeki
liberal güçlerce de terk edilmeye başladı. Bu koşullarda siyasi iktidarını
korumak için eski ajandalarına sarılmak dışında bir seçeneği kalmadı. Bu
dinci-milliyetçi "u" dönüşünün yalnızca bir pragmatizm ürünü olduğunu
düşünmek eksik bir değerlendirme olur. Erdoğan'ın siyasal genlerinde var olan
bir siyasal (düşünüş değil) duyuş biçimiydi zaten bu...
Erdoğan'ın bu "hissediş biçimi" aklın yerine
inancı, strateji ve teorinin yerine mit ve efsaneleri önceliyordu. İzlenen
politikalardaki absürtlüğün nedenlerinden biri de politikada ki güç tarifini
ekonomik, askeri, siyasi ve diplomatik ölçülerden çok, iman/inanç
ekseni üzerine oturtan bu irrasyonel yaklaşım biçimiydi.
Erdoğan bu irrasyonelliğe rağmen ayakta kalmayı
nasıl başardı?
Elbette bu ayakta kalış rasyonel bazı yönler bulunmamış
olsaydı olanaklı olamazdı. Erdoğan'ı ayakta tutan "iman gücü" değil
şantaj, ticari imtiyazlar ve uluslararası çelişkiler oldu.
Erdoğan gerek emperyal güçlerin gerekse bölge
devletlerinin hemen tamamı açısından son 5-6 yıldır güvenilmez ve bertaraf
edilmesi gereken bir güç olarak görülmekteydi. Ama buna karşın
Ortadoğu'da güncel önceliğini hep koruyan başka sorunların mevcudiyeti
sayesinde en öncelikli sorun olarak görülmedi.
Ayrıca Erdoğan kızışan Ortadoğu rekabeti içerisinde
Türkiye'nin jeopolitik gücünü bir şantaj olarak kullandı. "Destek
veririz" vaadi ya da " karşı güce destek veririz" şantajı bu
koşullarda kısmen etkili olabildi.
Dahası (son dönemde anti emperyalizm görenler dikkat!)
Erdoğan bu ülkelere belirli iktisadi ayrıcalıklar sunarak da kendisine bir
serbesti alanı yaratmaya çalıştı. İsrail'le restleşti ama ticareti geliştirdi.
Almanya ve Hollanda ile yüksek sesli atışmalar sürerken bazı ihaleler bu
devletlere adeta ikram edildi. ABD ile ilişkilerin en sertleştiği dönemde uçak
siparişleri verildi. Rusya ile ilişkiler içinde bu söylenenler aynen
geçerlidir.
Bunlar elbette etkili oldu. Ama gücünüz sınırlıysa ve
dış politikanız öngörülemez bir risk unsuru haline gelmişse, tüm bunların
etkisi kısmi ve geçici olmaktan öteye gidemezdi... Bu politikanın Kürt Federe
Devleti'nde bile Türkiye'ye güçlü bir inisiyatif alanı yaramadığını çok yakında
referandum tartışmaları vesilesiyle gördük. Değil ki ABD, Almanya, Rusya vb.
güçlü ülkelerin Türkiye'ye yönelik tutumlarında anlamlı bir etki
yaratabilsin...
Yaratamadı da... Eni sonu Erdoğan'ın varlığı büyük
güçler açısından iyice tahammül edilemez hale geldi . Erdoğan'a karşı alınacak yaptırımlar meselesi güncelleşti...
Batı'nın iki kutup başı olarak ABD ve Almanya'nın aşağı yukarı eş zamanlı
olarak aldıkları tutum bu açıdan son derece önemlidir. Bu tutumların birer
girizgah ve/ya fragman mahiyeti taşıdığı ve yakın gelecekte çok daha kapsamlı
ve etkili hamlelerin geleceği ise açıktır.
Türkiye siyasi
iktidarca son 15 yıl zarfında "ülkeyi uçurma" vaadi ile nihayetinde bir
uçurumun kenarına kadar getirilmiştir. Umarız Kürdü ve Türküyle
Türkiye halkı, siyasi iktidara bu vaadini gerçekleştirme, emperyalistlere de
ülkeye açık müdahale fırsatı vermez de, ülke
uçurumun kenarından çekilip alınabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder