“Sola” Kayışa “Üçüncü Yolcu” Bir Tepki: Kadro Hareketi
Komintern’in yaptığı “Bolşevizasyon”
müdahalesine karşı TKP içinden ve yönetiminden ciddi bir karşı koyuş
gerçekleşti. Partinin lideri Şefik Hüsnü
yurt dışında bulunduğu için partinin örgütsel yönetimi Vedat Nedim Tör
eliyle gerçekleştiriliyordu. Tör, 1927 yılına kadar partinin Komintern çizgisi
doğrultusunda bir dönüşüm yaşamasına fiili olarak engel olmaya çalışan bir
yönetim gösterdi. Tör’ün bu yaklaşımlarındaki ısrarı nedeniyle, 1927 yılına
gelindiğinde parti de ilk ciddi bölünmenin yaşanması artık kaçınılmaz hale
gelmişti.
Dr.Şefik Hüsnü, uzun süreden beri devam eden parti
içindeki bu ihtilafı kesin bir sonuca bağlamak amacıyla yurtdışından geldi ve
ardından Vedat Nedim’in evinde Merkez Komitesi’nin tam katılımlı bir toplantısı
gerçekleştirildi. Bu toplantı da Vedat Nedim’in yeni çizgiye karşı uzlaşmaz
tavrı devam edince, Vedat Nedim’in tasfiyesi kararlaştırıldı ve Komintern
çizgisine uyum sağlayabilecek yeni bir Merkez Komitesi oluşturuldu. Fakat parti
içindeki bu ihtilaf Vedat Nedim Tör’ün Şefik Hüsnü de dahil partinin pek çok
kadrosunu polise ihbar ederek, TKP’yi uzun süre çalışamaz hale getirmesiyle
sonuçlandı(Sayılgan,1972:195-196).
Taraflardan birinin devletle işbirliği sonucunu
yaratan parti içerisindeki bu gerilim ve bölünmenin ardından Vedat Nedim Tör,
yine TKP’nin önemli isimlerinden biri olan Şevket Süreyya ile birlikte TKP’den
kesin biçimde yollarını ayırdı. Ş.Süreyya’da parti içindeki muhalefette V.Nedim
ile aynı çizgide yer alıyor, bırakalım, Kemalist iktidarı devrim yoluyla
yıkmayı hedefleyen bir Milli Demokratik Devrim stratejisini benimsemeyi, uzun süredir Türkiye’de gelişkin
bir işçi sınıfı olmadığı için sınıf mücadelesine dayalı bir siyasetin yanlış
olduğunu düşünüyor ve CHP’ye girerek ve
bu partiyi ele geçirerek sosyalist önlemler alınabileceğini savunuyordu(Çulhaoğlu,1998:93).
Bu ikili kendilerine bir kısmı Kemalist olan bazı aydınların da katılmasıyla
birlikte, etkisi ve yaklaşımları kısa ömrüyle kıyaslanmayacak ölçüde büyük ve
uzun süreli olan ve haklı olarak pek çok
aydın tarafından Cumhuriyet tarihinin en önemli entelektüel akımlarından biri ve ilki sıfatıyla anılan Kadro Dergisi’ni
yayınlamaya başladılar.
1932-35 yılları arasında yayınlanan Kadro
Dergisi’nin yazarları ağırlıkla TKP
tarafından “dönek” olmakla suçlanan aydınlardı. Fakat doğrusu Kadro yazarları işin özünden bakılacak olursa
bu sıfatı pek fazla haketmiyorlardı. Aslında onların Kadro Dergisi ile
geliştirmeye çalıştıkları kuramsal yaklaşımların, 1925 öncesi TKP çizgisi ile
köklü bir farklılaşmadan ziyade kuvvetli bir mantıksal tutarlılık içinde olduğu
söylenebilirdi. Kadrocular yalnızca 1925 öncesi TKP çizgisine de zaman zaman
hakim olan üçüncü yolcu bakış açısını mantıksal sınırlarına götürerek, Kemalistleri
kapitalist ve sosyalist olmayan, her iki sistemin kötü yanlarını atıp iyi
yanlarını alan, bir üçüncü sistemin kurucusu kendilerini de bu sistemin
kuramsal mimarları olarak görüyorlardı. Kadrocuların bu yaklaşımı 1929
krizinden sonra Türkiye’de ve dünyanın başka yörelerindeki devlet ağırlıklı
birikim modeline yönelme genel eğilimiyle de örtüştüğü için, bu hareket en
azından başlangıçta Kemalistlerin tepkisini çekmek bir yana desteklenmişlerdi
de. Fakat zaman içinde kendilerine olan ihtiyaç azalınca ve belki de onların
kuvvetli anti kapitalist vurgular da taşıyan üçüncü yolcu perspektiflerinin güç
kazanmasının orta vade de sistem açısından sakıncalar doğuracağının da
görülmesi üzerine, Kemalist iktidarın geçici sempatisini kaybettiler ve yayın
hayatına son vermek zorunda kaldılar. Sonuçta onlar, kuramsal çabaları belirli
bir nesnelliği açıklama çabasından beslenmesine karşın, ileride onlara hakim
olan bu “üçüncü yolcu” yaklaşımlar, bir başka konjonktürde “kapitalist
olmayan kalkınma yolu”, “bağlantısızlar hareketi” vb. “Baas”
ve “Nasırcılık” gibi isim ve
biçimler halinde yeniden ve kuvvetli biçimde ortaya çıkmasına karşın, sonuçta
onlar belirli bir nesnellikten beslenen kuramsal çabalarını geliştiremeden,
pratikte Kemalist iktidarın uyguladığı devletçi politikaların basit bir
destekçisi ve muhakkak ki hiç istemedikleri halde, kapitalist gelişmenin
gereksinimlerinin entelektüel aleti olmaktan öteye geçemeden yayın hayatına son
vermek zorunda kaldılar(Eralp,1992:116).
1960’lı yıllara öz olarak
onların çizgisini yeni bir dönemde ve yeni bir içerikte üretmeye soyunan YÖN
Hareketi ise, Kadro Hareketi ile bu
özsel benzerliklerine karşın, muhtemelen üçüncü yolcu çizginin dünya üzerinde
daha ağırlık kazanması, bizzat sosyalist hareket içinden kopuşmamış olmak ve söylemlerindeki sosyalizan vurguların daha
ağırlıklı olması nedeniyle, garip bir
biçimde, sosyalistler nezdinde Kadro Hareketine karşı daha itibarlı bir yer
tuttular ve tutmaya da devam ediyorlar.
Yorumlar
Yorum Gönder