ALMAN TÜRKİYE UZMANI SEUFERT DEUTSCHE WELLE’YE KONUŞTU: “KAVGA ERDOĞAN’I ZAYIFLATTI”
Berlin merkezli Bilim ve Politika
Vakfı’ndan Türkiye uzmanı Günter Seufert, Gülen Hareketi ile AKP arasındaki
çekişmeye ilişkin DW’nin sorularını yanıtladı.
DW: Fetullah Gülen’in lideri olduğu
hareketi nasıl tanımlarsınız?
Seufert: Ben, bu hareketi güçlü bir şekilde
Gülen’e odaklı, aynı zamanda dini eğitimi bir sivil toplum misyonu olarak
algılayan ve ayrıca siyaseti biçimlendirme iradesine de sahip olan dini cemaat
olarak tanımlıyorum. Bu, bizim Avrupa toplumlarından tanımadığımız bir fenomen…
DW: Peki Başbakan Erdoğan liderliğindeki
hükümetle Gülen Hareketi arasındaki iktidar kavgasına nasıl bakıyorsunuz?
Seufert: Türk bürokrasisinde, polisinde, aynı
zamanda yargı, ordu ve İçişleri Bakanlığı’nda yerleşen bu harekete bağlı
gruplar bugün artık kendi politikalarını üretiyorlar. Gülen Hareketi kendini
tehdit altında hissettiği için de ilk aşamada hükümeti zayıflatmayı ve bir
uyarıda bulunmayı hedefledi. Hükümet ve Gülen Hareketi daha önce ülkedeki elit
laik kesimi zayıflatmak ve ordunun siyaset üzerindeki etkisini sınırlamak için
sıkı bir işbirliği içindeydi. Erdoğan’ın muhafazakâr partisi AKP ve Gülen
Hareketi arasında bugün ortaya çıkan farklılıkların birçok sebebi var:
Öncelikle hareket, devlet aygıtlarındaki etkisini hükümetin arzu ettiği
seviyeden çok daha ileri bir noktaya taşıdı. Sadece eğitim ve üst düzey
bürokraside değil, iş dünyasında da varlık gösteren Gülen Hareketi, devletin
sağladığı imkânlardan da daha fazla yararlanmak istiyor. Örneğin devlet
ihalelerinden, inşaat projelerinden ya da dış ticaret teşviklerinden…
Dolayısıyla söz konusu olan zenginliğin paylaşılması ve taraflar bu zenginliğin
paylaşılması konusunda anlaşmazlığa düşmüş durumda.
DW: Gülen Hareketi de Erdoğan’ın AKP’si
de İslamcı muhafazakâr temellere dayanıyor. Peki, onları birbirinden ayıran
ideolojik farklılıklar neler?
Seufert: İdeolojik açıdan aralarında pek fark
yok. Her ikisi de Müslüman kimliği ile ön plana çıkıyor, muhafazakâr toplumsal
ahlak anlayışına sahipler, geleneksel cinsiyet rollerine ve ulusal kimliğe de
sık sık vurgu yapıyorlar. Ayrıca hem Erdoğan’ın AKP’si hem de Gülen Hareketi
Türkiye’nin Osmanlı geçmişini yüceltmekten hoşlanıyor. Ancak aralarında önemli
siyasi farklar var, bu farklar Kürt meselesinin yanı sıra İsrail ve ABD ile
ilişkilerde ortaya çıkıyor. Gülen Hareketi ile hükümet arasındaki anlaşmazlık,
2010 yılında Mavi Marmara olayında tarafların farklı tutum sergilemesi ile gün
yüzüne çıkmıştı. Gemi, İsrail ablukasını kırmaya çalışmıştı ve gemidekiler
iktidar partisi AKP yandaşıydı. O dönemde neredeyse bütün Türkiye İsrail’in tutumunu
sert bir şekilde eleştirirken, Fetullah Gülen ise gemidekilerin davranışını
kınamış ve İsrail’le anlaşma sağlanarak yardımların belirli bir noktada
verilmesinin de mümkün olabileceğini söylemişti.
DW: Peki Gülen Hareketi, Türkiye ve
uluslararası düzeyde ne kadar etkili olabilir, gücü nereye kadar uzanabilir?
Seufert: Gülen Hareketi uluslararası düzeyde
tartışmalara dahil olabilen ve pozisyon alabilen bir sivil toplum hareketi.
Özellikle de ABD’de oldukça iyi bir imajı var, çünkü orada laik eğitim yanlısı,
kiliselerle işbirliğine açık ve dinlerarası diyaloa katılan İslam’ın reformcu
akımı olarak algılanıyor. Ancak Gülen Hareketi’nin yurtdışında siyasi bir gücü
yok. Gülen Hareketi, eğitim ağı üzerinden eğitimli yeni bir muhafazakâr elit
yarattığı Türkiye’de daha farklı algılanıyor. Öte yandan şu sıralar Erdoğan
hükümetindeki üç bakanın oğlu hakkında başlatılan yolsuzluk soruşturması söz
konusu. Birçok kişi bu soruşturmaları, Gülen Hareketi’nin bir icraatı olarak
değerlendiriyor ve bu soruşturmalar Gülen Hareketi ile hükümet arasındaki
iktidar savaşının bir parçası olarak görülüyor.
DW: Peki 2014 yılında yapılacak olan
yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimini göz önünde bulundurursak, bu
iktidar savaşı Erdoğan’ın ve AKP’nin elini zayıflatacak mı?
Seufert: Evet, iktidar savaşı Erdoğan’ı ve
partisini şimdiden zayıflatmaya başladı. Yolsuzluk olaylarına bakanların
ailelerinin de karıştığının ortaya çıkması, AKP’nin imajını seçmenlerinin
gözünde hayli zayıflattı. Erdoğan, AKP’yi hiçbir zaman yolsuzluğa bulaşmamış
bir parti olarak tanımlamaktan çok hoşlanıyordu ve bu imajın yaratılmasında da
başarıya ulaşılmıştı. Ancak AKP şimdi selefleri gibi yolsuzluklarla anılan bir
parti olarak algılanırsa, bu Erdoğan’a ağır bir darbe olacaktır ve dolayısıyla
partisinin oy oranının düşmesine yol açacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder