Erkek Egemenlik ve Cinsel Sevgi

Erkek azgınlığı cinsel-fiziksel kapasite yüksekliğinden kaynaklanmaz. Sosyo-ekonomik, siyasal-kültürel nedenlere dayalı sosyo psikolojik bir durumdur. Abartılı güç gösterisine dönüşen her davranışın altında olduğu gibi, cinsel azgınlık sendromun altında da aşırı korku ve özgüvensizlik vardır.

Erkek egemen toplum ve din anlayışının yarattığı bu efsane ile hesaplaşılmalıdır artık. Hiç bir erkek jigolo -takviye alsa bile- günde 15 kadınla birleşemez ama bir hayat kadını açısından bu çok olanaklıdır.  Erkeğin cinsel kapasitesinin kadından daha fazla olduğu apaçık bir yalan... İstek mi, işte bu tümüyle sosyo psikolojik bir durum... Erkeğin istekli olmasının muteber, kadının istekli olmasının ahlaksızlık, hastalık sayıldığı, bu bir yana kadın cinselliğinin utanılacak bir faktöre dönüştürüldüğü erkek egemenliğin bir ürünü... Ve tabi hayatında hiç orgazm olamayan kadınların çoğunlukta olduğu bir cinsellik tablosunun da bu sonuçta oldukça büyük bir etkisi var...

Bu efsanenin kurbanları en başta kadınlar, kız çocukları ve tüm çocuklar, hayvanlar vb. Ama bizzat erkeklerin kendisi de bu efsanelerin kurbanıdır... Burası erkeklerin, zayıf erkeklikleri yüzüne vurulduğunda ya katil olduğu ya da çöküntü yaşadığı bir coğrafyadır. Burası sorulduğunda hiç kimsenin Viagra kullanmadığı ama gerçekte Viagra'nın Asprin'den çok kullanıldığı bir coğrafyadır. Mesir macunu görünce şevkle saldıran Arınç'ların ülkesidir.

 Kimse çocuk tecavüzü ve sübyancılığın erkeklerin fiziksel ve cinsel azgınlıklarıyla ilgili olduğunu sanmasın... Şişme kadınla sevişmenin, -yani güç ve performans baskısı hissetmeden sevişme rahatlığının- sapıklığa ve gaddarlığa dönüşmüş biçimidir bu.

Cinsellik, erkeğin güç, kadınınsa edilgenlik, duygusallık ve şefkat rol modelleri olduğu keyifli ama hastalıklı bir hormonsal oyun olmaktan çıkarılmalıdır. Tüm rollerin eşitçe yaşandığı büyülü bir zamana dönüşmelidir. Ancak böyle çözülecektir sorunlar.

Cinsellik, erkeğin çıkıntısı ve kadının girintisi üzerinden değerlendirilmekten çıkarılmalıdır. Kadın ve erkeğin her ikisi de sayısız duygusal/fiziksel çıkıntı ve girintilere sahiptir. Kadın ve erkek, tüm duygusal ve fiziksel çıkıntılarıyla birbirini tamamlamalı ve hemhal olmalıdır. Ancak böyle çözülecektir sorunlar.

Sevmelerimiz eksikliklerimizdendir. Eksikliklerimizi yüzümüze çarpmayan tam aksine tamamlayandır sevgi... O yüzden ne kadar sever ve sevilirsek o kadar "olmuş"; o kadar "tam" hissederiz kendimizi... Girintisiz ve çıkıntısız düz bir zemin değildir sevgi, ruhsal ve bedensel girinti ve çıkıntılarımızın "biz halinde" doldurulmasıdır.

Tüm girinti ve çıkıntılar yalnızca bize-bana ait olarak kaldığı ölçüde bunlar eksikliklerimizdir; birbirimize ait olduğu müddetçe tam olurlar. Ne kadar tam ve uyumlu bir dolduruş olursa o kadar biz oluruz; ne kadar "biz" olursak o kadar tamamlanmış "ben" olmayı başarırız ve ne kadar tam "ben" olabilirsek; o kadar sever ve seviliriz. Sevgi seni mutlandıracak, seni ancak kendi varlığıyla anlamlı kılacak biri(leri) ni , küçük tanrı(ça)nı bulmak değil, karşılıklı olarak var olan mutlulukları, anlamları paylaşmak ve çoğalmak demektir... birey olarak kendine yeterli olmayanın sevgisi bir sevgi değil tapınmadır

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-