Toplumsal Muhalefette Kritik Kavşak: İki Adım Geri mi? On Adım İleri mi?

Toplumsal Muhalefette Kritik Kavşak: İKİ ADIM GERİ Mİ? ON ADIM İLERİ Mİ? Mahmut Üstün AKP iktidarının otoriterlikten açık diktatörlüğe doğru her attığı adım, karşısındaki muhalefeti hem genişletiyor, hem de birbirine yakınlaştırıyor. Gezi Direnişi ile başlayan, Soma ve Ermenek katliamına ve Metal işçilerinin grev kararına uzanan, son olarak Laik Eğitim Boykotu ve Özgecan Aslan'ın tecavüz edilip hunharca katledilmesine yönelik ülke çapındaki tepkilerle devam eden süreç aslında aynı temelden, AKP diktatörlüğüne karşı artan ve yaygınlaşan tepkilerden besleniyor. İç Güvenlik Yasa Tasarısı ve Başkanlık Sistemi dayatmaları da bu tepkileri besliyor. Öyle ki gidişat iç güvenlik yasasına karşı muhalefetin sokağa taşınması ve CHP-HDP ve sosyalistlerin kol kola sokakta birleşmesi ve MHP'nin de bu muhalefeti kısmen ve kerhen desteklemesi ya da en kötü olasılıkla sessiz kalması sonucunu doğuracak gibi... Böyle bir gelişim en zayıf sonuçla AKP içindeki çatlağı derinleştirecek, RTE'yi açığa düşürecek ve çok daha kuvvetli sonuçla AKP'yi yıkmakla kalmayıp, Türkiye siyasetinde yepyeni ve ilerici güçlerden yana bir kırılma yaratabilecektir... Ne yapılabilir? AKP'nin gittikçe baskı dozajını artırması, güçlenmesiyle değil, tam aksine düşüş ve çöküş sürecine girmesiyle ilgili. Bu yüzden mücadele ilk başlarda savunma ile başlasa da kısa süre sonra ofansif bir perspektife sahip olmalıdır.Bu yüzden konuyu bu iki boyutuyla birlikte ele almaya çalışacağız... AKP'nin güncel çabası... AKP -parti bile değil- kişi diktatörlüğü tesis etme çabalarına karşı de facto (fiilen) oluşan muhalefet bloğunu çatlatmak amacıyla bugünden seçime uzanan dönemde, MHP ve HDP çelişki ve çatışmasını kızıştırmayı ve bunu da MHP içinde her zaman çokça bulunan istihbarat elamanlarını devreye sokarak yapmayı planlıyor. Göstergeler bu yönde... Ege Üniversitesi'ndeki olay ve bizzat AKP tarafından Trabzon'da örgütlenen HDP parti binası açılışını protesto gösterisi, bu taktiğin devreye sokulması gibi... Böyle bir senaryoyu devreye sokmak için en iyi başlangıç noktaları neresidir? sorusuna, herhalde çoğunlukla İzmir, Trabzon, Adana-Mersin ekseni cevabı verilirdi. Olayları tetiklemeye yönelik ilk hamlelerin bu illerden gelmesi bir "provokasyon"la karşı karşıya olunduğu düşüncesini kuvvetlendirmektedir. Bu bölgeler CHP-MHP-BDP tabanı üzerinde oyun oynamaya en elverişli, en hassas bölgelerdir. Eğer öyleyse, ki büyük olasılıktır, benzer girişim ve olaylar önümüzdeki günlerde de artarak devam edecek demektir... Şu konjonktürde bir MHP- HDP çatışması yalnızca AKP'nin işine gelecektir. Çünkü; 1- HDP Cumhurbaşkanlığı seçiminden başlayarak, "İç Güvenlik Yasası" ve "Başkanlık Sistemi" tartışmalarındaki tutumuyla, toplumun yarısında adeta kemikleşmiş olan ve hızla yayılan AKP karşıtlığının başatlığı sayesinde, tüm ülke çapında dikkatle izlenen ve (gizli-açık) siyasi beğeni alanını "batı"ya da yaymaya başlayan bir siyasal aktöre dönüşmekte...Önümüzdeki seçimlerde HDP'nin yüzde 10 barajını geçmesi durumunda AKP'nin planlarını hayata geçirmesinin olanaksızlaşacağı düşünülürse, AKP'nin bu sürecin önünü kesmeye çalışacağı açıktır. "AKP ve karşısındakiler" ekseninde şekillenen kutuplaşmayı bozmanın en kolay yolu da, AKP karşıtı bloğun en zayıf halkası olan MHP/HDP çatışmasına oynamaktır... 2- Batı'da Türk-Kürt kutuplaşmasını alevlendirmenin CHP tabanında da bir çatlama yaratacağı aşikar. CHP'nin "anti faşist" bilinci zayıf ve/fakat "milliyetçi" damarı güçlü olan seçmenleri, bugün fiilen oluşan AKP öncelikli politika mevzisini hızla terk edip, AKP'ce oluşturulan/oluşturulacak Türk/Kürt kamplaşmasına hızla kaymaya çok açık. Ege Üniversitesi'nde yaşanan olaya CHP tabanından verilen tepkiler analiz edildiğinde, bu gerçeği net olarak görmek mümkün... 3- MHP'nin içerisinde şiddet, çatışma fikrine yatkın klasik MHP çekirdeği, böylesi bir kamplaşma da, parti yönetimine yönelik "yumuşak"lık eksenli muhalefetlerini yükseltecektir. Bu kesimin MHP oy tabanı içindeki ağırlıkları 1/4'ü aşmaz ama örgüt içinde güçlüdürler ve eski kuşak olarak "özgül" ağırlıkları da nicel güçlerinden fazladır. Üstelik MHP içersinde böylesi bir karmaşa MHP tabanından AKP'ye oy kaymasını da tetikleyebilecektir. Böylesi bir tehlike belirdiğinde MHP yönetimi oy kaymasını önlemek için daha fazla anti-HDP söyleme sarılacak, bu da yine AKP'ye yarayacaktır. 4-. MHP, sahip olduğu katı hiyerarşi ve itaat kültürü nedeniyle tabanını en kolay denetleyecek parti gibi düşünülse de, iki nedenle bu yanıltıcı olacaktır. Bir, MHP üst yönetimi tabanını tahkim amacıyla bu tür olaylara belirli ölçülerde sessiz kalacaktır. İki, MHP tabanı sınıfsal özellikleri itibariyle otoriteye itaate ne kadar yatkınsa, en küçük otorite boşluğunda saldırgan bir savrukluğa, başıboş külhanlığa da o kadar meyillidir. Bu koşullarda bu oyunu bozmak konusundaki ana sorumluluk MHP dışı güçlerdedir. S. Demirtaş'ın bu konudaki ilk açıklaması son derece yerinde ve olumludur. AKP'nin gündem değiştirme ve fiilen oluşan geniş muhalefet bloğunu çatlatma girişimlerine karşı uyanık olmak bu nedenle çok önemlidir...Fakat bu iş salt açıklama yapmakla olmaz...Muhalefeti alanlara taşımak ve kararlı bir duruş sergilemek hem AKP saldırılarını püskürtmek (savunma) hem de emek eksenli sol-devrimci seçeneği büyütmek (ofansif) açısından belirleyici önemde... AKP'yi geriletmek yetmez, sola alan açmak gerekir... Gerek ülke içinden gerekse de uluslararası alandan bakıldığında egemen güç bloğunun AKP ile ilişkilerinde bir çatlama olduğunu söylemek yanıltıcı olmaz. AKP'nin yalnızca kitleler içinde değil egemen güç bloğu içinde de, giderek artan bir hoşnutsuzluk üretmekte olduğunu görüyoruz. AKP, sermayenin genel çıkarları aleyhine, kendine has ve denetimsiz özel çıkar alanları yaratmaya çalışan, kontrolden çıkmış bir tetikçiye benziyor. Uluslararası ve yerel egemen güçlerin ana gövdesi, belki tümden AKP'yi değil ama, "Topal Osman Sendromu"na tutulan Erdoğan'ı en zararsız biçimde oyun dışı bırakmanın yollarını arıyor. Meclis'te İç Güvenlik Yasa Tasarısı'na görmeye alışık olmadığımız blok halinde bir direniş gösterilmesini bu gerçekten bağımsız düşünemeyiz... Siyasetin en şaşmaz kurallarından birisi de, böylesi iç ve dış basınçlarla karşı karşıya olan bir partinin, kendi içinde de çatlaklar oluşmasının kaçınılmazlığıdır. Cemaat/parti çatışması spesifik bir olay değil, parti içi ittifakların uğradığı erozyonun ilk önemli göstergesiydi. Bir parti hızlı gerileme yaşadığında bu çatlaklar daha görünürleşir; aksi durumda kaybolmazlar ama daha örtülü biçimlerle ve arada sırada varlığını anımsatırlar. Gezi olaylarından önce başlayan, Gezi ile daha görünür hale gelen bu çatlaklar, RTE'nin tek adamlığı dayatması sürecinde daha da genişlemiştir. Yüce Divan sorunundaki farklı tutumlar, Arınç'ın "yüzde 50 bizden nefret ediyor" açıklaması ve Abdullah Gül'ün iç güvenlik yasası ve başkanlık sistemi konusunda RTE'ye, ilk kez net bir karşı tutum deklare etmesi, altta kaynayan kazandan dışarı sızan buharlardır. Ekonomik göstergelerinde aşağıya doğru seyrettiği bu konjonktürde, örneğin Gezi benzeri yeni bir olay, AKP'nin zayıflamış tutkallarının tümden çözülmesine neden olabilecektir. Gezi ve Yeni Süreç... Gezi olaylarından sonra hem "AKP'nin bu eylemlerle beyin ölümü gerçekleşti" hem de "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" demiştik. O günden bu güne her geçen gün daha belirginleşen biçimde AKP'nin dengesiz, öngörüsüz, derin paronaya içindeki "hasta bir adam"a dönüştüğünü gözlemliyoruz. Dışarıdan hala oy desteği yüksek güçlü bir parti gibi algılanabilecek AKP, tam da halk muhalefetinin gücünü hissettiği ve kendmahallesinde de biletini kesmeye hazır kesimlerin çoğaldığını bildiği için, görünürdeki gücüyle çelişkili biçimde, eceli gelen yaratık davranışları göstermeye başlamıştır. Bir egemenliğin çürüdüğünü en iyi egemenler bilir. Çürüdükçe saldırganlaşır, saldırganlaştıkça ödlekleşirler diyor Şeh Bedrettin. AKP'de kendi egemenliğinin çürüdüğünü en iyi kendisi biliyor. İç güvenlik yasasından, kendi tabanını militerleştirmeye yönelik artan mesajlara vb. adeta bir iç savaş hazırlığı yapıyor. Gezi süreci birbirinden uzak -ve hatta düşman- Alevi, Kemalist, Kürt, sosyalist, sosyal demokrat muhalefet unsurlarını yakınlaştıran bir rol oynamış ve daha önemlisi uzun süredir sessiz olan işçilerin de eylem kanallarını açmıştır. Soma, Ermenek, yasaklanan Metal grevi ve başkaca işçi eylemleri Gezi'den sonra bambaşka bir döneme girildiğinin en önemli kanıtları arasındadır. Son laik eğitim boykotunun ve Özgecan eylemlerinin, sahip olduğu siyasal/toplumsal önem tam da burada, yani Kürd'ün, Alevi'nin, Kemalist'in, işçilerin ve sosyalistlerin aynı platformun ortak aktörleri olmakta olduğunu bizlere göstermiş olmasındaydı. Gerçek muhalefet gerçek seçenek...Muhalefet "Diren Meclis" düzeyinde bırakılırs, ne AKP'nin muhalefet bloğunu parçalama çabalarını ne de mecliste kural tanımaz yöntemlerle tek tek oylanmaya ve onaylanmaya başlanan faşizan yasayı engelleyebilmek olanaksızdır... Bu nedenle "Diren"' çağrısını asıl alanına taşımak, acil bir gereklilik. Kürdü'yle, Türk'üyle, Alevi ve Sünni'siyle, erkeği ve kadınıyla, işçisi, memuru, öğrencisiyle toplum bilfiil devreye girdiği anda, işte ancak o zaman AKP'nin kendine yönelen bloğu parçalaması olanaksızlaşacak, meclisteki muhalefetin yalpalaması ve geri çekilmesi önlenecek ve büyük olasılıkla da yasa geri çekilecektir.Çok daha önemlisi, böyle bir süreç yalnızca AKP'nin sonunu getiren değil, aynı zamanda Türkiye'de eşitlikçi, özgürlükçü, emekten ve kardeşlikten yana siyaset seçeneğini çokça büyüten sonuçlar yaratacaktır. Bu yüzden KESK ve Halkevleri tarafından yapılan çağrı anlamlı bir başlangıçtır. Gezi gibi daha ilk anında yaygın kitleselliğe sahip olan eylemlikler çok özel anlarda ortaya çıkarlar. Böylesi eylemler için yaygın bir hoşnutsuzluğun yanı sıra taleplerin en geniş meşruluğa sahip olması ve kitlelerin yorgun olmaması gerekir... Hoşnutsuzluğun yaygın ama kitlelerin nispeten yorgun ve ürkek olduğu durumlarda ise, eylemin yaygınlaşması daha dar ama daha kararlı bir kitlenin yol açıcı müdahaleleriyle olanaklıdır. Kitle eylemleri açısından "kural olan" durum da budur. Bugün böylesi kitlesel kararlı tavrın örgütlenmesi belirleyici önemdedir. Bu türden kararlı, istikrarlı ve kitlesel müdahaleler, yaygın hoşnutsuzluğun ve mücadele isteğinin olduğu bugünkü koşullarda kısa sürede milyonları yanına çekebilir; faşist yasa tasarısın geri çekilmesini sağlayabilir ve Türkiye'de yeni, yaygın ve emekçi eksenli bir politikanın ön açıcısı olabilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-