Türki Cumhuriyetler ne vaad ediyor? Hayeller ve Gerçekler
Sovyetler Birliği’nin kapitalist sistemle bütünleşmesi
ve ulusal çatışmalar eşliğinde dağılması,
özellikle Kafkaslarda ve Orta Asya’da ortaya çıkan
Türki Cumhuriyetler, Türkiye ile tarihi, kültürel
bağlan ve coğrafi yakınlıklan nedeniyle Türk burjuvazisine
önemli olanaklar sunmaktadır.
Bunu gören Türk burjuvazisi, Balkanlar’dan
Çin ’e uzanan “büyük Türkiye” özlemiyle büyük bir
sevince kapılmıştır. Emperyalist basın da, bölgenin
Almanyası, Japonyası, Doğu’nun yıldızı gibi payelerle
Türk burjuvazisinin iştahını daha da
kabartmıştır.
Ne var ki, aradan geçen şu henüz oldukça kısa
zamanın olaylan, Türk burjuvazisinin, emperyalist
hayallerini yaşama geçirmede fazla bir şansa sahip
olmadığını bütün açıklığı ile ortaya çıkarmaktadır.
ABD emperyalizminin egemenliğinde oluşan
“yeni dünya düzeni”nde bölgesel liderliğe oynayan
Türk burjuvazisi, ilk dersini Körfez kriziyle almıştı.
Bir koyup yirmi alma planlan yapan Türk burjuvazisi
umduğunu bulamadığı gibi, bölgede yeni düşmanlar
kazandı, Kürt ulusal hareketinin daha da
güçlenmesinin ortamını elinde olmayarak yarattı.
Türk burjuvazisi, Körfez kriziyle içinde düştüğü
çıkmazın muhasebesini yapmaya henüz fırsat bulamadan,
bu kez de Türki Cumhuriyetleri fethetme
sevdasına kapılmıştır.
Ama bu sevda da fazla uzun sürmeden ilk “sınav’^
büyük bir yara almıştır.
Yukarı Karabağ’da Ermeni ve Azeri çatışması,
Türkiye’nin Türki Cumhuriyetlere “ağabeyilik”
rolünü oynaması için bir fırsattı. Ne var ki, burjuva
basın ve TRT günlerdir Ermeni düşmanlığı ile
birleşen şoven bir kampanya sürdürmesine ve
muhalefet partilerinin kışkırtmalanna rağmen, Türk
burjuvazisi sadece olayları seyretmek ve “diplomatik
girişimler”le yetinmek zorunda kalmıştır.
“Ağabey”in itibarı ve “hava”sı kardeşleri nezdinde
büyük bir yara almıştır.
Türk burjuvazisinin aksi bir tutumu, her türlü
yoldan Azerilerin yanında yeralması, başta ABD
emperyalizmi olmak üzere Batılı emperyalistleri
karşısına almayla sonuçlanacağı gibi, Ermenistan’la
tarihten gelen toprak sorununun da güncelleşme- •
sine, Kürt sorununa ek olarak bir de Ermeni sorunuyla
yüzyüze gelmesine neden olacaktı. Bu ise,
Türk burjuvazisi için yeni bir batak alan yaratmak
anlamına geliyordu.
Türki Cumhuriyetler sorunu aylardır burjuvazinin
baş gündem maddelerinden birini oluşturuyor.
Basın sürekli ortaya çıkan olanaklardan sözederek
pembe tablolar çizerken, karşılıklı heyetler de gelip
gidiyor. Bu sorun, Demirel’in ABD gezisi sırasında
da öncelikli gündem maddelerinden biriydi.
Bir dizi ekonomik ve politik sorunla, özellikle de
kritik bir noktaya gelen Kürt ulusal hareketiyle içte
bunalan burjuvazi, dıştaki arayışlarla iç sorunlannı
dengelemeye çalışıyor. Avrupa Topluluğu ile bütünleşme
hayalleri kısa ve orta vadede suyadüşen,
Ortadoğu’da kendine gerek duyulmayan Türk burjuvazisinin
dıştaki yönelişi iki temel çerçeveye
oturuyor. Bunlardan biri, “yeni dünya düzeni” çerçevesinde
ABD’yle işbirliğini sağlamlaştırma, diğeri
ise, başta Türki Cumhuriyetler olmak üzere
bölgede stratejik bir ağırlığa, liderliğe soyunmadır.
Türk burjuvasinin ABD hesabına bölge jandarmalığına
soyunmada pervasızlığı bilinmesine
rağmen, bölge liderliği hayli büyük güçlüklerle
yüzyüzedir.
Herşeyden önce derin bir ekonomik bunalımla
boğuşan, 50 milyar dolarlık dış borçla dizginlerini
emperyalistlerin eline veren, artan bir toplumsal
huzursuzluğa ve Kürt ulusal hareketi gibi düzeni
çözümsüzlüğe sürükleyen politik açmazlara sahip
bir ülkenin burjuvazisi olarak, ortaya çıkan olanaklar
ne olursa olsun, Türk burjuvazisinin yapacağı
fazla bir şey yoktur, öte yandan, bu ülkelerde
ortaya çıkan olanaklardan yararlanmak isteyen
sadece Türk burjuvazisi de değildir. Başta ABD
emperyalizmi, yanısıra Almanya ve Japonya, bölgesel
güçlerden Rusya, İran ve Pakistan, tümü de
bu ülkelerde ortaya çıkan olanaklardan yararlanmak
için mevcut avantajlarını kullanarak yanşıyorlar.
Bu da Türk burjuvazisinin ikinci güçlüğünü
oluşturuyor.
Burjuva basın ve politikacılara, Türki Cumhuriyetlerin
çaresizlik içinde Türkiye’ye sanlmak için
adeta kuyruğa girdiği şeklindeki aldatıcı propagandalarına
rağmen, bu ülkelerin yöneticilerinin
de kendilerine göre beklentileri ve değişik alternatifleri
vardır. Bu beklentilerini en iyi kim karşılarsa
onunla işbirliğine gireceklerdir. Bu ülkelerin beklentileri
gözetildiğinde, Türkiye burjuvazisinin
güçlükleri daha iyi anlaşılır. Bu ülkeler, her şeyden
10 EKİM Sayı: 54
önce kapitalist bir sisteme geçmek için, sermaye
yatırımına, kapitalist ekonomik ve politik yönetim
deneyimine sahip uzmanlara gereksinim duyuyorlar.
Türk buıjuvazisinin ise ne yeterli sermayesi, ne
de o ülkelerin gereksinimine yanıt verecek uzman
kadrosu vardır.
Türk burjuvazisi sadece inşaat gibi bazı altyapı
yatırımları yapacak ve kısmen ticareti geliştirecek
olanaklara sahiptir. Bu burjuvazi için gerçekten de
yeni bir olanaktır. Ancak ticaret de karşılıklı olursa
bir değer taşır. Bu ülkeler ise ticaret yapacak yeterli
bir paraya da gereksinim duyuyorlar.
Bunun bilincinde olan ve tek başına fazla şansı
olmadığını gören Türk burjuvazisi için tek çıkar
yol, büyük emperyalist güçlerin taşeronu olarak bu
bölgelerde etkisini geliştirmek olabilir. Demirel’in
ABD ziyareti aynı zamanda, ABD’ye taşeronluk
başvurusuydu.
Türkiye taşeronluğa, köprü olmaya hazır ama
büyük patronun Türkiye’yi taşeronluğa kabul etmesinin
kolay olmayacağı anlaşılıyor. ABD
politikasında söz sahibi olan Kissinger, ABD’nin
Türkiye dışında Türki Cumhuriyetlere yönelmesi
gerektiğini, bölgesel güç olarak da Moskova ile
ilişkileri geliştirmenin ABD’nin çıkarlarına daha
uygun olduğunu açıkladı. Zira, ABD’nin Rusya ile
kuracağı yakın ilişki, ABD’ye sadece Türki Cumhuriyetlerde
değil, Bağımsız Devletler Topluluğu’-
na üye tüm ülkeler üzerinde yeni pazar olanakları
sağlayacaktır.
Aynca, Sovyetler.Birliği’nin dağılmasıyla ortaya
çıkan devletler her ne kadar bağımsızlıklarını
ilan etmişlerse de, yıllardır merkezi yapının getirdiği
bir durum olarak, Rusya Cumhuriyeti’ne bağımlı
durumdadırlar ve bu bağımlılığı hemen koparacak
olanaklardan yoksundurlar. Bu da, ABD’nin Rusya
üzerinden diğer ülkelerle ilişkilerini geliştirmesini
daha avantajlı kılmaktadır.
ABD bir dizi seçeneğe sahiptir. Kuşkusuz bunlar
içinde en avantajlısına oynayacaktır. ABD’nin
Türkiye’ nin taşeronluğunu tek seçenek olarak kabul
etmesi, Rusya ile kuracağı yakın ilişkiyi de
zorlayacaktır. ABD bir taşeron olarak Türkiye’nin
avantajlarını değerlendirmeyi bütünüyle gözden
çıkarmasa da, o Rusya ile işbirliğine daha çok
öncelik verecektir.
Büyük emperyalist güçlerin taşeronu olarak da
olsa, Türki Cumhuriyetler, Türk burjuvazisi için
yine de bazı kısmi olanaklar sunmaktadır. Herşeye
rağmen bu olanaklardan yararlanmak için çabalarını
sürdürecektir.
Bütün sorun Türk burjuvazisinin içteki sorunlarını
çözme ve dışta rahat hareket etme olanağına
kavuşup kavuşamayacağıdır. Bütün göstergeler ise,
Türk burjuvazisinin iç sorunlarını hafifletecek olanaklardan
yoksun olduğunu gösteriyor.
Yorumlar
Yorum Gönder