DÜNYA BASINI VE TÜRKİYE 26 NİSAN 2017
New
York Times gazetesi; TSK’nın‘Ülkemizin ve milletimizin birlik, bütünlük ve
güvenliğine kast eden bölücü terör örgütü PKK’ya ait terör yuvalarının yok
edilmesi maksadıyla; uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarımız kapsamında 25
Nisan 2017 günü saat 02.00’de, Irak kuzeyi/Sincar Dağı ve Suriye kuzeydoğusu/Karaçok
Dağı bölgelerine hava harekâtı icra edilmiş ve belirlenen terörist hedefleri
tam isabetle vurulmuştur’ şeklindeki açıklamasına dikkat çektiği haberinde, “Türkiye’nin
baskınları ABD’nin Irak ve Suriye’deki müttefiklerini hedef aldı” dedi.
“Türkiye’nin baskınları ABD’nin
Irak ve Suriye’deki müttefiklerini hedef aldı” diyen Amerikan New York Times
gazetesi, “ABD’nin İslam Devleti’ne karşı sürdürdüğü askeri operasyon için yeni
komplikasyonlar yarattı.Türk savaş uçakları, Salı günü Irak ve Suriye’de Kürt
savaşçılarını pek rastlanmayan bir yoğunlukla bombaladı, bu da ABD’nin İslam
Devleti’ne karşı sürdürdüğü askeri operasyon için yeni komplikasyonlar sunuyor.
Türk askeri hedefleri arasında, Suriye’de ABD’nin desteğiyle İslam Devleti’ne
karşı operasyonlarda önemli bir rol oynayan Kürt milisi YPG de vardı” diye yazdı. Türk baskınlarından birinin
yanlışlıkla Sincar Dağındaki Peşmerge güçlerini vurarak en az beş peşmergeyi
öldürmesinin bölgedeki gerilimi artırdığını belirten New York Times, “Türkiye
ABD’yi operasyonun başlamasından bir saatten az bir süre önce bilgilendirdi. Amerikalı
yetkililer, Türkiye’den uygun koordinasyon olmadan harekete geçmemesini
istediklerini ancak talebin dikkate alınmadığını söylediler” dedi.
ABD Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü Mark Toner’in, ‘Koalisyonun onayı olmadan gerçekleşen baskınlardan
büyük bir kaygı duydukları’ açıklamasına ve Irak Hükümetinin tepkisine de yer
veren New York Times, “Türk baskınları, İslam Devletine karşı operasyonların
nasıl sürdürülmesi gerektiği konusunda ABD ile Türkiye arasında devam eden
derin gerilimlere işaret ediyor” diye yazdı.
İki ülkenin YPG milisleri
konusunda keskin görüş ayrılıklarının olduğunu, ABD askeri yetkililerinin YPG’iRakka
operasyonu için esaslı bir ortak olarak gördüklerini vurgulayan ABD’li gazete,
“Türk Hükümetinin ise YPG’nin, Türkiye, ABD ve Avrupa tarafından terör örgütü
olarak tanımlanan PKK’ya çok yakın bağları olduğu konusunda ısrar ediyor” dedi.
ABD’li yetkililerin Türkiye’nin
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın referandumu kazandıktan sonra tutumunu
yumuşatacağını umduklarını kaydeden New York Times, “ABD Başkanı Donald Trump
Erdoğan’ı kutlamak için aradı. Yumuşama umudu ise hava baskınlarıyla yok olduğu
gibi göründü” diye yazdı.
ABD’DEN
TÜRKİYE’YE HAREKAT ELEŞTİRİSİ
ABD
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner TSK’nin Sincar ve Karaçok’ta yaptığı
hava saldırılarını koalisyon güçlerinin onaylamadığını söyledi. Toner “Türkiye
hükümetine kaygılarımızı doğrudan ilettik” dedi.
Türkiye’nin Irak’ın
kuzeyindeki Sincar Dağı ve Suriye’nin kuzeydoğusundaki Karaçok’ta PKK ve PYD’ye
yönelik düzenlediği operasyonlarda en az 20 kişi hayatını kaybetti.
ABD Dışişleri Bakanlığı
Sözcüsü Mark Toner saldırıların Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı savaşan ABD
öncülüğündeki koalisyon tarafından onaylanmadığını belirterek kaygılı
olduklarını söyledi. “Bu kaygılarımızı Türkiye hükümetine doğrudan ilettik”
diyen Mark Toner “Bu saldırılar koalisyon tarafından onaylanmadı ve partnerimiz
olan güçlerin talihsiz kayıplarına yol açtı” diye konuştu.
Sözcü Mark Toner, “PKK
konusundaki kaygılarını anlıyoruz ancak bu tarz harekâtlar dürüst olmak
gerekirse koalisyonun IŞİD’e karşı mücadele çabalarına ve bu savaşı yürüten
karadaki ortaklarımıza zarar veriyor” ifadelerini kullandı.
Reuters’in haberine göre
Amerikalı bir komutan YPG komutanlarıyla birlikte Suriye sınırı yakınında
saldırının düzenlendiği bölgede incelemelerde bulundu. YPG Karaçok Dağı’nda
medya merkezi, radyo istasyonu ve iletişim biriminin de olduğu karargâhının
vurulduğunu açıkladı. YPG Sözcüsü RedurHelil saldırıda 20 savaşçılarının
hayatını kaybettiğini, 3’ü ağır olmak üzere 18 kişinin de yaralandığını
duyurdu. Suriye Demokratik Güçleri’nin siyasi kanadı olan Suriye Demokratik
Konseyi Eş Başkanı İlham Ahmed de ABD’den Türkiye’ye karşı hava koruması talep
ettiklerini söyledi.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi
Peşmerge Bakanlığı da Sincar Dağı’ndaki operasyonda 5 Peşmergenin hayatını
kaybettiğini ve 9’unun da yaralandığını açıkladı. Açıklamada “Meydana gelen tüm
sorunların ve çatışmaların sebebi PKK’nın Şengal’deki varlığıdır” denildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan Reuters haber ajansına verdiği mülakatta operasyonun ABD, Rusya ve Irak
Kürt Bölgesel Yönetimi’ne önceden iletildiğini söylemiş, Peşmergelerin ölmüş
olmasının arzu edilmediğini ve üzüntü verici olduğunu ifade etmişti. Erdoğan “Sincar
bölgesi bizim için ikinci bir Kandil’dir. Biz ikinci bir Kandil’in oluşmasına
müsaade etmeyeceğiz” diye konuşmuştu.
TÜRKİYE
155’İNCİ SIRAYA GERİLEDİ
Sınır
Tanımayan Gazeteciler’in 2016 yılı raporu, basın özgürlüğünün demokrasilerde de
gerilediği tespitinde bulunuyor. Endekste son 12 yılda 57 basamak gerileyen
Türkiye, 180 ülke arasından 155’inci sıraya düştü.
Sınır Tanımayan Gazeteciler
(RSF) örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü raporunda demokrasiler dahil olmak üzere
gazetecilerin durumunun kötüleştiğine dikkat çekiliyor. Raporda “Liderlerin
medya düşmanı söylemi, baskıcı yasalar ve siyasetin nüfuz kurma çabaları dünya
çapında gazeteciler ve medya mensuplarının durumunun kötüleşmesine katkı
sağlamaktadır” ifadesi yer aldı.
Sınır Tanımayan Gazeteciler
örgütünün sözcüsü Michael Rediske, demokratik ülkelerdeki kötü gidişatın endişe
verici olduğunu belirterek, ABD, Polonya veya İngiltere gibi ülkelerde lider
politikacıların gazetecilere yönelik küçümseyici tavırlarını gizlemekten
sakınmadıklarını kaydetti.
Mısır ve Burundi gibi
ülkelerde hükümetlerin basına karşı acımasız tutumunun, yıllık raporla çizilen
tablonun daha da olumsuz olmasına yol açtığını kaydeden Sınır Tanımayan
Gazeteciler örgütü, Suriye, Libya veya Yemen gibi kriz ve savaş ülkelerinde
gazetecilerin her yönden ölümcül tehlikeyle karşı karşıya olmaya devam ettiğine
dikkat çekiyor.
180 ülkenin yer aldığı Basın
Özgürlüğü Endeksi’nde Türkiye bu yıl da geriledi ve dört basamak inerek 155’inci
sırada yer aldı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bağımsız gazetecilere ve
medyaya baskının daha önce hiç görülmemiş bir seviyeye çıktığına dikkat çekilen
raporda, yaklaşık 150 gazetecinin hapiste olduğu, 150’ye yakın medya
kuruluşunun kapatıldığı ve yüzlerce basın kartının iptal edildiği vurgulanıyor.
Medyada çoğulculuğun büyük ölçüde yok edildiğini ve geriye kalan az sayıda
bağımsız medyanın da sürekli korku içinde çalıştığını kaydeden Sınır Tanımayan
Gazeteciler örgütü, Türkiye’nin son 12 yılda Basın Özgürlüğü Endeksi’nde toplam
57 basamak gerilediğini hatırlatıyor.
Sınır Tanımayan Gazeteciler
tarafından incelenen 180 ülkenin yaklaşık üçte ikisinde durumun geçen yıl zarfında
kötüleştiği tespit edilmiş. Bu olumsuz gelişmenin arkasında demokratik
ülkelerde siyasetçilerin gazetecilere sözlü olarak saldırmaları, hükümetlerin
istihbarat teşkilatlarının gözetleme yetkilerini artırmaları ve gizli belgeleri
ifşa edenleri tehdit etmeleri de gerekçe olarak gösteriliyor.
Basın Özgürlüğü Endeksi’nde
Finlandiya altı yıl sonra birinciliği kaybetti. 2016 sonunda muhtemelen
Başbakan JuhaSipilä’nin baskısı sonucu kamu radyo ve televizyon kurumu YLE’nin,
siyasetçinin Panama Belgeleri ile olası bağlantıları konusundaki haberlerini
durdurması ülkeye puan kaybettirdi ve Finlandiya’yı üçüncü sıraya düşürdü.
Yeni listenin ilk sırasında
Norveç, ikinci sırasında da İsveç bulunuyor. Bu ülkelerde devlet dairelerine
dair bilgilere erişimde uygulamaların daha da liberalleştirilmesi ve
gazetecilerin kaynaklarının korunmasına ilişkin yeni düzenlemeler olumlu
gelişmeler olarak öne çıkıyor.
Almanya listede bu sene de
16’ncı sırada. Gazetecilere yönelik çok sayıda saldırının, tehditlerin ve
ürkütme hedefli eylemlerin söz konusu olduğuna dikkat çeken Sınır Tanımayan
Gazeteciler örgütü, medya mensuplarının sık sık adalet makamlarının veya
istihbarat teşkilatlarının hedefi olduğunu kaydediyor.
148’inci sıradaki yerini
koruyan Rusya’da ise hükümetin eleştirel medyaya karşı sert çizgisinde bir
değişiklik görünmüyor. Devlet yönetimi ülkenin en büyük medya kuruluşu olan RBK
içindeki eleştirel gazetecilerin yerine Kremlin’e sadık isimlerin getirilmesini
sağlamakla eleştiriliyor. İnternet kullanıcılarına baskı da yeni ceza
yasalarıyla artırılırken, kitlesel gözetleme mekanizmaları da
yaygınlaştırılıyor.
176’ncı sırada bulunan Çin’de
yaklaşık 100 medya çalışanı mesleklerini icra ettikleri için hapiste. Devlet
Başkanı ŞiCinping yönetiminde muhaliflere yönelik baskının daha da arttığına
dikkat çekiliyor.
Kolombiya’da FARC
gerillaları ile hükümet arasında imzalanan barış anlaşması, 52 yılda 260 binden
fazla insanın öldüğü ve sansür ile medyaya yönelik şiddete de neden olan
çatışmaların bitmesini sağlamıştı. 2016, yedi yıl aradan sonra ilk kez ülkede
hiçbir gazetecinin işi başında öldürülmediği yıl olarak kayıtlara geçti.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika
gazeteciler için en tehlikeli bölgeler olmayı sürdürüyor. 161’inci sıradaki
Mısır’da 20’den fazla gazeteci hapiste, bir kısmı hakkında yıllardır bir
iddianame bile hazırlanmış değil. Yıllardır süren savaş nedeniyle Suriye
gazeteciler için dünyanın en tehlikeli ülkesi. 177’nci sıradaki ülkede 2016
yılında en az 11 profesyonel ve sekiz vatandaş gazeteci yaptıkları işlerle
bağlantılı olarak öldürüldüler.
Bazı ülkelerde ise İslamcı
gruplar gazetecileri tehdit etmeyi sürdürüyor. 120’nci sıradaki Afganistan’da
Taliban ve IŞİD medya çalışanlarına yönelik acımasızca şiddet uygulamaya devam
ederken, ülkede 2016’da en az 10 gazetecinin işlerini yaparken öldürüldüğü
kaydediliyor. 146’ncı sırada bulunan Bangladeş’te de özellikle sekülerblog
yazarları İslamcı grupların hedefinde. 139’uncu sıradaki Pakistan’da ise
eleştirel gazetecilerin radikal grupların, İslamcı örgütlerin ve istihbarat
teşkilatlarının tehdidi altında olduğu belirtiliyor.
Daha önce 10 yıl boyunca
listenin son sırasında bulunan Eritre, bir basamak yükselerek 179’uncu sıraya
çıktı. 2016’da az sayıda yabancı gazetecinin ülkeye girip, yoğun gözetim
altında da olsa haber yapmasına izin verildiği bildiriliyor. Basın Özgürlüğü
Endeksi’nde sonunculuk bu yıl Kuzey Kore’nin oldu. Ülke, aynı 178’inci sırada
olan Türkmenistan gibi tüm medyanın tamamen kontrol altında tutulduğu bir
diktatörlük olarak nitelendiriliyor.
TÜRKİYE
DEMOKRASİDE KÜME DÜŞTÜ
Türkiye,
AKPM tarafından yeniden siyasi denetime alınarak Avrupa Konseyi’nde “geri
kalmış demokrasi” kategorisine girdi. Türkiye, denetim sürecinden çıkarılıp bu
sürece yeniden dahil edilen ilk Avrupa ülkesi oldu.
Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi (AKPM) Salı günü Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklanan yükümlülükleri
yerine getiremediği gerekçesiyle Türkiye’nin denetime alınmasını kararlaştırdı.
Karar, Strasbourg’da
toplanan AKPM genel kurulunda düzenlenen ‘Türkiye’de Demokratik Kurumların
İşleyişi’ başlıklı oturum sonunda alındı. Türkiye’nin denetim sürecine
alınmasını öngören karar tasarısı 45’e karşı 113 oyla kabul edildi, 12 üye
çekimser kaldı.
AKPM Türk heyetindeki 11
AKP, 4 CHP ve 1 MHP’li vekil karar aleyhinde, 2 HDP’li vekil ise karar lehinde
oy kullandı. Avrupa genelinde bakıldığında, istisnalar dışında Batı ve Kuzey
Avrupalı parlamenterler Türkiye’nin denetime alınması lehinde oy kullanırken,
Orta ve Doğu Avrupalı vekiller bölündü.
Oylamaya katılan Macar,
Azeri, Gürcü ve Ukraynalı parlamenterler blok halinde aleyhte oy verdi.
İngiliz, Çek, Moldav, Polonyalı ve Litvanyalı üyeler ise bölündü.
Siyasi gruplar temelinde
bakıldığında; sosyal demokrat, liberal ve sol (komünist) gruplara mensup üyeler
büyük ölçüde karar lehinde oy kullandı. Hristiyan Demokrat ve Muhafazakâr
gruplar ise Türkiye’nin denetim sürecine alınmasına karşı oy çoğunluğuyla grup
kararı aldı. Buna karşılık Hristiyan Demokrat grup evetçiler, hayırcılar ve
çekimserler olarak üçe bölündü.
AKPM üyesi AKP’li üyelerin
kararı engellemek için sunduğu değişiklik önergelerinin büyük çoğunluğu
reddedildi. 15 Temmuz darbe girişiminin ardında FETÖ/PDY’nin bulunduğu veya PKK’nın
alçak bir terör örgütü olduğu yönündeki önergeler geri çevrildi. AKP’li
vekillerin, Türkiye’ye reform için süre tanınması ve durumun Nisan 2018’de
gözden geçirilmesi yönünde yaptığı öneri de kabul görmedi.
Buna karşılık karara, idam
cezasının Avrupa Konseyi üyeliği ile bağdaşmadığı ve 16 Nisan referandumunun
adilane olmayan koşullarda gerçekleştiğine dair iki ayrı paragraf eklendi.
Yüksek Seçim Kurulu’na
referandum sırasındaki usulsüzlük iddialarını ciddi biçimde inceleme çağrısında
bulunuldu.
AKPM Türkiye
raportörleriMarianneMikko (Estonya) ve IngebjorgGodskesen (Norveç) tarafından
kaleme alınan ve genel kurulda önergelerle son hali verilen karar metninde,
Türk hükümetinin OHAL uygulaması altında Türk anayasası ve uluslararası hukuk
kurallarının ötesine geçerek orantısız önlemler aldığı ifade ediliyor.
İfade ve medya özgürlüğü
ile yargının bağımsızlığı konularına özel vurgu yapılan kararda, gazetecilerin
tutuklanması ve muhalif gazetecilere yönelik baskının demokratik bir toplumda
kabul edilemez olduğu not ediliyor.
154 parlamenterin
dokunulmazlığının kaldırılmasıyla Türkiye’de meclisin işleyişinin baltalandığı, bu kapsamda çok sayıda milletvekili tutuklu
HDP’nin 16 Nisan referandumu için kampanya yürütemediği, bunun da demokratik
tartışmayı kısıtladığı vurgulanıyor.
Karar 16 Nisan referandumu
konusunda kaygılar da içermekte. Anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi halinde,
özellikle kuvvetler ayrılığı ve yargının bağımsızlığı konularında soru
işaretleri doğacağı mesajı veriliyor.
Tüm bu gerekçeler temelinde
Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğinden kaynaklaan yükümlülükleri yerine getiren
ülke olmaktan çıktığını belirtilip denetim sürecine” alınması isteniyor.
AKPM Ankara’dan ivedi
olarak; OHAL uygulamasına derhal son vermesi, KHK yayımlamayı ve toplu işten
çıkarmaları durdurması, tutuklu parlamenterler ve gazetecileri serbest
bırakması, OHAL inceleme komisyonunu işletmesi, adil yargıyı güvence altına
alması ve medya ve ifade özgürlüğü için adım atması istiyor.
AKPM bu karar sonrasında,
Türkiye’nin denetim süreci kapsamında gerçekleştirilecek ilerlemeleri 2018
yılında hazırlayacağı bir raporla tekrar gözden geçirecek. Bu da gerekli
reformları yapması halinde Türkiye’nin gelecek yıl denetim sürecinden
çıkabileceği anlamına geliyor.
Türkiye bugünkü oylamayla
denetim sürecinden çıkarılıp bu sürece yeniden dahil edilen ilk Avrupa ülkesi
oldu. 1949 yılından bu yana üyesi olduğu Avrupa Konseyi’nde, içinde Arnavutluk,
Ermenistan, Azerbaycan, Bosna-Hersek, Gürcistan, Moldova, Rusya, Sırbistan ve
Ukrayna’nın bulunduğu demokrasi ligine geriledi.
Kararın Türkiye-AB
ilişkilerine olumsuz yansımaları da olabilir. Avrupa Konseyi organları
tarafından demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti konularında alınan
kararlar AB için de referans oluşturuyor.
Denetim
sürecinin tarihçesi
Denetim süreci kapsamında,
Avrupa Konseyi üyesi bir devletin demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü
alanlarında ne derece Avrupa standartlarında olduğu ölçülüyor. Tüm AB üyesi
ülkeler de dahil irili ufaklı 47 Avrupa devletini bünyesinde toplayan Avrupa
Konseyi’nin öncelikli misyonu Avrupa genelinde demokrasi, insan hakları ve hukuk
devleti alanlarında müşterek siyasal ve hukuksal norm ve standartlar yaratmak.
Türkiye, esas olarak
sovyetik rejimlerden kurtulan Orta ve Doğu Avrupa devletlerinin Batı
standartlarında demokrasiye geçişlerini kolaylaştırmak amacıyla AKPM bünyesinde 1990’lı yılların başlarında
oluşturulan denetim sürecine 1996 yılında dahil edilmiş, gerçekleştirdiği
reformlar sayesinde koşullu olarak Haziran 2004’te bu süreçten çıkarılmış ve
post-monitoring olarak adlandırılan denetim sonrası sürece dahil edilmişti. Bu
süreç, AB ile üyelik müzakerelerine başlamasında önemli rol oynamıştı.
AKEL
GENEL SEKRETERİ: “ANASTASIADAS ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN SORUMLULUĞUNU AKINCI’YA YÜKLEMEYE
ÇALIŞIYOR”
AKEL
Genel Sekreteri Kiprianu:Anastasiadis,başkanlık seçimlerini düşünerek süreçten
ayrılmak için bahane aramaya ve çözümsüzlüğün sorumluluğunu Akıncı’ya yüklemeye
çalışıyor
AB Haber göre; AKEL Genel
Sekreteri AndrosKiprianu, Anastasiadis’in önümüzdeki başkanlık seçimlerini
düşünmeye ve bu yönde hareket etmeye başlayarak, çözüm sürecini gözden çıkarıp
çözümsüzlüğün sorumluluğunu Akıncı’ya yükleme için düğmeye bastığını açıkladı.
Bir gazetecinin sorusuna
verdiği yanıtta AndrosKiprianu, AKEL’inAnastasiadis’in ve hükümet kanadının
açıklamalarıyla keyfi bir yeni atmosfer yarattıklarını vurguladı. AKEL Genel
Sekreteri, partisinin, Anastasiadis’in müzakereleri ileriye götürme konusunda
büyük bir kararsızlık içinde olduğundan emin hale geldiğini, Anastasiadis’in
2018 başkanlık seçimlerini çözümden çok daha fazla düşünmeye başladığının
herkes tarafından görülebilecek kadar açık hale geldiğini vurguladı.
Kiprianu, Anastasiadis’in
partisinin ve aynı zamanda bizzat kendisinin de 1993, 1998 ve 2013 yıllarında
Başkanlık uğruna değiştiği gibi değişime uğramaya başladığını söyledi.
Kiprianu, Anastasiadis ve hükümetinin büyük bir dönüş için zemin hazırladığını
ifade ederek, sorumluluğu Akıncı’ya yükleyerek kamuoyunu olası bir
başarısızlığa hazırlamak için düğmeye bastıklarını kaydetti.
YUNANİSTAN’DAN
TÜRKİYE’YE OLUMSUZ YANIT
15
Temmuz darbe girişiminin ardından Yunanistan’a kaçan sekiz askerin iadesini
talep eden Türkiye’ye Atina’dan bir olumsuz yanıt daha geldi.
DeutscheWelle’ye göre; Başkent
Atina’daki temyiz mahkemesi, darbe girişimi sonrası Yunanistan’a kaçan sekiz
askerden üçünün iadesini bir kez daha reddetti. Mahkemenin diğer beş askerle
ilgili kararını önümüzdeki haftalarda açıklaması bekleniyor.
Yunanistan’da yüksek
mahkeme Ocak ayında verdiği kararda, 2 binbaşı, 4 yüzbaşı ve 2 başçavuşun
iadesini reddetmiş ancak bu karara itiraz eden Türkiye ikinci bir talepte
bulunmuştu.
Ankara’nın bu talebini ele
alan temyiz mahkemesi, son karardan bu yana yeni bir delil ortaya çıkmadığı
gerekçesiyle olumsuz görüş bildiren savcılığın tavsiyesine uydu ve üç askerin
Türkiye’ye iade edilmemesine hükmetti.
Yunanistan’daki yargı
süreci devam ederken, İstanbul Başsavcılığı sekiz asker hakkında gıyabi
tutuklama kararı çıkarmıştı.
16 Temmuz’da helikopterle
Dedeağaç üzerinden Yunanistan’a kaçan ve darbe girişiminde rolleri olduğu
yönündeki iddiaları reddeden Türk askerler, bu ülkeye sığınma talebinde de
bulunmuştu. Ancak askerlerin bu talepleri Yunan mahkemelerince reddedilmişti.
Yunanistan’da aylardır
süren yargı süreci, Ankara ile Atina arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden
olmuştu.
Türkiye, kaçak askerler
iade edilmediği takdirde, iki ülke arasındaki mülteci anlaşmasını bozacağını
açıklayarak, Yunanistan’a baskı yapmıştı.
TÜRKİYE’NİN
PASAPORT GÜCÜ DE AZALDI
En
çok ülkeye vizesiz seyahat imkanı tanıyan pasaportlar Almanya ve Singapur
pasaportları olurken, Türkiye geçen seneye göre bir basamak gerileyerek 42’nci
sırada yer aldı.
Kanada merkezli finansal
danışmanlık şirketi ArtonCapital’in hazırladığı Küresel Pasaport endeksinde
Birleşmiş Milletler (BM) üyesi 193 ülke sıralanıyor.
Dünyada en güçlü pasaporta
sahip ülkeler, 159 ülkeye vizesiz seyahat imkanıyla Almanya ve Singapur.
Bu iki ülkenin ardından 158
ülkeye vizesiz seyahat imkanı tanıyan İsveç pasaportu gelirken, Danimarka,
Norveç, Finlandiya, ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya pasaportları ile
157 ülkeye gidilebiliyor.
104 ülkeye vizesiz seyahat
imkanı tanıyan Türkiye pasaportu, geçen yıla göre bir basamak gerileyerek 42’nci
sırada yer aldı. Türkiye’yle birlikte 42’nciliği paylaşan diğer ülkeler ise
Karadağ, Moldova ve Nikaragua.
Listenin sonunda ise iç
savaş ve çatışmaların yaşandığı ülkeler yer aldı.
Pakistan, Irak ve Suriye
pasaportu sahipleri sırasıyla 27, 28 ve 31 ülkeye vizesiz seyahat edebilirken,
Afganistan pasaportu 24 ülkeyle en az sayıda ülkeye vizesiz seyahat imkanı
sağlayan pasaport oldu.
MACRON:
“TÜRKİYE İÇİN ÇOK DERİN ÜZÜNTÜ DUYUYORUM”
Fransa’da
pazar günkü cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda galip gelen
EmmanuelMacron, 1915 olaylarını anma etkinliğine katıldı. Dünkü anma
etkinliğinde konuşan Macron, ‘Ermeni soykırımının’ dünyada tanınması için
mücadele vereceğini söyledi. Macron, seçilirse Fransa’nın tüm ülkelerdeki
demokratları koruyacağını belirterek “Türkiye’nin içine girmekte olduğu
eğilimden çok derin üzüntü duyuyorum ve bunu onaylamıyorum” diye konuştu.
Yüzde 24.01 ile ilk turda
birinci gelen EmmanuelMacron, ikinci tur seçim kampanyasına 1915 olaylarının
sembol isimlerinden gösterilen, ‘Komitas’ adlı Ermeni müzisyen
SoghomonSoghomonyan’ın heykeline çiçek bırakarak başladı. Paris’teki heykel
önüne çiçek bırakan Macron, bir dakikalık saygı duruşunda bulundu. Törene
Fransa’nın mevcut cumhurbaşkanı François Hollande, Paris Belediye Başkanı Anne
Hidalgo ve Fransa’daki Ermeni kuruluşlarının temsilcileri de katıldı.
Macron, törende yaptığı
konuşmada 7 Mayıs’ta yapılacak ikinci tur seçimlerini kazanması durumunda Ermeni
soykırımının dünyada tanınması için mücadele vereceğini söyledi. AFP ajansının
haberine göre Cumhurbaşkanı adayı ayrıca, seçilirse Fransa’nın tüm ülkelerdeki
demokratları koruyacağını belirterek “Türkiye’nin içine girmekte olduğu
eğilimden çok derin üzüntü duyuyorum ve bunu onaylamıyorum” dedi.
Türkiye’deki referandumun otoriterleşme
yarattığını söyleyen Macron, kendisinin cumhurbaşkanı seçilmesi durumunda
Türkiye’nin Avrupa Birliği müzakerelerinde ilerleme olmayacağını da belirtti.
Fransa, 2001 yılında 1915 olaylarını soykırım olarak tanımıştı. Fransa Anayasa
Mahkemesi ise geçen Ocak ayında 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını da
kapsayabilecek şekilde bazı suçların reddinin suç
sayılmasına ilişkin yasanın ilgili hükmünü iptal etmişti
MACRON
RUS HACKER’LARIN HEDEFİ OLDU
Fransa’da
cumhurbaşkanı adaylarından Macron’un Rus hackerlar tarafından hedef alındığı
öne sürüldü. Güvenlik uzmanları, hackerların ABD ve Almanya’yı hedef alanlarla
aynı gruptan olduğunu tahmin ediyor.
Güvenlik firması Trend Micro, Fransa’da
cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunda sağ popülist Marine Le Pen’in önünde
ipi göğüslemeyi başaran liberal aday EmmanuelMacron’un seçim kampanyasının bir
Rus hacker grubunun hedefi haline geldiğini açıkladı.
Söz konusu bilgisayar
korsanlarının ‘Phishing’ olarak bilinen saldırılarla, internette kimlik
hırsızlığı denemelerinde bulunduğu ve kullanıcılara sahte e-postalar yoluyla
gizli bilgileri deşifre etmeye çalıştığı belirtildi.
Firmaya göre, söz konusu
saldırıların arkasında ‘FancyBears’, ‘Tsar Team’ ve ‘APT28’ isimleriyle de
bilinen ‘PawnStorm’ isimli hacker grubu bulunuyor. Grubun, daha önce Demokrat
Partili ABD Başkan adayı Hillary Clinton ile Almanya Başbakanı Angela Merkel’e
yapılan sanal saldırılardan da sorumlu olduğu tahmin ediliyor.
Fransız hükümeti
cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Rusya’nın olası manipülasyon denemelerine karşı
uyarıda bulunmuştu. Yapılan açıklamada,
Moskova’nın Rusya yanlısı olarak bilinen sağ popülist Marine Le Pen ya da
muhafazakar aday François Fillon lehine seçimi etkileme çabasında olduğundan
şüphe duyulduğu belirtilmişti.
Macron, cumhurbaşkanlığı
adaylığını açıkladığından bu yana binlerce hacker saldırısının hedefi olduğunu
açıklamıştı. Fransa’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turu 7 Mayıs’ta
gerçekleştirilecek.
FRANSA
MÜSLÜMANLARI KİME OY VERECEK?
Fransa’da
cumhurbaşkanı seçiminin ilk turu 23 Nisan’da. Yıllardır devam eden İslam’ın
yeri tartışması ve son iki yıldır yaşanan terör eylemleri karşısında
Müslümanların hangi adaylara yönelecekleri merak konusu.
Fransa’da etnik ve dini
temele dayalı istatistik toplamak yasak olduğundan ülkedeki Müslümanların
sayısı tam olarak bilinmiyor. Tahmini verilerle yaklaşık 6 milyon Müslümandan
söz edilmekte. IFOP araştırmalar kuruluşu, ülkedeki seçmenlerin yüzde 5’inden
biraz fazlasını “Müslümanların” oluşturduğunu belirtiyor. Bu rakam nüfusu 66 milyon
olan Fransa için fazla görülmeyebilir. Ancak cumhurbaşkanı seçimi kimi zaman
yüzde 2-3 oy farkıyla kazanılıyor. Dolayısıyla potansiyel 2,5 milyon seçmenin
oyu neticeyi değiştirebilecek güce sahip.
IFOP tarafından 2012
yılındaki cumhurbaşkanı seçiminde Müslüman seçmenin kullandığı oy konusunda
gerçekleştirilen bir araştırma da bunu gösteriyor. O tarihte seçimin ikinci
turu François Hollande ile Nicolas Sarkozy’yi karşı karşıya getirmiş, Hollande
oyların yüzde 51,6’sını, Sarkozy ise yüzde 48,4’ini elde etmişti. Araştırmaya
göre ‘Müslüman’ seçmenin yüzde 86’sı Hollande, yüzde 14’ü Sarkozy için oy
kullanmıştı. Bir diğer deyişle Hollande’ın seçilmesinde Müslüman seçmen önemli
rol oynamıştı.
IFOP araştırmasına rağmen
gerçek anlamda bir Müslüman seçmen olgusundan söz etmek mümkün mü? Sorusuna Strasbourg
Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Samim Akgönül, “Müslüman oyu yok. Müslüman
kavramından sadece aidiyet algılanıyorsa –yani inanç ya da davranış biçimi
değil- aşağı yukarı yaklaşık 5 milyon Fransa vatandaşı bu sosyolojik gruba ait.
Ancak bu aidiyet çok çeşitli ve çok katmanlı. Çok çeşitli zira bu Müslümanlar
arasında etnik köken, dil, mezhep, ulusal köken gibi büyük farklar var. Çok
katmanlı zira ‘Müslüman’ olarak nitelendirilenler arasında davranış biçimi, inanç
ve elbette siyasal aidiyet konularında gene büyük fark var” yanıtını verdi.
Bu görüş Lyon Siyasal
Bilimler Okulu Öğretim Üyesi Doçent HaouesSeniguer ise, “Eğer din ön plana
çıkmış olsaydı, dini bütün Müslümanlar eşcinsel evliliğini destekleyen bir aday
için oy kullanmış olmazlardı” dedi.
Adaylar
ne diyor?
Cumhurbaşkanı seçiminin
belli başlı adayları ise Müslümanlara yönelik politikalarında Fransız
Cumhuriyeti’nin temel ilkesi olan laiklik kavramını ön plana çıkarıyor.
Merkezin adayı EmmanuelMacron imamlar için “Cumhuriyet değerleri konusunda
üniversite eğitimi” önerip, Cumhuriyet değerleriyle bağdaşmayan dini
derneklerin kapatılmasını savunuyor.
Milliyetçi lider Marine Le
Pen, ‘İslamcı’ olarak tanımladığı ‘Fransa Müslümanları’ teşkilatının ve selefi
gruplara ait camilerin kapatılmasını, kamu fonlarından faydalanan Müslümanlara
ait derneklerin sıkı kontrol edilmesini istiyor.
Yorumlar
Yorum Gönder