Korku dağları sarmış… Hayırlısı olsun …
Referanduma ilişkin anketler istikrarlı biçimde “hayır” oylarının önde olduğunu gösteriyor. AKP yandaşı bir kaç anket şirketi ise ısrarla somut rakam açıklamaktan kaçınıyorlar. Bazıları “evet” oyları önde dese de, satır aralarında sonuçlarla ilgili büyük bir rahatsızlık duydukları görülüyor. AKP tabanında bile azımsanmayacak oranda “hayır”cı olduğunu yandaş anketçilerin açıklamalarından bile sezebiliyorsunuz.
Ben geçenlerde bir de şu yandaşları okuyayım, ruh halleri nasıl bu zevatın, bu tabloya göre referanduma ilişkin gidişat hakkında daha sağlam fikirler elde edebilmek mümkün olabilir diye düşündüm.
Bu cenah içinde az buçuk eli kalem tutan, okunabilir şeyler yazabilen yazarlar olarak İbrahim Karagül ile Abdurrahman Dilipak’ı okumaya karar verdim. Umudum bu yazarların daha tahammül edilebilir, az da olsa aklı selime uyan şeyler yazıyor olabileceğiydi.
Ama gördüm ki yandaşlar tümden uçmuş ve çıldırmış vaziyetteler… AKP kalemşörlerini derin bir ölüm korkusu sarmış. Bu korkunun beslediği bir akıl tutulması, bir çılgınlık ve paranoya hali… Gerçekten eyvah ki ne eyvah…
İbrahim Karagül ‘den iki ve Abdurrahman Dilipak ‘tan ancak bir yazı okumaya tahammül edebildim. Normal şarlarda çok eğlenceli uçukluklar vardı yazılarda ve daha fazla okuyabilir ve daha fazla eğlenebilirdim. Ama bu ruh halinin bir iktidar ruh hali olduğunu bilmek, ülke adına beni derin bir endişeye sevk etti.
Okuduğum yazılar o kadar absürt ve mesnetsiz ki, uzun uzun anlatmaya ve analize değecek bir boyut taşımıyorlar. Yalnızca bir fikir sahibi olabilmeniz için kısa bir özet geçeceğim. Zaten yazılar aynı temalara ve aynı ruh haline sahip olduğu için, bu özet hiç de zor olmayacak.
İki yazara göre de Türkiye dünyanın yükselen yıldızı ve fiilen İslam aleminin önderliğini üstlenmiş durumda. Batı ve özellikle AB ülkeleri ise ölümün eşiğinde ve şu an can çekişme halindeler. İşte bu durum tüm Batı’yı ve daha özel de ise Hıristiyan dünyayı çılgına çeviriyor. Onları büyük bir Türkiye ve İslam korkusu sarmış durumda… Hepsi birlikte bütün işi gücü bırakıp bütün güçleriyle Türkiye’yi ve özelde de “reis”i yok etmek için seferber olmuşlar. Gezi, 17/25 Aralık, 15 Temmuz vb. vb.
Ama ne yapsalar; ne etseler başaramıyorlar. Hele 15 Temmuz’un başarısızlığı onları iyice çıldırtmış… Türkiye ve reis karşısında ne tadar aciz kaldıklarını göstermiş. Bu nedenle artık tek çareleri yeni bir dünya savaşı (Haçlı Seferi) organize etmek… Peki bu dünya savaşının (haçlı seferi)nin tarafları kim… Bir yanda tüm dünya diğer yanda Türkiye ve Reis…
Bu gerçeği idraktan yoksun olan bizler “reis”in dünyaya efelenmesini gereksiz ve tehlikeli bir külhanlık olarak görüyormuşuz. Oysa maazallah “reis” efelenmekten bir vazgeçse Batı Türkiye’yi anında yutup yok edecekmiş… Yani Türkiye’nin varlığı ve bekasını bu külhanlığa borçluymuşuz vb. vb.
Dilipak ayrıca bu yok etme projesini, (“reis”in bir zamanlar bu projenin eş başkanı olmakla övündüğü gerçeğiyle hesaplaşmayıp, adeta bu gerçeği unutturmaya çalışarak ) Büyük Ortadoğu Projesi ile ilişkilendiriyor.
Hiç abartmıyorum aynen böyle…
Ekonomik ve askeri açıdan hala büyük ölçüde batıya bağımlı olan Türkiye, Batı batarken nasıl yükselmektedir? Türkiye ekonomik anlamda bağımsızlığını sağlamış, askeri anlamda NATO’nun denetiminden çıkmış da bizim mi haberimiz yok? Ayrıca bizzat yazarlar tarafından (Dilipak) pek çok İslam ülkesinin böylesi bir savaşta Batı’nın yanında saf tutacağı belirtilirken bu nasıl bir Haçlı seferi, nasıl bir Hıristiyan/İslam muharebesi olmaktadır?
Türkiye bilişimde, sanayi de kendi markalarını yaratmış da bizim mi haberimiz yok? Gerçekten inşaatla, duble yolla, üçüncü havalimanı ile -ne kadar gerilmekte olsa da- hala reel ekonomik göstergeler açısından Türkiye’den katbe kat önde olan Batı’yı nasıl ekarte ettiklerini düşünmekteler vb? Bu ve benzeri bir kaç basit soruyla bile saçma olduğu ortaya konulabilecek bu iddialar, -çapsızlığın değil- çaresizliğin göstergeleri… Acaba Batı ve Türkiye karşılıklı olarak AKP’li vatandaşlara kapılarını açsalar, Türkiye’deki kaç AKP’li yurttaş seve seve Batı’ya göçer ve yurt dışındaki kaç AKP’li yurttaş “çöken Batı”yı terk edip “yükselen yıldız” olan AKP Türkiye’sine koşa koşa gelir?
Bu absürtlüklerin bir kısmı referandum ile ilgili. Yakın ve tehlikeli bir tehdit algısı yaratmanın halkları bir diktatörlük rejimine ikna etmek açısından çok işlevsel bir enstrüman olduğu biliniyor. Kürt hareketi ile etkili biçimde yaratılamayan bu yakın ve tehlikeli tehdit algısı şimdi İslam/ Hıristiyan çatışması gündemleştirilerek yaratılmaya çalışılıyor. Bu kadarı bile, bir koltuk uğruna -yurt dışında yaşayanlar başta olmak üzere- tüm vatandaşların geleceğini büyük bir riskle yüz yüze bırakmak demek.
Ama ne yazık ki iş bu kadarla sınırlı değil. Çok yakın zamana kadar, özellikle de “Arap Baharı” sırasında iktidarda böylesi naif bir neo Osmanlıcı düşünce egemen olmaya başlamıştı. Ama şu an yaşananların, saçma bile olsa herhangi bir düşünceye bağlılıkla ilgisi olduğunu sanmıyorum.
Epeydir söylemekteyiz…
Bu her an iktidardan düşebileceğini ve düştüğü anda da, içte ve dışta çok ağır faturalarla yüz yüze kalacağını düşünen, sistem içi meşruiyeti tümüyle yok olmuş bir iktidarın nafile ve sonuçsuz çırpınışları.
Karşımızda ölüm korkusu ile aklını, izanını, vicdanını yitirmiş ve ölmemek için gerekirse tüm ülkeyi ve halkı ateşe atmaktan çekinmeyecek bir siyasal iktidar var.
Aynı duygu, akıl tutulması, panik ve paranoya yandaş kalemşörlere de sirayet etmiş durumda.
Türkiye referandumdan “hayır” çıkmasını engellemek için her türlü yalana dolana başvurabilecek, her türlü senaryoyu devreye sokabilecek, her türlü entrikayı ve baskıyı devreye sokabilecek “fıtrat”ta bir muarızla karşı karşıyadır.
“Hayır”cılar hazırlıklarını buna göre yapsın…
Yorumlar
Yorum Gönder