İNSANCA YAŞAM İÇİN SANAT VAZGEÇİLMEZDİR...

Ülkemizde ne yazık ki, sanata karşı ciddi saldırılar yaşanmaktadır. Sanat ile sanatçı bilinçli ve sistematik bir çabayla itibarsızlaştırılmak ve susturulmak istenmektedir. Sanata yönelik olumsuz politikanın çok sayıda örneğini hem Ankara'da hem de ülke genelinde artan biçimde yaşamaktayız. Son olarak, Ankara'da Akün ve Şinasi Sahneleri kapatılmaya çalışılıyor. Bir zamanlar pek çok alanda olduğu gibi tiyatro alanında da ayrı ve öncü bir yeri olan başkent Ankara, bu özelliğini yitirme ve bir sanatsal çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya.

Sanattan yana olmak ya da karşı olmak aslında ilk başta göründüğünden çok daha önemli ve derinlikli bir konu... Dolaysız biçimde nasıl bir bilim ve nasıl bir toplum sorusuna verdiğiniz yanıtla ilgili bir tercih... "Bilim aklın şiiri, şiir yüreklerin bilimidir." Bu söz büyük edebiyatçı Maksim Gorki'ye ait. Aslında bu sözü en genel anlamda sanat ve bilim ilişkisi için şu şekliyle de ifade edebiliriz. Sanat ve bilimin toplumdaki rolü beyin ve kalbin insan vücudundaki rolü gibidir.

Birbirlerini destekleyen ve her ikisi de yaşamsal önemde olan rollere sahiptir bilim ve sanat. Bilim ve sanat aynı amacın peşinde koşarlar aslında. Her ikisi de doğayı, toplumu ve insanı anlamaya, çözümlemeye çalışırlar. Aynı yol üzerinde -farklı yöntemlerle değilse de- farklı yol, üslup ve ölçütlerle yapmaya çalışırlar bunu. Ve bu amaç doğrultusunda yol alırken birbirinden yararlanır ve desteklerler. Öyle ki; büyük bilimsel eserlerde büyük sanatsal yaratıların, büyük sanatsal yaratılarda da önemli bilimsel eserlerin izleriyle sık sık karşılaşırız. Sanatsız kalan bilim, ya geriler ya da yapıcı özelliğini yitirip yıkıcılaşır...

Bilim ve sanat, bir toplumun duygu ve düşünce dünyasını besler. İnsanı ve doğayı anlama isteği ve sevgisi aşılar. Hayata farklı pencerelerden bakabilme yeteneğini ve zenginliğini kazandırır. Sanat da tıpkı bilim gibi bize eleştirel düşünmeyi öğretir. İnsan zihnini dogmaların ve hurafelerin karanlığından kurtarır. Her ikisi de olaylar ve olgular arasındaki nedensellik ilişkilerini ortaya koyarlar ve her ikisi de bunu soyutlama ve genellemeler aracılığıyla yapar. Bilimde kavramların yerini romanda tipleştirmeler alır.

Bilimsiz kalan sanat, sanat olamaz.

Mitoloji, destan, efsane olarak kalır. Sanatsız kalan bilim de temel amacını, kaygısını, misyonunu yitirir. Sanat, bilime temel amacın insanı ve doğayı korumak ve geliştirmek olduğunu hatırlatır. Sanattan kopuk bir bilimsellik ya gerileyip giderek yok olur ya da yıkıcı bir akla teslim olarak toplumun ve doğanın aleyhinde bir güce dönüşür. Sanat; felsefeyle birlikte bilime ruh ve vicdan verir, yöntemsel zenginlik sağlar.* "Önce iki büyük ozan çıktı: Goethe ve Schiller. Onlar yazdıkça dilin sınırları genişledi. Dolayısıyla Alman dilinde ifade yeteneği genişledi. Sonrasında düşünce, felsefe ve bilim genişledi..." K.Marks, Sanat ve Edebiyat Üzerine

Sanatçı topluma pencere açandır... Sanatçı, herkesin gördüğünden ötesini görebilen ve bu nedenle herkesin anlatış biçiminden çok daha ötelerde bir anlatı biçimi yaratabilendir. Bize bildiğimizin ve yaşadığımızın mutlak ve tek olmadığını gösteren, bizi başka evrenlere çağıran insandır sanatçı. "Roman okumayanlar kendilerinden çıkamaz, kendilerini başka kimsenin yerine koyamazlar. Bir tek yaşayışları vardır, ömürlerine bin bir kişinin yaşayışını sıkıştıramazlar.” der Nurullah Ataç... Sanatla kendini besleyenleri bu yüzden tek yönlü, sığ düşüncelerin peşinden sürüklemek ve sorgulamadan itaat etmesini sağlamak zordur.

 Bu yüzdendir ki; insana verili bir evrenden ve verili bir anlatıdan başka bir evren ve anlatı olamayacağını benimsetmeye çalışan," birey-vatandaş" yerine "kul-mürit" tipini ikame etmeye çalışan " dogmatik" çevrelerin sürekli olarak hedefi olmuştur sanatçılar. Bu çevreler hep sanatın ve aydının düşmanlığını yapmışlardır. Zira sanatçı aydınlık yapan ve yayandır; karanlıkla beslenen ve büyüyenlerin onlardan hoşlanmaması ve onları itibarsızlaştırmak, olmadı susturmak ve yok etmek için gayret göstermesi eşyanın tabiatı gereğidir. Yaşamımıza,geleceğimize sahip çıkmak için sanata sahip çıkmalıyız...

 Bilim ve sanatın yaydığı aydınlıkla düşüncelerini ve ruhlarını beslemeyi alışkanlık haline getiren bir toplum; sorunlarını çok daha etkili, barışçıl ve sevgiyi temel alan bir yöntemle çözme yeteneğini elde etmiş bir toplumdur. Bilim ve sanatla beslenen toplum sorgulayan, hep daha iyisini arayan, körü körüne itaat ettirilemeyecek bir toplumdur. Sanatla beslenmeyen toplum bilimi geliştiremez. Sanat damarı kesik olan bir toplum da var olduğu kadarıyla bilim çıkarcılarının ve zalimlerin amacı doğrultusunda ve/fakat toplum ve doğa aleyhine yıkıcı bir güce dönüşür.

 Yaşamımıza ve geleceğimize sahip çıkmak, yaşam damarlarımızdan birinin koparılıp atılmamasına izin vermemek için sanata ve sanatçıya sahip çıkmak zorundayız. Bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. uçamayanlar ise tavuk olurlar. "tavuk toplum", önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmaz. Charles Darwin *

Hatta çağdaş felsefenin, çağdaş insanın içinde yaşadığı somut ilişkiler bütününden kopuk, bu anlamda da sığ bir kurgusallık düzleminde, insan etkinliğinin tarihselliğine yabancı bir uğraş olarak,temelsiz ve işlevsiz kalması bu açıdan sanatın önemi daha da artmaktadır. Bir İngiliz filozof romancısı, İris Murdoch daha 60'lı yılların başında açık açık yazmıştı:" Geleneksel liberal felsefeler , tutarlı bir "insan" kavramı oluşturmada yetersiz kalmışlardır; bu durumda bize insan bireyinin, yaşanan tarihsel an'ın özgüllüğü içindeki bütünselliğini verebilmesi işini roman üstlenmektedir" (Encounter Dergisi; "Against Dryness" adlı yazı, 1961).

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-