- İKTİDAR KATINDA GÜRÜLTÜ: KAVGA MI, OYUN MU?

Son günlerde Cumhurbaşkanlığı ile Hükümet arasında ve genel olarak da AKP içerisinde artan atışma ve restleşmeleri nasıl anlamak gerekir? Normal koşullarda; bu atışmanın bir gerçeklik mi, yoksa orta oyunu olduğu mu sorgulanmaz ve doğrudan doğruya bu çatışmanın arkasındaki nedenler irdelenmeye çalışılırdı. Ama söz konusu AKP olunca insanlar haklı olarak, bu atışma bir gerçek mi yoksa belli amaçlara ulaşmak için sergilenmiş bir "siyasal tiyatro" mu diye sormaktan ve soruna öncelikli olarak buradan bakmaktan kaçınamıyorlar. En geniş midelerin bile kaldırmakta zorluk çekeceği her türlü bayağılık, son yıllar içinde Türkiye'de olağanlaştırıldı. Bu nedenle devletin en tepesindekiler arasındaki en yakası açılmadık itham ve hakaretlerin bile "siyaset gereği" olabileceğinden şüphe eder hale gelmiş durumdayız. Kibirli ulusalcılar yıllardır halkın cahil olduğunu söyleyip, bu saptamanın ardından -halkı siyasal mücadele içinde eğitme sonucu çıkaracaklarına, - elitist bir diktatörlük hayallerine dalmayı yeğlemekteler. Muhafazakarlar ise tam aksine halkın siyasal cehaletini kendi iktidarlarının "kutsal garantisi" olarak görüyorlar. Bir yandan bu cehaleti demagojik söylemlerle pohpohlarken, diğer yandan da, sonuna kadar istismar etmeyi bir siyaset yöntemi olarak kullanıyorlar. Ama bu iş AKP dönemindeki kadar bayağı biçim ve yöntemlere daha önce hiç ulaşmamıştı. En yüksek makamları işgal edenler birbirlerine yönelik "hırsız, yalancı, darbeci "vb. gibi en ağır suçlamalarda bulunuyor ama çoğu kimse tüm bunların bir "tiyatro"dan ibaret olduğu, perde arkasında ise sarmaş dolaş bir ilişkinin yaşandığı kanaatini taşıyor. Sistemin en tepesindeki çürümenin aldığı boyutu anlamak için tek başına yeterli bir veri aslında bu. II- DANIŞIKLI DÖVÜŞ İSE NEDEN? Bu bir danışıklı dövüşse, bu dövüşün birkaç önemli nedeni olabilir: 1- Başkanlık sistemi ile ilgili yapılan kamuoyu anketleri -AKP'li seçmenlerin ciddiye alınabilir bir bölümü de dahil- halkın önemli bölümünün sistem değişikliğini gereksiz ve yararsız bulduğunu gösteriyor. Bu tartışmalar bugünkü sistemle işin yürümeyeceği ve Tayyip Erdoğan'ın dışlanacağı kanaatini yaratmaya yönelik olabilir. Böylece Tayyip Erdoğan'a "Elimi bağlamaya çalışıyorlar. Bana başkanlık verin..." propagandası yapma fırsatı yaratılması düşünülmüş olabilir... 2- Seçimler öncesinde muhalefetin en önemli argümanlarından biri de, "başbakanlık koltuğunun boş olduğu"dur. Davutoğlu, muhalefet tarafından "buçuk başbakan", "kukla başbakan" olmakla suçlanmaktadır. Başbakan hakkında oluşmaya başlayan "zayıf -etkisiz siyasi figür" algısının AKP'nin oy desteğini zayıflatması muhtemeldir. Dolayısıyla bu tür bir mizansenle Davutoğlu'na yönelik, "kukla-zayıf başbakan" propagandaları etkisizleştirilmek istenmiş olabilir. 3- AKP hem Kürt hareketinin siyaset üzerindeki baskısını azaltarak seçimi sorunsuz atlatmak hem de kaybetmeye başladığı Kürt oylarını geri almak istiyor. Bu amaç doğrultusunda da barış sürecini yeniden alevlendirmesi zorunlu. Fakat öte yandan bu adımların Türk milliyetçiliği güçlü olan tabanda tepki çekeceği kesin. Bu tepkiler en aza indirilmeli ki, "dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" akıbetiyle karşılaşılmasın... Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık düzeyinde bir iş bölümü yapılmış olması muhtemel bir seçenektir. Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık arasında barış süreci eksenli böyle bir çatışma görüntüsüyle, milliyetçi oylar Cumhurbaşkanı aracılığıyla kontrol altında tutulmak isteniyor olabilir. III- ÇATLAK GERÇEK... Bunlar bir olasılık tabii. Ama, AKP'de giderek bir hesaplaşmaya dönüşen gerçek bir çatışma olduğu bir olasılık değil; apaçık bir geçek... Böyle bir çatışmanın varlığını bize hem siyasetin genel kuralları hem de güncel veriler yeteri açıklıkta ortaya koyuyor. Sendika Org'ta yayınlanan "Toplumsal Muhalefette Kritik Kavşak: İki Adım Geri mi, On Adım İleri mi?" başlıklı yazımızda siyasetin genel kurallarından kalkarak şunları söylemiştik: "Gerek ülke içinden gerekse de uluslararası alandan bakıldığında egemen güç bloğunun AKP ile ilişkilerinde bir çatlama olduğunu söylemek yanıltıcı olmaz. ... Uluslararası ve yerel egemen güçlerin ana gövdesi, belki tümden AKP’yi değil ama, “Topal Osman Sendromu”na tutulan Erdoğan’ı en zararsız biçimde oyun dışı bırakmanın yollarını arıyor... Siyasetin en şaşmaz kurallarından birisi de, böylesi iç ve dış basınçlarla karşı karşıya olan bir partinin, kendi içinde de çatlaklar oluşmasının kaçınılmazlığıdır. Cemaat/parti çatışması spesifik bir olay değil, parti içi ittifakların uğradığı erozyonun ilk önemli göstergesiydi... Gezi olaylarından önce başlayan, Gezi ile daha görünür hale gelen bu çatlaklar, RTE’nin tek adamlığı dayatması sürecinde daha da genişlemiştir." Biz Marksistler açısından, tümüyle anlamsız olmasa da burjuva siyaset açısından seçimlerin ve oy oranlarının belirleyici olmadığı aşikardır. Dış ve iç sermaye desteklerini büyük ölçüde yitirmiş ve halkın en az yarısının nefretini üzerinde toplamış bir siyasi yapı aldığı oy oranı ne olursa olsun yönetebilirliğini kaybetmiştir. AKP bu süreçte ya "Sarı Öküz"ü gözden çıkaracak ya da tümden gözden çıkarılacaktır. Parti içindeki çatlağın esas kaynağı bu durumdur. Güncel gelişmeleri arka arkaya koyduğumuzda da yaşananların, " danışıklı dövüş" sınırlarını oldukça aşan bir mahiyete sahip olduğunu gözlemliyoruz. AKP içinde son dönemde"Yüce Divan", Hakan Fidan'ın milletvekilliği, Hazine/faiz, başkanlık sistemi, barış süreci vb. gibi tüm kritik konularda ciddi çatlaklar oluştuğunu gözlemliyoruz. Çok sert suçlama ve hakaretlerle birlikte yürüyen bu iç tartışmaların tümünü "danışıklı dövüş" olarak değerlendirmek mümkün değildir. Eğer böyle ise; hele hele M. Gökçek gibi çatışmayı "çamur güreşi" seviyesine çeken tiplerin de dahil olmasından sonra, bu görüntünün AKP açısından getirisinden çok götürüsü olacaktır. AKP kurmaylarının bunu görmediğini ve hesap edemediğini düşünmek oldukça zordur. IV-KAVGA SÜRECEK... Arınç'ın; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı M. Gökçek'e çok sert ifadelerle yanıt verdiği basın toplantısında, siyasi taktik ve diplomasi nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "hürmet ve saygı" bildirmesi çoğu basın organı tarafından "geri adım" ve "Erdoğan'a biat" olarak yorumlandı. Oysa tam aksine, Arınç bir kez daha ve net biçimde "izleme komitesi" konusunda karar vericinin hükümet olduğunun ve bu uygulamanın süreceğinin altını çizdi. Daha da ötesi konuşmasında en üst makama "aba altından sopa göstermeyi" de ihmal etmedi. Arınç'ın şu sözlerinin hedefi çok açıktır. "... birileri arkadan kuklacılık yaparak bunu (M. Gökçek'i kastediyor-bn) kullanmak istemişse benim kulaklarım iyi duyar, onları teşhir ederim. Onlar da şimdiden korkmaya başlasınlar." Belli ki bu kavga aşama aşama artarak sürecek... Bizler açısından asıl önemli olan ise, bu kavga sayesinde ortaya saçılacak kirli gerçeklerin özenle takip edilmesi ve üstüne gidilmesidir. Burjuva/dinci siyasetin kirli içeriği konusunda halkın aydınlatılabilmesi için bu süreci etkili biçimde kullanabilmek büyük önem taşıyacaktır. Çok daha önemli ve stratejik olanı ise, artık sonbaharını yaşayan AKP'nin geritetilmesine endeksli salt anti AKP eksenli savunmacı bir politikanın ötesinde, AKP sonrasını sol bir güçlenme ile karşılamayı hedefleyen daha ofansif bir politika hattını bugünden örebilmektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-