DIŞ BASIN BÜLTENİ 9 Eylül 2016

ECONOMIST: “TÜRKİYE’DE BAŞLATILAN CADI AVI, MCCARTHY DÖNEMİNDEN BİLE DAHA BÜYÜK” Economist dergisi, 15 Temmuz sonrası dönemin cadı avına dönüştüğünü yazdı. Dergi, “Yaşananlar McCarthy’nin komünist avından da daha büyük” dedi. Haftalık İngiliz Economist dergisi, ‘Türkiye’de Gülen Temizliği’ başlığını kullandığı haberinde, “Birçok yabancı uzman, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek üzere planlanan darbe girişiminde, farklı çevrelerden gelen subayların yer aldığını düşünüyor. Ama hükümet özellikle cemaati suçluyor ve birçok Türk de hem fikir. Erdoğan’ın cemaate yönelik başlattığı temizlikte şu ana kadar 100 binden fazla kişi süpürüldü. 50 bin kamu çalışanı, askerler, gazeteciler, pilotlar ve iş adamları... Hepsi hedefte” ifadelerini kullandı. Türkiye’de yaşanan tasfiye ve gözaltıların 1950’lerin başında ABD’de Senatör Joseph McCarthy’nin yönettiği ve komünistleri hedef alan cadı avı sürecine benzediğini ancak Türkiye’de yaşananın çok daha büyük olduğunu belirten Economist, “Son kurbanlar arasında, Gülenci bir gazetede yazısı yayımlanan bir pop şarkıcısı [Atilla Taş] da var. Bir balet de [İzmir Devlet Opera ve Balesi Başbaleti Yücel Emre Kaynarsu] evini Gülenci bankalar üzerinden sattığı iddiasıyla görevden alındı ki balet bunu reddediyor. Binlerce okul, şirket ve dernek kapatıldı. Bir bakan Gülencilerin 4 milyar dolarlık mal varlığına el konulduğunu açıkladı.Bu sırada, temizlik Türkiye’nin Kürt azınlığına da sıçradı. Hükümet 14 bin öğretmeni PKK ile bağlantılı olduğu iddiasıyla görevden alıyor. Cadı avı bir başladı mı, durdurmak çok zor” şeklinde kaydetti. Gülen hareketinin yıllar içinde nasıl bu kadar büyüdüğü sorusuna da yanıt arayan İngiliz dergisi, “Cemaatin yükselişinin kökeninde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün getirdiği laik sistemle İslam arasında uzun süredir devam eden mücadele var. Fethullah Gülen 1940’larda Türkiye’nin doğusunda hayata geldi. 70’lerde yoksul öğrenciler, Gülen’in tasavvuf ve Türk milliyetçiliği ile harmanladığı vaazlarına akın ediyordu. Zengin takipçileri vakıf ve dernekler, gazete ve okul ağları kurdu ve buralardan çıkan -neredeyse tamamı erkek- mezunlar Türkiye’deki iş çevrelerine ve devlete girerek Kemalizm’in İslamcılık karşıtı doktirini test etmeye başladı” dedi. Gülen’in 1999’da ABD’ye yerleştiğini ve bir süre sonra Türkiye’nin laik düzenini bozmaya çalışmakla suçlandığını hatırlatan Economist, “Gülen bir video kaydında takipçilerini devletin kontrolünü ele geçirmeye çağırdığı ve sistemin atardamarlarında, kimseye varlığınızı fark ettirmeden ilerlemelisiniz. Tüm devlet gücünü elinizde toplayana kadar da beklemelisiniz’ dedi” diye kaydetti. AKPnin 2002 seçimlerini kazanmasıyla, Gülen için rehabilitasyon yolunun açıldığını vurgulayan Economist, “2006’da mahkeme Gülen’i beraat ettirdi. Gülen, dinler arası diyalog ve bilimin önemi hakkındaki vaazlarıyla, aydın İslam’ın sözcüsü haline geldi. Cemaatle bağlantılı öğretmen ve gönüllüler dünyanın dört bir yanına dağılarak, Türk diplomatlara yolu açtı” diye yazdı. 2009’da Türkiye’nin Afrika’da 12 büyükelçiliği olduğu, şu an ise bu sayının 39 olduğu bilgisini de veren Economist, “AKP yönetiminde Gülen taraftarları hükümette binlerce iş kaptı. Bunlar eski tutucu laiklerin yerini aldı ve Türklerin şu an paralel devlet adını verdiği yapıyı oluşturdu. Gülenciler devlete yerleştikten sonra rakiplerine yönelik bir av başlattı. Ergenekon, KCK ve Fenerbahçe’ye yönelik davalarına o dönemde Gülenci gazeteler alkış tuttu” dedi. 2012’de tutuklanan eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un o dönemde Erdoğan’ı cemaat konusunda uyardığını söylediğini de belirten dergi, “Erdoğan ancak 2012’de, bürokratları MİT müsteşarını gözaltına almak isteyerek ona karşı geldiğinde cemaate saldırmaya başladı. Erdoğan bir yıl sonra Gülencileri AKP’li bakanları hedef alan bir yolsuzluk skandalı düzenlemekle suçladı” diye yazdı. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından hükümetin hatalarını Gülencilerin üzerine atarak tarihi yeniden yazdığını kaydeden Economist şöyle devam etti: “Hükümet, PKK ile barış sürecinin çökmesi ve IŞİD’e karşı mücadelede geç kalınmasından Gülencileri sorumlu tutuyor. OHAL’deki ülkede Erdoğan’ın baskısını kontrol edebilecek hiçbir şey bulunmuyor. Paranoya ülke sınırlarını aştı. Hollanda’da Gülen okullarına giden çocuklar tehdit edildi. Bulgaristan ise bir kişiyi Gülen’le bağlantılı olduğu gerekçesiyle Türkiye’ye iade etti. Anadolu Ajansı, seri üretim halinde ülke ülke, şirket şirket, isim isim Gülen’le bağlantılı olduğu iddia edilen herkesin kara listelerini yayınlıyor. Son olarak bir Türk savcı [İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Soruşturma Bürosu Savcısı Zafer Dur] Fethullah Gülen’in 90’larda Vatikan’da görüştüğü Papa 2. Jean Paul tarafından gizli kardinal olarak atandığını iddia etti”. Laik Türkler’in Gülen’i sevmediği, hatta 2000’lerde yaptıkları tasfiyelerde Gülen’i hedef aldıklarını da ifade eden İngiliz dergisi, “Laik Türklerin hükümetin cemaatle mücadelesinde en açık desteği İstanbul Yenikapı’da 7 Ağustos’ta yapılan mitingde verdi” şeklinde kaydetti. Economist haber analizini, “Ama Gülen’le gerçek bir bağlantısı bulunmayan birçok insanın tasfiye edilmesi, AKP’nin diğer karşıtlarında, hatta bazı AKP’lilerde bile sıranın kendilerine de gelebileceği korkusu yarattı” yorumuyla noktaladı. MITTELDEUTSCHE ZEITUNG: “ALMANYA VE TÜRKİYE ARASINDA GENEL BİR NORMALLEŞME SÜRECİ BAŞLIYOR” Mitteldeutsche Zeitung gazetesi, Türkiye’nin Alman vekillere İncirlik’teki Alman birliğini ziyaret etmesi için yeşil ışık yakmasına dikkat çektiği haberinde, “Bu adım genel bir normalleşme sürecini de beraberinde getirecek” dedi. Alman gazetesi, “Bu adım genel bir normalleşme sürecini de beraberinde getirecek Bu sonuç iki taraf için de iyi, kimse saygınlığını yitirmiş olmuyor, diyalog devam ediyor. Özellikle Türkiye Cumhurbaşkanı’na sunulan yatırım paketi, onu içinde bulunduğu siyasi çıkmazdan kurtardı” diye yazdı. Erdoğan’ın Federal Meclis’in Ermeni kararı ile İncirlik’e Alman vekillerin ziyaretini iç siyaset kaygısıyla ilişkilendirdiğine de vurgu yapan gazete, “Böylece kendisini halkına her zaman olduğu gibi güçlü lider ve ‘güçlü Türkiye’nin dış ülkeler tarafından aşağılanmasını önleyen politikacı olarak lanse etmek istiyordu. Bundan sonra artık gerçekten önemli işler konusunda, örneğin vize serbestîsine ilişkin görüşmeler, terörle mücadele ve Türkiye’de insan hakları durumu gibi konularda birlikte çalışmalar yapmak için Berlin-Ankara hattındaki ilişkilerin normalleşmesi ümit edilir” şeklinde kaydetti. NEUE OSNABRÜCKER ZEITUNG: “ALMANYA’NIN POZİSYONU ZAYFLAMIŞ DURUMDA” Neue Osnabrücker Zeitung’un de aynı konuya ilişkin, “Almanya’nın pozisyonu zayıflamış durumda. Federal hükümet Türkiye Yönetimi ile yeniden nasıl göz hizasına gelebileceğini düşünmek zorunda” dedi. Gazete şöyle devam etti: “Çözüm bulundu. Federal hükümetin Federal Meclis’in tartışmalı Ermeni kararı ile arasına mesafe koyması ile birlikte Türkiye Yönetimi de Federal Meclis’i aşağılayıcı tavrından vazgeçti. Bu uzlaşma diplomatik kanalların araya girmesiyle oluşan real politikaların bir sonucu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın pragmatik dış politikalar da uygulama kabiliyeti olması, Rusya ile yakınlaşmasından da anlaşılıyor. Berlin ve Ankara arasında bundan sonra da pragmatik politikalar devrede kalacak, ancak ilişkiler dengesi farklı olacak. Almanya’nın pozisyonu zayıflamış durumda. Federal hükümet Türkiye Yönetimi ile yeniden nasıl göz hizasına gelebileceğini düşünmek zorunda”. VOLKSSTIMME: “ERDOĞAN’IN ÖNÜNDE DİZ ÇÖKÜŞ DEĞDİ” Volksstimme adlı gazetesi de “Cumhurbaşkanı Erdoğan önünde yapılan diz çöküş değdi” şeklinde kaydetti. Alman gazetesi, “Almanya-Türkiye ilişkileri inişli çıkışlı. Hafta başında Deutsche Welle’nin Türkiye Spor Bakanı ile yaptığı bir söyleşi nedeniyle ortaya çıkan tartışma sonunda inişe geçen ilişkiler, İncirlik uzlaşması ile yine yukarı doğru sıçrama yaptı. Bunu ise basit bir olay, Alman vekillerin İncirlik’i ziyaret etmesine izin verilmesi olanaklı kıldı. İzin konusu tamamen siyasi bir olaya dönüşmüştü, zira Türkiye Federal Meclis’in Ermeni soykırımı kararına misilleme yapmak istiyordu” dediği haberinde, “Başbakan Merkel’in bu kararın hukuki bir bağlayıcılığı olmadığını söylemesi üzerine İncirlik’in kapıları vekillere açıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan önünde yapılan diz çöküş değdi. Yakında yeniden ilişkilerin olumlu çizgide yürümesi ihtimal dışı değil. Türkler için vize serbestîsi şimdiye kadar yürürlüğe girmedi. Ancak bu konu Avrupa açısından hayati öneme sahip Türkiye ile Geri Kabul Anlaşması’nın bir parçasını oluşturuyor. İlişkilerin yönünü tayin etmede ise Türkiye karar mekanizmasının başında oturuyor” ifadelerini kullandı. DEUTSCHE WELLE ALTI SORUDA TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİNİ DERLEDİ Türkiye’deki darbe girişimi sonrasında Ankara ile Brüksel arasında gerginlik yaşanıyor. Son günlerde yapılan üst düzey temaslarla ilişkilerin yeniden normalleşmesi hedefleniyor. Türkiye’de 15 Temmuz’daki darbe girişiminden bu yana Ankara ile Brüksel arasında soğuk rüzgârlar esiyor. Ankara, AB’nin darbe girişimi sonrasında Türkiye ile dayanışma göstermediğini savunuyor. Darbe girişimi sonrasındaki gözaltı, tutuklama ve ihraçlar ise AB’nin eleştirilerine yol açıyor. Ankara-Brüksel hattındaki gerginlik, özellikle Türkiye ile AB arasındaki mülteci anlaşmasının geleceği konusunda soru işaretleri yarattı. Ancak son günlerde Ankara ile Brüksel arasındaki ilişkilerin yeniden normalleşmesi için çaba gösteriliyor. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz’un 1 Eylül’de Ankara’ya gerçekleştirdiği ziyaret darbe girişimi sonrasında Türkiye ile AB arasındaki ilk üst düzey temas oldu. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve AB Komisyonu’nun Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn’ın ise bugün Ankara’da temaslarda bulunması bekleniyor. Peki, Türkiye ile AB arasındaki ilişkiler neden gerildi, bu gerginlik nasıl aşılacak? Konuya ilişkin sorular ve yanıtlar şöyle: Türkiye neden hoşnut değil? Türk hükümeti, darbe girişimi sonrasında AB’nin gösterdiği tavırdan hoşnut değil. Türkiye, darbe girişimi sonrasında AB’nin yeterince destek vermemesini eleştiriyor. Ayrıca AB’ye üye ülkelerin Türkiye’de darbe girişimi sonrasındaki gözaltı, tutuklama ve ihraçları eleştirmesi Ankara’da sıkıntı yaratıyor. Ancak Türkiye yine de AB ile ilişkiyi sürdürmek istiyor. AB Bakanı Ömer Çelik Ankara’nın AB’nin tavrına ilişkin hoşnutsuzluğunu dile getirse de, Türkiye’nin AB ile daha sıkı işbirliği hedefinde olduğunu vurguladı. Türkiye mülteci anlaşmasından vazgeçebilir mi? Ankara ile Brüksel arasındaki gerginliğe rağmen AB Bakanı Ömer Çelik, Türkiye’nin mülteci anlaşmasına bağlı olduğunu vurguladı. Mart ayında Ankara ile Brüksel arasında imzalanan anlaşma uyarınca, Türkiye kendi toprakları üzerinde Yunanistan’a giden her mülteciyi geri kabul etmek zorunda. Bu anlaşma sayesinde AB’ye gelen mülteci sayısında önemli düşüş kaydedildi. BM Mülteci Yüksek Komiserliği verilerine göre, bu yılın başında Yunanistan’a gelen sığınmacı sayısı ayda 50 bin olarak kaydedilirken, ağustos ayında bu sayının 3 bin 400 olduğu belirtildi. Neden mülteci anlaşmasının feshedilmesinden endişe ediliyor? AB mülteci anlaşması çerçevesinde Türk vatandaşlarına vize muafiyetinin hızlandırılması konusunda yeşil ışık yaktı. Vize muafiyeti uygulamasına haziran ayında başlanması öngörülüyordu, ancak Türk hükümeti AB’nin talep ettiği şekilde terörle mücadele yasasının yumuşatılmasını kabul etmedi. Başbakan Binali Yıldırım, AP Parlamentosu Başkanı Martin Schulz ile yaptığı görüşme sonrasında, terörle mücadele yasasında değişiklik yapmayacaklarını tekrarladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen haftalarda yaptığı açıklamada, eğer Ekim ayına kadar Türk vatandaşlarına AB ülkeleri için vize muafiyeti sağlanmazsa, mülteci anlaşmasını feshetmekle tehdit etmişti. Vize muafiyeti kademeli olarak yürürlüğe girebilir mi? Türkiye’de terörle mücadele yasasında istenen değişiklikler yapılmadan, vize zorunluluğunda esneklik sağlanarak belirli bir gruba vize muafiyeti uygulanması bile AB tarafından düşünülmüyor. AB Komisyonu’nun Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn hafta sonunda yaptığı açıklamada, AB’nin diğer ülkelerle de vize muafiyeti konusunda görüşmeler sürdürdüğünü hatırlatarak, her ülke için aynı kuralların geçerli olduğunu vurguladı. Hahn, bu nedenle de esneklik beklenmemesi gerektiğini dile getirdi. Türkiye ile AB arasındaki gerginliğin aşılmasında Avrupa Konseyi nasıl yardımcı olabilir? AB’ye ait olmayan bir kuruluş olan Avrupa Konseyi, Türkiye ile AB arasındaki gerginliğin aşılmasında bir çeşit arabulucu rol oynayabilir. Ancak Avrupa Konseyi, Türkiye’de darbe girişiminde bulunanlara yönelik davalarda gözlemci olarak doğrudan bir rol üstlenmek istemiyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Çarşamba günü Strasbourg’daki temasları sırasında “sürecin şeffaf” olacağına dair güvence vererek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin Türkiye için rehber olmaya devam edeceğini vurguladı. Ankara, bu süreçte Avrupa Konseyi uzmanları ile işbirliği yapmak istiyor. Terörle mücadele yasası konusunda Türkiye ile AB arasındaki anlaşmazlığın giderilmesi konusunda Avrupa Konseyi’nin rol oynayabileceği ise belli belirsiz bir umut olmaktan öteye geçemiyor. Bundan sonra ne olacak? Ankara ile ilişkileri normalleştirme yönünde AB’nin çabaları sürüyor. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini ve AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn Türk hükümetinin temsilcileri ile görüşmelerde bulunmak üzere Cuma günü Ankara’da temaslarda bulunacak. GAZETECİLER, TÜRKİYE’Yİ KONSEY’E ŞİKAYET ETTİ Gazeteci kuruluşları Türkiye Gençlik ve Spor Bakanlığı yetkililerinin Deutsche Welle’ye ait video kaydına el koymasını Avrupa Konseyi’ne şikayet etti. Merkezi Brüksel’de bulunan Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ), Uluslararası Gazeteciler Federasyonu (IFJ) ve Index sivil toplum kuruluşu, Deutsche Welle’ye ait video kaydına Türkiye Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda el konulmasını Avrupa Konseyi’ne şikayet etti. Söz konusu şikayet Avrupa Konseyi’nin internet sayfasında yer aldı. Şikayette Türkiye Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç’ın Deutsche Welle’nin Conflict Zone adlı programına konuk olarak sunucu Michel Friedman’nın sorularını yanıtladığı, bu söyleşide Temmuz ayındaki darbe girişimi, ardından yaşanan gözaltılar, toplu işten çıkarmalar, medya ve kadınların içinde bulunduğu güncel duruma ilişkin sorular yöneltildiği belirtildi. Bu söyleşinin ardından video kayıtlarına bakanlık yönetimince el konulduğu belirtilerek, yaşananlar "basın özgürlüğünün ihlali’ şeklinde nitelendirildi. Avrupa Konseyi sözcüsü Daniel Höltgen, Türkiye’nin genellikle kendisine yöneltilen suçlamalarla ilgili hızlı ve ayrıntılı bilgi verdiğini belirtti. Avrupa Konseyi internet sayfasında basın özgürlüğünün ihlal edildiği ya da kısıtlandığı vakaları gündeme getiriyor. Türkiye 1950 yılından beri Konsey’e üye. Avrupa Konseyi 47 üye ülkeden oluşan hükümetlerarası bir kuruluş. AB ile herhangi bir organik bağı olmayan kuruluş insan hakları, medya, sosyal dayanışma, yerel demokrasiler gibi alanlarda faaliyet gösteriyor. ALMANYA SAVUNMA BAKANI İNCİRLİK PAKETİNİ ONAYLADI Almanya Savunma Bakanı, Alman vekillerin Ekim ayındaki İncirlik ziyaretinin planlandığı gibi yapılabileceğini belirtti. Bakan, Almanya’nın İncirlik için 58 milyon Euroluk bir yatırım paketi hazırladığını da onayladı. Almanya Savunma Bakanı Ursula von der Leyen, salı günü Berlin’de yaptığı açıklamada Alman milletvekillerin ekim ayı için planlanan İncirlik Üssü’nü ziyaretinin ertelenmeyeceğini düşündüğünü belirtti. Von der Leyen “Ekim ayı başında İncirlik Üssü’ne gitmeyi planlayan Alman parlamenterler grubunun ziyaretlerini planlandığı biçimde gerçekleştireceklerini düşünüyorum” diye konuştu. Almanya Başbakanı Angela Merkel de hafta sonu Çin’de yapılan G20 Liderler Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı ikili görüşmenin ardından Alman milletvekillerine İncirlik Üssü’nü ziyaret etmeleri konusunda izin verileceğini düşündüğünü söylemişti. Almanya Savunma Bakanı, ayrıca Almanya’nın İncirlik Üssü için 58 milyon Euro’luk bir yatırım paketi hazırladığını da onayladı. Savunma Bakanı von der Leyen henüz para akışı olmadığını belirtti. Alman Savunma Bakanlığı Sözcüsü Jens Flosdorff de Der Spiegel dergisinin kendisi ile yaptığı söyleşide, İncirlik Üssü’nde Alman askerlerinin operasyonları için 58 milyon Euro tutarında bir yatırım paketi hazırlandığını, bu konuda Türkiye ile bir protokol üzerinde görüşüldüğünü, ancak henüz imzalanmadığını bildirmişti. Sözcü Flosdorff, Alman askerlerinin İncirlik’teki misyonunun ötesinde seyyar bir savaş yönetim merkezi satın alınmasının zaten gerekli görüldüğünü, bu merkezde devreye girecek teknolojinin başka üslerde de kullanılabileceğini söyledi. İncirlik’te Alman Tornado keşif uçakları için 26 milyon Euro’luk maliyeti olacak olan bir uçuş pisti ile askerler ve diğer personel için bir bina inşa edilmesi öngörülüyor. Seyyar savaş yönetim merkezinin 30 milyon Euro’ya malolacağı belirtiliyor. Merkezin zemini için de iki milyon euroluk bir kaynak planlandı. Der Spiegel dergisinin haberinde ilkbahardan bu yana planlanan yatırım bütçesinin Türkiye’nin Alman milletvekillerinin İncirlik’e ziyaretine izin vermemesi nedeniyle askıya alınmış olduğu da yer alıyor. Federal hükümetin ekim ayında Alman milletvekillerinin İncirlik’i ziyaret etmesine izin verileceğinden yola çıkıldığı için Alman askerlerinin Türkiye’deki misyonunun da uzatılması bekleniyor. 250 Alman askerinin görev yaptığı İncirlik Üssü’nde Almanya Tornado keşif uçakları ile IŞİD militanlarına karşı uluslararası koalisyon güçlerinin düzenlediği hava operasyonlarını destekliyor, savaş uçaklarının havada ikmaline olanak sağlıyor. NEW YORK TIMES: “MERKEL’İN BAĞLILIK ÇAĞRISI TERS ETKİ YARATIR” New York Times gazetesi, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in ülkedeki Türk toplumundan Almanya’ya bağlılık istemesinin haksız ve tes etki yapacağını belirtti. Bu tür çağrıları haksız ve ters etki yapacak talepler olarak niteleyen Amerikan New York Times gazetesi, ‘Angela Merkel’in Alman Türkler İçin Sadakat Testi’ başlığını kullandığı haberinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sadece başka hükümetlerle değil, aynı zamanda Almanya’daki Türk toplumunun ülkenin geri kalan kısmıyla ilişkilerini de bozmakta olduğunu öne sürdü. Almanya ile Türk toplumu ile ilgili sıkıntının Alman Federal Meclisi’nin 1915 olaylarını soykırım olarak niteleyen karar tasarısını benimsemesi ile tırmanmaya başladığını ve Türk hükümeti gibi Almanya’daki Türklerin de kararı şiddetle protesto ettiğini kaydeden ABD’li gazete şöyle devam etti: “Almanya’daki Türklerin Erdoğan hükümetine desteği yaz aylarındaki darbe girişiminden sonra çok büyüdü. Berlin ve Köln’de düzenlenen protesto gösterileri Almanya’nın geri kalan kısmı arasında çifte bağlılık ile ilgili kuşkuları derinleştirdi. Sayın Merkel ise Alman Türklerden Alman devletine bağlılık talep ederek Sayın Erdoğan’ın onları Almanya’nın geri kalan kısmından ayrıştırıp Alman topraklarında bir Türk bölgesi haline getirme projesine razı oluyor ve böylece karşılıklı yabancılaşma hissiyatını derinleştiriyor." “Buna karşın ancak Merkel’in Almanların büyük bir kısmının adına da konuşması moral bozucu” diyen ABD’li gazete, “Halbuki, zaman zaman ortaya çıkan gerilimler ve aksiliklere rağmen ve Türk kökenli Almanların ortalama altındaki eğitim ve refah düzeyine rağmen, Almanya yeni yeni onların entegrasyonunu bir başarı öyküsü olarak göstermeye başlamıştı”ifadeleriyle haberini noktaladı. ESKİ PAPA: “ERDOĞAN İLK BAŞTA BENİ KABUL ETMEK İSTEMİYORDU” Eski Papa 16. Benedetto, görev yaptığı dönem boyunca yaşadıklarını anlattığı bir kitapta en hassas ve zor ziyaretini Türkiye’ye yaptığını yazdı. Şubat 2013’te istifa eden eski Papa, bugün çıkan ‘Son Sohbetler’ başlıklı kitabında görevi süresince en hassas ziyareti Türkiye’ye yaptığını ve bunun Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili kısmını anlattı. Papa 16. Benedetto, Eylül 2006’da Almanya’daki Regensburg Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada İslam’la ilgili söylediklerinin Müslümanlar arasında infiale yol açmasının ardından, Kasım 2006’da Türkiye’ye yaptığı ziyaretin en hassas gezisi olduğunu söyledi. Kendisine sorulan ‘En hassas seyahatiniz hangisiydi?’ şeklindeki soruya eski Papa şöyle yanıt verdi: “ “Muhtemelen Türkiye’ye yaptığım seyahatti. Regensburg konuşmasının yarattığı toz bulutu hala dinmemişti. Bu yüzden Erdoğan ilk başta beni kabul etmek istemiyordu. Fakat yavaş yavaş atmosfer ısınmaya başladı ve sonunda da gerçek bir anlayış sağladık. Ama ilk başta hassas bir andı, her iki tarafın da yüreklerini açtığı için Tanrı’ya müteşekkirim

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-