HRW: “KÜRTLERE BASKI KAYGI VERİCİ”
New
York merkezli insan hakları kuruluşu Human Rights Watch (İnsan Hakları İzleme
Örgütü/HRW), Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) bazı milletvekillerinin ve
Demokratik Bölgeler Partisi’nden (DBP) bazı belediye başkanlarının hapiste
olması ile yerel yönetimlere el konmasını, hayati bir dönemde seçmenlerin
temsil hakkının çalınması olarak nitelendirdi.
HRW, HDP’nin iki eş başkanı
ve 11 milletvekili ile DBP’nin seçilmiş 90 eş belediye başkanının cezaevinde
olduğunu hatırlattı. HRW, ayrıca seçimle iş başına gelmiş 103 belediyeden 82’sine
de kayyum atanmak suretiyle el konduğunu kaydetti.
Yapılan açıklamada, “Demokratik
olarak seçilmiş yetkililere yapılan baskılar yalnızca kendilerinin siyaset
yapma, örgütlenme ve ifade özgürlüklerinin değil, aynı zamanda onlara oy verip
göreve getiren seçmenin de haklarının çiğnenmesi demektir” ifadesi yer aldı.
İki partiden binlerce
yönetici ve üyenin de 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana gözaltına alındığı
ve tutuklandığı kaydedilen raporda her iki partinin de bu durumda referandum
öncesinde kampanya yürütme imkanlarının büyük ölçüde sınırlandığına dikkat
çekildi.
HDP’ye göre son 8 ayda 5
bin 471 parti yöneticisi gözaltına alındı ve bunlardan 1482’si tutuklandı. DBP’nin
verilerine göre ise partinin aynı dönemde 3547 üyesi tutuklandı.
HRW Avrupa ve Orta Asya
Masası Başkanı HughWilliamson, bu baskıların tam da ülkede geleneksel
parlamenter sistemden yetkilerin başkanlık makamında toplayan bir başka rejime
geçişi öngören bir anayasayı oylamaya hazırlanırken yaşanmasının kaygı verici
olduğunu söyledi.
Williamson “Hükümetin son
seçimlerde beş milyon oy almış bir muhalefet partisinin liderleri ve milletvekillerini
hapse atması Türkiye demokrasisine derin zarar vermektedir. Bunun ülkenin
geleceği hakkında hayati bir ulusal tartışma yapılırken gerçekleşmesi durumu
iki misli kaygı verici kılmaktadır. Bu partilere yönelik bastırma, milyonlarca
seçmenin parlamentodaki temsilcilerinin, doğu ve güneydoğuda geniş bölgelerdeki
seçmenlerin de yerel temsilcilerinin çalınmasıdır” dedi.
HRW söz konusu partilerin
binlerce yönetici ve üyesinin de gözaltına alındığı ve bir kısmının
tutuklandığını aktararak, Türkiye’yi uluslararası ve bölgesel insan hakları
anlaşmalarından doğan sorumluluklarına uymaya çağırdı.
HRW dokunulmazlıkların
kaldırılmasının bir defaya ve döneme mahsus oluşu ve açılan soruşturmaların
yoğunluğuna dikkat çekerek, değişikliğin görünürde bütün partileri kapsamasına
rağmen yalnız HDP milletvekilleri için fiili sonuç doğurduğuna dikkat çekti:
"Dokunulmazlıkları
kaldıran 2016 Mayıs’ındaki geçici anayasa değişikliği o sırada hakkında
soruşturma bulunan 154 milletvekilini kapsıyordu ve bunların 55’i HDP
milletvekiliydi. Sadece oylamadan önceki bir ay içinde savcılar HDP
milletvekilleri hakkında 152 yeni soruşturma açmıştı."
Açıklamasında “Yetkililerin
demokratik olarak seçilmiş yetkililere karşı attığı adımlar, Türkiye’nin
uluslararası ve bölgesel insan hakları hukuku çerçevesinde korumakla sorumlu
olduğu haklara aykırıdır” diyen HRW, Uluslararası Temel ve Siyasi Haklar
Sözleşmesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde düzenlenen siyaset yapma,
serbest seçimle iradesini bildirme, ifade özgürlüğü, örgütlenme ve toplantı
özgürlüğünün de bu haklar arasında olduğunu söylüyor.
Avrupa Komisyonu’nun
anayasa konularında uzman organı Venedik Komisyonu’nun yakında hazırladığı
raporda gerekçelendirilen görüşlere yer veren HRW bu doğrultuda
dokunulmazlıkların kaldırılması kararının geri döndürülmesi ve seçilmişlerin
serbest bırakılması gerektiğini savunuyor.
Venedik Komisyonu’nun
raporunda HDP milletvekillerine yöneltilen suçlamaların çoğunun ifade özgürlüğü
kapsamına girdiğini ve parlamento dokunulmazlığının iade edilmesi gerektiği
anlatılmıştı.
Adalet Bakanlığı ise
Venedik Komisyonu’nu eleştirerek rapor ile ‘Hayır’ kampanyası yürütenlere
destek verildiğini belirtmişti.
Bakanlık Komisyon’un CHP ve
HDP’nin iddiaları ile çarpıtmalarını yansıtan, taraflı, maksatlı bir rapor
yayımladığını vurgulamıştı.
Türkiye ise reddettiği
rapordaki eleştirilere Adalet ve İçişleri bakanlıklarının ortak açıklamasıyla
yanıt vermişti.
Yanıtta “Söz konusu raporun
hükümet yetkilileriyle hiçbir iletişim kurulmadan, bilgi ve belge ya da görüş talebinde
bulunulmadan, tek taraflı, somut gerçeğe uygun olmayan bir şekilde hazırlanmış
olduğu hususunun kamuoyuyla paylaşılması gerekmektedir. Bunun yanında sözkonusu
rapor, Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeleri ve
bu örgütle iltisaklı ve irtibatlı kişilerin etkisi altında kalınarak hazırlandığı
izlenimini vermektedir” ifadeleri yer almıştı.
Açıklamada ayrıca, “Raporda,
demokratik düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs eden silahlı bir terör örgütü
liderinden ‘din adamı’, silahlı terör örgütünden ‘Gülen hareketi’ olarak
bahsedilmesi kaygı verici bulunmaktadır” denilmişti.
Yorumlar
Yorum Gönder