HER "YEŞİL" YEŞİL DEĞİLDİR!...
Kentin yeşil varlığını geliştirip
çoğaltmak çok önemli. Belediyeler elbette görev yaptıkları kentsel
mekanın parklarını, doğal ortamlarını
korumak ve çoğaltmakla yükümlüler. -
Ama bir kentsel ortamın yeşil
kalitesinin artırılması, yapılan yeşil alanların kendilerinden beklenen yararı
sağlayabilmesi açısından bu çaba tek
başına yeterli değildir...
Bir sistem içinde ele alınmayan yeşil alanlar yapı gurupları arasında parçalı, dağınık ve düşük nitelikli açık alanlar olarak kalır ve kentliye yeterli kalite ve etkinlikte hizmet veremez.. Kendilerinden beklenen yararları gösterebilmesi için yeşil dokunun kent ölçeğinden konut grubu ölçeğine dek belirli bir bilinçle oluşturulması gerekir. Kent içi yeşil alanların vadiler, su yüzeyleri, yaya yolları, bulvarlar vb. gibi doğal ve yapay koridorlarla birbirine bağlanarak, bütüncül bir yapı için de planlanması ve uygulanması gerekir.
Bir sistem içinde ele alınmayan yeşil alanlar yapı gurupları arasında parçalı, dağınık ve düşük nitelikli açık alanlar olarak kalır ve kentliye yeterli kalite ve etkinlikte hizmet veremez.. Kendilerinden beklenen yararları gösterebilmesi için yeşil dokunun kent ölçeğinden konut grubu ölçeğine dek belirli bir bilinçle oluşturulması gerekir. Kent içi yeşil alanların vadiler, su yüzeyleri, yaya yolları, bulvarlar vb. gibi doğal ve yapay koridorlarla birbirine bağlanarak, bütüncül bir yapı için de planlanması ve uygulanması gerekir.
Örneğin Avrupa Komisyonu, kentsel çevre kalitesini belirleyen
önemli bir kriter olarak konut ile yeşil alanlar arasında ulaşılabilirliği
özellikle vurgulamaktadır.
Çağdaş yeşil alan politikasına göre,
oyun parkları, semt parkları, spor alanları gibi semt ölçekli yeşil alanların
evle arasındaki mesafe yürüme hızıyla 15 dakika; kent parkı, kent ormanı , botanik ve hayvanat
bahçeleri, fuar ve sergi alanları, su yüzeyleri, oyun parkları, lunapark,
kapalı, açık spor alanları gibi kent ölçeğine hizmet veren yeşil alanların yine
yürüme hızıyla yarım saat -1 saat ve bölge parkları, ormanlar, kamping, kamp
alanları, doğa sporları alanları, su kıyısı düzenlemeleri gibi bölge ölçeğine
hizmet veren yeşil alanların ise araç hızıyla 30 dakika ile 1,5 saatlik bir
mesafede vatandaşlar açısından ulaşılabilir hale getirilmesi gerekir”
Ulaşılabilirlik kıstası dışında bir
başka belirleyici kıstas da bu yeşil alanların kaliteli birer doğa parçaları
olmalarıdır. Her yeri beton ve ticari
işletmelerle doldurulmuş, yeşil alanı az, yeşil kalitesi düşük alanların kentin
yeşil dokusuna ciddi bir katkısı olamaz,.
Dünden
bugüne Ankara’nın yeşili
Ankara’nın ilk kapsamlı kentsel yeşil alan çalışmaları 1932
Jansen Planı ile birlikte başladı.
Bu plan çevresinde kentin doğal su kaynakları, vadileri ve
tepeleri yeşil alan planlamasının temel unsurları olarak kabul edildi. Çubuk
Çayı, İncesu Deresi, Bentderesi, Kavaklıdere doğal aksı, kentin en önemli yeşil
alan kuşağı olarak tasarlandı.
Kentin önemli tepeleri de seyir
alanları olarak düşünüldü. Kentin içinde çok katlı olmayan bahçeli bir
yapılaşma ve doğal yapı ile bütüncül
biçimde belirli bölgelere Kent Parkları, Kültür ve Gençlik Parklarının yapımı
öngörüldü.
Nitekim Gençlik Parkı, Güvenpark,
Zafer Meydanı ve Parkı, Hipodrom, 19 Mayıs Spor Sitesi, Çubuk 1 Barajı
Rekreasyon Alanı, Kale Parkı, Kurtuluş Parkı, Hacettepe Parkı, AOÇ bu dönemin
ürünüdür...
Ne yazık ki daha sonraki yıllarda
bunların üzerine anlamlı bir katkı yapılamadığı gibi, daha da kötüsü kentin bu
yeşil değerleri zaman içinde yok edilme ya da işlevsizleştirilme akıbetiyle yüz
yüze kaldı.
Ankara’da
yeşil betona kurban gidiyor...
Ankara’da hem eski yeşil alanları yok edildi ya da değer
kaybına uğratıldı; hem de yeni yapılan park vb. yerler “yeşil alan” olarak
nitelendirilebilecek bir özelliğe sahip değiller.
Yeni yeşil alanlar yapıldıkları kadarıyla rant değeri düşük
kent çeperlerine yapılırken, rantı yükselen bölgelerdeki yeşil alanlar ise
fırsat bulunduğunda hemen tümüyle ya da kısmen yapılaşmaya açıldılar. Eğer bu
yapılamıyorsa ticari kaygılarla bu parkların yeşil alanları daraltılarak park
içi ticarileştirildi ve betonlaştırıldı.
Ankara’daki
yeşil alanların kentin doğal yapısı hesaplanarak bütüncül bir planlama
anlayışıyla yapıldığını söylemek ne yazık ki olanaksız. Bu yüzden zaten az
sayıdaki park ve yeşil alan da kendilerinden beklenen yararları yerine
getiremez nitelikte.
Parklar
giderek park olmaktan çıkıp eğlence, yeme-içme yeri oldu. Önce Park yapılıp ardından parkların içleri
kafe ve lokantalarla dolduruldu.
Gençlik
Parkının yapı yoğunluğu açısından dününü ve bugününü kıyaslayın... Epeydir
bakımsızlığa ve işlevsizliğe terk edilen bu park, kamuoyundan gelen baskılar
sonucu yenilendi. Yenilenmesi elbette iyi bir şeydi. Ama bu yenilenme sırasında
parkın yeşil alan kalitesi daha da düşürüldü ve park içindeki betonlaşma
artırıldı.
Altınpark’ın
hali de ortada. Burası sayın Karayalçın döneminde projelendirilmiş ve yapımına
başlanmış, daha sonra sayın Gökçek döneminde tamamlanmıştı. Ama ilk başta
öngörülen yapılaşma ile bugünkü yapılaşma kıyaslandığında, bu parkın da ciddi
biçimde ticarileştirilmiş ve betonlaştırılmış olduğunu görmek olanaklıdır.
AOÇ'nin durumu ise gözler önündedir. Bizdeki park ve yeşil alanlarda bol
miktarda beton ve yapı var... New York Central Park, Londra High Park vb.lerine
bakıldığında ise buralarda böyle bir yapı yoğunluğu görülmez. Bu parklarda bol
miktarda büyük ağaçlar, değişik bitki
türeri vardır ve özenle korunmaktadır. Ankara’nın ise ne yazık ki tüm doğal
bitki ve hayvan varlığı yok olmak üzere...
Çağdaş
yeşil alan politikası...
Kentlerimizdeki yeşil alanların korunması için bu alanların
Doğal SİT alanı ilan edilmesi, hatta koruyucu yasalar çıkarılması
hedeflenirken. gerçekleşen tam tersi yönde...
Tam ya da kısmen SİT statüsünde olan tarihi ve yeşil alanlar
bile bu statülerine rağmen yok oluştan kurutulamıyorlar ne yazık
ki...Güvenpark, Kuğulupark, AOÇ, Zafer Parkı vb.'nin hali ortada...
Doğal su alanları ortadan kaldırılmış; derelerin, çayların
üzeri kapatılarak kanalizasyon sistemine dahil edilmiştir.
Dikmen,
Etlik, Keçiören bağları bundan 20 yıl önce kullanılmakta iken, ıslah planları
sonucu yok edilmiştir. Kuğulu Kavşağı, Abdi İpekçi Parkı U dönüşü, Güvenpark
yanlış ulaşım politikalarının kurbanı olmuştur. Kısacası Ankara yeşil alanında
bırakalım yeni değerler kazanmayı doğal zenginlikleri olan vadilerini,
derelerini, tepelerini, bağlarını kaybetmiştir
Bu
deneyimler bize açık biçimde göstermektedir ki, yeşil alan çalışmaları ancak
kamusal sorumluluk ekseninde, kentin ve kentlinin gereksinimlerini öne alan bir
anlayışla ve planlı bir biçimde yürütülürse bir kentin yeşil değerini
artırabilir;
kendisinden
beklenen yararları yerine getirebilir.
Amaç bütün semt ve mahallerde
yürüme mesafesinde kaliteli yeşil alanlar kazandırmak olmalıdır.
Parklar ticari işletme alanları değil doğanın hissedildiği
yeşil vahalar olabilmelidir.
Buralarda doğal topografya özenle korunmalı betonlaşma da
zorunlu gereksinimlerle sınırlı tutulmalıdır.
Parklarda ve yollarda kullanılan ağaçlar, kentin iklimine
uygun olmalı ve dikildiği bölgelerdeki temel gereksinimlere göre seçilmelidir.
İşin bir de bilinçli ağaç seçimiyle ilgili çok önemli bir
yanı var ki, bu konuyu da ayrıca ele almak gerekmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder