Teori ve Genç Marksistler....
Teori bizzat hayata bakarak hayatı anlama çabasıdır. Bu çaba doğrultusunda kanunlara ve kavramlaştırmalara ulaşma pratiğidir. Elbette bu çabanın önemli yönlerinden biri de geçmiş kuramları inceleme ve hayatın mihenk taşlığında test etmektir.
Ama ne yazık ki son dönemin -genç Marksist akademisyenleri de dahil- akademik çevrelerin de kuram pratiği, kuramdan (özellikle batı kuramı) "üst kuram" , kavramlardan "üst kavram" üretmeye indirgenmiştir. Hayatı anlama ve değiştirme pratiği olması gereken kuramsal çaba tam aksine gerçeklikle bağını kaybetmiş; gerçeğe ve değiştirme çabasına yabancılaşmanın bir aracına dönüşmüştür.
Bunda ilki temel olmak üzere iki önemli unsurun belirleyici olduğunu sanıyorum: Bu genç akademisyenler ne yazık ki toplumsal bir şahlanış döneminin değil ne yazık ki bir durgunluk ve hatta bir dibe vuruş döneminin insanlarıdır.*Dolayısıyla akıp giden toplumsal sürece müdahale aracı olarak teori yapma pratiği onlara anlaşılabilir nedenlerle pek yabancıdır.
Bu eksikliklerini ancak yüksek bir tarih bilinciyle ve klasik kaynakları çok daha fazla önemseyerek ve okuyarak giderebilecekken, bizzat bu toplumsal durgunluğun tarihe ve klasik kaynaklara karşı yarattığı güvenizliğin tesirinde kalmışlar ve çok önemli bir düzeltici ve mihenk olabilecek olan klasik teoriyi, bu kuşağın çoğunluğu ancak ikinci el ve umutsuzluk içeren kaynaklardan "öğrenme" ile sınırlı kalmışlardır.
Bu aynı koşullar çok daha uzun süredir bir durgunluk beldesi olan Avrupa'nın marksist akademisyenlerine zaten var olan ilgi ve merakı daha da artırmıştır. Oysa tam da Avrupalı marksistlerinin genelinde var olan eğilim bir nevi "durgunluk teorisi" üretmektir. Avrupa'nın az dalgalı toplumsal sınıfsal ortamının yüzü pratiğe en fazla dönük teorik ürünleri yeni toplumsal hareketler üzerine olanlarıdır ve/fakat bu yaklaşımların da on yıllardır pratikte yol açıcı değer kazanabildiği söylenemez.
Bu durgunluk ortamı, olaylar ve olguları toplam, dinamik ve ilişkisel biçimde ele alan bir teoriden Batı marksistlerini uzaklaştırmış, onları tekil olgular üzerinde ve bu tekil olguları diğer olgulardan yalıtarak -kendi içlerinde sebep sonuç ilişkileri arayarak- anlamaya yoğunlaşan parçacı (ve bir anlamda da yapısalcı) bir yaklaşıma sürüklemiştir. Bu tür bir teorik çabanın kendisi de ister istemez aşırı derece de kategorikleştirmeci ve kavramlaştırmacıdır. Olayları statik durumlar içinde açıklama çabalarının yarattığı abartılı "kavram curcunası" teoriyi zihinsel bir egzersize indirgeme eğilimi zaten doğasında içsel olan aydınlara, özellikle de genç aydınlara çok çekici ve parıltılı gelmiştir, gelmektedir.
Batı marksizminden üstyapı ile ilgili olanları başta olmak üzere kuşkusuz ki öğrenilecek ve yararlanılacak çok şey vardır. Fakat bu öğrenme ve zenginleşme süreci bile Batı Marksizmi'nin bu temel zaafları gözetilerek mümkündür.
Marksizm adına iddia ortaya koyan her teorisyenin öncelikle bilmesi ve gözetmesi gereken Marksizmin bir sınıf, eylem ve örgütlenme teorisi olduğudur. Bu temel eksene sahip olmayan hiç bir teorinin Marksizm içinde değerlendirilmesi olası değildir. Bunun için gözümüzü hayata, eylem halindeki kitlelere ve klasik Marksist eserlere çevirmenin önemi bugün çok daha belirleyicidir.
Bizim Marksist genç akademisyenlerimizin akademik-kuramsal çabalarını belirleyen en temel faktörlerinden biri de ne yazık ki kürsü hocalarına seslenmek ve onların beğenisini kazanmaktır. Bu ise daha en baştan gösterilen çabayı anlamsız, tutarsız ve değersiz kılan bir faktördür.
* 1960'lı 70'leri gören eski tüfek Marksist hocalarla daha genç kuşaktan akademisyenleri yan yana okuyun ne demek istediğimi çok daha net olarak anlamak olanaklı olacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder