1970 sonrası devrimci hareket: B- KURTULUŞ

Kurtuluş, 12 Eylül öncesinde, THKP-C kökenli gruplardan klasik THKPC mirasını en köklü biçimde inkar eden, bu mirasın küçük-burjuva maceracı özelliklerinden kopuşarak "kitle çizgisi" anlayışı doğrultusunda bir siyasal faaliyet öngören bir yapıydı. Kurtuluş'un "kitle çizgisi" anlayışı, diğer devrimci-demokrat akımlara göre, işçi sınıfı vurgusuyla çok daha belirgin bir içiçeliğe sahipti. '70 sonrası dönemde, siyasal-teorik yeniden inşa dönemini revizyonist-reformİst akımlara çok yakın bir pozisyonda yaşayan Kurtuluş, temel tezlerini oluştururken * Bkz: "Muhafazakar" Sol ve "Modcrnist" Sağ, Demokrat dergisi, Başyazı, ** " ... ne tür bir örgütlenmenin amaçlandığının belirlenmesi, ne tür bir parti yine ne tür bir iktidar (devrim) ve ne tür bir sosyalizmin amaçlandığının belirlenmesiyle birlikte yapılmalıdır." (İşçilerin Sesi, 26. sayıya ek.) modern revizyonist tezlerden kuvvetli bir biçimde etkilendi. Bu özellikleriyle Kurtuluş, '80 öncesi devrimci-demokrat akımın sözde işçi sınıfına gerçekte ise reformizme en yakın temsilcisi oldu. Kurtuluş'un sözde sınıf vurgusu, •genel siyasal faaliyetinin sınıf eksenli bir faaliyet olduğu anlamına gelmez. Tersine o da, '70 sonrası tüm devrimci demokrat akımlar gibi, küçük-burjuvazinin en dağılgan kesimlerinin hareketliliği üzerinde şekillendi. Sınıf içerisinde güç olmaya çalıştığı ölçüde, bu siyasal çaba ekonomizm-sendikalizm çerçevesini aşamadı. Kurtuluş, TKP'ye karşı her zaman duyduğu üstü örtülü hayranlıkla, onun yöntemiyle DİSK içerisinde belirli sendikaların yönetimini ele geçirmeye dayalı faaliyeti etkin bir sınıf siyaseti saydı ve uyguladı. Kurtuluş, aynı zamanda, 12 Eylül öncesinin genel siyasal tablosuna uygun bir. biçimde, gevşck-lcgalist bir örgütlenme platformuna sahipti. Lcgal bir yayın ve demekler üzerindeki çalışma siyasal faaliyelle son dcreec merkezi bir yere sahipti. Örgütün faaliyetini sürükleyen kadroların hemen tümü aynı zamanda legal faaliyetlerde de merkezi konumdaydılar. Kurtuluş da tüm diğer devrimci-demokrat akımlar gibi, programatik düzeyde demokratizm sınırlarını aşamıyordu. Türkiye'nin sosyalizme geçiş için bir ön siyasal demokrasi dönemine ihtiyacı olduğu paradigması, Kurtuluş'u yer yer faşizme karşı mücadele adı altında CHP rcformizmiylc ortak platformlara sürilklcyebiliyordu. Demokrasi perspektifinin bir sonucu olarak, faşist teröre karşı sık sık CHP parlamento grubunu göreve çağırınakLa "sosyalizm" adına herhangi bir çelişki görmüyordu. Sınıf dışı bir çalışma, öğrenci ve marjinal kesimler üzerinde yükselen bir siyasal faaliyet, gevşck-legalist bir örgütsel platform ve daha da önemlisi, demokrasici bir ideolojik-programatik çerçeve-Kurtuluş 12 Eylül sürecine girildiğinde işte böyle bir siyasal platformun tcınsilcilcrindcn biriydi. Kolay yenilgi ve örgütsel-ideolojik tasfiye süreci, Kurtuluş hareketinin de kurtulamadığı bir "yazgı" oldu. Dahası Kurtuluş önderliği, bir dönem gündeme getirdiği "ricat" taktiğ.i ve ardından örgütü sürüklediği "sosyalist demokrasi" tartışmalarıyla, bu tasfiye sürecini yönlendirdi de. Kurtuluş 1987-88'li yıllara kadar az-çok kendini topartamaya çalışan, zayıf da olsa bir illegal rnekanizmaya sahip olan bir hareketli. Gerek legalite olanaklarının ortaya çıkmasıyla, gerekse "sosyalist demokrasi" tartışmaları adı altında bir ideolojik tasfiye süreci yaşamasıyla, örgütsel planda da tümüyle tasfiye edildi. Bizzat "öndcrlcr"i tarafından ... Toparlanma döneminin nesnel bir ihtiyaç olar-dk dayattığı geçmişi değerlendirme görevinden uzun süre ısrarla kaçınıldı. Bunun yerine "sosyalizmin geçmişini" tartışmayı yeğleycn Kurtuluş; Gorbaçovcu rüzgarın da etkisiyle liberal demokrat karaktcrini bu dönem içinde iyice derinleştirdi. Mevcut sosyalizm deneyiminin "demokrasi" alanındaki zaatları, burjuva demokratik normlara tutkunluğa ve bunların sosyalizm için de geçerli "kutsal kurallar" olarak değerlendirilmesine dayanak yapıldı. Ve çok daha önemlisi, Kurtuluş, sosyalizmin deneyimine ilişkin tartışına aracılı�ıyla, kendi geçmişine yönelik de�crlcndirme ve özeleştiri ihtiyacının üstünü örttü. O'na göre, sol hareketin 12 Eylül'deki yenilgisini anlamak ancak iki unsurun bilince çıkanlmasıyla mümkün olabilirdi. Birincisi; sosyalizmin evrensel plandaki sorunlarının temelinde yatan "ekonomizm" ve "dogmatizm" sapması, Türkiye sol hareketinin de yenilgisinde temel bir faktördü. İkincisi; sol hareketin uluslararası komünist hareketin parçalanmış yapısının bir izdüşümü olarak bölürımüşlü�üydü. Bu bölünmüşlük hem sol hareketin kitleselleşmesini, hem de 12 Eylül rejimine karşı birleşik ve kararlı bir direncin geliştiritmesini olumsuz yönde etkilemişti. Tüm di�er devrimci-demokrat akımlarda oldu�u gibi Kurtuluş'un geçmiş dc�erlendirmelerinde de, oturulan toplumsal tabanın analizi, bunun ideolojik ve programatik şekiilenişi ile temel taktikler üzerindeki etkisi, illcgal bir ihtilalci örgütlenme inşa edcmemiş olmak ve demokrasi perspektifini aşamamak gibi son derece temel nedenlerin özenle atlandıgı görülmektedir. Soldaki parçalanmışlı�ın da temel nedeni olan bu olgular, son dcreec kolaycı ve açıklayıcı degeri hayli zayıf bir gerckçcylc, "uluslararası komünist hareketin etkisiyle" ikame edilmekte, ikincisi b�incisinin üstünü örtrnek için kullanılmaktadır. Kurtuluş, kolay yenilginin bir başka nedeni olan gcvşck-legalist örgütlenme ve çalışma tarzının aşılması konusunda da herhangi bir ileri adım atamamışıır. Tersine yeniden toparlanma sürecine legal yayınlar aracılıgıyla girmiş, daha sonraki süreçte dagınık ve oldukça yetersiz de olsa varlı�ını koruyan illegal yapıyı tasfiyeye yönelmiştir. * Neticede Kurtuluş, geçmiş evrensel ve ulusal süreci onun en kritik noktasından, sosyalizmin demokrasi perspektifine heba edilmesi noktasından eleştirip aşamamış, tersine onu derinleştirmiştir. Devrimci hareketin hemen tüm unsurları gibi Kurtuluş da yeni döneme önemli ölçüde kaldıgı yerden� temel küçük-burjuva yaklaşımları koruyarak devam etmeye çalıştı. Eski yaklaşımları kendi içinde restore ederek kısa zamanda eski güçlerine kavuşacağını umdu. Ne var ki, ideolojik dagılma süreci Kurtuluş'ta, örneğin TDKP gibi hareketlerden daha önce belirginleşti. Her atılan adım, her yapılan iç tartışma, sürekli "kan kaybıyla" sonuçlandı. İdeolojik dagııma siyasal ataleti kaçınılmazlaştırdı ve Kurtuluş neredeyse "iç tartışma" yapmaktan mücadele etmeyi tümüyle unuttu. Bugün Kurtuluş'u tasfiyeci konuma sürükleyen temel etmenlerden biri de, yukarıdaki temel etmenieric baglantılı olarak, politika alanında büyük bir kısırtaşmaya sürüklcnmesidir. Çıkarılan yayınlara şöyle bir gözatmak dahi Kurtuluş'un bu alanda tam bir kısırlaşma yaşadığını ortaya serıneye fazlasıyla yeter. ögrenci hareketine yönelik "dernek politikaları", sınıf hareketini kazanmak için gündeme getirilen DİSK, sol hareketi birleştirmek için gündeme getirilen "açık parti" projeleri, Kurtuluş'un '87-92 yılları arasındaki politik açılımlarının tablosunu oluşturmaktadır.* Bu politikaların ekonomist ve liberal demokrat karakteri bir yana. Biz burada asıl bu politikaların, aynı zamanda sınıf ve sol hareket gerçegine müthiş bir yabancılaşmanın göstergeleri olduguna dikkat çekmek istiyoruz. Tüm devrimci-demokrat yayın organlarında, harekete müdahalenin sorunları, yol ve yöntemleri üzerine ciddi bir politik açılım çabasına rastlamak olası degildir. İdeolojik kriz politikada da bir krize dönüşmüştür. Ne var ki tüm bunlar dergi sayfalarında yokken, sol hareketin marjinalligi ve meşrulugunu yitirmesi üzerine tartışmalar ve bu tartışmalar üzerine oturan birlik ve açık parti "politikaları" sayfalar boyu sürüp gelmektedir. * Örneğin yeni Kurtuluş gazetesi de çıkış anından itibaren legal yayın ve bürolar etrafında bir siyasal çalışma perspektifini ortaya allı. 5. sayıdan itibaren ters yönde vurgulara rastlanmaya başlasa da, anlaşılan o ki, bu "vurgu sahipleri de" sonuçta legalist kervana katılmaya karar verdiler ve hir süre sonra legalizm sorunsuz biçimde bu dergiye hakim oldt.L * * * İdeolojik-programatik alanda sosyalizm yerine demokrasiciligi; örgütsel planda fabrika hücreleri temeline dayalı bir sınıf örgütü yerine, sınıf temelinden bagımsız devrimciler örgütü perspektifine saplanıp kalmak, bu temel küçükburjuva yaklaşımları aşamamak, sosyalizmin prestij kaybı ve işçi hareketindeki konjonktürel durgunlukla birleşince, Kurtuluş, tasfiyeci bir sürece sürüklenmiş, bu süreç içinde bugün artık hemen tamamen tasfiye olmuştur. Bu ideolojik dagılmanın, politik atalet ve iddiasızlaşmanın legal parti projelerinin ortaya atılmasında son derece belirleyici bir rolü vardır. Kurtuluş sayfaları bu dagılma ve iddiasızlaşmanın açık örnekleriyle doludur. Yalnızca bir örnek; " ... B unun yanında, bir çok proletarya sosyalisli politik mücadelenin dışında durmakta, günlük yaşam kaygılarının burgacında bogulmaktadır. Apolitik konumumuz kiile gösterilerine katılan proletarya sosyalistlerinin sayıca azlığında, dagınıklıgında, şevksizliginde kendini göstermekte; sosyalizm anlayışımızia örtüşmeyen sloganların saflarımııda yankı bulmasına yolaçmaktadır." (Kurtuluş, sayı: S, s. 7) •

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-