İLLEGALİTE-LEGALİTE SORUNU VE SOLDA TASFİYECİLİK

Türkiye sol hareketi, '80'1i yıllarda, her ikisi de önemli ideolojik-politik savrulmalara yol açan iki ayrı olumsuz gelişmeyle karşı karşıya kaldı. Biri uluslararası digeri ulusal planda yaşanan bu iki sarsıcı olaydan ilki 12 Eylül yenilgisi ve ikincisi Dogu Avrupa rejimlerinde yaşanan çöküştü. Sol hareket, uzun bir tasfiye dönemi olarak yaşanan, örgütsel, politik ve ideolojik alanlarda dağılma ve yozlaşmaya yolaçmış olan bir yenilgi döneminden, kitle tabanını kaybederek ve önemli bir kadrosal kan kaybına ugrayarak çıktı. Bu, savaşılmadan ve büyük ölçüde işk�nceha 'rielcrde alınmış bir yenilgiydi. Bu nedenle de sol harekette kendisine karşı büyük bir güvensizlik mirası yarattı. O bu psikozdan henüz yeni yeni kurtulmaya başlamışken, bu kez, sonuçları çok daha yıkıcı ve dağıtıcı nlan, uluslararası plandaki gelişmelerle yüzyüze kaldı. Ardarda gelen bu olumsuz gelişmelerin bizim konumuz açısından taşıdığı önem nedir? Bu ikili yenilginin ikincisi, uluslararası olanı, ulusal plandaki yenil.ginin kendine özgü nedenlerini sorgulama görevinin arka plana itilmesine zemin hazırladı. 12 Eylül yenilgisini evrensel plandaki yenilgiden giderek açıklama kolaycılıgına yolaçtı. Böylece geleneksel sol hareket, 12 Eylül'de alınan kolay yenilginin sınıfsal ve ideolojik nedenlerini sorgulama görevinden kaçındı ve tam da bu sayede ileri sıçrama imkanlarını kendi eliyle boşa çıkarmış oldu. Sol hareketin yenilgisini evrensel planda "harekete musaHat olmuş ekonomizm, dogmatizm, şablonculuk, popülizm" vb. argümanlarla açıklamak eğilimi "ileri sıçramayı" engellediği gibi, aynı zamanda, ulusal ve evrensel planda tüm geçmişin kolaycı bir inkarını doğurmuştur. Bu inkarcı yaklaşım ise, sorunları açıklamak ve aşmak bir yana, bu hareketlerin ideolojik-politik plandaki krizi ilc birleşince, hızla bir özgüvcn yilimine ve inanç erozyonuna neden olmuştur. Her yenilgi döneminin dozajiarı farklı olmak üzere benzer sonuçlar yarattığı bilinir. Devrimcilik ve reformculuk arasındaki ayrım çizgisinin incelmcsi, reform i st akımların bir bölümünün daha açıktan düzene entegrasyon u, bu akımlardan boşalan alanı ise eskinin devrimci gruplarından bazılarının reformizme cvrilcrck doldurması, örgütscl-ideqlojik tasfiyecilik, mültccilcşme vb. sonuçlar, temel kaynakları ideolojik-sınıfsal olan yenilgi ertesi hastalıklardır. Mar�sist-lcninist bakışaçısından bu yenilgi ürünü hastalıkların tümünü tasfiyecilik genel başlığı altında toplamak mümkündür. Tasfiyecilik ne yalnızca geçmişe inkarcı bir temelde savaş açmak, ne de kendi başına mevcut örgütsel varlığı sona erdirmektir. Tasfiyeciliğin çok daha genel bir temeli vardır ve tüm diğerleri bu temel üzerinde şekillenir. Bu, işçi sınıfının bağımsız devrimci sınıf platform undan, onun ihtilalci ideolojik-politik şekillenmesinden uzaklıktır. Türkiye sol hareketinin yaşadığı tasfiyecilik süreci, ulaşılmış bir devrimci sınıf platformundan kopmanın ya da uzaklaşmanın bir ürünü değildir. Zira o bu platforma her zaman uzaktı. Onun kendine özgü tasfiyeciliği, mevcut küçükburjuva ideolojik-sınıfsal şekiilenişin yenilgi dönemlerindeki doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bugünkü tasfiyeciliğin temelinde, burjuva ya da küçükburjuva sosyalizminin, düzeni tüm temel alanları kapsayacak düzeyde aşan bir program ve perspektiften uzaklığı vardır. Siyasal stratejisinin, şu ya da bu biçimde ve düzeyde, burjuva demokrasisinin sınırları içerisinde kalıyor olması vardır. İşçi sınıfının ihtilalci ideolojik-politik platformundan uzaklık, aynı zamanda, kaçınılmaz olarak burjuva düzene şu ya da bu düzeyde bir yakınlık demektir. Devrimci örgütsel varlığa tümüyle son vermek, ya da eski dcvrimci-illcgal örgtitlcnmeyi dağıtarak, ya da dağılmışlığı kabullenerek lcgal bir örgütlenme anlayışı savunmak da, temelde bu ideolojik-sınıfsal konum la doğrudan bağlantılıdır. I- lllegalite-legalite sorunu ve tasfiyecilik İliegalite ve legalite kavramları yakın zamana kadar sol litcratürde genellikle açıklık ve gizlilik kavramlarıyla eş anlamlı olarak kullanıldı. Bu tartışma salt örgütlenme biçimlerine, hangi örgütlenme biçiminin temel alınacağı sorununa indirgendi. Bu kavramlario marksist-leninist hareketin ideolojik-programatik karaktcriyle olan zorunlu bağlantısı karartıldı. Kuşkusuz legalitc ve iliegalite kavramları, proletaryanın öncü siyasal hareketinin örgütlenme tarzıyla da bağlantılıdır. Ne var ki, illcgal ya da lcgal örgütlenme, burada aynı anlama gelmek üzere açık ya da gizli örgütlenme, yalnızca birer sonuçtur. Proletaryanın siyasal hareketinin muhtevasıyla, onun tarihsel rolü ve hedefleriyle doğrudan bağlantılı olan, bu birincisine ba�lı olarak ortaya çıkan bir sonuç ... İliegalite kavramı, ideolojik-programatik hedefler açısından ve doğal olarak bu hedeflere ulaşmayı temel alan bir politik faaliyettarzı olarak, mevcut hukukisiyasi çerçeveye sığamamayı anlatır. İliegalite her açıdan burjuva yasallığının dışıdır. Marksist-leninist hareket iki açıdan burjuva yasallığı karşısında illegaldir. İlkin hedefleri açısından. Proletaryanın devrimci siyasal hareketi kendi önüne mevcut burjuva sınıf iktidarını yıkma, proletarya diktatörlüğü ve sınıfsız toplum hedeflerini koyar. Bu programatik hedef tümüyle burjuva yasallığının dışındadır. Çünkü doğrudan doğruya o yasallığın kendisini hedef almakta, onun yerine bir başka yasallık yerleştirmeye çalışmaktadır. İkincisi, ilkiyle bağlantılı olarak, bu hedefe ulaşma yöntemi de burjuva yasallığının .dışındadır. Burjuva yasal�ığı içindeki politik mücadelenin sınırı parlamentarizmle çizilir. Burjuva yasallığı hiçbir zaman, en geniş halinde dahi, kendini yıkacak bir fikre, örgüte ve eyleme izin vermez. Özellikle bu ikincisi, devrimin zor yoluyla gerçekleştirilmesi zorunluluğu ilc doğrudan bağlantılıdır. Proletarya devrimi, mevcut devlet mekanizması yerine bir başka devleti, sönümlcnmeye yatkın bir devleti, sovyet iktidarını geçirrncyi hedeflediği için, mevcut devlet mekanizmasını parçalamayı öngörür. Burjuva devletin militarist ve bürokratik karakteri nedeniyle sosyalizme barışçıl geçiş imkanlarının ortadan kalkması ve devrimci zorun, sosyalizme giden yolda biricik yüntem olması, işte bu temel gerçek, proletaryanın siyasal örgütünü de bu zoru örgütleyip kullanmakta yetkinleşrnek zorunluluğuyla karşı karşıya bırakır. Geniş ve kökleşmiş bir militarİst ve bürokratik yapıya sahip olan burjuva devlet, aynı zamanda sınıf mücadelesi gerçeği temelinde örgütlenmiş bir içsavaş aygıtıdır. Tüm sınıf mücadeleleri ve devrimler tarihi devletin bu temel özelliğini ortaya çıkarmış, karşısında bir başka içsavaş örgütünün, devrimci örgütlü zorun olmadığı her durumda, sınıf mücadelesinin proletaryanın aleyhine sonuçlandığını göstermiştir. İşte tarihsel olay ve olgular tarafından da defalarca kanıtlanmış bu "basit" gerçek, proletarya partisinin yetkin bir içsavaş örgütü olarak inşa edilmesi zorunluluğunu doğurur. Proletarya partisi bir "barış" örgütü değil, aksine bir "savaş" örgütü olmalıdır. İliegalite sorununun örgütsel alanda taşıdığı önemin bir diğer nedeni de, proletaryanın ideolojik bağımsızlığının korunması açısından, bunun bir güvencesi olarak, örgütsel bağımsızlığının korunmasıdır. Örgütü ilc burjuva yasallığının içinde bulunan proletarya, bu yasallığın kuralları tarafından da sürekli olarak kuşatılacalc., baskı allında tutulacaktır. Gerek kadroların kendisini ve örgütsel varlığı korumak, gerekse de kazanımları "yersiz" ve "tehlikeli adımlarla" riske etmemek eğilimi, proletaryanın ideolojisi ilc uyum içinde olan bir politik faaliyetin önüne engel olarak çıkacak, onun üzerinde daima bozucu ve yozlaştıncı bir tehdit olarak varolacaktır. lll İşçi sınıfının burjuva düzene yönelen bağımsız devrimci siyasal eylemi, tam da proletaryanın sınıf savaşımının baş hedefi olan burjuvazinin kendi yasallığına ipotek edilen bir örgütlülüklc sağlanamaz. Burjuvazi kendi yasattığı aracılığıyla proletarya hareketini denetimde lUtmak ve onun devrimci özünü boşaltmak ister. Sonuç oJarak, burjuva legalitesi, burjuvazinin düzen dışı akımları ehlileştirmek için kullanacağı bir alankcn, proletarya için yalnızca istismar edilen bir mevzi olmalı, olabilmelidir. • Böylesi bir savaşımın ancak politik faaliyetin sürekliliği ilc başanya ulaşabileceği açıktır. Burjuvazi, önüne burjuva düzeni yıkmak hedefini koymuş, tüm faaliyetlerini (burjuva yasallığına sığabilenler de dahil) bu temel amaç doğrultusunda düzenlemiş ve yönlcndirmiş bir örgütscı' yapının varlığından, kuşkusuz ki her dönem rahaLsızlık duyacaktır. Özellikle de kritik dönemlerde, en acımasız yöntemleri de devreye sokarak, böylesi bir örgütlülüğün lider kadrolarını fiziken yoketmek ve örgütü tümden dağıtmak istcyeccktir. Bu nedenle proletaryanın politik örgütlülüğünün burjuvazinin zoru karşısında kendini koruyabilmesi ve faaliyetinin sürekliliğini sağlayabilmesi son dcreec önemlidir. 12 Eylül her' iki açıdan da önemli dersler taşımaktadır. Mevcut örgütler sağlam bir illcgal temelc sahip olamadıkları için dağıtılmış ve faaliyetlerinde uzun bir kesinti dönemi yaşanmıştır. Bu durum ise, 12 Eylül'e karşı direnç göstcrcmcmcnin ötesinde sonuçlar doğurmuştur. Sınıf ve taraftar kitlesi içinde sözkonusu örgütlcrc karşı önemli bir güvensizlik unsuru olmuştur: Sorunun bir başka kritik noktası da, kadro sorununda düğümlenmektedir. Eğer proletarya partisi fikirleriyle ve eylemleriyle düzen içine sığamıyorsa, eğer .Proletarya ancak bir içsavaş ara'cılığıyla mevcut devlet mekanizmasını parçalayarak iktidar savaşımını başanya ulaştırabilcceksc, tüm bunlar, ancak bu fikir ve pcrspcktiflcre uygulama gücünü kazandıracak kadrolarla mümkün olabilir. Bir içsavaş örgütünün kurmayı olacak kadrolar ise, ancak belirli bir örgüt ve Ç<.ılışına tarzı anlayışı ve pratiği içinde ortaya çıkarılabilirler. Neticede iliegalite ilc gizli örgütlenme birbirine eşit değildir ama, iliegalite aynı zamanda gizli örgütlülüğü de kapsayan bir kavramdır. Buna bağlı olarak iliegalite ilc açık çalışına da birbirlerini dışlaınaz. Gizli örgütlenme, açık siyasal savaşıının sürekliliğini güvence altına almak ve bu savaşıını hiçbir şekilde burjuvazinin denetimine tabi olmadan, onun denetiminin getireceği engellere takılınadan yürütebitmek demektir. Proleter ve emekçi kitleler içinde propaganda ve ajitasyon faaliyeti, kuşkusuz yasal alanlar da dahil her yolla ve her platformda yürütülür. Politika ve taktikler yığınların-önünde, demek oluyor ki "açıkta" savunulur. Bu anlamda elbette faaliyetin kendisi gizli değildir, yalnızca yasadışı, izinsiz bir faaliyellir. Burada örgütün kendisi yasadışı, gizli, polis �cnctiınindcn uzaktır. Bu ise, yalnızca ve yalnızca örgütsel ilişki ve konumlar ilc siyasal faaliyetin yürütüldüğü mekanizmaların "açık" olmaması anlamına gelir. Nasıl iliegalite gizliliklc cşitlcncıniyor ve açık faaliyete ters düşınüyorsa, bunun tersi de doğrudur. Lcgalitc de açıklığa cşitlcncıncz ve gizliliğe ters düşmez. Legal örgütlenme ve faaliyet mevcut hukuksal-siyasal çerçeveye sıgmak demektir. Burjuva yasallıgının içindeki örgütlenme ve faaliyettir burada sözkonusu olan. Fakat legal çalışmada da bazı iç ilişki ve kararlar gizlidir. Gizlilik bu kadarıyla legal örgütlenmede de sözkonusudur. Siyasal faaliyet ise elbetteki "açık"tır. Taktik, program ve temel perspektiflerio kitlelerden "gizlenmesi" diye bir tutum sözkonusu olamayacagına göre, kapalı ya da gizli siyasal çalışma sözkonusu olamaz. Fakat buradaki en temel nokta, legal örgütlenmenin yürütecegi siyasal faaliyetin bir biçimde burjuva yasallıgı ile sınırlanmasıdır. Eninde sonunda bu faaliyetin sınırını belirleyen, sürekliligini saglayan temel unsurlardan birisi de, onun yasal imkanları kullanabilmesidir. Yasal sınırların dışına çıkıldıgında katlanılması gereken "hukuki ve cezai" müeyyidclcr vardır. Dolayısıyla iddia edildiginin aksine, legal örgütlenmenin açık siyasal faaliyet imkanını saglaması yalnızca belli sınırlar içinde mümkündür. Oysa illegal örgütlenmenin açık siyasal faaliyeti önünde, kendi yetersizlikleri dışında hiçbir sınır yoktur. İllegal çalışmadan sözedildiginde yasadışı ajitasyon ve propaganda ile gizli örgütlenmenin toplamını anlamak gereklidir. Legal çalışmadan da legal (yasal) ajitasyon ve propaganda ve yasal örgütlülük anlaşılmalıdır. Dolayısıyla, legal örgütlenme, esasen açık siyasal faaliyetin önüne mücadelenin niteıigine ilişkin sınırlamalar getirir. Bu yüzden Lenin'in deyişiyle, komünistlerin en açık örgütsel çekirdegi olan parlamento grupları dahi, faaliyetin içerigi ve niteligi bakımından tam anlamıyla açık degillerdir. Zira sosyalist siyasal faaliyet, dogası geregi, amaç ve yöntemleri itibariyle kendini en "açık" biçimde ancak burjuva yasallıgının dışında ifade edebilir. * * * İliegalite kavramı, programatik hedefler açısından ve doğal olarak bu hedeflere ulaşmayı temel alan bir politik faaliyet tarL.ı olamk, mevcut hukuki-siyasi çerçeveye sıgmamayı anlatır. İliegalite yalnızca örgütsel açıdan değil, bundan da önemli olarak, programatik açıdan burjuva yasallıgının dışını tanımlar. Komünistler hiç kuşku yok yasal alanı da kullanırlar. Ne var ki, bu herşeyden önce bu alanın "istismarı" demektir. Yasal alan herşeyden önce burjuva yasallıgının teşhiri için kullanılır. Parlamento, muhafazakarından reformcusunu tüm burjuva akımlar için hedefe ulaşmanın temel siyasal platformu iken, komünistler açısından, kendisi de dahil tüm burjuva kurum ve ilişkilerin teşhir edileceği, ele geçirilmiş bir mevzi ve imkandır. Komünistler, örgütlenme ve siyasal faaliyetin temel alanları olarak, seçim sisteminin zorunlu kıldığı yerel bölgeleri değil, fabrika zeminini alırlar. Fabrika zemini üzerinde örgütlenmek, herşeyden önce sınıf perspektifiyle, bugünün parlamenter yasallıgını değil, yarının işçi iktidarını hedeniyor olmakla doğrudan baglantılıdır. Fabrika zemininde örgütlenmenin illegaliteyle ilgisi, yalnızca daha kalıcı, gizli çalışmaya müsait alanlar olmasından kaynaklanmaz. Sorun basit biçimde sınıfın fiziki varlıgını örgütlernek sorununa da indirgenemez. Komünistterin fabrika zemininde (örnegin sendika zemininde degil) örgütlenmesi, birbirine baglı üç nedenden kaynaklanır. Birincisi, sınıf kendi kollektif varlıgını kitlesel olarak fabrika zemininde üretir. İkincisi, fabrikalarda sınıf, düzenin idelolojik/ örgütsel hegemonyasından daha uzaktır. Üçüncüsü ise, gelecegin işçi iktidarı ancak bu bagımsız alanda, sınıfın üretimle/yönetim vasfını birleştirebilecegi alanda yeşerebilir. Demek oluyor ki, fabrika zemininde örgütlenme illegalitenin ayrılmaz unsurlarından biridir. Hem örgütsel sürekliligi saglamak açısından ve hem de, sınıfın devrimci siyasal örgütlenmesini inşa için en uygun zemin olması açısından. .. Dolayısıyla, illegalitenin örgütsel alana uzanımı, yalnızca gizlilikle sınırlı degildir. Seçim çevreleri, sendikalar, mahalleler vb. yerine, örgütsel omurgayı fabrika zemini üzerinde inşa etme perspektifiyle de ilgilidir. Bu ise yukanda da belirttigirniz gibi, gizlilik açısından da uygun bir zemin olmtıkla birlikte, yalnızca gizlilik kaygusuyla baglantılı bir tercih degildir. Buradan çıkacak önemli sonuçlardan biri şu olmalıdır. Kendisi "gizli" olmakla beraber, programı düzen içine sıgan ya da örgütsel temellerini sendikalarda, mahallelerde bulan siyasal yapılar, illegal degildirler ve olamazlar. Demokratizm ile ekonomizm-sendikalizm arasında, bu ikisiyle de lcgalizmtasfiyecilik egilimi arasında, zorunlu bir iç bagıantı vardır. Perspektifi bu olan bir örgütün gizliligi "kaza"dır, tesadüfidir ya da konjonktürcldir. Lenin, Struve'nin Kadet partisinin legale çıkması gerekLigini savunarak aslında bu partinin programıyla örgütlenme şekli arasındaki çelişkiyi gidermeye çalışugını belirtir. Zira, liberal burjuvazinin ufku Duma vasıtasıyla "anayasa! reformlar" peşinde koşmakla sınırlıdır. Otokrasi Duma'nın kuruluşu ile liberal burjuvazi ye bir taviz verdigi andan itibaren Kadet Partisi 'nin "gizli" olması için tüm nedenler de ortadan kalkacaktır. Nitekim öyle olmuştur. Ya da örnegin, Duma'nın kurulması, Menşevikler içinde legalist-tasfiyeci bir egilimin dogması için yeterli olabilmektedir. Çünkü Menşevikler, burjuva düzene dogru atılmış bu ilk adımın arkasından, proleıarya hareketine bugün için devrim degil fakat burjuva gelişmeyi desteklemek görevi düştügünü düşünmektedirler. Perspektif bu olunca, illcgal/gizli örgütlülük için hiçbir neden de kalmamaktadır. Bu tarihsel örneklerin de ortaya koydugu gibi, legalizm ya da tasfiyecilik akımı, ideolojik planda ekonomizm ve demokratizmi aşamayan bir siyasal perspektifin örgütsel plana dek uzanmış şeklidir. Burada ne programatik anlamda bir illegal, yani düzenin içine sıgamama konumu, ne de örgütsel planda fabrika zemini üzerinde yükselen bir ihtilalci sınıf örgütlenmesi. anlayışı vardır. Dolayısıyla buradaki gizlilikle illegalite arasında bir ilişki kurmak mümkün degildir. Demek oluyor ki, nasıl gizli örgütlenme sosyalist amaç ve hedeflerin düzen dışılıgının kaçınılmaz bir sonucu ve gerekliligi ise; gizlisi olmayanın da, ya da gizlisini tasfiye etme pahasına açık-lcgal örgütlenme yoluna girenin de, düzeni aşan bir pcrspektife sahip olarnamakla dogrudan baglamısı vardır. Bugün Türkiye sol hareketi bünyesinde yaşanan legalizm-tasfiyecilik cereyanını da ancak bu çerçeve içerisinde kavrayabiliriz. Sol hareketin dcmokrasici ve sendikalist perspektifi, bugünkü konjonktürel zorluklarla da birleşince, tasfiyeci egilime kaynaklık etmektedir. Dcmokratizm ve sendikalizm arsındaki iç baglantı gibi, bu ikisiyle legalizm arasında da bir iç baglantı oldugundan sözetmiştik. Nedir bu iç baglantı? Özetle, ekonomizm iktisadi, demokratizm ise siyasi planda bir "iyileştirme" demektir. Perspektif her ikisinde de hakların genişletilmesiyle sınırlıdır. Ekonomist bir bakış, kendi perspektifi bölüşümün iyileştirilmesi oldugu için, bu iyileştirmenin aracı olan sendikaları da temel çalışma alanı ve aracı olarak görür. Bölüşüm mücadelesi, dogası geregi burjuva düzen sınırları içinde kalan bir mücadele oldugu için, ufku sendikalizmi aşamayan (ya da devrimcileşmeyi sendikalar üzerinden gerçekleştirmek isteyen) bir perspektif, zorunlu olarak !ega! alana cgilim gösterecektir. Demokratizm ise, siyasal hakların elde edilmesi ve genişletilmesiyle sınırlı bir perspektifi anlatır. Devrimci demokratlarda oldugu gibi, bu düzen kurumlarını hedefleyen bir siyasal perspektifi dışlamaz. Ne var ki, burjuva demokrasisini kendi içinde "bir müddet" için de olsa amaçlaştıran bir bakış açısı, zor dönemde kaçınılmaz olarak reformizm üretir. (12 Eylül dönemi deneyimi bu açıdan ögreticidir). Dolayısıyla, tüm bunlar eninde sonunda düzen içi bir muhtevayı aşamadıkları için, bu ideolojik çizgi lcgalizme ve tasfiyeciligc de yataklık eder. Demek ki; bir siyasal faaliyetin lcgalist olup olmaması, örgütlenmesinin gizli ya da açık olmasından ziyade, nasıl bir muhtcvada ve hangi amaç dogruhusunda yürüdügü ilc baglantılıdır. Kadctlcr ya da TKP örncgindc oldugu gibi, bu örgütlenmeler bir dönem siyasal koşullar. nedeniyle ve kendi programiarına ters düşen bir tarzda gizli örgütlcnmck zorunda kalabilirlcr. Ne var ki tck başına bu ne bu siyasal akımların illcgal oldugu anlamına gelir, ne de gizli yapıları onların legalist karaktcrini degiştirir. Zira, bu örgütler gizli oldukları dönemde de siyasal amaçlaoyla baglantılı olarak örgütlenme çalışmaları yürütürler. Bir kez daha ve önemle belirtmek gerekir ki, proletarya partisi açısından, legalist örgütlenme yalnızca yasal örgütlenme demek degildir. Bununla beraber seçim bölgelerine göre, ya da sendikalar ve kitle örgütleri temelinde örgütlenen, bunu temel alan yapılar da, proletaryanın bakış açısından legalist yapılardır. Fabrika zemininde örgütlenme, proletaryanın siyasal hareketi açısından ilkesel ve stratejik bir önem taşır. Bu proletarya hareketinin illcgalitesinin programatik ve örgütsel alandaki en önemli unsurlarından biridir. * * * Buraya kadar proletaryanın ihtilalci parti örgütlenmesi neden dogası gcregi illegaldir sorusuna yanıt vermeye çalıştık. Bu konuyla paralel olarak da, iliegalite ve gizlilik arasındaki farklılıklara ve zorunlu bagıantılara degindik. Ne var ki bu, leninist parti teorisinin (burada giz�ilikle eş anlamlı söylersck) bir illegal parti teorisi oldugu anlamına gelmez. Leninist parti teorişi iliegalite ile legalite ilişkisini açıklıga kavuşturur. Bu ikisinin hangi temelde, hangi yöntem ve perspektifle birleştirilebileccgini, uyumlu kılınabilecegini gösterir. Bu nedenledir ki, Lenin, yalnızca illegal biçimlerin temel oldugunu reddeden akımlan degil, bu temel üzerinde legal biçimleri en etkin biçimde kullanmayı yadsıyan akımları da "ters yüz edilmiş Mcnşcvizm", "sol tasfiyecilik" vb. olarak degerlendirir. Leninist parti teorisinin bu soruna yaklaşımının özü; illegalite, illegal örgütlenme temel ve stratejik olmak kaydıyla, illegal ve lcgal biçimlerin koşullara uygun olarak, her alanda ve her düzeyde birleştirilmesidir. • Bu görev nasıl başarılacak, illegal örgüt ve çal . ışma ilc legal örgüt ve çalışma hangi temelde birbiriyle uyumlu hale getirilecektir? "Güçlü bir il/ega/ parti merkezleri örgütü, sistemli olarak çıkan il/ega/ yayınlar ve en önemlisi yerel hücreler, özellikle de dogrudan dogruya işçilerin arasından gelen ve kitlelerle sıkı temas içinde yaşayan öncü üyelerin yöneuigi fabrika hücreleri. Devrimci ve sosyal demokrat işçi hareketinin her türlü zorlugu gögüsleyebilecek saglamlıktaki çekirdegini işte bu temel üzerinde yarattık. Bu il/ega/ çekirdek, gerek Duma aracılıgıyla, gerekse sendikalar, kooperatifler egitim ve kültür kuruluşları içinde kendi duyargolarını ve etkisini eskisiyle kıyaslanamayacak 'ölçüde yayacaktır." "Legal örgütler, illegal çekirdek/erin fikirlerini kitleler arasında yaymak için dayanak noktalarıdır." "Parti, i/lega/ sosyal demokrat çekirdeklerden meydana gelir. Bu il/ega/ sosyal-demokrat çekirdekler de, kendilerine çeşitli /ega/ işçi örgütlerinden oluşan mümkün oldugu kadar geniş ve dal budak salmış bir ag şeklinde 'kitle içinde çalışmak için dayanak noktaları' yaratmak zorundadır." "Örgütlerin biçimi açısından bakıldıgında, illegal olan kendisini legal olana 'uydurur'. Ama partimizin çalışmasının özü açısından bakıldıgında, /ega/ faaliyet kendisini illegal fikirlere 'uydurur'." (Lenin, Örgütlenme Üzerine, Aydınlık Yay., 1977, s.l34, 175, 168, 175) Altalta sıralanmış bu alıntılar, illegalite/lcgalite ilişkisinin dogru kavranışı açısından önemli ipuçları sunmaktadır. Buradan çıkarılabilecek temel sonuçlar şunlardır: Herşeyden önce, illcgal örgütlenmenin temel olması, yalnızca ilkesel ve teorik bir sorun degildir. Bu, aynı zamanda, !ega! faaliyetlerin ancak illegal örgütlenme temeli üzerinde ve onun saglamlaştırılması, pekiştirilmesi şaşmaz amacına tabi bir biçimde. kullanılacagı anlamına gelir. Legal faaliyetin temel işlevlerinden biri de illcgal örgütlülügün pckiştirilmesi, saglamlaştırılmasıdır. * * "Ana amacımız, Ru.� Sosyal-Demokrat Işçi Partisi'ni kurmak, pekiştirmekıir. Onun dışırulo herşey bu amaçtan sonia gelir. Yasal olanakları parıi yararına kullanabilmemiz, ancakpartinin sağlam/aştırı/masından sonra sözkonusu olabilir." (Tasfiyecilik Üzerine, Sol Yay., s.43) İllegal örgütlülügün oturtutması ve saglamlaştırılması görevini, bu temel ve stratejik görevi öne almadan ve gereklerini etkin bir biçimde yerine getinneden, Iegal imkanları keyfi ve ölçüsüz bir biçimde kullanmaya çalışan bir siyasal hareket, kolay güç olma adına ya da konjonktürel zorluklardan yıldıgı için, partinin ihtilalci varoluşunu daha baştan sakatlayacaktır. Bu aynı zamanda, ihtilalci bir örgüt yaratma sorununu, buna uygun kadroların yaratılması ihtiyacı açısından da sakallayacaktır. Marks'ın bir vesileyle ifade euigi gibi, "Genel olarak söylemek gerekirse, fikirler hiçbir şeyi iyi bir sonuca vardıramazlar. Fikirleri iyi bir sonuca vardırmak için (bu fikirler dogrullusunda E.E.), pratik bir gücü kullanan insanlar gerekir" (Kutsal Aile, Sol Yay., s.182-183) Bu "pratik gücü kullanan insanlar", yani kadrolar ise, yalnızca ihtilalci fikirler temelinde değil, fakat ihtilalci bir varoluş temelinde proletaryanın hareketini yönetmek, kitleleri bu dogrulluda seferber edip örgütlernek çabası içinde yaratılabi tirler. • Legal imkanlardan etkin bir biçimde yararlanabilmek, dönüp yine, fabrika hücreleri temelinde illegal bir ihtilalci örgüt yaratma konusunda alınan mesafe ile baglantılı olmaktadır. Fabrika hücreleri temelinde yükselen bir illcgal ihtilalci örgüt yaratma çabasında mesafe katcdilmcdigi sürece, komünist siyasal faaliyetin legal planda "kendi duyargaları"nı etkin ve amaca uygun bir biçimde hissellirme olanağı da bulunamaz. Kuşkusuz bu, mükemmel bir illegal örgütsel inşa ve siyasal faaliyet olmadan legal imkanların kullanılamayacagı, kullanılmaması gerektiği anlamına gelmez. Aksine legal imkanlardan yararlanmadan illcgal faaliyeti oturtmak ve "mükemmellcştirmek" çabası da başanya ulaşamaz. Burada gözetilmesi gereken temel ve kritik nokta şudur; sağlam bir illegalitcsi olmayanın, etkin ve amaca uygun bir legalitcsi de olmaz, olamaz. Dolayısıyla, böylesine bir illegal siyasal faaliyet ve örgütsel inşa sürecinde belirleyici adımları henüz daha atmamışken legalitcyi "etkin" bir biçimde kullanma çabasına yönelmek, yalnızca örgütsel tasfiye sürecine kulaç atmak anlamına gelecektir. * * * Legalite-illegalite ilişkisi bahsinde, lcgal örgüt-illegal örgüt arasındaki ilişkinin doğru tanımlanabilmesi açısından da gözetilmesi gereken önemli noktalar vardır. Legal örgütlenme, illegal örgüuen ayrı, bagımsız, kendi içinde bir yapı degildir. Hem ideolojik ve hem de organik ilişki açısından ... Legal örgüt; hem illegal hücrelerin illegal fikirleri yaymak için bir çalışma alanıdır. Ve hem de, partinin ideolojik denetimindeki legal örgütlerin en asli görevi, partinin öz itibariyle illegal olan fikirlerini legal biçimlerden yararlanarak yaymak, bu arada kitlelerde burjuva yasallığına ya da yasal örgütlenmeye olan güveni pekiştirrnek degil, tersine kırmakur. Komünistler için legal örgütlerde de illcgal örgütlenme esastır. Onlar için legal örgütlenmelerin temel önemi, "illegal hücrelerin" kitle içinde çalışmak için dayanak noktaları olmalarıdır. İkincisi; legal örgütlenmeler bir "savaş örgütlenmesi" degildir. Yalnızca "savaş örgütlenmesi"nin ideolojik denetimindeki propaganda ve ajitasyon örgütlenmeleridir. Dolayısıyla, bu örgütlerin bir "devrim partisi", bir "savaş partisi" olarak degerlendirilmeleri, illegal örgütlenmenin vasıf ve görevlerinin legal örgütlenmelere yüklenişi, yalnızca tasfiyecitigin degişik biçimlerinden biri olarak degerlendirilmelidir. Üçüncüsü; illegal yapı ile legal örgütlenme arasındaki organik ilişki, partinin o legal örgütlenmedeki illegal çekirdekleri sayesinde kurulur. Partinin bu örgütlerdeki en açık hücreleri dahi kelimenin gerçek anlamıyla legal/yasal degildir. İtlegal/ gizli faaliyetin nispeten açık uzantılarından biridir ve aradaki ilişki yalnızca ideolojik degil, aynı zamanda organiktir. Legal örgütlenme ve çalışmaların illegal örgütlenme ve çalışmadan bagımsız olarak algılanmamasının, ideolojik (fikirlerin özü) ve organik (illegal hücreler tarafından yürütülen) bakımdan illegal çalışmanın bir uzantısı olarak degerlendirilmesinin nedeni budur. Legalite/illegalite ilişkisi açısından gözetilmesi gereken bir diger önemli konu da, yasal çalışma alanının ancak illegal mücadele aracılıgıyla güçlendirilip pekiştirilebilecegidir. Ancak iliegalite temelinde yürütülen bir çalışma, yasal alanı gittikçe "yasal mevzuat"la sınırlı bir alan olmaktan çıkarabilir ve onu sosyalist hareketin toplumsal meşruiyetini arttırarak fethettigi bir "açık" alan haline dönüştürebil ir. İllegal örgüı.Jenme açık siyasal savaşımı yönlendirip önderlik edebildigi ölçüde, yasallık hukuki yasallık sınırını aşarak fiili bir yasallıga dönüşme imkanlarına sahip olabilecektir. Bu alan burjuvaziyc ragmcn komünist mücadele için "istismar" edilen bir mevzi haline getirilecektir. Zira yasal alanın kullanımı, doguracagı siyasal sonuçlar açısından, iki uçtu bir karakter taşır. Ya yasal alan düzendışı akımları fetheder ve bu akımlar yasallıgı kullanmak ya da korumak adına düzendışı fikir ve örgütsel temeli gittikçe törpülerlcr. Ya da komünistler, düzendışı siyasal faaliyetleriyle açık siyasal savaşımı yürütme ve genişletme becerisi göstererek, yasal alanı da "fethedilmiş" bir mcvziye dönüştürürler. Böylece yasal alan, bu durumda sınıf savaşımını yaygınlaştırmanın hem bir sonucu, hem de gittikçe bir aracı haline dönüşebilir. Ne var ki, sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimleri son dereec ö[trctici olan derslerle göstermiştir ki, yasal alan nihayetinde her zaman düzeniçi bir alandır. Ne denli sınıf mücadeleleri aracılıgıyla fethedilmiş olursa olsun, buna güvenilerek illegal örgüt ve faaliyet askıya alındıgında, sonuçta ya giderek düzeniçilcşmek, ya da sınıf dengelerindeki aleyhte degişmelere paralel olarak yasal mevziterin kaybedilmesi halinde, örgütsel tasfiye ile yüzyüze gelmek kaçınılmazlaşmaktadır. Demek oluyor ki, yasal çalışmanın illegal çalışmaya bagımlı kılınması, yasal olanakları kazanmak ve bu kazanımları ihtilalci bir temelde koruyup geliştirmek açısından da zorunludur. Elbette ki, bir komünist parti lcgal ve illcgal çalışma ve örgütlenmenin birleştirilmesinde, biçimsel planda degişen koşullara göre biri ya da diğerine daha agırlık verebileccktir. Ne var ki, degişen sınıf dengeleri bu taktiksel esnekligi göstermek açısındaıı elverişli imkanlar sundugunda bunu kullanmak nasıl bir politik esnekligi gerektiriyorsa; aynı şekilde,degişen sınıf dengelerine ragmen bu politik esnekligi gösterıneyi imkantı kılacak en önemli faktör de, özü, yani temel ve stratejik olanı unutmamaktır. Legal alanı istismar etmeyi kolaylaştıracak, bu alanı ihtilalci tarzda kullanmayı saglayacak illegal bir örgütsel temelin var mı? Bu temeli yarattın mı? Her dönem için gözetilmesi gereken temel soru ve sorun budur! Sosyalist politika, ilkelerde saglamlık ve stratejik olana tabilik temelinde, müthiş bir t:aJlojik-sınıfsal planda yaşadığı buhrandan soyutlayarak kavramak mümkün değildir. Devrimci hareket, dağılan küçük-burjuva toplumsal tabanını yeniden örgütlemeyi başaramadığı gibi, bir güç yaratma umuduyla yöneldiği işçi sınıfı içerisinde de kayda değer kalıcı bir mevzi yaratamadı. '80 öncesinde kendi varlığını sürdürmede bütünsel bir ideolojik temelden çok direniş ve örgüt geleneklerine dayanmış, pratik mücadeledeki performansıyla güç olabilmiş devrimci hareket, bu alanlarda artık bir boşluğa düşünce, kendi varlık hakkını. korumakta dahi zorlanır hale geldi. Devrimci hareket ideolojik planda da temel küçük-burjuva yaklaşımları aşmayı başaramadı. "Siyasal demokrasi" gibi son tahlilde düzeniçi bir programatik hedcfin savunuluyor olması, "(burjuva) demokrasisi yaşanmadan sosyalizm olmaz" türünden demokrasici paradigmalara saplanılıp kalınması, kolay güç olma beklentilerinin boşa çıktığı bir dönemde, devrimci hareketteki reformisı darnan daha bir bclirginleştirmekıe, onun siyasal yönelimlerine rengini vermektedir. Devrimci hareketin reformizme evrilişi, 12 Eylül sürecinin arkasından başladı. Bu evrim aynı zamanda ideolojik ve örgütsel planda yaşanan bir tasfiye süreciyle elele yürüdü. Bazı devrimci demokrat akımlar, belirli yalpalamalara karşın bu sürece karşı koymaya, kendi devrimci pozisyonlarını korumaya çalıştılar. Ne var ki, ideolojik-sınıfsal planda yaşanan açmazlar aşılamadığı ölçüde ve bu açmazların pratik faaliyetle ve örgüt değerleriyle örtülmesinin iyice zorlaştığı bir dönemde, bu akımlar açısından da yolun sonu ve dolayısıyla "yol ayrımı" giderek belirginleşmektedir. * * * Gerçekten de, bugün yoğunlaşarak ve etki alanını genişleterek süren lcgal parti tartışmaları taktik planda bir sorun olarak ele alınabilir mi? Yoksa bu, devrimci harekette giderek dcrinleşcn ideolojik-siyasal erozyonun örgütsel plandaki bir uzantısı mıdır? Bu soruya yanıt verebilmek açısından elimizde yeterli bir malzeme birikmiş olmasına karşın, devrimci hareketin yaşadıgı iç erozyonu daha da netleştirmek açısından sorunu bazı siyasi hareketler düzeyinde ele almakta yarar var. Burada geçmiş ('80 öncesi) devrimci hareketin öne çıkmış üç siyasal egilimi, Dev-Yol, Kurtuluş ve TDKP incelenecektir. A- Devrimci Yol Devrimci Yol, 1980 öncesinde, canlı bir sosyal dinamik üzerine oturmuş, politikaya, sınıf mücadelesine ve örgütlenme sorunlarına bakışı, bu toplumsal dinamigin etkisi altında şekillenmiş bir hareketli. Genel küçük-burjuva ilerici harekctliligi karşısında faşist terörün yogunlaşması, kitlesel bir anti-faşist mücadelenin de nesnel zeminini oluşturmuş, faşist teröre tepki duyan kitlesel bir taban oluşmuştu. İşte Dev-Yol bu anti-faşist demokratik küçük-burjuva tepkinin siyasal plandaki en dolaysız temsilciligini üstlcndi. Kendiliğinden gelişen bu mücadelenin siyasal tcmsiciliğini üstlcnmesi, Dev-Yol'un parti, sosyalizm, sınıf mücadelesi vb. anlayışlarında da dogrudan yansımalarını buldu. Dev-Yol süreç içerisinde, THKP-C çizgisini bu "yeni ihtiyaçlar" dogrullusunda yorumladı. Silahlı öncü mücadelesi ilc kitle mücadelesi arasında, THKP-C çizgisindeki birincisi lehine ağırlık, Dev-Yol çizgisi tarafından kitle mücadelesi lehine değiştirildi. Öncü savaş, PASS gibi tezler, iç savaş görüşünün devreye sokulmasıyla zımni olarak tcrkcdildi. Küçük-burjuvazinin dağınık, yerel, kendiliğinden anti-faşist demokratik mücadelesi, Dev-Yol'un örgütlenme anlayışına da, yerellik ve kendiliğindencilik doğrultusunda etkilerde bulundu. Tam da bu özellikleri nedeniyle Dev-Yol, Türkiye solunda haklı olarak partileşınc sürecini kronik bir sürece dönüştüren bir yapı olarak değerlendirilir. Aşağıda, Dev-Yol çizgisini değerlendiren iki ayrı pasaj bu "kronik" anlayışı yeterli açıklıkta rcsmctmcktcdir. " ... (Dcv-Yol'un-E.E) kendi örgütlenmesi, parti haline dönüşmesi bir sürece yayılmış, halkın kendi örgütlenmesinin ele alındığı, halk örgütlenmelerinin yaratıldığı bir sürece bağlı kılınmıştır .. " (T. Akçam, Sosyalisı Birlik dergisi, Ekim 1989, s.7 ) " ... Dedik ki, bizim amaçladığımız parti, bugünkü SBKP gibi revizyonist bir parti haline gelmesin. Bunun ideolojik, teorik, pratik düzeyde önlemlerini biz şimdiden ele alalım ki, biz devrimi başanya ulaştırdıktan sonra fasiı bir daire içinde aynı noktaya gelmeyelim. Bizim parti anlayışımız ın yanı başında, kitleleri örgüt/emekıeki temel yaklaşımlarımızırı somut ifadesi oları direniş komiteleri tezlerimiz yatmaktadır." (İşte Röporıaj, M. Pckdcmir, s.44 ) Genel planda örgütsüzlüğün ve kendiliğindenciliğin teorisi olan bu sözler, Devrimci Yol'un dcmokrasici karaktcriyle doğrudan bağlantılıydı. Devrimci Yol için demokrasi sorunu son dcreec kritik bir öneme sahipti. Zira geleceğin "demokratik sosyalizmi" ancak bu sürecin içinden, onun bir ürünü olarak ortaya çıkabilirdi. Dolayısıyla; "Türkiye' de faşizme karşı mücadelenin esası ( ... .)Avrupa' daki gibi mevcut demokrasi/erin faşist karşı devrime karşı korunması değil, Avrupa' daki gibi demokrasi/erin gerçekleştirilmesi için toplumdaki demokratikleşmenin üst yapıda böyle bir politik düzen gerçekleştirebilecek düzeye yükseltilmesi hedefine yönelmiş bir demokratik devrim sürecini tamamlamayı esas alan bir mücadeleye bağlı kılınması gerektiği ortaya çıkmaktadır." (DY savunması, Faşizm/e Mücadelede İkili Görev, dil bozuktugu savunmaya ait- E.E.) Örgüt sorununa yaklaşımı "örgütsüzlük" olan, demokrasi sorununa yaklaşımı ise" Avrupa'daki gibi dcmokrasilerin" Türkiye'ye yerleştirilmesi olan bir akım için, "zor dönemde" yönelinecek tck bir yol vardı. Tasfiyecilik! Nitekim öyle de oldu. Bu akımda tasfiyecilik, daha 12 Eylül'ü izleyen ilk yıllarda hakim bir çizgiye dönüşmüş bulunuyordu. Dev-Yol, dagınık, yerel bir anti-faşist mücadele üzerine yükseldiği ve bu zemin üzerinde kendiliğindenci bir örgüt anlayışına sahip olduğu için, tüm "gözkamaşlırıcı" yığınsallığına karşın, 12 Eylül'de en kolay darbe yiyen ve bir kaç ay içinde dağılan yapılanma oldu. Anti-faşist mücadelenin, kitle hareketliliğinin gerilcdiği 12 Eylül'ün hemen ardından, ciddi bir siyasal ve ideolojik bunalımla yüzyüze geldi. Artık uzun bir tasfiye dönemi başlamıştı ... 1982'de ilan edilen toparlanma süreci, 1983'dc bizzat ilan edenler tarafından tasfiye edildi. Bu süreci örgütlenme görevlerine yan çizildiği, dahası "örgüt" fikrine karşı savaşımın açıldığı uzun bir dönem izledi. Halk hareketliliği üzerine yükselmeyen bir örgütlenmenin "bürokratik" olacağı iddiasıyla, örgüttenrnek halk hareketinin yükseleceği döneme dek ertelendi. Ne var ki, "demokrasi mücadelesi" taşıdığı kritik önemden dolayı ertelenemezdi; örgüt olmadığına göre demokrasi mücadelesi kitle örgütlerinde ve sosyal-demoknıt partiler içerisinde verilecekti. Böylece örgütsözlüğün teorisi yapıldığı gibi, pek çok kadronun sosyal-demokratlaşmasınm yolu açıldı. Sınıf ve kitle hareketinde başlayan nispi canlanma döneminde, Dev-Yol'da yeniden kısmi de olsa toparlanma çabaları görüldü. Ne var ki bu toparlanma çabaları yaşanan yenilginin ideolojik-sınıfsal temellerini kavramak çabası üzerinde yükselmedi. Bu alanda bir değerlendirmeden uzun dönem ısrarla kaçınıldı. Daha sonraki süreçte Dev-Yol yenilginin nedenini keşfetti! Yenilginin nedeni ideolojikti ve bu Marksizmin yaşadığı evrensel krizle doğrudan bağlantılıydı. Dolayısıyla, Dev-Yol, yenilginin ardından kendini değerlendirmekten ziyade, Marksizmi "değerlendirme" çabalarıyla uğraşu. Bu yaklaşımın kendisi ise DevYol'un kendi geçmiş mücadelesini temelde aklamaya, ama sosyalizmin sorunlarına inkarcı bir bakışla yaklaşmaya götürdü. Dev-Yol nezdinde liberal bir demokratizm, sosyalizm eğilimi karşısında kesin bir otorite sağladı. Bu sürecin ardından, TBKP'yi andıran argümanlarla, solun kendisini yenilernesi gerektiğinden, eski tarzla kitlelere seslenilemeyeccğinden sözedilmeye ve "marjinalliktcn kurtulma"nın yolu olarak saf bir demoknıtizm platformu önerilmeye başlandı.* Bugün Dev-Yol, parti sorununun "nasıl bir sosyalizm?" sorusuna verilen yanıta baglı olarak çözülecegini;** demokratik bir sosyalizmi inşa edebilecek bir "parti modeli"nin gerekli oldugunu savunmaktadır. Parti daha bugünden "sosyalizm"in nüveleri olacak, kitlelerin yönetme alışkanlıklarını geliştirecek halk örgütlülükleri üzerinde yükselebilir. Kitlelerin yönetme alışkanlıkları ise ancak "gizlilik ve zorlukların sınırlarına takılınay an" örgütlenmelerde ve demokrasi şartlarında mümkün olabilir vb ... Dev-Yol dün de sivil toplurucu Birikim çevresinin önemli ölçüde ideolojik etkisi altındaydı. Ne var ki bir kitle dinarnizınİ üzerinde yükseliyor olmak, fiili bir anti-faşist mücadelenin varlıgı, bu ideolojik argümanların arkasındaki reformİst damarı tali plana bırakabiliyordu. Oysa anti-faşist mücadele koşullarının ortadan kalktıgı, küçük-burjuva hareketliliginde genel planda bir durgunlugun yaşandıgı bugün, bu d�mokrasici bakışın reformİst karakteri daha da belirginleşmektedir. Dev-Yol kitle tabanını yitirdiği gibi, kadroları açısından da ciddi bir ideolojiksiyasi erozyonla yüzyüze kalmış durumdadır. Geçmiş küçük-burjuva pratiğin şekillendirdiği, uzun bir tasfiye döneminin derin bir manevi erozyona sürüklediği bu kadrolar, bugünkü ideolojik-politik bunalımı köklü bir şekilde üzerlerinde taşıyorlar. İşçilerin Sesi'ne göre" ... öncü/erin önündeki engel de demoralizasyondur, öncü kadrolar açısından sorun yalnızca politik değil, psiko politiktir." (26. sayıya ek) Dev-Yol'un kendini ideolojik-sınıfsal planda aşamamasının, daha da ötesi, demokrasici yaklaşımı derinleştirmesinin bugün onu getirdiği nokta, daha derin bir ideolojik-siyasal krizin ötesinde, tümden bir yokoluştur. Demokrasi, sosyalizm ve örgüt sorununa yaklaşımı liberal küçük-burjuva bir bakışaçısını aşamayan Dev-Yol açısından; öncü kadroların "psiko-politik" bir sorunla karşılaşması ne denli kaçınılmazsa, bugün kendi kadrolarına yönelik olarak düzenlediği ankette "Marksizm geçerli midir?" sorusunu sorması da o denli kaçınılmazdır. B- Kurtuluş Kurtuluş, 12 Eylül öncesinde, THKP-C kökenli gruplardan klasik THKPC mirasını en köklü biçimde inkar eden, bu mirasın küçük-burjuva maceracı özelliklerinden kopuşarak "kitle çizgisi" anlayışı doğrultusunda bir siyasal faaliyet öngören bir yapıydı. Kurtuluş'un "kitle çizgisi" anlayışı, diğer devrimci-demokrat akımlara göre, işçi sınıfı vurgusuyla çok daha belirgin bir içiçeliğe sahipti. '70 sonrası dönemde, siyasal-teorik yeniden inşa dönemini revizyonist-reformİst akımlara çok yakın bir pozisyonda yaşayan Kurtuluş, temel tezlerini oluştururken * Bkz: "Muhafazakar" Sol ve "Modcrnist" Sağ, Demokrat dergisi, Başyazı, ** " ... ne tür bir örgütlenmenin amaçlandığının belirlenmesi, ne tür bir parti yine ne tür bir iktidar (devrim) ve ne tür bir sosyalizmin amaçlandığının belirlenmesiyle birlikte yapılmalıdır." (İşçilerin Sesi, 26. sayıya ek.) modern revizyonist tezlerden kuvvetli bir biçimde etkilendi. Bu özellikleriyle Kurtuluş, '80 öncesi devrimci-demokrat akımın sözde işçi sınıfına gerçekte ise reformizme en yakın temsilcisi oldu. Kurtuluş'un sözde sınıf vurgusu, •genel siyasal faaliyetinin sınıf eksenli bir faaliyet olduğu anlamına gelmez. Tersine o da, '70 sonrası tüm devrimci demokrat akımlar gibi, küçük-burjuvazinin en dağılgan kesimlerinin hareketliliği üzerinde şekillendi. Sınıf içerisinde güç olmaya çalıştığı ölçüde, bu siyasal çaba ekonomizm-sendikalizm çerçevesini aşamadı. Kurtuluş, TKP'ye karşı her zaman duyduğu üstü örtülü hayranlıkla, onun yöntemiyle DİSK içerisinde belirli sendikaların yönetimini ele geçirmeye dayalı faaliyeti etkin bir sınıf siyaseti saydı ve uyguladı. Kurtuluş, aynı zamanda, 12 Eylül öncesinin genel siyasal tablosuna uygun bir. biçimde, gevşck-lcgalist bir örgütlenme platformuna sahipti. Lcgal bir yayın ve demekler üzerindeki çalışma siyasal faaliyelle son dcreec merkezi bir yere sahipti. Örgütün faaliyetini sürükleyen kadroların hemen tümü aynı zamanda legal faaliyetlerde de merkezi konumdaydılar. Kurtuluş da tüm diğer devrimci-demokrat akımlar gibi, programatik düzeyde demokratizm sınırlarını aşamıyordu. Türkiye'nin sosyalizme geçiş için bir ön siyasal demokrasi dönemine ihtiyacı olduğu paradigması, Kurtuluş'u yer yer faşizme karşı mücadele adı altında CHP rcformizmiylc ortak platformlara sürilklcyebiliyordu. Demokrasi perspektifinin bir sonucu olarak, faşist teröre karşı sık sık CHP parlamento grubunu göreve çağırınakLa "sosyalizm" adına herhangi bir çelişki görmüyordu. Sınıf dışı bir çalışma, öğrenci ve marjinal kesimler üzerinde yükselen bir siyasal faaliyet, gevşck-legalist bir örgütsel platform ve daha da önemlisi, demokrasici bir ideolojik-programatik çerçeve-Kurtuluş 12 Eylül sürecine girildiğinde işte böyle bir siyasal platformun tcınsilcilcrindcn biriydi. Kolay yenilgi ve örgütsel-ideolojik tasfiye süreci, Kurtuluş hareketinin de kurtulamadığı bir "yazgı" oldu. Dahası Kurtuluş önderliği, bir dönem gündeme getirdiği "ricat" taktiğ.i ve ardından örgütü sürüklediği "sosyalist demokrasi" tartışmalarıyla, bu tasfiye sürecini yönlendirdi de. Kurtuluş 1987-88'li yıllara kadar az-çok kendini topartamaya çalışan, zayıf da olsa bir illegal rnekanizmaya sahip olan bir hareketli. Gerek legalite olanaklarının ortaya çıkmasıyla, gerekse "sosyalist demokrasi" tartışmaları adı altında bir ideolojik tasfiye süreci yaşamasıyla, örgütsel planda da tümüyle tasfiye edildi. Bizzat "öndcrlcr"i tarafından ... Toparlanma döneminin nesnel bir ihtiyaç olar-dk dayattığı geçmişi değerlendirme görevinden uzun süre ısrarla kaçınıldı. Bunun yerine "sosyalizmin geçmişini" tartışmayı yeğleycn Kurtuluş; Gorbaçovcu rüzgarın da etkisiyle liberal demokrat karaktcrini bu dönem içinde iyice derinleştirdi. Mevcut sosyalizm deneyiminin "demokrasi" alanındaki zaatları, burjuva demokratik normlara tutkunluğa ve bunların sosyalizm için de geçerli "kutsal kurallar" olarak değerlendirilmesine dayanak yapıldı. Ve çok daha önemlisi, Kurtuluş, sosyalizmin deneyimine ilişkin tartışına aracılı�ıyla, kendi geçmişine yönelik de�crlcndirme ve özeleştiri ihtiyacının üstünü örttü. O'na göre, sol hareketin 12 Eylül'deki yenilgisini anlamak ancak iki unsurun bilince çıkanlmasıyla mümkün olabilirdi. Birincisi; sosyalizmin evrensel plandaki sorunlarının temelinde yatan "ekonomizm" ve "dogmatizm" sapması, Türkiye sol hareketinin de yenilgisinde temel bir faktördü. İkincisi; sol hareketin uluslararası komünist hareketin parçalanmış yapısının bir izdüşümü olarak bölürımüşlü�üydü. Bu bölünmüşlük hem sol hareketin kitleselleşmesini, hem de 12 Eylül rejimine karşı birleşik ve kararlı bir direncin geliştiritmesini olumsuz yönde etkilemişti. Tüm di�er devrimci-demokrat akımlarda oldu�u gibi Kurtuluş'un geçmiş dc�erlendirmelerinde de, oturulan toplumsal tabanın analizi, bunun ideolojik ve programatik şekiilenişi ile temel taktikler üzerindeki etkisi, illcgal bir ihtilalci örgütlenme inşa edcmemiş olmak ve demokrasi perspektifini aşamamak gibi son derece temel nedenlerin özenle atlandıgı görülmektedir. Soldaki parçalanmışlı�ın da temel nedeni olan bu olgular, son dcreec kolaycı ve açıklayıcı degeri hayli zayıf bir gerckçcylc, "uluslararası komünist hareketin etkisiyle" ikame edilmekte, ikincisi b�incisinin üstünü örtrnek için kullanılmaktadır. Kurtuluş, kolay yenilginin bir başka nedeni olan gcvşck-legalist örgütlenme ve çalışma tarzının aşılması konusunda da herhangi bir ileri adım atamamışıır. Tersine yeniden toparlanma sürecine legal yayınlar aracılıgıyla girmiş, daha sonraki süreçte dagınık ve oldukça yetersiz de olsa varlı�ını koruyan illegal yapıyı tasfiyeye yönelmiştir. * Neticede Kurtuluş, geçmiş evrensel ve ulusal süreci onun en kritik noktasından, sosyalizmin demokrasi perspektifine heba edilmesi noktasından eleştirip aşamamış, tersine onu derinleştirmiştir. Devrimci hareketin hemen tüm unsurları gibi Kurtuluş da yeni döneme önemli ölçüde kaldıgı yerden� temel küçük-burjuva yaklaşımları koruyarak devam etmeye çalıştı. Eski yaklaşımları kendi içinde restore ederek kısa zamanda eski güçlerine kavuşacağını umdu. Ne var ki, ideolojik dagılma süreci Kurtuluş'ta, örneğin TDKP gibi hareketlerden daha önce belirginleşti. Her atılan adım, her yapılan iç tartışma, sürekli "kan kaybıyla" sonuçlandı. İdeolojik dagııma siyasal ataleti kaçınılmazlaştırdı ve Kurtuluş neredeyse "iç tartışma" yapmaktan mücadele etmeyi tümüyle unuttu. Bugün Kurtuluş'u tasfiyeci konuma sürükleyen temel etmenlerden biri de, yukarıdaki temel etmenieric baglantılı olarak, politika alanında büyük bir kısırtaşmaya sürüklcnmesidir. Çıkarılan yayınlara şöyle bir gözatmak dahi Kurtuluş'un bu alanda tam bir kısırlaşma yaşadığını ortaya serıneye fazlasıyla yeter. ögrenci hareketine yönelik "dernek politikaları", sınıf hareketini kazanmak için gündeme getirilen DİSK, sol hareketi birleştirmek için gündeme getirilen "açık parti" projeleri, Kurtuluş'un '87-92 yılları arasındaki politik açılımlarının tablosunu oluşturmaktadır.* Bu politikaların ekonomist ve liberal demokrat karakteri bir yana. Biz burada asıl bu politikaların, aynı zamanda sınıf ve sol hareket gerçegine müthiş bir yabancılaşmanın göstergeleri olduguna dikkat çekmek istiyoruz. Tüm devrimci-demokrat yayın organlarında, harekete müdahalenin sorunları, yol ve yöntemleri üzerine ciddi bir politik açılım çabasına rastlamak olası degildir. İdeolojik kriz politikada da bir krize dönüşmüştür. Ne var ki tüm bunlar dergi sayfalarında yokken, sol hareketin marjinalligi ve meşrulugunu yitirmesi üzerine tartışmalar ve bu tartışmalar üzerine oturan birlik ve açık parti "politikaları" sayfalar boyu sürüp gelmektedir. * Örneğin yeni Kurtuluş gazetesi de çıkış anından itibaren legal yayın ve bürolar etrafında bir siyasal çalışma perspektifini ortaya allı. 5. sayıdan itibaren ters yönde vurgulara rastlanmaya başlasa da, anlaşılan o ki, bu "vurgu sahipleri de" sonuçta legalist kervana katılmaya karar verdiler ve hir süre sonra legalizm sorunsuz biçimde bu dergiye hakim oldt.L * * * İdeolojik-programatik alanda sosyalizm yerine demokrasiciligi; örgütsel planda fabrika hücreleri temeline dayalı bir sınıf örgütü yerine, sınıf temelinden bagımsız devrimciler örgütü perspektifine saplanıp kalmak, bu temel küçükburjuva yaklaşımları aşamamak, sosyalizmin prestij kaybı ve işçi hareketindeki konjonktürel durgunlukla birleşince, Kurtuluş, tasfiyeci bir sürece sürüklenmiş, bu süreç içinde bugün artık hemen tamamen tasfiye olmuştur. Bu ideolojik dagılmanın, politik atalet ve iddiasızlaşmanın legal parti projelerinin ortaya atılmasında son derece belirleyici bir rolü vardır. Kurtuluş sayfaları bu dagılma ve iddiasızlaşmanın açık örnekleriyle doludur. Yalnızca bir örnek; " ... B unun yanında, bir çok proletarya sosyalisli politik mücadelenin dışında durmakta, günlük yaşam kaygılarının burgacında bogulmaktadır. Apolitik konumumuz kiile gösterilerine katılan proletarya sosyalistlerinin sayıca azlığında, dagınıklıgında, şevksizliginde kendini göstermekte; sosyalizm anlayışımızia örtüşmeyen sloganların saflarımııda yankı bulmasına yolaçmaktadır." (Kurtuluş, sayı: S, s. 7) • C- TDKP TDKP, yakın dönemde Icgal parti projelerine yeşil ışık yakan yeni örgütlerden biri oldu. TDKP açısından bu yeni yöneliş hayli ilginç ve önemli. Zira TDKP, legal parti kurmanın bugünle kıyaslanmayacak derecede daha "makul" kabul * Kuşkusuz bunlara, seçim dönemlerinin klişelcşmiş "taktik"lerini ve burjuva siyasilerinin yasaklarının kalkması için yürütülen "demokrasi kampanyası"nı da eklemek gereklidir! d edilcbilecegi konjonktürlerde dahi, bu tip girişimleri reformizm, legalizm, tasfiyecilik vb. ile eleştirmiş ve teşhir etmeye çalışmıştır. Özgürlük Dünyası dergisi, çok dcgil bir yıl önce, Sosyalist Parti'yi şöyle elcştiriyordu: " ... yazımızın gelişmesi içinde ortaya koyacağımız gerici, düzen savunucu yaklaşımlarınız bir yana, örgüt olarak siz bu düzenin bir gemisi değil misiniz? Yasal olarak bu düzene bağlı değil misiniz? Diktatörlüğün rejiminin yasal partisi değil misiniz? ... siz parlinizi Anayasa Mahkemesi'ne beğendirmeye çalışmadınız mı? Siz izinle kurulu değil misiniz?" (Özgürlük Dünyası, sayı:28, s.44-45) Bir dönem önce "izinli" yasal parti fikrine bu denli hırçın bir üslupla saldıran bu çevrenin, çok degil bir yıl sonra yasal parti tartışmalarının odagına yerleşmesindeki çelişki, yalnızca görüntüdedir. Nitekim, TDKP'nin yaşadıgı ilk "soldan saga dogru" hızlı yol alış da degildir bu. Bu liberal savruluşun en uç, bu nedenle de en çok bilinen örnekleri, TDKP teorisycnleri tarafından "Yeni bir Arayış mı?" yazısı ilc "DSP Broşürü"nde dile getirilmiş olan sosyaldemokrasiyle ittifak arayışlarıdır. * Bu ittifak politikasının arkasında da, "demokrasinin yaşanınası zorunlu olan bir aşama" oldugu aforizması vardır. Devrimci-demokrat hareket, fiili planda düzene karşı ne denli bir mücadele içinde olursa olsun, temelinde siyasal demokrasi istemi olan bir devrim stratejisini aşamadıgı, siyasal demokrasiyi sosyalizme ulaşmak için yaşanınası zorunlu bir süreç, bir aşama olarak formüle ettigi ve kavradıgı sürece, onun özellikle de "zor" dönemlerde, sosyalizm perspektifini tümüyle bir yana bırakarak saf bir dcmokratizm platformuna düşmesi kaçınılmazdır. Zira, emek-sermaye çelişkisinin temel oldugu, burjuvazinin siyasal iktidarda bulundugu bir tarihsel-siyasal cvrcdc, siyasal demokrasi programı teorik özü itibariyle bir düzen sorunu dcgil, fakat düzeniçi bir sorun, yani bir . rejim sorunudur. Burjuva düzen içinde ve onun temel sınıf ilişkilerine dokunmadan elde edilebilecek bir siyasal istemdir. Devrimci hareketin reformizme cvrilmesinin temel teorik mantıgı budur. * Gerek bu süreç, gerekse TDKP'nin '80 öncesi cvrırnı ıçın, bkz. KüçükBurjuva Popülizmi ve Proleter Sosyalizmi (H. Fırat) ilc Devrimci Demokrasi ve Sosyalizm (H. Fırat) kitapları. Biz burada yalnızca TDKP'nin "toparlanma" sürecine ve "geçmiş değerlendirmesine" özcı olarak değineceğiz. ** TDKP'nin, henüz daha 1981 yılında düştüğü liberal platformu, şu satırlar net bir şekilde ortaya koyuyor: "Bu nedenle demokrasiye ihtiyacımız var. Ve sınıf karakteri olmayan demokrasi olmaz. Bu karakter itibariyle Avrupa' daki gibi bir burjuva demokrasisi olacaktır. ... Burjuvazi/i ya da burjuvazisiz, ama burjuva karakteriyle bir demokrasiye ülkemiz mutlaka ulaşacaktır." (Devrimin Sesi, sayı: 12, s. 16) Bu satırlardaki fikri n daha önce aktardığırnız Devrimci Yol Savunması' ndaki fikirle tam bir ayniyct oluşturmasına dikkat edilsin. TDKP, 12 Eylül yenilgisinin ardından böylesi bir liberal plalforma sürüklendi.** Onun 1983-87 dönemindeki evrimine ideolojik ve örgütsel planda tasfiyecilik, politik planda reformeulaşma damgasını vurdu. '86 ve izleyen yıllar TDKP içerisinde bir iç arayış ve ayrışma dönemi olarak yaşandı. Uzun tasfiye sürecinin ardından ilk TDKP konferansı, bu ayrışmaların ilerletici ve tutuculaştıncı etkilerinin basıncı altında toplandı. Konferans son derece eklektik ve temelde geçmiş zaafları rasyonalize etmeye dönük degerlendirmeler yaptı. TDKP'nin "geçmiş degerlendirilmesi" kendi içinde iki önemli noktada ileri degerlendirme ve tanımlamalar yapıyordu. Konferans, parti-sınıf ilişkileri alanında, partinin sınıfın yalnızca ideolojik değil aynı zamanda organik temsilcisi olması zorunlulugunu vurgulayarak, örgüt ve kadro politikasında sınıf eksenli bir bakışın öneminin altını çizerek, TDKP'nin geçmiş çizgisine göre daha ileri tanımlamalar getiriyordu. Ayrıca, TDKP, örgütün 1976-80 yılları arasında legal bir merkezi yayın etrafında şekiilendirilmiş olmasını da bir "yanılgı" olarak niteliyor, böyle bir yayın organının "kollektif bir ajitatör, propagandacı ve örgütleyici" işlevini üstlenemeyecegini belirtiyordu. Ne var ki, "yanılgı"lar konusundaki bu saptamalar, yanılgıların nedenlerinin sınıfsal-ideolojik analiziyle birleştirilmcdi. TDKP, bu temel yanılgılardan kalkarak bu yanıtgıtara yolaçan temel küçük-burjuva perspektiflerini eleştirip aşmak yerine, bu kritik sorunı.ın üstünü örtmeye özen gösteren bir yaklaşıma sahip oldu. Zaten "geçmiş değerlendirmesi"ni eklektik kılan tam da bu gerçek, TDKP'nin kendi küçük-burjuva yaklaşımlarını rasyonalize etme gayretiydi. Bu tutumu konferans degerlendirmesinin şu satırlarında açıkça görmek mümkündür: "6rgütümüzün 1975' ten sonraki yönetiminde, süreç içinde şekillenen örgütlenme• çizgisinde ve bugün de süren inşa faaliyetinde, 'marksist partinin işçi sınıfı hareketiyle sosyalizmin birleşmesi olduğunu söyleyen temel marksist ilke' giderek derinleşen ve güçlenen şekilde hep yön verici ilke oldu. "Tasfiyeci gruplar partimize ve Marksizm-Leninizm' e savaş açarken, 'TDKP' nin sosyalizm ve işçi sınıfı perspektifi' olmadığı, 'işçi sınıfı içindeki çalışmaya gereken önemi vermediği' suçlamalarından yola çıktılar. "Oysa durumun onların iddia ettiği gibi olmadığı son derece açıktır. Partimizin belgeleri, pratiği ve bütün inşa sürecindeki gelişme doğrultusu, bu suçlamanın (özü itibariyle) inkarcı-tasfiyeci saldırılardan ibaret olduğunu fazlasıyla kanıtlamaktadır." (Konferans Kararları, Evrensel Yay., s.44-45) Hiç kuşku yok, bu yaklaşım, TDKP'nin, nispeten gelişkin bir işçi sınıfı ve sınıf hareketliliginin mevcut olduğu '75-80 arası dönemde, niçin çalışmanın odağına sınıf eksenli bir faaliyeti değil de küçük-burjuva katmanlar içinde şekillenen bir siyasal faaliyeti aldığı, örgütlenmesini bu tabakalar içinde inşa etme yoluna gittiği sorusunu devreden çıkarmakta, bu pratiğin nesnel-bilimsel analizini imkansız hale getirmektedir. Yine bu yaklaşımla, partinin '83-87 dönemine hakim olan tasfiyeci-liberal egilimle partinin temel programatik yaklaşımları arasındaki baglantıyı görüp kavramak ve aşmak imkansızdır. TDKP konferansı tarafından bu sorun, partinin içindeki "teslimiyetçi reformizmle devrimci komünist egitim arasındaki çelişki ve çatışma" ile açıklandı. Dolayısıyla teslimiyetçi-reformİst egilimin partiden tasfiyesi ile bu sorun da beriaraf edilmiş oldu.* Sonuçta TDKP, tüm diger politik zaaflarının temel kaynagı olan küçükburjuva siyasal demokrasi perspektifini eleştirmeme maharetini göstererek, geçmiş degerlendirmesini, bu temel zaafın ürünü olan bazı "politik zaafların" eleştirisiyle sınırt adı. Bu temel zaaf aşılamadıgı ölçüde, TDKP'nin "toparlanma dönemi"ndeki pratik-siyasal yönelişi, geçmişin hatalarını tekrarlayan bir ınceraya kaçınılmaz bir biçimde yeniden dönecek, ilk karşılaşılan zorlukt a ise, parti içindeki "teslimiyetçireformist" egitim yeniden dirilecekli. Nitekim, TDKP "sınıf ve illegalite" vurgularını yogunlaştırarak girdigi toparlanma sürecinde, canlılık belirtileri gösteren gençlige özel bir egitim gösterdi; toparlanma çabasını GKB 'nin omuzları üzerinden ve gençligin sansasyonal eylemlerine dayanarak ("bombalı pankartlar" dönemi) gerçekleştirmeye çalıştı. Yine tüm "illegalite" vurguianna karşın, legal yayın eksenli bir yeniden inşa çabasına girişti. (MYO olan Devrimin Sesi'ni ise üçüncü dereceden göstermelik bir yayma çevirdi.) Demokrasi perspektifi aşılmadan, "sınıf vurgusunu" arttırmak yalnızca sendikalist bakışın derinleştirilmesi anlamına gelebilirdi. Tüm diger devrimci örgütler gibi TDKP de gençlik eylemliliginin geriledigi, işçi hareketliliginin belirgin şekilde öne çıktıgı bir dönemde işçi sınıfına yöneldi. "İş, Ekmek, Özgürlük" temel şiarı etrafında gerçekleştirilen bu yöneliş, sendikalist çerçeveyi aşamadı. TDKP'nin illegal ve legal yayınları iocelcndiginde, ortaya konulan "sınıf politika"larının sendikal çeperi hemen hiç aşmadığı görülecektir. "Sendikalara Karşı Tutum", "Sendikalarda Dev•rimci Egitim", "Sendikal Politikamız Ne Olmalıdır?" -sınıfla birleşme sorunlarını işleyen yazıların hemen tümünün başlıkları bu minvaldedir. Demokrasi perspektifi aşılmadan, "illegalite" vurgusunu arttırmak da ilkesel bir kavrayış ilerlemesini göstermez, göstermedi. Bu yargımız, TDKP'nin toparlanma sürecine legal araçlar yörüngesinde girmesinden dolayı degildir yalnızca. Çok daha önemlisi, iliegalite açısından sözde ileri vurgular taşıyan konferans, bizzat bu konuda bugünkü liberalleşmenin, legal particiligin ideolojik arka planını da açıga çıkaran ilginç tanımlamatarla doludur. "Faşist diktatörlük altında ve komünizmin polis ve jandarma terörüyle bastırı/dığı bir ülkede proletarya partisi il/ega/ örgüt/enrnek zorundadır." (Konferans Kararları, s. I 08) * Oysa teslimiyetçi-reformisı e�ilim, başka bir şeyi değil, tam da partinin sözümona "devrimci-komünist" e�ilimi tarafından yayınlanan ve yukarıda alıntıladığımız "Yeni Bir Arayış mı?" yazısındaki perspektifi savunmaktaydı! Bu utanç verici reformisı belgenin yazarları hala TDKP'nin içinde, dahası başındadırlar. Bu kadarında henüz bir şey yok; asıl önemli olan bu sapıamanın arkasındaki temel yaklaşımdır: "Siyasi özgürlügün olmadıgı bir ülkede komünist çalışma ancak iliegailik ve gizlilik sayesinde istikrar ve süreklilik kazanabilir." (Konferans Kararları, s. 129) İliegalite ve gizlilik sorununa bu yaklaşımın özünde sosyalizm degil, demokrasi perspektifi vardır. Bu yaklaşım iliegalite ve gizlilik sorununu bir bütün olarak burjuva düzenin kendisine karşı dcgil, farklı burjuva rejimiere göre ıanımlamakıa, burjuva rejim demokratikleştigi ölçüde, komünist çalışmanın istikrar ve sü . rektiligi için iliegalite ve gizliligin gerekli olmadıgı savunulmaktadır. Dolayısıyla bu bakışaçısından bakıldıgında "demokratikleşme"nin azçok hissedildigi bir ortamda, legal partiye dogru adım atmak da son derece dogaldır. * * * Tüm diger devrimci-demokrat akımlar gibi, TDKP'nin de legal parti rüzganna kapılmasını koşunandıran temel etken, demokrasi ufkunun aşılamamasıdır. Ne var ki, bu aynı perspektifle dün fiilen düzen karşısında devrimci bir konumda olan bu akımların, bugün reformeulaşma sürecine girmesinde, evrensel plandaki gelişmelerin mevcut ideolojik bunalımı derinlcştirmesinin, sınıf hareketindeki konjonktürel durguntugun, düzenin "demokratikleşme" manevrasının vb. de önemli etkileri vardır. TDKP de tüm diger benzerleri gibi ideolojik-siyasi platformunda kısmi düzeltmelere giderek, gelecek dönemde önemli bir maddi güce ulaşabilecegi beklentisiyle toparlanma sürecine girdi. Dogu Avrupa ve SSCB'deki çöküşe "çökenin sosyalizm olmadıgı, sosyalizmin kalesi Arnavutluk'un sarsılmaz biçimde ayakıa oldugu" propagandasıyla karşı koymaya çalıştı. Arnavutluk'la yaşanan ani ve hızlı çöküş sürecine kadar bu çabasında azçok başarılı da oldu. Ne var ki, Arnavutluk da aynı süreçte ve benzer biçimde bir çöküşle karşı karşıya kalınca, TDKP'nin ideolojik-siyasi platformu iyice tartışmalı hale geldi ve ideolojik bunalımı derinleşti. Kendisini ne geçmiş dönemde oldugu gibi pratik-siyasi bir performansla ayakıa tutabilen, ne ideolojik alanda bunalımdan çıkabilen, ne de sınıf ya da emekçi kesimler içinde kitlesel mevziler edinebiten TDKP açısından, siyasal plandaki "varolma hakkı"nı korumak kendi içinde belirleyici bir amaca dönüşmüş bulunuyor. TDKP açısından bunalımdan kurtulabilmek, bir yenilenme yaşayabilmek, kendisini ve evrensel dayanaklarını köklü bir biçimde eleştiriye ıabi tuıabilmekle mümkündü. Bu yapılamadıgı ölçüde TDKP'nin geriye düşmesi kaçınılmazdı. TDKP bugün bu kaçınılmazlıgın tasfiyeci sonuçlarını yaşıyor. Gelinen yerde, TDKP'de köklü bir yenilenme çabası yerine, kerıdi varlıgını reformist yönetimlerle koruma kaygısı daha öne çıkmaya başlamıştır. Yogun biçimde gündeme getirilen Deniz Gezmiş kampanyaları, vakıflar aracılıgıyla geçmiş devrimci degerierin libcralcc bir istisman ve legal alana dogru bir evrim, tüm bunlar TDKP'nin "yeni yönetiminin" ilk göstergeleridir. TDKP liberalleşmede şimdiden büyük mesafeler almış bulunmaktadır. Sonuç yerine Sol hareket toplumsal tabanı açısından bunalıma girdigi gibi aynı zamanda ideolojik planda da uzun süredir aşamadıgı bir bunalım içcrisindedir. İdeolojik planda gelişmeleri açıklayamama.k, eklektik ideolojik sistemi daha ileri ve bütünsel bir ideolojik yapılanmaya dönüştürcmcmck, politika alanında da sonuçlarını kaçınılmaz olarak göstermiş, ideolojik plandaki belirsizlik politikada da atalcti bcslcmiştir. Geleneksel ideolojik eklcktizmin ideolojik bunalıma dönüşmesi ve dün sol hareketin zaaflarını örtebiten pratik mücadeledeki ilcriligin bugün artık ortadan kalkmış olması, bunalımı bu kez çözümü ertelenemez bir biçimde yeniden bu hareketlerin gündemine getirmiştir. Bugünkü tasfiyecilik rüzgarının arka plan ında, siyasal demokrasi perspektifinin aşılamamış olmasının yanısıra bu ideolojik bunalımın kendisi vardır. Kurtuluş ve Dev-Yol'un "nasıl bir sosyalizm?" Lanışmasını parti tartışmasıyla paralel yürütmcsi; Emek dergisinin yasal paniyi tüm solu birleştirecek yeni "ortak ideoloji"nin üretilmesi için bir araç olarak dcgcrlcndirmcsi, tüm bu olgular ideolojik temelini yitiren bu akımların yeni ideolojik arayışlar içinde olduklarını gösteriyor.* Legal parti tartışmalarının bir tasfiyeci ccrcyana dönüşmesinde 20 Ekim seçimlerinin, "dcmokmtikleşmc" ccrcyanının, PKK'nın lcgal ortak parti arayışlarının ve sınıf hareketindeki nispi durgunlugun, aynı süreçte ortaya çıkaı:ı tüm bu konjonktürel etmenlerin de özel bir rolü oldu. 20 Ekim seçimlerinde, SP'nin kullandığı propaganda imkanları ve scçimdc sınırlı da olsa bir başarı elde etmesi, HEP'in SHP ilc ittifak temelinde parlamcntoya lO' u aşkın milletvekili göndercbilmesi, uzun süredir bunatırnda olan, içten içe derin bir "güçsüzlük" duygusu yaşayan devrimci harekette derin etkiler • yarattı. DYP-SHP koalisyon hükümetinin, burjuva basının manşetiyle "devrim gibi" bir "demokratikleşme paketi" vaadetmesi ise, bu etkileri pekiştirdi ve devrimci hareketteki lcgalist cgilimleri kuvvctlcndirdi. Yaşanan süreç açık bir biçimde ortaya çıkardı ki, burjuva koalisyonun demokrasi havariligini sol hareket oldukça ciddiye almıştır ve rejimin yumuşayacağı beklentisine girmiştir. Örncgin * "Bu süreçte oluşturulacak ideolojik-teorik-politik üretimler bizim olana varmak amacıyla üretilme/i ve bizim temelinde bir ideolojik birliğin sağlanması hedeflenme/idir. Parti, eylem içerisinde oluşacak• temel organtarla bu süreçte şekillenmeye başlayacak ortak ideolojik temel üzerine oturma/ı, program ve çatı bu temel üzerine inşa edilmelidir." (Emek, sayı: 24, s.l3) Kurtuluş "bu vaatler bir aldatmacadır demek sorunu hafife almaktır" mealinde yorumlarda bulunurken, Demokrat kendi programatik temelinin elinden alındıgı telaşına dahi kapıtabildL TDKP ise "legal parti için koşulların olguntaşmaya başladıgı" saplamasını aynı beklenti üzerinde temellendirdi. Hiç kuşku yok, düzenin uzun süredir yogun bir biçimde uyguladıgı "öncüsüzleştirme" politikasının da bu tasfiyeci rüzgarın oluşmasında önemli katkıları oldu. Düzen, kitle hareketliliginin önüne geçme imkanlarının sınırlı oldugu bir dönemde, son derece bilinçli bir tercihle, kitle hareketliligini devrimci bir mecraya sürükleyebilecek örgütlülükterin üzerindeki terörü yogunlaştırmaya başladı. Bu politikanın bir amacı devrimci örgütleri fiilen tasfiye etmekse, digeri de onları legaliteye zorlayarak tasfiye etmektir. Tasfiyeci rüzgarı kuvvetlendiren bir diger olgu, yukarıda da ifade ettigirniz gibi, bu dönemde sınıf hareketinin nispi bir durgunluk yaşamasıdır. Tarihi boyunca sınıfa karşı sürekli bir güvensizlik beslemiş olan devrimci hareket, kısa süreli sınıf yöneliminde de kalıcı bir mevzi elde etmeyi başaramayınca, "sınıfın nitel zayınıgı", "kuşatılmışlıgı" üzerine "teorik" vaazlar yeniden ortalıgı kaplamaya başladı. Bu durum sol hareketi sınıf içinde bulamadıgı "gücü" başka alanlardan ve buna uygun araçlarla bulmaya yönelui. Zaten Kurtuluş gibileri çoktandır "sınıfa gitmek" ve "politika yapmak" için önce güç olunması gerektigi gerekçesiyle, kendine sol hareketi ve "örgütsüz sosyalistler"i birleştirme misyonu biçmişti. Şimdi bu "projeye" Kurtuluş, Dev-Yol, PKK'gibi akımlarla kurulacak bir "legal parti" önerisiyle TDKP gibileri de katılmış bulunuyor. Bu aynı dönem içerisinde Kürt ulusal hareketinin tüm siyasal gruplara yönelik bir "cephe" çagrısı oldu. Bu çagrı sonraları HEP içerisinde birlik önerisine dönüştü. Bu sol harekette (Kürt dinamigine de yaslanı larak) etkin bir yasal parti oluşturulabilecegi düşüncesini dogurdu. Nitekim HEP'de birlik savunulsun ya da savunulmasın, hemen tüm legal parti projeleri Kürt dinamigine yaslanmak ihtiyacı duymaktadırlar. TDKP "Dev-Yol, Kurtuluş, PKK"nın katıldıgı bir yasal partiyi savunurken; Kurtuluş seçim partisinin "Kürt dinamigin de iÇerildigi takdirde. .. iki milyonun üzerinde bir oy dcsLCgi sağlayabrlcccgi" hesapları yapmaktadır. Toplumsal Kurtuluş, Direniş, Hedef gibi dergi çevreleri ise, gelinen yerde siyasal geleceklerini açıktan açıga "Kürt dinamiğine" ipotek etmişlerdir. * * * Bugün devrimci akımları da içine çeken lcgal particiligin arkasında, amorf bir "kitleselleşme" güdüsü vardır. Bu güdünün arkasında ise tam bir güçsüzlük ruh hali ... "Örgütsüz sosyalistlere", "gündelik yaşamın burgacındaki proletarya sosyalistlerine", Dev-Yol ve Kurtuluş tabanına dayalı güç olma kaygıları, başka türlü açıklanamaz. Kuşku yok ki, politika aynı zamanda güç edinme ve güçleri sınıfsalprogramatik hedefler dogrultusunda iktidar mücadelesine seferber edebilme işidir. Ne var ki "güç" edinme, komünistler açısından, her ne pahasına olursa olsun güçleri arttırmak degildir. Bu güç hangi sınıfsal zeminde ve nasıl bir çalışma tarzı ile elde edilecektir? Gözetilmesi gereken, devrimci hareketin ise muglaklaştırıp kararltlgı, temel sorun işte budur. Sol hareketin kendi güçsüzlügünü, bunalımını ve atalctini, yaygın deyimle "marjinalligini", "birleşik bir yasal parti" aracılıgıyla aşabilccegini düşünebilmesi için, "marjinalliginin" temel nedenlerine gözlerini tümüyle kapıyor olması gerekir. Zira daha önce de vurguladıgımız gibi, sol hareketin "marjinallcşmesi" birbirine baglı iki temel nedene dayanmaktadır. Birincisi, sol hareket kendi geleneksel toplumsal dinamigini kaybetmiş ve yenisini de bulamamıştır. İkincisi, toplumsal gündemi belirleyebilmesine hizmet edecek ideolojik ve politik açılımları yapma kudretinden yoksundur. Legal parti, tarihte her dönem görüldügü üzere, bunların yaratıcısı degil yalnızca birer sonucu olarak işlevsel olabilir. Dolayısıyla "marjinallige" yolaçan bu temel etkenler aşılarnadıgı ölçüde, marjinallcrin yasal alandaki birligindcn bir siyasal odak dcgil, kaçınılmaz olarak bir başka "marjinal" çevre çıkar. "Marjinallik"ten kurtulabilmek ancak sınıf zeminine oturabilmckle, ideolojik alanda dogan boşluğu doldurabilmckle ve buna bağlı olarak politika ürctebilen bir yapıya dönüşcbilmckle mümkündür. Sizin eğer idcolojiniz, politikanız ve yöneliminiz devrimci bir toplumsal dinamiğe dayanmıyorsa, böyle bir dinamiğin temsilcisi olamıyorsanız, tüm bu sorunları legal parti aracılığıyla çözme düşüncesi yalnızca çaresizliğinizin ve tasfiyeciliğinizin bir dışavurumu olabilir. Legal parti, kitlesel devrimci hareketin yaratıcısı olmaktan çok bir sonucudur. I. TİP ile II. TİP deneyiminin, II. TİP ilc TKP, Dev-Yol, TDKP vb. örneklerinin karşılaştırılması, legal partinin kitleselleşme açısından fetişleştirildiği denli etkili bir araç olamayacağını da net olarak göstermektedir. iddia edildiğinin aksine, legal parti, solun marjinal konumunu aşmak, sosyalizme "meşruluk" sağlamak vb. alanlarda* tck başına ciddi bir kazanım sağlayamaz. Aksine ve tüm tarihsel deneyimlerin de kanuladığı gibi, ancak bu sayılan faktörlerin bir sonucu olarak etkili olabilirler. En başta Bolşevik Devrimi ve en son yaşanan örnek olarak da PKK deneyimi, bu gerçeğin somut kamtlarıdır. Yalnızca bunlar değil Küba, Nikaragua, Bulgaristan vb. tüm başarılı devrimci çıkışlar bu gerçeği teyid etmektedir. Kendi sınıfsal-ulusal dinamikleriyle devrimci bir tarzda birleşen bu örgüt ya da hareketler, ancak bu temelde legaliteyi * Ne var ki, sözde "sosyalizme meşruluk" kazandırmak iddiasını taşıyan legal parti girişimlerinin hemen tümü de "demokrasi" platformunu aşamamaktadırlar. Kurtuluş, "ilerde bir legal sosyalisı partinin ve birliğin dayanağı olabilecek bir seçim partisi", TDKP "anti-emperyalist demokratik kitle partisi", Komün, Direniş, Hedef ve Toplumsal Kurtuluş ise "HEP çatısı altında birleşmeyi" savunmakıadırlar. Demokrasi platformu tüm bu siyasal hareketlerin kesiştiği nokta olmaktadır. Kuşkusuz böyle bir partinin• sosyalist mücadeleyi "meşrulaştırmak" bir yana, onu yozlaştırmaktan başka bir sonucu olamaz. de devrimci bir tarzda fethedebilmişler ve "meşruluklarını" ancak bu gelişim ile saglayıp kalıcılaştırabilmişlerdir. * * * Gerçekten sol hareket gerek yasal alana, gerekse birlik sorununa gereken önemi vermedigi için mi bunalımdan çıkamıyor? Bu soruya. evet yanıtı verebilmek için sol hareketin tarihinden, tarihsel şckillenişinden bih aber olmak, onun bugünkü ideolojik ve örgütsel bunalımına ilişkin bir tahlilden yoksun olmak gerekir. Eger sorun birlik ve yasal alanla ilgili olsaydı, çoktan çözülmüştü bile. Zira sol hareket, son on yıldır, politika üretme, "proje" üretme adı altında yasal parti ve birlik projeleri üretmek dışında hemen hiçbir ugraşa sahip degildir. Bu projeler ise bırakalım kan tazclcmcyi, son on yıldır yalnızca tartışma ve tasfiye üretebilmiştir. Yasal çalışma alanına gelince, yukarıda belirttik, sol hareket tarihi boyunca yasal alana sürekli olarak gereginden fazla önem vermiştir. Son on yılda ise legalizmin bir egitim olmaktan çıkıp bir ccreyaoa dönüştüıtü açıktır. Bugün hemen tüm sol yapılanmaların varlıgı ancak yasal alandan ve legal yayınlar üzerinden hisscdilmektedir. Hiçbir yapılanmanın illegalitcdc herhangi bir ciddi çabası, örgütlenmesi yoktur. Kurtuluş, Dev-Yol, TKP-B, TKEP, İşçinin Scsi vb. oluşumların varolan yapıları tümüyle tasfiye olmuş durumdadır. TDKP, TKP-ML, TKİH gibi yapıların örgütlülükleri ve çalışmaları son derece sınırlıdır. Dahası TİKB gibi bu soruna daha yakın zamana kadar hep fctiş düzeyinde yaklaşan yapıların ise son bir yıldır illegal çalışması durma n?ktasına gelmiş, hemen tüm faaliyeti lcgal cksene kaymıştır. Bu kayışın nerede duracağı da henüz belli degildir. Tüm çalışmalarını legal alana kaydıran bu akımlar acaba niçin "güç" devşirmek bir yana, gün geçtikçe daha fazla kan kaybına ugramaktadırlar? Bu soruyu kendilerine sormak durumundadırlar. Sorun gerçekten bu güçlerin tck bir çatı altında birleşememesindcn mi kaynaklanıyor? İyi ama, içlerinden pek çoğu son yıllarda sürekli birlik proje ve girişimleri peşinde koşturmuş, çok parçalı bir yasal parti fikrini uygulamak için "Leninizm korkusunu" dahi yenebilecek cürcti göstermiş bu yapılar, niçin birleşmemektedirlcr? Ya da bazı sınırlı örneklerde görüldüıtü gibi birlcşseler dahi neden bunalımdan kurtulamamaktadırlar? Çünkü nicelik sınırlılıgı bunaiımın nedeni değil sonucudur. Sorunu bu niteliksel boyutuyla, demek oluyor ki ideolojik-sınıfsal nedenleriyle değil de niceliksel boyutuyla değerlendiren sol hareket, bunalımı köklü bir şekilde aşma imkanlarını yaratamamakta, nicelik sorununu da rcfonnist yönelişlerle çöt.ümlemcye çalışmaktadır. Artık yolun sonuna gelinmiştir. İdeolojik-sınıfsal bunalım ve bu bunalımın bir sonucu olan belirsizlik ve politikasızlık aşılamadığı ölçüde sol hareket kaçınılmaz olarak bugünkü tasfiyeci yönclişi derinleştirecek, artık "marjinal" bir devrimci çevre olma imkanını da tümüyle kaybedecektir. Böylesi dönemlerde, gruplar ve tck tck bireyler bunalımdan çıkış için "sihirli formül ve projeler" beklentisine girerler. Doğruların tckran geniş bir kesim için bıktırıcı ve işlevsiz görünür. Onların size sorduğu tek soru vardır: "İyi, güzel de sizin bunalımdan çıkıp, kısa zamanda kitleselleşmek için bir somut projeniz, önerdiğiniz somut araçlar var mı?" Siz, hiçbir sihirli formül ün üzün olmadığını, böylesi zor dönemlerdeki tck çıkış yolunun konjonktürel zorluklar karşısında gerilemernek ve kendi ihtilalci sınıf örgütünü yaratma perspektifiniz doğrultusunda ısrarlı bir çalışma yapmak olduğunu söylediğinizde ise, size gerçekte kendi ruh hallerinin ve içine yuvarlandıkları boşluğun (yoksa batağın mı?) iyi bir göstergesi olan şu küçümseyici karşılığı verirler. "Böyle klasik doğruların bugün artık fazla bir anlamı yok!" Zira tasfiyecilik irade ve inanç yoksunluğuyla beslenir. Böylesi dönemlerde yapılacak ilk ilkesel ve doğru davranış irade ve inançsızlıktan kopuşmak ve o "klasik" yolda ısrarla ve kararlılıkla yürümektir. Unutmamak gerekir ki, o "klasik" yol, tarih onu böylesi deneyimlerde doğruladığı içindir ki "klasik" olmaya, böyle nitelenmeyc hak kazanmıştır. Ekim 1992

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-