BLOOMBERG: “ON YILLIK İKTİDARIN ARDINDAN, TÜRKİYE’YE ÇOK ZARAR VERİYOR””
“Bloomberg
Haber Ajansı, Türkiye’de işler değişti. Bence bunun nedeni Erdoğan’ın bir anda
içindeki
İslamcı’yı dayatma özgürlüğünü hissetmiş olması değil, gerçi biraz bu
da var. Asıl konu Erdoğan’ın önümüzdeki yıl yapılacak ilk doğrudan başkanlık
seçimlerinde oyunu artırmak için en iyi yol olarak seçmeni kutuplaştırmayı
seçmiş olması” dedi. Ajans ayrıca, “Erdoğan’ın bu megalomanyak tutumu 2011
seçimlerindeki ezici zaferinden sonra başladı. Otokratik politikaları Gezi
Parkı protestolarına neden olunca daha da tavizsiz ve agresif bir insana
dönüştü.
10 yıllık
iktidarın ardından, Erdoğan şüphesiz Türkiye’ye fayda sağlamaktan çok zarar
veriyor” ifadesini kullandı.
Amerikan
Bloomber Haber Ajansı İstanbul temsilcisi Marc Champion imzalı ‘Türkiye’deki
Dekolte Baskısı Üniversitelere Yayıldı’ başlıklı yazıda “Ben hâlâ Erdoğan’ın Türkiye’yi İran’a
ya da bir Körfez ülkesine dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum.
Erdoğan Türkiye’yi yeni bir yere taşıma ya da 100 yıllık tarihi silme
kapasitesine sahip değil. Ancak Erdoğan Türkiye’nin yönünü değiştirebilir. 10
yıllık iktidarın ardından, Erdoğan şüphesiz Türkiye’ye fayda sağlamaktan çok
zarar veriyor” denildi.
Marc Champion’ın değerlendirmeleri şöyle:
“Bunu kabul
etmekten nefret ediyorum ama 10 yıldır Başbakan Erdoğan’ın gizli bir planı
olduğunu söyleyen paranoyak laikler, haklı çıkıyor. Yıllar boyunca paranoyak
laiklere nazik bir dille Erdoğan’ın zaten uzun süredir iktidarda olduğunu ve
açıkça ifade ettiği muhafazakâr ajandasının aksine gerçekten gizli İslamcı bir
büyük planı varsa bunu saklamak konusunda çok iyi bir iş becerdiğini söylüyordum.
Ayrıca, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in liderlerine laik bir devlet ve anayasaya
ihtiyaç duyduklarını söylediğini duymadınız mı? (Eğer onu dinlemiş olsalardı
şimdi beyaz tulumlar giyiyor olmazlardı.)
Önceden,
Erdoğan’ın çoğunlukçu bir demokrasi anlayışı olduğunu, rakiplerinin haklarını
hiçbir şekilde gözetmediğini ancak kendisine güç sağlayan eski İslamcı
muhafazakârlar, milliyetçiler ve liberaller koalisyonunu bozmak için fazla zeki
olduğunu söylüyordum. Bu ortaklık Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2011’de
oyların yüzde 50’sini almasını sağladı. AK Parti’nin İslamcı selefi Refah
Partisi ise en yüksek oyunu 1995’te yüzde 21’le almıştı.
Ama, Türkiye’de
işler değişti. Bence bunun nedeni Erdoğan’ın bir anda içindeki İslamcı’yı
dayatma özgürlüğünü hissetmiş olması değil, gerçi biraz bu da var. Asıl konu
Erdoğan’ın önümüzdeki yıl yapılacak ilk doğrudan başkanlık seçimlerinde oyunu
artırmak için en iyi yol olarak seçmeni kutuplaştırmayı seçmiş olması. Türkleri
iki seçenek arasında seçim yapmaya zorluyor: Ya Erdoğan’lasınız ya da ona
karşısınız. Eğer ona karşıysanız yaşlı, tahta kafalı, ordu destekli laik
sistemin ve onun yozlaşmış evlatlarının yanındasınız.
Erdoğan AK Partili milletvekillerine, “Taraf olmayan
bertaraf olur” dedi. Salondan gelen tepki de aynı oranda korkutucuydu: “Her yer
Tayyip, her yer Erdoğan!” Bu ifade bu yılın başlarında İstanbul’da Taksim Gezi
Parkı’nda başlayıp ülkenin geneline yayılan gösterilerde hükümet karşıtı
protestocuların kullandığı, “Her yer Taksim, her yer direniş”in değiştirilmiş
hali.
Erdoğan’ın
bu megalomanyak tutumu 2011 seçimlerindeki ezici zaferinden sonra başladı.
Otokratik politikaları Gezi Parkı protestolarına neden olunca daha da tavizsiz
ve agresif bir insana dönüştü.
Erdoğan’ın
faydalandığı ayrıştırıcı girişimlerin son örneği kadın ve erkek üniversite
öğrencilerinin bir arada yaşamasının yasaklanması. Bu durum kulağa sosyal
muhafazakârlık gibi gelebilir ancak bundan fazlası var. Erdoğan anayasanın
"gençliği" koruma maddesinin gereklerini yerine getirdiğini söylüyor.
Ama üniversite öğrencileri yetişkinler dolayısıyla Erdoğan aynı zamanda kişinin
ev içindeki mahremiyetini de koruyan anayasayı yok sayarak İslam’ın talep
ettiğini düşündüğü davranış biçimini dayatmak istiyor. İslamcılığın güzel bir
ifadesi olan bu hamle birçok insanı kızdırdı. Zaten amaç da buydu...
Erdoğan’ın
AK Parti’deki yardımcıları o günden beri bu adıma yasal bir dayanak bulmaya
çalışıyor. Nihayetinde İçişleri Bakanı Muammer Güler, ‘terörist örgütlerin
üniversite gençliği içindeki erkekler ve kızlar arasındaki ilişkileri kötüye
kullanmaya başladığını, örgüte adam çekmek için zemin olarak kullandığını’
söyledi.
Parti
sözcüsü Hüseyin Çelik de öğrenci yurtlarının fuhuş için kullanıldığı yönündeki
endişeleri dile getirdi. Aynı zamanda partisinin geniş ve farklı bir kitleye
sahip olduğunu ancak kendisinin şahsen Hristiyanlığı ya da Yahudiliği
onaylamadığını da söyledi. Birkaç hafta önce de Çelik TV’de yayınlanan bir
yetenek yarışmasının sunucusunu çok fazla dekolte giydiğini söyleyerek
kovdurmuştu.
Erdoğan laik
öğrenciler ve TV’de provokatif şeyler giyen kadınları düşman olarak görüyor.
Gezi Parkı protestocularını terörist olarak yaftaladığı gibi, o ve destekçileri
Erdoğan’ın aldığı desteği artırmak ve güçlendirmek için rakipleri
canavarlaştırıyor. Bundan önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde ve sonrasında
Erdoğan’a rakip olacak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi parti içindeki ılımlılar
da nasibini alıyor.
Erdoğan
koalisyonunun içindeki liberalleri çoktan kaybetti. İslam ve liberalizmin
birlikte yürüyebileceğine inanan ve Erdoğan’ın ihlalleriyle katkılarını
kıyaslamak için varını yoğunu ortaya koyan köşe yazarı Mustafa Akyol gibi
destekçileri bile artık Erdoğan’dan vazgeçiyor. Ancak çoğunluğu muhafazakâr
olan Türkiye’de Erdoğan liberalleri kaybettiğine üzülür gibi görünmüyor. Umudu
geri kalanı kapabilmek.
Şimdi
umutlar Erdoğan’ın devletin iktidarını fazlasıyla kişiselleştirip sosyal
çatışmayı artırması ve böylece daha ılımlı parti liderlerinin, özellikle de AK
Parti’nin diğer iki kurucusu Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Erdoğan’dan
kopması yönünde. Erdoğan’ın yurt baskısına muhalefet ettikten sonra Arınç
devlet televizyonu TRT’ye, “Ben Başbakan’ın söylediklerinden sorumlu değilim.
Ben sadece bir bakan değilim. Geçmişi, geleceği ve partinin vizyonunu temsil
ediyorum. Benim hiç sayılmamam lazım”dedi.
Ben hâlâ
Erdoğan’ın Türkiye’yi İran’a ya da bir Körfez ülkesine dönüştürdüğünü düşünen
laik Türklere katılmıyorum. Erdoğan Türkiye’yi yeni bir yere taşıma ya da 100
yıllık tarihi silme kapasitesine sahip değil. Ancak Erdoğan Türkiye’nin yönünü
değiştirebilir. 10 yıllık iktidarın ardından, Erdoğan şüphesiz Türkiye’ye fayda
sağlamaktan çok zarar veriyor”.
Yorumlar
Yorum Gönder