İki uç beyi: Talabani ve Barzani...
Kürdistan’ı
bölen sömürgeci bölge devletleri ve onları destekleyen emperyalist güçler arasındaki
çelişki ve çatışmalara bel bağlamak...
Bu güçlerden
herhangi birine yaslanıp diğerine karşı mücadele etmek ya da kurtuluşun
stratejisini buna dayandırmak, çözümü bu tür bir stratejide aramak...
Burjuva feodal
sınıf temeline dayalı Irak ve İran’daki Kürt ulusal hareketlerinin yıllarca
sürdürdükleri politika ve pratik bu olmuştur.
Barzani ve
Talabani tarafından izlenen bu çizgi; Kürt sorununun, bulunduğu devletlerin
sınırlarına sığmayarak uluslararası bir sorun haline geldiği; çözümünün ise
kendini sadece tek tek devletlerin içinde değil bölgesel çapta ve giderek uluslararası
düzeyde dayattığı, sorun üzerinde emperyalist-gerici rekabetin yoğunlaştığı;
ABD başta olmak üzere bütün emperyalist devletlerin gelişmelere uygun yeni politikalar
üretip, yeni çözüm alternatifleri oluşturdukları; emperyalist devletlerin bu
vesayetçi politikalarına uygun güçler arayış ve çabası içine girdikleri günümüz
koşullarında, çok daha belirgin bir pervasızlıkla yeniden devrededir.
Emperyalistler,
daha çok da ABD emperyalizmi, sadece Güney Kürdistan’la da sınırlı değil, kuzeye
de doğru genişleyen bir alanda, kendi
kontrolünde ve TC’ye bağlı bir federe Kürdistan planı ortaya atmaktadır. Iraklı
Kürt liderler hemen dört elle buna sarılmaktadırlar.
Burjuva-feodal
milliyetçiliğinin (defalarca yaşanan acı ve uygulamaya rağmen) tarihten ders
almamakta hayli kararlı iki lideri, Barzani ve Talabani, kah biri kah diğeri,
bugünlerde Habur sınır kapısından geçerek önce Ankara’ya, oradan da emperyalist
metropollere uğramakta, utanç verici diplomasi örnekleri sergileyerek; çözüm
dilenmektedirler.
Kürt halkını
kölelik koşullarında tutan, bunun devamını isteyen emperyalist ve gerici devletlere,
düşündükleri türden bir vesayete bugün çok daha yatkın olduklarını, uygulamayı tasarladıkları
plan ve politikalara dayanak olmaya hazır olduklarını anlatmaktadır.
Emperyalist
strateji ve politikaların aleti olmak için her türlü yola başvuran Iraklı Kürt liderler,
bağımsızlığa ilişkin en küçük bir talepte bulunmuyorlar. Feodal-burjuva
konumlarına uygun olarak
mevcut devletlerin üniter yapısına hiç bir itirazlarının olmadığını,
bağımsızlıktan yana hareketleri, örneğin PKK’yı tasvip etmediklerini, tek
isteklerinin güdük bir “otonomi” olduğunu ileri sürüyorlar.
“Güdük” diyoruz,
zira onlar bir “otonomi”yi dahi Türk burjuvazisi ve emperyalistlerin vesayeti
altında düşünüyorlar. Bunun dahi ellerinden çekilip alınmaması için, Türk
burjuvazisinden Çekiç Güç’ün Kürdistan’da kalma süresini uzatmasını, sınırı
dağdan düze, Irak topraklarına indirmesini, böylece başlarına bela olan PKK’nın
tasfiye edilmesinin daha kolay olacağını söyleyip, TC’yi ikna etmeye
çalışıyorlar.
Özetle Irak’taki
burjuva milliyetçi önderlik, günümüzde bölgedeki devrimci sürecin karşısında
gerici bir barikat olma konusunda artan
bir istek ve heves içindedir. .
Emperyalistlerin
ve Türk burjuvazisinin kendilerine sunmak istediği “uç beyliği” ne soyunmuşlardır.
Tam da bu nedenle, Kürt halkı yalnızca emperyalistlere ve bölge devletlerine
değil, yanı sıra ve bugün özellikle, kendi burjuvazisine ve onun tüm temsilcilerine
de kesin ve şiddetli bir güvensizlik duymalı, onların gittiği yoldan yürümeyi
kesinlikle reddetmelidir.
*
Iraklı Kürt
liderler, şu sıralar sözde Kürt halkının iradesini yansıtacak bir seçimle
uğraşıyorlar. Bu seçimle bir Kürt parlamentosu oluşturmaya çalışılıyor. Kürt
halkına bu seçimle kendi liderlerini seçme çağrısı da yapılıyor bu arada. Hiç
kuşkusuz Batılı emperyalist devletlerin, ABD ve İngiltere’nin bir tür vesayeti
altında yapılmaya çalışılan bu seçimler Kürt halkının gerçek iradesini
yansıtmayacağı gibi, seçimlerle Kürt halkının yaşamında esasa ilişkin hiç bir
düzelme de olmayacaktır, böyle bir şey beklenmiyor da.
Barzani ile
Talabani, Kürtlerin iki müzmin işbirlikçi lideri, ikisinden hangisinin emperyalist
Batılı devletlerle aynı yatağa
gireceğini belirlemek konusunda referandum yapıyorlar.
Gerçek budur.
Yorumlar
Yorum Gönder