Kentsel Dönüşüm ve Toplumcu Belediyecilik...
Kavramın ortaya çıkışı ve yaygınlaşması, savaş gibi büyük felaketlerin ardından
çöken kentlerin yeniden inşası gereksinimi nedeniyledir. Daha
sonraki dönemlerde de kentin geri ve yoksul mahallelerindeki dezavantajlılığı
ortadan kaldırmayı amaçlayan uygulamaları tanımlamak için
kullanılagelmiştir.
İngilizce literatürde bu tür mahrum bölgeler (deprived areas)
olarak adlandırılır. Bu bölgeler; mahrumiyet nedeniyle düşük
ekonomik aktivitenin gerçekleştiği; büyük bir işsizlik oranına, yoksulluğa ve
dışlanmaya;
eğitim seviyesinde düşüklüğe, yüksek suç oranlarına rastlanan bölgeleridir. Bu
nedenle "çöküntü alanlar" olarak da nitelendirilmektedir. İşte kentsel
dönüşüm projeleri, bu çöküntü bölgelerindeki mahrumiyeti ortadan kaldırmayı; bu
bölgeleri sağlıklı ve yaşanabilir
alanlar haline getirmeyi hedeflemektedir.
Demek
oluyor ki, kentsel dönüşüm; mimari yapının iyileştirilmesinin yanı sıra -ve hatta
ondan daha çok- insan
kaynağının en verimli şekilde değerlendirilmesi, eğitim seviyesinin ve
kalitesinin arttırılması, ekonomik imkân ve faaliyetlerin çoğalması,
dışlanmanın ve dışlanmışlık hissinin ortadan kaldırılması, kamu hizmetlerinin
etkinliğinin artırılması vb. anlamına
gelmektedir.
Bu nedenle mimari
olduğu kadar -ve hatta daha fazla- ekonomik, sosyal, kültürel vb. çok yönlü bir
süreçtir kentsel dönüşüm. Ve yine bu nedenle, en başta o bölgede
oturanlar olmak üzere, karar ve uygulama süreci içinde birçok
farklı aktörün yer alması koşuluyla ancak amaca uygun ve sağlıklı bir süreç
haline gelebilir. Kararlar tepeden inme bir şekilde alınmadığı noktada uygulama çok
daha sağlıklı, amaca uygun,
rahat ve
kalıcı olur.
Türkiye'de kentsel dönüşümün
mazisi ve bugünü...
Türkiye`nin kentlerinde planlama eksikliklerinden ve aşırı nüfus artışından
kaynaklanan çarpıklıklar bulunmaktadır. Bu noktada, kentsel dönüşüm, çarpık
kentleşme ile birlikte gelen pek çok olumsuzluğu aşmak için büyük bir fırsat olabilir(di).
Kentsel dönüşüm projeleri sağlıklı koşullarda yaşamanın ve planlı
şehirleşmenin sağladığı sayısız fırsatın yanı sıra sosyal dışlanmışlığı
önlemede de son derece faydalı olabilir(di). Eğer Türkiye'de kentsel dönüşüm günlük politikalarla,
ideolojik kaygılarla, bireysel çıkarlarla değil; kamusal amaçları önde tutarak şeffaflık içinde,
katılımcı, araştırma ve gözlemlere dayanan bir strateji ile
gerçekleştirilebilseydi.
Fakat ülkemizde yaşanan kentsel
dönüşüm uygulamaları, kentsel dönüşümün tüm bu saydığımız amaçlarına abartısız olarak söylüyoruz, tamamen aksi biçimde uygulanmaktadır. Örneğin, kentin dezavantajlı kesimleri bu
uygulamalarla kentin olanaklarından daha eşit biçimde mi yararlanmaya
başlamışlardır? Ya da geçmişten çok daha derin bir karanlığın içine mi
sürüklenmişlerdir? Sulukule'yi hatırlayın... Kuzey Ankara Kentsel Dönüşüm
uygulamasında on bin hak sahibinden yüzde 99'unun yıllardır yaşadıkları
yerlerden sürgün edilerek kent hayatından iyice dışlanmalarını düşünün... Kentsel
dönüşüm, bu dışlanmayı ortadan kaldırması gerekirken; Türkiye'de dışlanmayı
iyice artıran, derinleştiren bir uygulama halini almıştır.
Yine
kentsel
dönüşüm bir kentin dokusunu bozan sorunların giderilmesi olarak da tanımlanmaktadır. Oysa bizde
ki kentsel dönüşüm kentin dokusunu bozan unsurları kentin dokusuna uygun hale
getirmemekte, tam aksine kentin doğal, tarihi ve mimari dokusunu bozmanın, köklü
biçimde farklılaşmaya uğratmanın bir aracına dönüştürülmektedir.Gecekonduyu ıslah etme çalışmaları ile kentin doğal- yeşil dokusu artırılmış mıdır yoksa azaltılmış mıdır? Yine kentsel dönüşüm politikaları ile kentin tarihi ve mimari dokusundaki bozukluklar tedavi mi edilmiştir? Yoksa tümüyle bozulmuş mudur? Selçuklu mimarisi tartışmaları ve uygulamaları ile tüm kentlere dayatılan TOKİ mimarisini hatırlayın...
Yine kentsel dönüşüm inşaat ile ilgili değil ekonomik, sosyal, kültürel vb.
alanları da kapsayan çok yönlü bir uygulama olarak tanımlanmaktadır. Oysa
kentlilerin daha iyi yaşamalarını, ekonomik, sosyal ve kültürel kent aktivitelerine daha aktif katılımlarını hedefleyen kentsel dönüşüm, Türkiye'de bir inşaat işine indirgenmiştir.
Kentsel dönüşüm öncelikle bölge halkı olmak üzere,
konunun bütün taraf ve uzmanlarının katılımıyla planlanan, kararlaştırılan ve
uygulanan bir süreç olması gerekirken, Türkiye'de tam anlamıyla tepeden inme
bir süreç olarak yürütülmektedir. Bu yüzden pek çok kentsel dönüşüm yargıya
taşınmıştır. Fakat Belediyeler Kanunu'nun 73. maddesinde yapılan son
değişikliklerle kararlar artık tümüyle
Büyükşehir Belediye başkanının inisiyatifine bırakılmış, bırakın
vatandaşı kentsel dönüşümün yaşandığı ilçe belediyesinin bile söz hakkı
kalmamış, mağduriyete uğrayanlar için yargıya başvurarak sonuç alma kanalları
da tümüyle tıkanmıştır.
Kamusal bir bakışla kenti iyileştirme, kentin dezavantajlı kesim ve
bölgelerinin dezavantajının azaltılması, kentin doğal, tarihi ve mimari
dokusunun korunmasının bir aracı olan kentsel dönüşüm, Türkiye'de tam aksine
tüm bu alanlardaki sorunları derinleştirmenin bir aracına dönüşmüştür. Bu neden
böyledir. Çünkü Türkiye'deki kentsel
dönüşüm bir rant yaratma ve dağıtma aracı olarak kullanılmaktadır.
Toplumcu Belediyecilik konuya nasıl yaklaşıyor?..
Kısacası bugün
Türkiye'de uygulanan kentsel dönüşüm politikalarında kente bütünsel bir planlama
üzerinden bakılmamakta; her yapılaşma alanı kendi içinde ve rant-kar öncelikli
olarak tasarlanmaktadır. Sonuçta kentte hem bina yoğunluğu olağanüstü artarak
çevre tahrip olmakta; hem kent kendi içinde işlevsel ve estetik bütünlüğünü
yitirmektedir. Öte yandan da rantı yüksek bölgelerdeki yoksullara ait mekanlar
yıkılıp yerlerini çok katlı binalar almakta ve/fakat yıllarca o bölgede yaşamış
olan dar gelirli insanlar adeta kitleler
halinde bölgeden sürgün edilmektedir.
Toplumcu
Belediyeciliğin kentsel dönüşüm alanındaki anlayışı neo-liberalizmin rant öncelikli uygulamalarına
tümüyle karşıt bir nitelik taşımaktadır. Bu nedenle bizce bu politika “kentsel dönüşüm” adıyla değil, “insancıl kentsel yenileme” adı
ile anılmalıdır.
Toplumcu
Belediyeciliğin savunduğu ve uyguladığı kentsel yenileme projeleri tümüyle kentin,
çevrenin ve bölgede yıllardır yaşayan dar gelirli insanların çıkarlarına
öncelik verir. Kente parçalı değil bütünsel bir bakışın ürünüdür. Süreci bölge halkıyla ve
konunun bilimsel ve sosyal tüm taraflarıyla birlikte ve karşılıklı ikna
süreçlerini işleterek tasarlamayı temel bir ilke ve yöntem olarak kabul eder.
Amaç, kentsel
adaletsizliği ve kalitesizliği; kentsel doku bozulmalarını; açık ve kapalı kamusal kentsel mekanlardan yoksunluğu ortadan
kaldırmak; kentin çevresel, doğal ve mimari dokusunu korumak ve geliştirmek
ve kentsel yenilemenin olumlu sonuçlarından
öncelikle o bölge insanının yararlanmasını sağlamaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder