HARVARD ÜNİVERSİTESİ EKONOMİ PROFESÖRÜ ROGOFF: “TÜRKİYE, ARTAN DIŞ DENGESİZLİKLERLE BÜYÜYEBİLİR”
Harvard
Üniversitesi Ekonomi Profesörü ve eski Fed yönetim kurulu üyesi Kenneth Rogoff,
Türkiye ekonomisinin şu anki şartlar altında yalnızca dış dengesizliklerle
büyümesini devam ettirebildiğini ve reformlara ihtiyacı olduğunu söyledi.
Rogoff
küresel ekonomik yavaşlama, Fed politikalarının geleceği ve Türkiye’nin parasal
genişleme sonrası dönemde nasıl bir yerinin olacağı konusunda Amerikan iş
çevrelerinin gazetesi Wall Street Journal’a özel açıklamalarda bulundu.
1. Uzun süreli ekonomik durağanlık
anlamına gelen secular stagnation tezine inanıyor musunuz? Küresel yavaşlamanın
nedenleri nelerdir?
Larry
Summers’in öne sürdüğü “secular stagnation” tezine göre dünya şu anda kronik
bir talep düşüklüğü yaşıyor ve bu da sonuç olarak toplam arzda bir düşüklüğe
neden oluyor. Elbette ki büyüme düştü ve arz taleple eşit seviyede yani düşük,
fakat bence doğru teşhis bu değil. Öyle ki şu an yaşanan kırgınlığın doğru
teşhisi çok derin bir sistemik finansal krizden hala toparlanıyor oluşumuzdur.
Carmen Reinhart ile 2009 yılındaki kitabımızda bahsettiğimiz gibi derin
sistemik finansal krizlere resesyon eşlik ettiği zaman ekonomilerin kriz öncesi
seviyelerine tekrar toparlanması tipik olarak 5-10 yıl sürüyor. Kriz gelişmiş
ekonomilerde görülen yaşlı nüfus sorununu çok daha açık bir şekilde ortaya
çıkardı. Küresel faiz oranları hakkında konuşmak gerekirse bence bu kriz sonrası
travma, demografi ve muhtemelen finansal baskılardan kaynaklanıyor.
2. Sizce dünya ekonomileri 2008
krizinden sonra Japonya tarzı bir enflasyon yokluğu - düşük büyüme döngüsüne
doğru mu ilerliyor? Dünya ekonomilerinin büyüme potansiyeli geçmişe göre artık
düştü mü?
Euro
Bölgesi’nin düşük doğurma oranı ve uzun süredir devam eden özel ve kamu dış
borcu gibi faktörler de dahil olmak üzere Japonya ile paylaştığı bir çok ortak
özellik var. Bölge aynı zamanda özellikle İtalya ve Fransa’da daha fazla ekonomik
reform isteyen Kuzey ülkeleriyle daha fazla teşvik isteyen Güney ülkeleri
arasındaki siyasi felce kapılmış durumda. Bu isteklerin ikisi de gerekli. Son
dönemlerdeki siyasi anlaşmazlıklar olsa bile Avrupa’ya baktığımız zaman
özellikle göçe daha açık olmasından dolayı Japonya’yla karşılaştırıldığı zaman
daha fazla avantaja sahip. Uzun vadeli milli gelir artışının en büyük kaynağı
üretimdir. Krizin etkileri hafifledikçe uzun vadeli teknolojik ilerlemeler
devam etmeli. Fakat en büyük zorluklardan bir tanesi şu an öngörülebilir
gelecekte teknolojik değişiklikler her ne kadar orta sınıfa tüketici olarak
avantajlar sağlasa da işçi olarak dezavantaj sağlayarak stres yaratacak. Bu
durum daha adil dağıtım için büyük siyasi gerginlikler yaratarak direkt olarak
büyümeyi etkilemese de gözle görülür bir siyasi belirsizlik ortamı yaratabilir.
Euro Bölgesi’nin gelecekte nasıl yönetileceği konusunda devasa bir belirsizlik
bulutu oluşmuş durumda.
Kesinlikle.
Fakat bu durumdaki bölgelerin her birinin şartlarının ayrı olduğunu da göz
önüne almamız gerekir. Örneğin İskoçya merkezden kaynak alırken, Katalonya
merkeze kaynak veriyor. Genel olarak baktığımızda geçtiğimiz 30 yıl boyunca
kapitalizm Asya’da yüz milyonları fakirlikten çıkarırken, küresel eşitsizliğin
azalmasında tarihin en iyi dönemlerinden birisi yaşandı. Fakat küresel olarak
fakirliği azaltan faktörler gelişmiş ekonomilerin kendi içerisinde fakirliğin
artmasına neden oldu ve doğal olarak buna bir karşı tepki olacaktır.
4. Japonya, Çin, Avrupa ve gelişen
ekonomilerden gelen verilere baktığımızda piyasaların deflasyon korkusu ne
kadar gerçekçi?
Düşük
enflasyon tabii ki bir süre daha burada kalmaya devam edecek ama sürekli devam
edecek bir deflasyon burada merkezi senaryo değil. Avrupa’daki devasa borç yükü
göz önüne alındığında deflasyon hem teminatları zayıflatır hem de borç
sorunlarını daha da kötüleştirir. Şu an yüzde 2’nin üzerinde bir enflasyona
sahip olmak bunun altında bir enflasyona sahip olmaktan çok daha iyi. Merkez
bankaları da yavaş yavaş bunu anlamaya başlıyorlar ama şimdilik ekonomiyi
yeniden canlandıralım derken hedeflerinin ötesine gitmemek için çekingen
davranıyorlar. Bu bir talihsizlik.
5. Fed politikalarının Avrupa Merkez
Bankası (AMB) politikalarından ayrışmasının sizce ne gibi sonuçları olabilir?
ABD kısmen
istikrarlı bir büyümenin tadını çıkarırken Avrupa zayıf kalmaya devam ediyor o
yüzden Fed ve AMB politikalarının ayrışması sağlıklı ve doğal bir şey olur.
Bence bu ortamda Fed doların değer kazanmaya devam ettiğini görmek için istekli
olacak.
6. Düşük küresel büyüme göz önüne
alındığında sizce Fed ne zaman faiz oranlarında artışa gidebilir?
ABD’de
enflasyon hala hedeflerin altında ve yakın vadede hızlı bir sıçrama yaratacak
herhangi bir tehlike görülmüyor. Ekonominin çok derin bir resesyondan çıktığını
göz önüne alırsak enflasyon beklentileri elle tutulur bir şekilde artmadan önce
harekete geçmek pek mantıklı değil ve ideal olarak bu durumda enflasyonun
birkaç yıl hedefin biraz üzerinde olmasına izin verilebilir. Fakat Fed’in bu
kadar beklemek isteyip istemeyeceğinden tam emin değilim o yüzden Fed’in 2015
yılının ikinci yarısında faizleri artırmasını bekliyorum.
Fed’in faiz
oranlarını artırması özellikle AMB ve Japonya Merkez Bankası ters yönde
ilerlerse gelişen piyasa ekonomilerini yerle bir etmez. Fakat Fed’in faiz
oranlarını artırdığı döneme Çin’de bir ekonomik yavaşlama eşlik ederse ekonomik
reform için elini yavaş tutan ülkeler özellikle bundan çok etkilenir.
8. Uzun sürecek bir düşük büyüme ve
düşük enflasyon dönemine girmemiz durumunda merkez bankalarının bununla
mücadele etmek için ne gibi araçları var?
Eğer
yeterince agresif bir şekilde kullanılırsa parasal genişleme işe yarayabilir;
özellikle krizin başından bu yana tavsiye ettiğim gibi eğer merkez bankaları
bir süre hedefin üzerinde seyredecek bir enflasyona tolerans göstermeyi göze
alıyorlarsa. Fakat bu tür durumlarla en iyi mücadele etmenin yolu benim 15
yıldır sürekli tavsiye ettiğim gibi yüksek miktarlı kağıt paraları tedavülden
kaldırmak. Kağıt para hali hazırda vergi ödenen yasal ekonomide işlevini
yitirir bir hale geliyor ama aynı zamanda insanların negatif faiz oranları
olduğunda kağıt paraya hücum edeceği korkusundan dolayı merkez bankalarının ne
kadar faiz indirebileceğine dair sınırlar da ortaya koyuyor.
9. Fed’in bir tur daha parasal
genişlemeye giderek QE4 yapmasının piyasalarda güven bunalımı yaratacağı
konusunda ne düşünüyorsunuz?
Yakın vadede
bir tur daha QE yapılırsa piyasalarda devasa bir kafa karışıklığı oluşur ve
uzun vadede bundan çıkmak çok daha zor olur.
10. Sizce Türkiye ekonomisinin QE
sonrası dünyadaki yeri ne olacak?
Türkiye’nin
önünde bazı zorluklar olduğuna dair hiçbir soru işareti yok. Şu anki
politikalarla öyle görünüyor ki Türkiye ekonomik büyümeyi gittikçe artan dış
dengesizliklerle sürdürüyor ve bu da Türkiye’nin ani yükseliş ve düşüş
döngülerine maruz kalmasına neden oluyor. Türkiye’de enflasyon gelişen
piyasalar içerisinde en yükseklerden bir tanesi ve ülkenin uzun vadeli bütçe
konsolidasyonuyla beraber derin yapısal reformlara ihtiyacı var. Bunların
yanında Türkiye geçtiğimiz 15 yıl boyunca ekonomik sorunlarıyla mücadele etmede
inanılmaz bir yaratıcılık gösterdi ve Türkiye’nin genç nüfusu uzun vadede çok
büyük bir avantaj.
Gelişmiş
ekonomilerde düşük faizler ve düşük büyüme oranları tabii ki sermaye akışını
gelişen piyasalara yönlendirdi. Parasal genişleme de büyük ihtimalle bu sorunu
büyüttü ama ne derece büyüttü bilinmez. ABD’deki ekonomik büyüme Çin’deki
ekonomik yavaşlamayla birleştiğinde zaten şimdiden bir sermaye akışında azalma
yarattı ve ABD’de faizler arttığı zaman bu durum çok daha dramatik bir şekilde
değişebilir. Şu anki şartlar altında hükümetin reformları uygulayabilmesi kriz
riskini azaltacak en önemli faktör olur.
Kenneth
Rogoff aynı zamanda Mario Draghi, Paul Volcker, Haruhiko Kuroda gibi isimlerin
üye olduğu Group of 30 üyeliğini de devam ettiriyor
Yorumlar
Yorum Gönder