DEUTSCHE WELLE: “AİHM’DEN TECAVÜZ DAVALARINDA EMSAL KARAR”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM), bir tecavüz ve cinsel saldırı iddiasının üstüne gerektiği gibi gitmeyen
Türkiye’yi vatandaşına kötü muamele yapmak ve özel yaşam hakkını ihlal etmekten
suçlu buldu.
Dava sürecinde
M.S kendisine yönelik suçları iktidarsız olduğu gerekçesiyle reddetti. Eşiyle
bir yıldır cinsel ilişkiye girmediğini, bu nedenle kendisine yönelik suçu
işlemiş olamayacağını söyledi. Ancak bu ifadeleri, düzenli ilişkileri olduğunu
belirten eşi tarafından yalanlandı.
10 Ekim 2002
günü İzmir Adli Tıp Kurumu’nda gerçekleştirilen muayenede G.U’nun cinsel
ilişkiye girdiği tespit edildi, fakat şiddet gördüğü izine rastlanmadığı not
edildi. Davaya bakan İzmir Mahkemesi, üvey babanın fiziksel yapısı, davacı G.U’nun
ise karşı koyma konumunda olup olmadığı
konusunda İstanbul Adli Tıp Kurumu’ndan da uzman görüş raporu istedi. İstanbul
Adli Tıp Kurumu, 28 Mayıs 2004 tarihinde ilettiği raporda, G.U’nun olayın
ahlaki redaetini idrak edip, fiile ruhsal yönden mukavemete muktedir olduğu
görüşüne yer verdi.
M.S hakkındaki
iktidarsızlık (empotans) testleri ise 2006 yılında ancak sonuçlanabildi.
İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden İzmir Mahkemesi’ne gönderilen raporda,
M.S’nin iktidarsızlık sorunu yaşadığı bildirildi. G.U’nun avukatının 4 yıl
sonra gelen bu rapora itirazı ve G.U üzerinde psikiyatrik muayene talebi ise
reddedildi.
İzmir
Mahkemesi, bu üç rapor temelinde, 27 Aralık 2006 tarihindeki son duruşmada, M.S’nin
beraatine hükmetti. Karar, 11 Ekim 2011 tarihinde Yargıtay tarafından da
onaylandı.
2010 yılında
AİHM’e başvuran G.U, tecavüz iddialarına ilişkin etkin soruşturma yapılmamış ve
işlenmiş bir suçun cezasız kalması nedeniyle devletin kendisini korumakla
ilgili pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemiş olmasını ileri sürüp, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin işkence ve kötü muamelenin önlenmesiyle ilgili 3’üncü
ve özel yaşamın korunmasıyla ilgili 8’inci maddelerini ihlal edildiğini
savundu.
Türk hükümeti
AİHM önünde yaptığı savunmada, iç hukuk yolları tüketilmediği gerekçesiyle
başvurunun reddedilmesini istedi, ancak bu talebi Mahkeme tarafından geri
çevrildi.
Davayla ilgili
gerekçeli kararını bugün açıklayan AİHM, tecavüzün gerçekleşip gerçekleşmediği
konusuna girmedi. Buna karşılık, elde somut kanıt olmaması nedeniyle hakimlerin
genç kızın ifadelerini çok daha büyük titizlikle değerlendirmiş olmaları
gerektiğine vurguda bulundu. Hakimlerin duruşmada sadece tarafların ifadelerini
almakla yetindiğine dikkat çeken AİHM, taraflar arasında hiçbir yüzleştirme
yapılmamış olmasının da altını çizdi.
Kararda, G.U’nun
ilk ifadelerinin uzmanlık alanları tecavüz, kadına veya çocuğa yönelik şiddet
olmayan iki erkek polis tarafından alındığı not düşüldü. Duruşmanın ise
avukatın talebinin aksine halka açık yapıldığı, bu durumun G.U’nun onuru ve
özel yaşamı açısından sorun oluşturduğu kaydedildi.
Soruşturmanın
hiçbir aşamasında psikolog olmamasını da not eden AİHM, aile içinde çocuklara
yönelik tecavüzlerin neden olduğu psikolojik faktörün dikkate alınmamış
olmasına da işaret etti. Davanın esasına bakan hakimlerin G.U’yu bir kez olsun
görmediklerini hatırlattı. Üvey babanın psikolojik sağlığı konusunda hiçbir
uzman görüşüne başvurulmamış olmasının da dikkat çekici olduğunu aktardı.
Mahkeme, üvey
babanın iktidarsızlığı hakkındaki raporun dava başladıktan 4 yıl sonra
gelmesini ise yargı süreciyle ilgili büyük bir hata olarak değerlendirdi.
Tüm bu
tespitlerden yola çıkan AİHM, yargı süreci ve davaya bakan mahkemenin izlediği
yöntemin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3 ve 8’inci maddelerine aykırı
olduğuna hükmetti.
Ankara, karar
gereği davacı G.U’ya 15 bin Euro manevi tazminat, 2 bin Euro da mahkeme masrafı
ödeyecek.
Yorumlar
Yorum Gönder