Mitleri niçin bilmeli? / Aydın Afacan
Mit nedir? Yalan, uydurma, kurmaca gibi ‘gerçekte var
olmayan şeyler’i belirtmek için kullanılan bir terim mi? Yoksa ‘popüler
kültür’deki biçimiyle, ‘eski insanların savaş ve aşk öykülerinin diğer bir adı’
mı? Daha çok myth (mit) ve mitos biçiminde
karşılaştığımız mythos (muthos) sözcüğü Eski Yunan’da
söz, öykü anlamına gelen sözcüklerden biridir. Peki, bu ‘söz ve öykü’ nasıl bir
nitelik taşır; fabl, masal, efsane? Mit, bunların hiçbiri değil aslında; sözlü
ve yazılı efsaneler, örneğin Homeros’un eserleri edebiyata dönüşmüşlerdir
artık. Mitolojik kökene dayanıyor olmaları, onları özgün bağlamıyla ‘mitos’
kılmaz. Eliade’nin yazılı belgelerdeki Yunan mitlerine değinirken vurguladığı
gibi “‘Klasik’ Yunan mitleri, daha o dönemde edebiyat yapıtının dinsel inanışa
karşı kazandığı zaferi temsil eder. Kendi kült bağlamıyla birlikte bize kadar
ulaşmış hiçbir Yunan miti yoktur”.
Peki, insanlık deneyimiyle dolu ve şaşırtmayı hâlâ
sürdüren engin bir sezginin ürünü olan mitler gerçekte neyi temsil ederler; ne
gibi özelliklere sahiptirler? Bu alandaki literatüre damgasını vurmuş Mircea
Eliade’nin Mitlerin Özellikleri adlı kitabı bu sorulara yanıt
arayan değerli bir çalışma. Eliade, kuşatıcı bir sistematikle ele aldığı
mitleri, yapı ve işlevleri açısından irdelerken, onları ritüel ortamları ve
insana kazandırdıkları bağlamında ilginç örnekler üzerinden
değerlendirmektedir. ‘Yaşayan mit’ kavramına çektiği dikkat, dün ve bugün
arasındaki karmaşık bağı taşıyan mitin, yaygın biçimde yapıldığı gibi
tanımlanamayacağını da ortaya koyar. Köken ve başlangıçlara ilişkin tartışma,
antropoloji ve psikanalizle buluştuğu noktalarda okurun merak duygusunu daha
bir kışkırtan saptamalara varıyor Mitlerin Özellikleri’nde. Gizemi
ve enerjisiyle ‘yeniden-doğuş’; kutsal başlangıçlar ve dönüş eğilimi; kozmogoni
ve eskatoloji; bellek ve unutuş; ‘altın çağ’ üzerinden mitos ve ütopya gibi
kavram ve temalara uzanan değerlendirmeler bazı itirazlara yol açsa bile,
değerli bir teorik çerçeve sunmaktadır. Ayrıca, Eliade’nin diğer çalışmalarında
da görülen bir terim bolluğu söz konusu; ‘inisiyasyon’dan ‘regressus
ad uterum’a sayılamayacak kadar çok terim ve kalıplar eşlik eder okumaya.
Biraz da uğraştığı alandan kaynaklanan bir tür ‘kırkambar’; ama Eliade’nin
yöntem konusundaki özeni, ‘kırkambar’ın açmazlarını bertaraf ediyor. ‘Mit
yıkımı’ ve mitin ‘logos’la karşılaşmasını Eski Yunan’daki serüveni üzerinden
zamanımızla buluşturan saptamalar birçok bakımdan yol gösterici
niteliktedir.
Mitoloji de kültür ve sanat alanında
görülen ‘popülizm’den payını almıştır elbette. Bir yandan, mitolojik düşüncenin
insan yapısına içkin özelliklerini göz ardı ederek onu geçmişe dair bir
hurafeler yığını derekesine indirgeyen bir yandan da geçmişin birikimini
‘kitsch’ niteliğinde ‘yeni hurafeler’le harmanlayıp bir tür ‘kazanç kapısı’
durumuna getiren bu popülizmin sonuçlarını tartışmak ayrı bir yazının konusu;
ama tüketim toplumu mühendislerinin bu engin birikimi de tüketim çılgınlığına
dahil ettiklerini geçerken anımsatmak gerekir. Bu noktada Eliade’nin çalışması,
okurunun mite ilişkin popüler yaklaşımı aşması bakımından da önemli bir işleve sahiptir.
Doğadaki her şey oluş halindedir mitler
açısından; ama bu ‘oluş’ ampirik bağlamda değil, imgelem içinde gerçekleşen bir
oluştur. Yöntembilimsel bir deyişle ‘değişkenlerin kontrolü’ sınanabilir,
yanlışlanabilir bir alanda değil; inanca özgü bir alanda gerçekleşir. Mitler,
doğadaki oluşumlar arasında ilintiler kurarak dünyayı açıklar ve kosmos’a dair
bütünlüklü modeller sunar. Doğanın mitolojik açıklaması onu gizemli de
kılmıştır. Orada ne varsa, insana özgü bir anlam kazanır. Eliade’nin belirttiği
gibi, ‘ilkel’ toplumda doğa, görünür ve gizemli yönleriyle, mitoslar ve
simgeler ile kavranır. Dolayısıyla, bugün sanattan başlayarak insan
yaratıcılığının çeşitli örneklerine yataklık eden hayal gücünün dilini
anlamanın yolu mitleri ve simgeleri anlamaktan geçer.
Marx, mitologya için sanatın ‘yalnızca arsenali değil,
aynı zamanda toprağı’ demişti. Marx’ın Yunan sanatı dolayısıyla vurgu yaptığı
bu iki özellik, son derece çarpıcı bir gerçeği dile getirir: Sanat yalnızca
kökeni mitlere dayanan bazı efsane ve öykülerden esinlenmekle kalmaz; aynı
zamanda kalıtsal olarak bağlı olduğu bu topraktan beslenmektedir. Diğer yandan
mitolojik düşünme, yalnızca sanatın değil, bütün kültürün zeminini oluşturur.
Freud, bazı ünlü ‘tezleri’ni geliştirirken bu ‘arsenal’den yararlanmıştı; Andre
Gide’in Yunan mitologyası için ‘hiçbir susuzluğun tüketemeyeceği Philemon’un
testisi’ deyişi ünlüdür. Kısaca, mitlere ilişkin beklenti ve yaklaşımımız ne
düzeyde olursa olsun hayatın her alanında bizimle birlikteler. Çünkü
Bachelard’ın o müthiş söyleyişiyle; insan ‘düş kuran bilince’ sahiptir.
Mitlerin Özellikleri, kültürün temelini
oluşturan bir zemin ve kaynak olarak mitolojik düşünmenin ürünlerini (mitleri)
çeşitli yönleriyle inceleyen; derinliği, kuşatıcı birikimi ve inceleme
yöntemiyle geniş ufuklar sunuyor. Çevirinin güzelliği de belirtilmesi gereken bir nokta. Hayatını uğraştığı alana vakfetmiş
bir bilgin Mircea Eliade; onun çalışmaları kutsal ve mitolojik öğelerin
anlaşılması açısından son derece önemlidir. Bu kitap, Eliade’nin, yalnızca mit,
kutsallık ve dinler tarihi konusundaki geniş ve derinlikli bilgisinin bir
anahtarı değil aynı zamanda alanla ilgili herkese cömertçe el veren değerli bir
çalışma.
Mircea Eliade, Mitlerin Özellikleri,
Çeviren: Sema Rifat,
Alfa Yayınları, 2016; 269 sayfa.
Yorumlar
Yorum Gönder