Dış Basın Bülteni 14.10.2016
Economist dergisi, Türkiye’nin AB
üyelik sürecini ele aldığı haberinde, “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üye olma
girişimi kötü bir şaka, ama bu girişimi öldürmeyin” dedi.
Haber analizine
Türkiye’deki iki genç kadını anlatarak başlayan İngiliz Economist dergisi,
“Kadınlar, Türkiye’nin korku dolu bir yer olması nedeniyle, hiç çocuk sahibi
olmamaya karar verdiler. Temmuz’daki darbe girişiminden sonra girişilen
misillemeler ve tasfiyeler arasında demokrasi ışıkları sönüyor. Her hafta yeni
tutuklama, görevden alma dalgaları yaşanıyor ve hiç kimse muaf olmadı. Resmi
paranoya iyice absürtleşti. Bir ders kitabında bulunan geometri sorusundaki F
ve G harfleri çıkartıldı. Bir akademisyen de ‘Herkesin ödü kopuyor’ dedi”
şeklinde kaydetti.
‘Bu kadınlar
kaygılarını paylaşan Avrupa Birliği’nden destek bekleyebilirler mi?’ sorusunu
soran İngiliz dergisi, “Çok zor. Avrupa’nın ikiyüzlü olduğunu, terör
saldırılarının ardından dayanışma beklerken, darbe girişiminden sonra bunu hiç
göstermediklerini söylüyorlar. Bu duyguları toplumun geniş kesiminde
paylaşılıyor. Sadece Charlamagne’nın dolaştığı, hükümet yanlısı Fatih semtinde
de değil. Kadınlar, Recep Tayyip Erdoğan’dan şikâyetlerini dile getirirken,
kentin öbür yanında, Türkiye’nin öfkeli Cumhurbaşkanı ‘bize hala insan hakları
veriyorlar’ dediği ülkeleri, demokrasi feneri ülkeler Azerbaycan, Venezuela ve
Rusya’nın liderlerinin önünde yerden yere vuruyordu. Erdoğan ve Vladimir Putin,
Türk akım projesini canlandırma taahhüdü verdi” diye yazdı.
Artık kimsenin
bu iddiada bulunmadığını, Erdoğan’ın yıllarca gazetecileri hapse attığını,
adalet sistemini bozduğunu ve yolsuzluğun büyümesine izin verdiğini belirten
Economist, “Türkiye’nin AB üyeliğini zaten hiç istemeyen Avusturya’nın müzakerelere
son verilmesini istediğine ve tekrar Fransa Cumhurbaşkanı olmak isteyen Nicolas
Sarkozy’nin de AB’nin Türkiye’ye Asya’ya ait olduğunu söylemesi gerektiği yönündeki
sözlerine dikkat çeken Economist, “Erdoğan da "Yunanistan’ın Ege adaları
üzerindeki genişleme hırslarının sinyalini verdikten birkaç gün sonra
parlamentoda Türkiye ve AB’nin artık oyunun sonuna gelmesi gerektiğini söyledi”
dedi.
“Tarafların
çıkarları şimdi başka yerde. Türkiye enerjisini Kürtlerin, sınırlarında bir
devletçik oluşturmasını durdurmaya ve Gülencilerin geniş uluslararası bağlarını
zayıflatmaya odakladı” diyen haftalık İngiliz dergisi, “Türkiye sessizce AB’den
uzaklaşıyor ve ortak kültür ve eğitim kurumlarından çıkıyor. Avrupalılarsa
Türkiye’nin AB’ye girmesinin oy verenler arasındaki zehirli etkisinden
korkuyor. Bütün bunlara yorgun gözlerle bakan AB yanlısı Türkler başka bir
ilişki modeli olup olmaması gerektiğini merak ediyor. Peki, fişi çekme zamanı
mı artık? Bu cezbedici ama hayır. Darbeden sonra, kredi notları düşen ve
yatırımların donduğu Türkiye, en büyük ticari ortağına sırtını dönmeyi
kaldıramaz. Erdoğan, tüm o konuşmalarına karşın, istikrarsızlık güney
sınırlarını sararken büyük ihtimalle Avrupa’yla bağlarını kesmeyecektir.
Avrupalılar Erdoğan’la terbiyeyle oynamaktan nefret ediyor ama ilişkiler
kesildiğinde içgüdülerinin onu nereye götüreceğinden korkuyorlar. Şüpheciler,
Erdoğan’ın artık iktidarda olmayacağı günün çok uzak olduğunu düşünüyor olmalı.
Daha mutlu bir dönem gelirse, komadaki bir hasta her zaman uyandırılabilir”
şeklinde kaydetti.
Dergi şöyle
devam etti:
“Her iki taraf
da terörle mücadeleden göçe yakın vadeli sorunlarını görmezden gelemeyeceğini
söylüyor ve AB ile Türkiye’nin acilen yeni birlikte çalışma yollarına ihtiyacı
olduğunu belirtiyor. Bunun için de yılda iki kez yapılacak zirvelerin iyi bir
başlangıç olabileceği vurgulanıyor. Mülteci anlaşmasının da gelecekteki
işbirliği için bir model olabileceği vurgulanıyor. Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi
için bir anlaşma, ki bu ulaşılabilir mesafede bir başka model olabilir. Türkiye
AB’nin vizesiz seyahat koşullarını karşılarsa ki bir Avrupalı bürokrat bunun
gayet başarılabilir bir şey olduğunu söylüyor, Fransa ve Avusturya gibi ülkeler
sırf inatlarından bu anlaşmayı bloke etmemeli. AB’ye katılımın Avrupa’nın
özgürlük ve demokrasi ideallerini, bunların pek görülmediği bölgelere
genişletme süreci olması gerekiyordu. Türkiye’ninkinde bu, hastaların
bırakmasının çok tehlikeli olduğu bir uyuşturucuya dönüştü. Görünür gelecekte
Türkiye AB’nın sorunlu, fevri ama vazgeçilmez bir komşusu olacak. Avrupalılar
bir derece ikiyüzlülüğü yutmak zorunda kalacak”.
FINANCIAL TIMES: “TÜRKİYE-RUSYA
YAKINLAŞMASI SURİYE DİNAMİKLERİNİ DEĞİŞTİRDİ”
Financial Times
gazetesi; David Gardner imzalı haberinde, “Türkiye ve Rusya arasındaki
yakınlaşma Suriye’de cephedeki dinamikleri değiştirdi. Doğu Halep’teki
muhalifler Rus bombardımanı ve İran’ın destek verdiği milislerin karadan
saldırılarıyla yenilecek gibi görünüyor. Böylece Rus lider Vladimir Putin
istediğini alıp, Rusya’nın ABD’nin karşısında bölgesel ve küresel bir rakip
olarak rüştünü gösterecek. Bu sonucu getirecek olan sadece Putin’in
acımasızlığı değil, Türkiye’nin Rusya ve bir ölçüde İran’la yakınlaşması oldu.
Beş yıldır devam eden savaş boyunca, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Esad yönetimini
devirmeye çalıştı. Esad karşıtı isyancı güçlere destek verdi ve cihatçı
gönüllülerin Türkiye’yi Suriye’ye saldıralarda bir rampa gibi kullanmalarına
izin verdi. Bu keskin odaklanmışlık, özellikle Temmuz’da Erdoğan’a karşı
düzenlenen şiddet dolu darbe girişiminden sonra Ankara daha acil sorunlarla karşılaşınca
zayıflamaya başladı. Türkiye’nin şimdi Suriye’deki başlıca amacı, Kürt
savaşçıların sınırın güneyinde otonom bir bölgeyi pekiştirmesi. Ankara Suriyeli
Kürtlerin, Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki üslerinden güneydoğu Türkiye’de
bir isyan yürüten müttefikleriyle bağlantı kurmasından korkuyor. Ankara sonunda
ülkedeki IŞİD hücrelerini ve sempatizanlarına karşı harekete geçmeye ve
cihatçıları sınırlarından sürmeye başladı. Erdoğan bu karmaşık askeri hamleyle
girişmeden önce Putin’le barıştı” dedi.
Türk
yetkililerin, Rusya’yla bu sıcak ilişkilerin Halep’in veya Suriye’deki isyanın
sonu anlamına gelmediğini söylediğini aktaran David Gardner, “Ancak bu kendi
Kürt azınlığının üzerine giden, Suriye’nin bir diğer uluslararası hamisi İran’la
doğrudan olmayan bir ilişkiye uzandı” ifadelerini kullandı.
“Bu yeni
denklemdeki bir element, Türkiye’nin Nato üyesi ve AB’ye aday ülke olmasına
karşın, Moskova ve Tahran’ın Temmuz’daki darbe girişimini Washington ve birçok
Avrupa başkentinden daha hızlı kınamasıydı. Ancak Suriye konusunda Türkiye uzun
süre önce Batı’nın ana akım Sünni isyancıları terk ettiği sonucuna vardı. ABD,
görev süresinin sonuna gelen bir Başkana sahip ve seçim yarışıyla dikkati
dağılmış halde. Sadece IŞİD’e odaklanıp, Suriyeli Kürt milisleri vurucu kuvvet
olarak kullanarak Ankara’yı kızdırdılar. AB, Rusya’yı Suriye’de yaptıkları için
cezalandırmayı düşünebilir ama Kırım’ın ilhakı ve Ukrayna’ya müdahale için
koyduğu ambargoları yılsonunda uzatmakta zorlanabilir”.
WASHINGTON POST: “NATO MÜTTEFİKLERİNİ
DEMOKRASİ YADA DİKTATÖRLÜK HER DURUMDA
DESTEKLEYECEK”
Washington Post gazetesi, 15 Temmuz sonrası
yaşanan gelişmeleri irdeleği haber analizinde, Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması
çağrılarına ilişkin olarak “Tarih bir rehber ise eğer, ABD, 70 yıldır yaptığını
yapmayı sürdürecek, yani NATO müttefiklerini, demokrasi olsun diktatörlük
olsun, başından sonuna kadar desteklemeye devam edecek” diye yazdı.
“Kuzey Atlantik
Antlaşması Teşkilatı’nın (NATO) ana bir ilkesi üye devletlerin demokratik
değerlere bağlılığıdır. Bu nedenle, uzun bir süre NATO üyesi olan Türkiye’nin
15 Temmuz darbe girişimi sonrası bazı hukuki korumaların askıya alınmasından
sonra ne olacak?” diyen ABD’li gazete,“Türkiye’de darbe girişiminin ardından
devlet organlarında, finansal sektör ve üniversitelerde gerçekleştirilen yoğun
görevden almalar Türkiye’nin modern tarihinin en büyük temizliği oldu” şeklinde
kaydetti.
Cumhurbaşkanı
Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa’nın darbe girişimine yanıtını eleştirmesine ve
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le buluşmasına dikkat çeken Washington Post,
“Suriye ile ilgili görüş ayrılıklarına rağmen Erdoğan’ın Putin ile daha yakın
bağları amaçlaması dikkat çekici bir gelişme oldu. Bu arada Türkiye’nin
perspektifi açısından NATO ve Batı dayanışma sınavında başarısız oldu. ABD’nin
Gülen’i iade edeceği yönünde söz vermemesinden sonra iki ülke arasında önemli gerginlikler
sürüyor” dedi.
Bazı
analistlerin Türkiye’nin NATO’dan çıkarılması yönünde taleplerine de yer veren
Washington Post, “Ancak Erdoğan’ın gittikçe artan otoriter tutumu, Türkiye’nin
NATO’dan kovulması için gereken zemin sağlayamabilir. Örneğin ABD geçmişte defalarca hem NATO içinde hem de
dışındaki otakratlara destek verdi. Dominik Cumhuriyeti, Filipinler, Güney
Kore’deki rejimler bunlardan bazıları. Demokratik
gerekliliklere rağmen ABD-Türkiye ittifakını bozulması veya Türkiye’nin NATO’dan
kovulması için açık bir tarihi emsal bulunmuyor. Tarih bir rehber ise eğer,
ABD, 70 yıldır yaptığını yapmayı sürdürecek, yani NATO müttefiklerini,
demokrasi olsun diktatörlük olsun, farketmez, başından sonuna kadar
desteklemeye devam edecek”
ANKARA İÇİN OCAK 2017’YE RANDEVU
Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde
(AKPM) Türkiye’de 15 Temmuz sonrası yaşanan gelişmeler tartışıldı. AKPM,
Türkiye ile ilgili bir karar almak için 2017’ye kadar gelişmeleri izleyecek.
Bünyesinde 18
Türk parlamenterin de üye olduğu AKPM, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye’deki
gelişmelerle ilgili ilk genel kurul oturumunu bugün Strasbourg’da düzenledi.
‘Darbe Girişimi Ortamında Türkiye’deki Durum’ başlıklı oturumda siyasi gruplar adına
yapılan konuşmalarda darbe girişimi kınandı. Muhafazakar ve Hristiyan Demokrat
gruplar Türk hükümetine yönelik daha anlayışlı bir dil kullandı. Sol ve liberal
gruplar ise darbe girişimi sonrası “hukuk devletinden sapıldığı” mesajları
verdi.
Muhafazakar
Grup adına konuşan Türk parlamenter Suat Önal, darbe girişimini “Askeriyenin
içerisinde kendisini gizlemiş ve kendini kainat imamı olarak niteleyen
Fethullah Gülen’e iradesini robotik bir şekilde teslim etmiş bir kısım
generalin demokrasiye müdahalesi” olarak tanımladı. AKPM’yi darbe girişimine
karşı dimdik duran Türkiye’ye sahip çıkmaya çağırdı.
Hristiyan
Demokrat Grup adına konuşan Macar parlamenter Zsolt Nemeth,Türkiye’nin Suriye
ve sığınmacılar sorunu gibi dosyalarda Avrupa için ‘kilit ülke’ olduğunu,
sorunlar yaşandığını, bu sorunların Avrupa Konseyi’nin arabuluculuğunda
diyalogla çözümlenmesi gerektiğini söyledi.
Sol Grup adına
konuşan Türk heyeti üyesi Hişyar Özsoy, Türkiye’de tüm siyasi partilerin darbe
girişimine karşı çıktığını, bu girişimin Türk toplumunu demokratikleştirmek
için bir fırsat olabilecekken hükümetin Başkan Erdoğan’ın arzusu üzerine
Türkiye’yi yeniden şekillendirmek için karşı darbe yolunu seçtiği görüşünü dile
getirdi.
Liberal Grup
adına konuşan İsviçreli parlamenter Doris Fiala, “Erdoğan Türkiyesi otokratik
yönetimiyle bizim demokratik değerlerimizden uzaklaşmıştır. Darbe girişimini
kınıyoruz ama sorumlular demokratik yöntemlerle cezalandırılmalı, diktatoryal
yöntemle değil” şeklinde konuştu.
AKPM üyesi bir
grup parlamenterin, darbe girişimi sonrası hukuk devleti ve temel insan hakları
alanında yaşananlar nedeniyle Türkiye’nin yeniden siyasi denetim sürecine
alınması için yaptıkları çağrı çoğunluk tarafından benimsenmedi. Bu konuda 25
parlamenter tarafından hazırlanan bir karar teklifini önümüzdeki günlerde ele
alacak.
Ancak AKPM
üyelerinin bu teklifi kabul etmeleri şimdilik beklenmiyor. AKPM’de çoğunluk,
Türkiye’deki gelişmelerin yakından takip edilmesi ve Ocak 2017’deki AKPM genel
kurul oturumlarında gözden geçirilmesi konusunda ilkesel olarak mutabık kalmış
görünüyor.
AKPM böylece
Türkiye’ye gayri resmi olarak 3 ay süre vermiş oldu. Gelişmeler ışığında
Türkiye’nin AKPM’de yeniden denetim sürecine alınması Ocak ayından itibaren
gündeme gelebilir. O tarihe kadar Avrupa Konseyi’ne bağlı Venedik Komisyonu,
Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi ve Avrupa İnsan Hakları Komiseri’nin darbe
girişimi sonrası gelişmelerle ilgili olarak raporlar yayımlamaları bekleniyor.
Türkiye şu anda
AKPM’nin ‘Denetim Sonrası Diyalog Süreci’nde tutuluyor. 2004 öncesi olduğu gibi
yeniden denetim sürecine alınmasının, AB cephesinde “Kopenhag siyasi
kriterleri” olarak adlandırılan temel değerleri yerine getirmeyen bir ülke
olarak anılmasına neden olacağı yorumları yapılıyor.
Öte yandan,
Türkiye oturumunun ardından AKPM genel kuruluna seslnenen Almanya Dışişleri
Bakanı Frank-Walter Steinmeier de darbe girişimini kınadı. Türkiye’nin kanlı
bir darbe girişimiyle sarsıldığını ve anayasal kurumlarının darbe aldığını hatırlatan Alman bakan, “Cesur bir sivil toplum karşısında
saygımız büyük. Darbe girişiminin üzerine yoğun biçimde gidilmesi meşrudur.
Ancak bunun hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde yapılması gerektiğinin altını
çizmek istiyorum” ifadelerini kullandı. Steinmeier, Avrupa Konseyi’nin Türkiye
ile diyaloğuna da destek verdi.
BM’DEN MUSUL UYARISI
Birleşmiş Milletler
ve yardım örgütleri Musul’a düzenlenmesi
planlanan operasyonun yeni bir mülteci dramına yol açabileceği uyarısında
bulundu.
Birleşmiş
Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Musul’a düzenlenecek bir
operasyonun 700 bin kadar insanın evlerinden kaçıp insani yardıma muhtaç duruma
düşmesine yol açabileceğini bildirdi.
Schembri, “Bu
büyük bir açık. Şu anda böyle bir insan akını olursa, durum çok kaotik
olacaktır” dedi.
Bazı acil durum
kamplarının cepheye çok yakın olduğunu kaydeden Schembri, bu nedenle yardım
ekiplerinin buralara ulaşamadığını belirtti.
Schembri, “Yıllardır orada yüz binlerce evinden uzakta insan var ancak
yeterli maddi kaynaklarımız yok. Irak sadece güvenlik konularıyla ilgili ele
alınıyor” şeklinde konuştu.
UNHCR, Musul’daki
mültecilerin bakımı için 200 milyon dolara ihtiyacı olduğunu ancak sadece üçte
birine sahip olduğunu duyurdu.
Musul, radikal
İslamcı terör örgütü IŞİD’in son büyük kalelerinden biri. Şu anda farklı
kuvvetlerden oluşan ittifak, kenti kurtarmayı planlıyor. Operasyona kimlerin
katılacağı ve nasıl olacağına dair hazırlıklar sürüyor.
DEUTSCHE WELLE: “TÜRKİYE-İSRAİL
İLİŞKİLERİNDE YAKINLAŞMA
İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz,
23. Dünya Enerji Kongresi’ne katılmak için İstanbul’a geldi. Ankara da yakında
İsrail’e büyükelçi atanacağını açıkladı.
Alman yayın
kuruluşu Deutsche Welle’ye göre, İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz İstanbul’da
Türk mevkidaşı Berat Albayrak ile bir araya geldi. Görüşmeyle ilgili basın
toplantısında Steinitz, Enerji Bakanı Berat Albayrak ile İsrail doğal gazının
Türkiye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması imkanı üzerine konuştuklarını
söyledi.
İsrail Enerji
Bakanı Steinitz iki ülkenin "acil bir diyalog” başlatma arzusunda olduğunu
belirtti. Steinitz, ülkesinin enerji alanında her ne kadar Ürdün, Mısır, Kıbrıs
ve Yunanistan’la işbirliği içinde olsa da "Türk seçeneğinin son derece
önemli” olmaya devam ettiğini ifade etti. Türk firmalarının İsrail enerji
sektöründe taahhüt altına girmesinin sevindirici olduğunu belirten Steinitz,
Albayrak ile yaptığı görüşmenin Türkiye ile İsrail arasında başlayan
"normalleşme sürecinin” bir işareti olduğunu kaydetti.
İsrail Akdeniz’deki
kıta sahanlığı içinde yer alan Leviathan gaz yataklarını işletmek için
uluslararası partnerlere ihtiyaç duyuyor. Yeraltı zenginlikleri az olan İsrail’in
bu yataklar aracılığıyla önemli bir ihracatçı konumuna yükselebileceği tahmin
ediliyor.
Türkiye-İsrail
ilişkilerinde normalleşme süreciyle ilgili bir açıklama da Türkiye
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan geldi. İsrail Büyükelçiliğine
getirilecek ismin belirlendiğini belirten Kalın “Bu sürecin tamamlandığını
söyleyebilirim. Dışişleri Bakanlığımız konuyla ilgili vakit geldiğinde gerekli
açıklamayı yapacaktır. Zannediyorum 1 hafta, 10 gün içerisinde büyükelçilerin
karşılıklı olarak atanması süreci de tamamlanmış olacak” diye konuştu.
İsrail ile
Türkiye arasındaki ilişkiler Mayıs 2010’da derin bir krize girmişti. Türkiye’den
yola çıkan ve İsrail ablukasındaki Gazze’ye yardım malzemeleri götüren Mavi
Marmara gemisine uluslararası sularda İsrail ordusu tarafından müdahale
edilmiş, bu müdahalede 10 Türkiye vatandaşı hayatını kaybetmişti. Olay
sonrasında iki ülke karşılıklı olarak büyükelçilerini çekmiş, ilişkiler altı
yıl sonra haziran ayında tekrar normalleşmeye girmişti. İsrail hayatını
kaybedenlerin yakınlarına 20 milyon dolar tazminat ödemeyi kabul etmiş, Ankara’nın
Gazze Şeridi’ne ablukanın kaldırılması talebini ise kabul etmemişti. Bununla
birlikte Türkiye’nin İsrail limanları üzerinden bölgeye yardım götürmesine izin
verilmişti.
ALJAZEERA: “İSRAİL VE TÜRKİYE’DEN GAZ
İÇİN İLK ADIM”
El Cezire, Dünya Enerji Zirvesi
dolayısıyla İstanbul’a gelen İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz ile Enerji
Bakanı Berat Albayrak arasında yapılan görüşmeye ilişkin, “Bu gaz için ilk
adım” dedi.
Katar merkezli
El Cezire, Dünya Enerji Zirvesi dolayısıyla İstanbul’a gelen İsrail Enerji
Bakanı Yuval Steinitz ile Enerji Bakanı Berat Albayrak arasında yapılan
görüşmenin gaz için ilk adım olduğu yorumunu yaptı.
El Cezire, “Normalleşme
adımlarının atılmasının ardından Türkiye ile İsrail arasında bakanlar düzeyinde
ilk temas sağlandı. İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması ele
alındı. Türkiye’nin Gazze ve Cenin’de inşa edeceği iki elektrik santrali de
görüşme gündemindeydi” şeklinde
kaydetti.
KOLOMBİYA’DA ATEŞKES UZADI
Kolombiya
hükümeti, Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile ateşkesi yıl sonuna
kadar uzattı. FARC’ın anlaşmada değişiklik yapılmasını kabul edip etmeyeceği
ise henüz bilinmiyor.
Kolombiya
Devlet Başkanı Juan Manuel Santos, “31 Aralık son ültimatom değil ancak barış
anlaşması konusundaki yeni müzakereler ivedilikle ilerlemeli. Zaman, barış ve
yaşamın aleyhine işliyor” dedi.
Hükümet ve
FARC, yıllardır devam eden ve 220 binden fazla insanın hayatını kaybettiği
çatışmaların sonlandırılması için bir anlaşma imzalamıştı.
Anlaşmanın
karşıtları, FARC’ın siyasi yaşama katılması ve FARC üyelerine çok hafif cezalar
verilmesi planlarını eleştiriyor.
Taraflar arasındaki
müzakereler devam ediyor. Hükümet yetkilileri ile FARC temsilcileri Küba’nın
başkenti Havana’da yeni görüşmeler için bir araya geldi. Ancak gerilla
temsilcilerinin anlaşmanın en can alıcı noktalarında değişiklik yapılmasını
kabul edip etmeyeceği bilinmiyor.
Kolombiya’da
barış anlaşması konusunda yapılan referandumda, halkın yüzde 50,21’i ‘hayır’
demişti.
Barış sürecinin
tehlikeye girmesini istemeyen binlerce barış yanlısı gösterici perşembe günü
Kolombiya sokaklarında bir kez daha barış çağrısı yaptı.
Bu hafta
içinde ikinci kez düzenlenen protesto gösterisinde, çiftçi, öğrenci ve yerli
aktivistlerden oluşan barış yanlıları barış sürecine bağlı kalınmasını tale
Yorumlar
Yorum Gönder