Nefret suçu ve Aleviler

 
 
Büyük acıların ve her dem tazeliğini koruyan yıkımların gölgesinde ülke sorunlarını konuşmak, tartışmak ve çözümler geliştirmek zor bir durumdur. Bu zorlukları aşmak birazda soğukkanlı bir biçimde çelişkileri ortaya koymak ve yeni acıların yaşanmaması için kapsamlı toplumsal müzakerelere girişmek yol alıcı bir durum olsa gerek. Toplumsal müzakerelerin sağlıklı işleyişi için de önyargıların serimlenmesi ve detaylandırılması gerekmektedir. Düşünün ki bu ülke de hala toplumsal önyargılar seçim malzemesi yapılmakta ve buradan oluşturulacak kamplaşmalardan oy devşirme hesaplarına tenezzül edilmektedir. Bu durumlar elbette ki toplumsal barışa değil, toplumsal çatışmaların barajına su taşır.
Bu ülkede Alevilerin yaşadığı Maraş, Çorum, Sivas, Gazi v.b katliamların, kıyımların ülkede iç ve dış belli odakların ve belli hesapların sonucunda olduğu öne sürülür ama bu olayların nasıl bu kadar kolay meydana geldiği ve neden bu kadar büyük öfke ve kin içerdiği sorgulanmaz.
Bütün bu olaylar adli ve siyasi olaylar olarak görülür ama buradaki nefret suçu ve bu suçun gerisindeki tarihsel önyargılar sorgulanmaz. İşte bugün hala Kürt, Alevi ve inanç bağlamında yaşanan sorunların şiddet sarmalından kurtulamaması belli kışkırtmaların yanı sıra nefret ve önyargı ikliminden kurtulamamasından kaynaklanmaktadır.
Özellikle Alevi yurttaşlarımıza ilişkin önyargılar farklı zamanlarda ve platformlarda sürekli bir biçimde dile getirilmekte ancak bu önyargı ve nefret söyleminin kapsamlı analizi ve bunların ortadan kaldırılmasına yönelik aktif bir çaba ortaya konulmamaktadır. Bazen bir program sunucusunun, bazen bir bürokratın, bazen bir politikacının bilinçli ya da bilinçsiz bir biçimde ama süreklileşen bir karakter içererek Alevilere ilişkin nefret söylemi hem yaşanan katliamların hem de onun kadar yaralayıcı sözlerin arka planında inşa edilmiş çarpık zihniyetin yansımalarını oluşturmaktadır.
Nefret suçu, bir kişiye veya gruba karşı ırk, dil, din, cinsiyet ve cinsel yönelim gibi önyargı doğurabilecek nedenlerden ötürü işlenen, genellikle şiddet içeren suçlar olarak tanımlanır. 1980 sonrasında gündeme gelen bu suçlar bugün bütün dünyada kabul gören, hukuk ve siyasi literatüre girmiş suçlardır. Bu suç tanımı yeni tanımlanmış olabilir ancak bu suçun tarihsel olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Dolayısıyla bu ülkede en büyük nefret suçları tarihten bugüne hep Alevilere karşı işlenmiştir. Nefret ve önyargıların sadece toplumda değil, devlet yönetiminde de karşılık bulması bu suçun çok daha hunharca ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Talihsiz ve üzücü olan Alevilere karşı bu önyargı ve nefret suçlarının bir türlü son bulmamasıdır.
Geçen yüzyıl insanlık tarihinde en büyük nefret suçlarının işlendiği bir dönemdi. Ancak bugün dünyada yaşanan bu büyük trajedilerden dersler çıkardığını söylemek mümkün değil. Elbette ki nefret suçlarının ortaya çıkmasının sınıfsal, tarihsel, yönetsel ve ideolojik başka nedenleri söz konusudur. Ama bütün bu çelişkileri derinleştiren ve süreklileştiren nefret söylemi gerektiği gibi ele alınmamaktadır.
Türkiye tarihsel olarak örgütlenmiş nefret söylemlerini bugünde yansımalarını yaşamaktadır. Farklı etnik ve mezhepsel kategori içindeki herkes bir biçimde yaftalanmaktadır. Her kategoriye ilişkin negatif bir söz ve söylem bulunmaktadır.
Negatif ve nefret söylemleri belli durumlarda şiddet ikliminin oluşması doğrultusunda sevk edilmektedir. İşte Sivas böyle bir sevkiyatın sonrasında oluşmuş bir katliamdır. Belli değerleri kendi tekelinde görenler ve en ufak eleştirileri bu değerlere yönelik saldırı olarak yorumlayıp kendi ‘adaletlerini’ gerçekleştirmeye yöneliyorlar.
Sivas insanlık tarihinin en onarılmaz, kapanmaz ve unutulmaz yaralarından biridir. Yakılan canlarımızın acısı her dem taze bir biçimde yüreğimizi kavuruyor. Üstüne üstlük bu katliamın sanıklarının ve perde arakasındakilerin tümüyle ortaya çıkarılmaması acımıza acı katmıştır. O yüzden Pir Sultan’ın dizelerine sığınıyoruz:
Yorulan yorulsun ben yorulmazam
 Derviş makamından ben ayrılmazam
 Dünya kadısından ben sorulmazam
 Kalsın benim davam divana kalsın            

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-