Türkiye, Kadın Hakları ve Bugün”


*İÇASİFED   Türkiye, Kadın Hakları ve Bugün” Konuşma Metni… 23 Mayıs 2008

 

Kadın olmak zor. Dünya’da son yüzyıl içinde kadın hakları alanında küçümsenmemesi gereken olumlu mesafeler alındı. Ama yine de kadınlarımızın kötü toplumsal yazgısının değiştirilebildiğini söyleyebilmek olası değil.

 
Kadınlar hala dünyanın en fazla eğitim hakkından yoksun bırakılan toplumsal kesimi…

 
Kadınlar hala dünyanın en yoksul toplumsal kesimi…

 
Kadınlar hala dünyanın en az ücretle çalıştıran toplumsal kesimi…

 
Cumhuriyetimizin en büyük başarılarından birisi de,  İslam dünyasında ilk kez ve Avrupa’nın pek çok ileri demokrasisinden çok daha önce  kadınlara aile içinde eşit haklar ile belediye (1930), muhtarlık (1933) ve milletvekilliği (1934)  seçme ve seçilme hakkının tanınmış olmasıdır.

Kadınların seçme ve seçilme hakkına kavuşmasının üzerinden tam 74 yıl geçti. Ama aldığımız yol bir arpa boyu...

 
5 aralık 1934’de bundan 74 yıl önce başbakan ismet inönü ve 191 arkadaşı Türkiye'de kadınına milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanınmasına ilişkin bir önergeyi Türkiye Büyük Millet Meclisi `ne sundu.   Böylece 22 yaşını bitirmiş her kadın seçme hakkı elde ederken, 30 yaşını bitirmiş olanları ise milletvekili seçilme hakkına sahip oldu. Bu hakkı Fransız kadınlar 1945, Belçikalı kadınlar 1948, isviçreliler ise ancak 1971"de alabildi.

Bu çok önemli bir adımdı ama yasal çerçevede alan bu değişikler yaterli olamadığı gibi; yıllar çinde bu alanda daha da geriye gidilmeside engelenemedi. Bugün  kadınların pek azı çalışıyor ve ekonomik bağımsızlığına sahip. Kadın her geçen gün kara bir örtünün ardına ve evin dört duvarının içine çekiliyor.

Eğitim almaktan ve iş sahibi olmaktan yoksun bırakılan kadınlar giderek daha fazla çaresiz bırakılıyor. Bu durumda ne yazık ki ev içi şiddet; yani baba, ağabey ve koca dayağı da daha fazla artıyor. Her üç kadından biri kocası tarafından dövülüyor.

Kadın ve erkek dünyası birbirinden kesin ve kalın duvarlarla ayrılmaya çalışılıyor. Haremlik-selamlık uygulamasının bu çağa uyarlanmış biçimleri  pek çok belediye tarafından hizmet diye kamuoyuna sunuluyor. Yalnızca kadınların girebildiği lokaller, yalnızca kadınların girebildiği havuzlar, yalnızca kadınlara açık kurslar neredeyse temel bir yöntem haline geldi.

 Son araştırmalar kadının ileriye değil, tam tersine geriye doğru gittiğini gösteriyor...

128 ülkeyi ve dünya nüfusunun yüzde 90`ını kapsayan Dünya Ekonomik Forumu `nun 2007 Küresel Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi`ne göre, kadınların ekonomiye katılımı ve yararlandıkları imkânlar açısından Türkiye 2006`da 108`inci sıradayken bugün 118`inci sıraya gerilemiş. Türkiye kadınların okur yazarlık oranında 99`uncu basamakta. Politik hayata katılımı açısından 108’inci. Parlamentodaki kadın oranı bakımından 119`uncu.

AB`de kadınların istihdam oranı yüzde 55.1`iken Türkiye `de kadınların istihdama katılım oranı sadece yüzde 23.3. Kadın girişimciler derneği (KAGİDER) verilerine göre Türkiye, tüm OECD ve Avrupa ülkeleri arasında kadın girişimci oranının en düşük olduğu ülke konumunda bulunuyor. Türkiye’de işgücüne katılan 2-3 milyon kadının sadece yüzde 0.7’si girişimci konumunda yer alıyor. Toplam işverenlerin yüzde 12.5’i, kendi hesabına çalışanların da yüzde 10.8’i kadınlardan oluşuyor.

 
Kadın işgücünün bazı mesleklerde yoğunlaştığı da dikkat çekiyor. Kadınlar finans, perakende, tıp, üniversite, avukatlık hizmetleri, mimar ve mühendislik alanlarında yeterince yer alıyor. Halen avukatların, akademisyenlerin ve doktorların yaklaşık yüzde 30`unu kadınlar meydana getiriyor. Siyaset başta olmak üzere diğer alanlarda ise  kadınları fazla göremiyoruz.

Geçen 74 yılın ortaya çıkardığı en temel gerçek şudur ki,  atılan ilerici adımlar kadınlara çok önemli haklar ve kazanımlar sağlamıştır. Yıllardır kadınlar ısrarla geriye çekilmek istenmelerine karşın, bu haklar sayesinde direnebilmekte ve zaman zamanda ileri adımlar atabilmektedir.

Ama yine bu 74 yıl göstermiştir ki, sadece yasal haklar yeterli olmuyor. Toplumsal dengesizlikleri, eşitsizlikleri ortadan kaldırmadan; kadını ikinci sınıf cins olarak gören zihniyetin sosyo-ekonomik ve kültürel temelini ortadan kaldırmadan, bu hakkı layıkıyla  hayata geçirmek mümkün olamamaktadır.

Tam da bu noktada Köy Enstitüleri deneyimini anmak isterim. Köy Enstitüleri kadını eğitim, iş, meslek sahibi yaparak, toplumun aydın öncüsü haline getirerek özgürleştirme, eşit yurttaş durumuna getirme   konusunda Cumhuriyet sürecinin en ileri hamlesiydi.

 
Köy enstitüleri aşiret, ağalık ve tarikat üçgeni içinde feodalizmin karanlığına sürüklenmiş, paslı zinciriyle prangalanmış kadınları özgürleştirecek bir anti-feodal devrimin en önemli araçlarından biriydi.

 
Köy enstitüleri yasal planda sağlanan kadın haklarının sosyal, ekonomik ve kültürel altyapısını da oluşturma girişimiydi.  Ne yazık ki tasfiye edildi. Köy enstitüleri kapatılmasıydı, eminim ki Türkiye kadın hakları alanında bugün çok daha ileri bir noktada bulunacaktı.

 
Ne yazık ki kadınlar bugün  eğitimsizlik ve okuma yazma oranlarındaki düşüklük nedeniyle sosyal ve ekonomik hayata yeterince aktif katılamamaktadır. 8 yıllık eğitim zorunlu olduğu halde her yıl yarım milyondan fazla kız çocuk okula devam etmemektedir. Her 4 kadından biri okuma yazma bilmemektedir.

 
Bu olumsuz tabloda tek umut verici gelişme ise kadınların "hak verilmez alınır" özdeyişini fark ederek harekete geçmesi. Özellikle son 15 yılda Türkiye `de kadın hareketi gerçekten güçlü bir gelişme içinde. Kadın örgütlerinin sayısı 200`ü aşmış durumda

.
Kadın haklarının, sahiplenilmesinde kadın örgütlenmelerinin varlığı en büyük kazanım ve güvencedir.

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-