HANGİ SOL VE HANGİ LAİKLİK
Sol
düşünce açısından laiklik önemli bir duyarlılık alanıdır. Din adına yüzyıllarca
süren toplumu baskıya alma ve sömürme pratikleri ortadayken, ezilenlerin
haklarını savunmayı temel düstur edinmiş sol siyasetin laiklik sorununa
kayıtsız kalması düşünülemez.
Hangi
Laiklik?
Ne
var ki, pek çok konuda olduğu gibi laiklik alanında da soruna nereden
bakıldığına göre farklı kavrayışlar mevcuttur.
Burjuva
aydınlanmacı görüşe göre, laiklik modernleşme sürecinin en net dışı vurumudur.
Laiklik, tarihsel ve sınıfsal bir olgu olarak değil; siyasal ve kültürel bir
sorun olarak algılanır Topluma yönelik siyasal- kültürel müdahalelerle modern
yaşamın yerleştirileceği düşünülür. Devrimcidir ama devrimciliği sınırlı ve
yüzeysel olduğu için otoriter ve dayatmacıdır. Bu laikliğin
aydınlanmacı-pozitivist kavranışıdır ve kaynağı Fransız devriminin“devrimci
burjuvazisidir”. Fransız laikliği, din dışı bir anlayıştan, eski dinsel
kurumları dışlayarak yeni ve modern bir din yaratmaya uzanan bir serüven
izlemiştir.
Laikliğin
bir de liberal-muhafazakar kavranışı vardır. Bu anlayış hiç bir zaman laikliği
dinin siyasal alandan çıkarılması olarak düşünmemiş, olanaklı olduğunca dinsel
kurumlarla çatışmaya girmeksizin ve/fakat kapitalizmin çıkarları doğrultusunda
içsel bir değişime uğratarak siyasal sistemin yedeği haline getirmeyi
hedeflemiştir. Şimdilerde pek çok yazarın “otoriter laikliğe” karşı “demokratik
laiklik” adını vererek savundukları anlayışta, Anglo-Sakson geleneğinin bu
“dinle soslanmış kapitalizm” modelidir.
Pozitivist
laiklik anlayışı dinin siyasetten ayrılması adına din ve vicdan özgürlüğünün
zedelenmesine yol açarken; liberal-muhafazakar laiklik din ve vicdan hürriyeti
adına laikliğin bir diğer olmazı olan din ve devlet arasındaki ayrılığı
zedeleyen uygulamaların savunucusu olmaktadır. Aslında her iki model de, sonuç
olarak laikliği, ya dayatmacı bir yolla ya da mevcut dinsel kurumlarla uzlaşarak
dinin içten revizyona uğratılması yoluyla kapitalizme uygun yeni bir din
yaratmaya indirgemektedir.
Kemalizm
ve laiklik
Kemalist
laiklik politikasının iki ayrı yüzünün bulunduğu söylenebilir. Kemalistlerin
niyetleri, geleneksel dinsel ilişkiler de dahil olmak üzere gelenekselliği, tümüyle
berteraf edip yeni ve modern bir toplum ve devlete bağlı yeni ve modern bir din
anlayışı oluşturmak olsa da, mevcut güç ilişkileri nedeniyle geleneksel dine
karşı tutumları cepheden ve yok etmeye yönelik olamamış aynı zamanda geleneksel
din ile devlet arasında zımni bur uzlaşma alanı oluşturulmaya çalışılarak,
geleneksel dinsel inanış önce pasifize edilmeye ve ardından da içten içe
reforme edilerek devlete bağlı milliyetçilik yanı güçlendirilmiş bir yapıya
dönüştürülmeye çalışılmıştır. Yani Kemalizmin başat yönü pozitivist (Fransız
türü) laiklik de olsa, bu onun tek yönü değildir ve aynı zamanda uzlaşmacı
“demokratik” (Anglo /Sakson türü) laiklik” yönü de bulunmaktadır. Çok partili
hayata geçilmesiyle birlikte Kemalizmin bu eklektik, ikili politikasının
ilk bölümünü bürokratik- seçkinci CHP’li Kemalistler diğer bölümünü ise sağ-
muhazafakar kemalistler üstlendi.
CHP
laikliğin neresinde
CHP’nin,
70’li yıllardaki çok kısa bir aralık dışında, genel olarak sol laiklik
anlayışının değil, aydınlanmacı-otoriter laiklik anlayışının temsilcisi
olduğunu görmekteyiz. Laikliği sosyal demokrat hak ve özgürlükler demetinin bir
parçası olarak değil de, daha çok biçimsel-kültürel öğeler üzerinden
değerlendiren bu anlayış geçmiş dönemlerde laiklik açısından belli kazanımlara
kaynaklık etmiş olmakla birlikte 12 Eylül askeri darbesi, yeşil
kuşak/ılımlı İslam, küreselleşme, sosyal devletin tahribi, ekonomik ve sosyal
örgütlenmelerinin zayıflatılması, sosyalizmin ve solun zayıflaması vb. gibi
içsel ve dışsal bir dizi nedenle zaman içerisinde işlevsiz kalmış ve hatta ters
sonuçlar yaratmaya başlamıştır.
Kemal
Kılıçdaroğlu, muhtemelen bu gerçeği fark ettiği için yeni arayışlara girmiş
gözükmektedir. Kılıçdaroğlu’nun türban sorununu çözmeye yönelik
söylemleri din ve vicdan hürriyeti ile ilgili yasak ve kısıtlamaların ortadan
kaldırılması anlamında ne kadar doğru ve haklı olsa da, eğer CHP laiklik
alanındaki müdahalesini sosyal demokrasinin ekonomik, sosyal ve siyasal hak ve
özgürlükler demetinin bir parçası olarak ele alan bir perspektifle değil
de, yalnızca din ve vicdan özgürlüğüne sıkışmış bir alandan yaparsa, bu
laikliği güçlendirmez, yalnızca aydınlanmacı otoriter laiklik anlayıştan
liberal anglo sakson laiklik anlayışına yol almak anlamına gelir.
“Toplumcu
ve özgürlükçü Laiklik”
Oysa
laikliğin iki önemli olmazsa olmazı vardır: Birincisi, dini devlet alanından
çıkaracaksın; ikincisi, din ve vicdan hürriyetini garanti altına alacaksın. Ne
Pozitivist laiklik ne de Anlo-Sakson laikliği, laikliğin bu temel tanımlarına
uyan bir uygulama pratiği ortaya koyamamışlardır.
Bu
laiklik anlayışlarının yanı sıra toplumun ezilen kesimlerinin temsilcisi olma
iddiasını taşıyan sol anlayışların ürünü olarak şekillenen ve belirli tarihsel
dönemlerde kısmen pratiğe geçme olanağı da bulabilen bir başka laiklik
anlayışının da var olduğu söylenebilir. “Toplumcu ve özgürlükçü laiklik” olarak
niteleyebileceğimiz bu anlayış, toplumun ekonomik ve sosyal hak ve
güvencelerle donatılmasının sağlaması temeli üzerinde din ve devlet alanının
birbirinden azami düzeyde ayrılmasını ve vatandaşların kişisel inançlarını
hayata getirmelerinin önündeki tüm engellerin ortadan kaldırmasını amaçlayan
bütüncül bir model olarak tanımlanabilir.
Yorumlar
Yorum Gönder