TÜRKİYE’DE KAMU ÇALIŞANLARI HAREKETİ VE ÖRGÜTLENMESİ 1988-98


 

 
1.  Kuruluş Süreci

1985 yılında düzenlenen bir sempozyumda kamu çalışanlarının sendika ku­rabilecekleri görüşünün savunulması, 1980 sonrasında konu ile ilgili tartışmaların başlangıcını oluşturur. 1987 yılında memur dernekleri ve birlikleri sendikalaşma hareketinin ilk nüveleri oldular.         

Sendikalaşma tartışmalarının, maaşlara yapılan düşük oranlı zamlara verilen tepkilerle birleştirilmesi "sadaka değil, sendika" talebini ön plana çıkardı. NETAŞ ve Paşabahçe işçilerinin hak alma direnişleri ve 1989 "Bahar Eylemleri" süreciyle işçi sınıfının mücadele dalgası yükselirken kamu çalışanları da Sendika Yürütme Komisyonu (SYK) oluşturarak talep ve tepkilerini çeşitli etkinliklerle ortaya koy­dular. 1990 yılında ilk kamu çalışanları sendikaları (Eğitim-İş, Eğitim-Sen, Tüm Bel-Sen) kuruldu.

2.  Karşılaşılan Baskı ve Tepkiler

1991 kamu çalışanları sendikal hareketinin baskılarla karşılaştığı bir yıl oldu. Kurulan sendikaların kapıları mühürlendi. Sendika kurucuları hakkında so­ruşturmalar açıldı, işyerleri değiştirilenler ve sürgüne gönderilenler oldu. Bas­kılara karşı kitlesel tepkiler geliştirildi. Sendika mühürleri fiilen söküldü, sür­günleri ve zamları protesto eden etkinlikler gerçekleştirildi. "Kamu Çalışanları Hareketinin 1990 sonbaharından sonra, kitlesel kuruluş başvurularından sendika binalarına vurulan mühürlerin sökülmesine ve kitlesel zam-sürgün protestolarına dek uzanan ilk mücadele aşamaları hakları mücadele ile kazanma bilinci ve sokak eylemlerinin meşruluğunu yaygınlaştırıcı olumlu zeminin kazanımlarını  daha da ilerletici bir özellik taşıdı."(l)

Kamu çalışanları sendikal hareketinin yükselişe geçtiği 1990 yılında "Bahar Eylemleriyle yükselişe geçen işçi sınıfının mücadelesi ivme kaybetti. 1991 yılında ise Zonguldak Maden işçilerinin direnişi sona erdi ve Körfez Savaşı süreciyle bir­likte yaşanan baskı ortamı işçi hareketinde bir duraklamaya yol açtı.

3.  Genel Seçimler ve Kamu Çalışanları Sendikal Hareketi

20 Ekim 1991 tarihinde yapılan genel seçimlerde bütün siyasi partiler, seçim bildirgeleri ve propagandalarında "kamu çalışanlarına sendika kurma hakkı ta­nıyacaklarını" işlediler. Seçim sonrasında kurulan SHP-DYP Koalisyon Hükümeti programında, kamu çalışanlarının sendika kurabileceklerine dair gerekli yasal düzenlemelerin yapılacağı vaat ediliyordu.

Bu gelişmeler kamu çalışanları sendikal hareketinde iç tartışmalarla birlikte durağanlığa, bekleyiş ve içe dönme sürecinin başlamasına yolaçtı. "işçi sınıfının kamu çalışanları mücâdelesine destek vermemesinin yarattığı zemin kamu ça­lışanları sendikalarında kendi içine kapanmanın gerekçesi yapılarak, memurlara ayrı sendika yasası talebi öne çıkartılmıştır.... Kamu çalışanları kitlesinin 1991 yı­lında kurulan koalisyon hükümetine yaygın olarak bağladığı umutlar, sendikal hareketi, memur sendikaları yasasının meclisten mutlaka çıkacağı beklentisine endekslendi."(2)

4.  ilk Miting ve Ankara Yürüyüşü

Bu süreç yaşanırken 26 Ocak 1991 tarihinde 12 Eylül sonrasının ilk memur mi­tingi "Kamu Çalışanları Sendikal Haklar Mitingi" adıyla istanbul'da düzenlendi.

Koalisyon hükümetinden beklenen adımların atılmaması üzerine kamu ça­lışanları sendikaları daha sonraları tekrarlayacakları "Ankara Yürüyüşü"ne ha­zırlandılar. Kurulu bulunan sendikaların taraf kabul edilerek gerekli yasal dü­zenlemelerin yapılması talebiyle "zirve" önerdikleri Çalışma Bakanlığı'ndan yanıt alamayan sendikalar, üye formları ve dilekçeleriyle, Çalışma Bakanlığı'nın önünde kitlesiyle birlikte toplanıp "yetki" talebinde bulunacaklardı.

15 Haziran'da çeşitli illerden başlayan, 22 Haziran 1991 tarihinde Çalışma Ba­kanlığı önünde yapılan eyleme 20.000 kamu çalışanı katıldı. Sendikaların taraf kabul edilerek yasal düzenlemenin yapılması, hükümetin toplu sözleşme ma­sasına oturması talepleri ekseninde yapılan eylem bakanların, gerekli girişimlerin yapılacağı vaatlerinde bulunmalarıyla sona eriyordu.

5.  Hak Direnişi ve Kimi Kazanımlar                            -

Haziran eyleminde, hükümetin verdiği sözleri yerine getirecek adımlar at­maması nedeniyle, kamu çalışanları ilk kez iş bırakmaya yöneldi.

15 Temmuz 1992'de "Hak Direnişi" olarak gerçekleştirilen ilk iş bırakma eylemi, kamuoyu-medya-siyasi partilerden büyük destek buldu.

1992 yılının son aylarında kamu çalışanları sendikal hareketi meşruluğunu pe­kiştirecek kimi hukuksal kazanımları da sağladı. Sendikalar mahkeme kararlarıyla genel kurullarını gerçekleştirdiler, 2911 ve 657 sayılı yasaları ihlal etme ge­rekçesiyle açılmış davalar beraat kararlarıyla sonuçlandı. Otuz yıldan beri askıda tutulan 87 ve 151 sayılı ILO sözleşmeleri TBMM'de onaylandı.

Sendika kadrolarına yönelik devam eden baskılar ve sendikaların taraf kabul edilerek toplu sözleşme ve grev hakkını içeren yasal düzenlemelerin yapılması talebiyle 21 Aralık 1992 tarihinde bir eylem daha gerçekleştirildi. Çeşitli illerde kitlesel basın açıklamaları yapılırken Ankara'da 20 bin kamu çalışanı Zafer Mey l Temmuz 1993 tarihinde Türkiye'nin çeşitli illerinden yola çıkan kamu ça­lışanları 3 Temmuz 1993 günü Ankara'da taleplerini hükümet adına Devlet Ba­kanları Bekir Sami Deçe ve Yıldırım Aktuna'ya ilettiler. Hükümetten talepleriyle Zafer Meydanı'nda toplanarak taleplerini içeren sloganlarla Başbakanlığa yürüdü. Sendika yöneticilerinden oluşan bir heyet Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile görüşerek, sendikal faaliyetlerden dolayı uğradıkları baskılar hakkında bilgileri içeren dos­yayı inönü'ye verdiler, İnönü'den "konuyla ilgilenme" vaadi alan sendikacılar he­yeti, Çalışma Bakanı Mehmet Moğultay ile görüştüler. Mogultay, "konunu uz­manlardan oluşan bir komisyonun memur sendikalarıyla ilgili yasa üzerinde çalıştığını ve bu komisyonun çalışmalarına katılmak üzere sendikalardan resmen temsilci isteyecekleri''™ belirtti. Olay çıkmadan sona eren eylem medyada ve ka­muoyunda olumlu tepkiler aldı.

Kamu çalışanları sendikaları 1992 yılını, ILÛ sözleşmelerinin uygulanması, sendikaların taraf olarak kabul edilmesi, baskıların durdurulması, örgütlenme, toplu pazarlık ve grev hakkını güvenceye alan yasal düzenlemelerin yapılması için Türkiye çapında bir dizi eylem yaparak geçirdiler.

6.  Destek Arayıştan ve Birleşme Girişimleri

Kamu çalışanları sendikaları 1993 yılına işçi sendikaları konfederasyonlarına ziyaretlerde bulunarak sendikal mücadelelerine destek isteyerek girdiler. 25 Ocak 1993 tarihinde Uğur Mumcu'nun öldürülmesine örgütlü güçleriyle tepkiler ver­diler. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarında aktif roller üstlendiler. Aynı işyeri veya işkolunda örgütlenen sendikalar arasında birleşme görüşmeleri başladı. Dem-Sen ile Tüm Ray-Sen Demir Yol-Sen adıyla birleşti. Eğitim ve sağlık işkdlunda kurulu bulunan sendikalar birleşme sorununu gündeme aldılar.

Tüm Bel-Sen Gaziantep Belediyesi ile başlatımış olduğu görüşmeler sonucunda halen tartışma konusu olan ilk Toplu İş Sözleşmesini imzaladı.                                                       

Kamu çalışanları l Mayıs 1993 kutlamalarında örgütlü gücünü göstererek, sınıf hareketi içinde önemli bir potansiyel taşıdıklarını da göstermiş oldular.
7.  Yeni Bir Eylem Dalgası

15.6.1993 tarihinde Başbakan Vekili Erdal İnönü imzasıyla yayınlanan genelge ile yetkililerden "Kamu Görevlilerinin sendika kurma, sendikalara üye olma ve sendikal etkinliklerde bulunmalarının engellenmemesi" isteniyordu. Uğradıkları baskılar karşısında, çözümleyici olmazsa da dayanak olarak kullabilecekleri bir aracı (genelge) kazanan kamu çalışanları Haziran ayının ikinci haftasından iti­baren yeni bir eylem sürecine hazırlanmaya başladılar. Kamu çalışanlarının grevli toplu sözleşmeli sendikal haklarının hükümete taraf olarak kabul ettirilmesi, hü­kümeti toplu sözleşme masasına davet, ortak çalışanlar yasasının çıkartılması ve bu talepler için kamuoyu oluşturulması amacıyla bir dizi eylem karan aldılar.

ilgilenileceği sözü alan kamu çalışanları, isteklerinin gerçekleşmemesi durumunda "üretimden gelen güçlerini" kullanacaklarını deklere ederek dağıldılar.

2 Temmuz 1993 tarihinde "Sivas Katliamı" olarak anılan olaylarda ölen aydın, yazar ve sanatçıların cenaze törenlerinde kamu çalışanları sendikaları örgütlü güçleriyle katliamı protesto ettiler.

Hükümetin 3 Temmuz Ankara eylemi sırasında verdiği sözleri .tutmaması ve Temmuz ayı maaş zam oranlarını tek taraflı olarak düşük düzeyde belirlemesi kamu çalışanları sendikaları tarafından tepkiyle karşılandı. 15 Temmuz'da Türkiye genelinde telgraf çekme, iş bırakma ve'yemek boykotu gibi eylemler ger­çekleştirildi. 29-30 Temmuz 1993 tarihlerinde gerçekleştirilen iş bırakma ey­leminde sağlanan kitlesel katılım, kamuoyunda geniş yankılar yarattı ve kamu ça­lışanları sendikalarının yeniden gündeme girmesini sağladı.

Kamu çalışanları Eylül-Ekim aylarında da gündemden düşmediler. 15 Eylül 1993 tarihlerinde bazı illerde "sivil itaatsizlik" olarak anılan sakal bırakma ve kılık kıyafet kurallarına uymama gibi eylemlilikler yapıldı. 15 Ekim 1993 tarihinde Tür­kiye genelinde, maaşlara yapılan %12'lik zammı protesto etmek için "psikolojik rahatsızlık" gerekçesiyle toplu vizite eylemleri gerçekleştirildi. Bu eylemlerde or­taya çıkarılan taleplerden biri de hükümetin gündeminde olan grev ve toplu söz­leşme hakkı içermeyen yasa tasarısını protesto etmekti. Eylem sonrasında kimi sendikacılar hakkında 2911 sayılı yasaya muhalefet etmekten dolayı dava açıldı.

1993 Aralık ayında, çeşitli illerde yapılan "Demokrasi ve Sendikal Haklar" Mi­tinglerinde grev ve toplu sözleşme hakkı başta olmak üzere sendikal talepler bir kez daha dile getirildi.

8. Ocak-Şubat Ayı Eylemleri ve "Cop Zammı"

Kamu çalışanları sendikaları, hükümetin gündeme aldığı grev ve toplu söz­leşme hakkını içermeyen sendika yasa tasarısını ve maaşlara yapılan düşük yüz­delik zamları protesto etmek için eylem hazırlıklarına giriştiler. 13 Ocak'ta her sendika özgün durumuna göre iş bırakarak veya yavaşlatarak, toplu viziteye çı­karak kitlesini, merkezi yerlerde yapılacak basın açıklamalarında bir araya ge­tirecekti. Planlandığı gibi gerçekleştirilen eylemlere, Ankara ve Malatya'da polis saldırdı. Özellikle Ankara'da Emniyet Müdürü'nün emirleriyle kamu çalışanlarının coplanması, eylemin daha geniş ölçülerde kamuoyunun gündemine girmesine yolaçtı. Kamuoyunun ve medyanın yoğun tepki verdiği coplanma sonrasında, hü­kümet memur maaşlarına %5 ek zam vereceğini açıkladı. Kamuoyunda "cop zammı" olarak anılan bu gelişme ile kamu çalışanları yaptıkları eylem ile somut bir kazanım elde etti ve hükümet sendika yasa tasarısını hazırlama çalışmalarını hız­landırdı.

13 Ocak sonrasında kamu çalışanları sendikaları hükümet ve partiler nezdinde girişimlerde bulunarak çalışmaları devam eden sendika yasa tasarısının grev ve toplu sözleşme hakkını içermesini istediler. Bu doğrultuda hazırlanan ve Türkiye çapında l milyon kişinin imzaladığı metinleri ilgililere sundular. Çalışma Bakanlığı ile yürütülen görüşmeler, tıkandı, öngörülen ortak toplantı gerçekleşmedi. Bunun üzerine sendikalar 22 Şubat 1994 tarihinde tekrar iş bırakma,,iş yavaşlatma ve toplu vizite eylemlerine başvurdular. Başta İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü olmak üzere çeşitli birimlerde eylemlere katılan kamu çalışanları hakkında so­ruşturmalar açıldı.

l Mayıs 1994 eylemlerinde kamu çalışanları sendikaları örgütlü güçleriyle etkili oldular.

9.  Açlık Grevi ve Ankara Yürüyüşü

Kamu çalışanlarına verilen sözlerin tutulmaması ve yeni hak gasplarını içeren 5 Nisan kararlarının açıklanması üzerine sendikalar yeniden eylem hazırlıklarına başladılar. Hükümetin oyalayıcı tavrına karşı, grevli toplu sözleşmeli sendika hakkını gündemde tutmak ve 5 Nisan kararlarını protesto etmek için 25 Mayıs 1994 tarihindç 22 sendika başkanı Ankara Güven Park'ta açlık grevine başladı. Eylem planına göre açlık grevi üç gün devam edecek, 28 Mayıs'ta Türkiye genelinden Ankara'ya gelen kamu çalışanlarıyla, birlikte Başbakanlığa yürüyüş dü­zenlenecekti. 26 Mayıs'ta polisin 22 sendika başkanı ve 54 kamu çalışanını gö­zaltına alması eylemi engelleyemedi. Sendika genel sekreterleri Ener-Sen Genel Merkezi'nde aynı gün açlık grevine başladılar. Polisin bu saldırısıyla daha çok gündeme giren ve kamu çalışanlarını harekete geçiren eylem 28 Mayıs'ta Türkiye genelinden Ankara'ya kamu çalışanlarının gelmesiyle planlandığı gibi devam et­tirildi. Gözaltına alınanlar serbest bırakıldı ve Kızılay'da toplanan 20 bin kamu ça­lışanı Başbakanlığa yürüdü. Sendika yöneticilerinden oluşan heyet Başbakan Ve­kili Necmettin Cevheri ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçıh ile görüşmelerde bulundu. Görüşmelerde taleplerini aktaran sendika yöneticileri, hükümetin ver­diği sözleri tutmasını ve 5 Nisan kararlarının geri alınmasını istediler. Gü-neydoğu'da devam eden savaşın, demokatik yollardan çözüme kavuşturulmasını dile getirdiler. Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçın, kamu çalışanlarına sendika hakkını tanıyan yasal düzenlemelerin yapılmaması durumunda hükümetten çe­kileceklerini açıkladı.

10.  Ortak Platformlar ve Etkinlikler

 
5 Nisan Ekonomik İstikrar Paketinin açıklanmasından sonra, TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, KÇSP, Demokratik Kitle Örgütleri ve Meslek Odalarının birlikte hareket etme girişimleri devam etti. Bu girişimlerin örgütsel ifadesi olan Demokrasi Plat­formu bir bildiri yayınlayarak "Çalışanların Ortak Eylemi" olarak anılan 20 Tem­muz Eylemini gerçekleştirdi. İş yerlerinde iş bırakma ve belirli merkezlerde kit­lesel basın açıklamaları şeklinde yapılan eylem, belirli hizmetlerin aksamasıyla etkili oldu. Yayınlanan ortak bildiride;

12 Eylül hukuku tasfiye edilerek insan hakları, barış, özgürlük ve ba­ğımsızlık temelinde ülkemiz demokratikleştirilmeli.,Sosyal hukuk devleti korunmalı ve güçlendirilmeli. Enflasyon, işsizlik, özelleştirme adı altında sürdürülen yağma ve talan, taşeronlaştırma, kaçak işçilik, işçi çıkartmaları, geleceğe yönelik hayali enf­lasyon oranlarıyla toplu iş sözleşmesi imzalama- dayatması, kamu ça­lışanlarına baskı ve sürgünler önlenmeli.

İşçi memur alacakları ödenmeli ve yürürlükteki TİS uygulanmalı. Sendikal hak ve özgürlükler konusundaki kısıtlamalar ve yasaklamalar
kaldırılmalı ve kamu çalışanlarına grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette
bulunma hakları derhal verilmeli. Hükümet ve işverenler, ülkemizin ve çalışanların sorunlarını daha da artırıcı tutum ve davranışlardan kaçınmalı.

Parlementoda temsil edilen tüm siyasi partiler, vaatleri doğrultusunda ülkemizin demokratikleştirilmesi ve halkımızın ve çalışanların sorunlarının çözümü konusunda derhal birlikte harekete geçmeli. çağrısında bulunuluyordu.

 

11.  Sonuç Alıcı Eylemlere Yönelme Çabalan ve 20 Aralık 1994:

1990 yılından itibaren kitlesellik sağlanarak yürütülen sendikal faaliyetler so­
nucunda önemli gelişmeler sağlanmasına rağmen, sendikal harekete karşı ka­
rarsız kalan kamu çalışanlarının geniş bir kesimini ikna edebilecek somut ka­
zanımlar elde edilememişti. Yaşanan süreç içinde, kimi pratik politika ve sendikal
hareketin geleceği ile ilgili kamu çalışanları sendikalarında yoğun iç tartışmalar
yaşandı. Bu sorunlara çözümler üretmek üzere kamu çalışanları bölgesel ku­
rultaylar düzenlediler. Kurultaylarda bir dizi karar yanında 20 Aralık 1994 iş bı­
rakma eylemi de planlandı.                                     ,

Etkili ön hazırlıklar sonucunda 20 Aralık'ta gerçekleştirilen İş bırakma eylemi kamuoyunda geniş yankılar yarattı ve etkili oldu. Eylem sonrasında özellikle Eği­tim iş kolu başta olmalı: üzere kamu çalışanları hakkında soruşturmalar açıldı ve idari cezalar verildi.

12.  Kararsızlıklar, Yeni iç Tartışmalar ve Sönük Eylemler:

Kamu çalışanları, {kamuoyunun desteği olduğu halde bekledikleri hedeflere ulaşamadılar. Açılan soruşturma ve verilen cezalara karşı etkili tepkiler ge­liştirilemedi.^

18 Mart 1995 tarihinde baskıları protesto etmek ve sendikal talepleri yeniden

gündeme getirmek için "Ankara Yürüyüşü" kararı alındı. Ancak 12 Mart 1995 ta­rihinde İstanbul Gazi Mahallesi'nde meydana gelen olaylar nedeniyle, planlanan eylemden vazgeçildi. Bu durum, sendika kadroları arasında yoğun tartışmalara neden oldu. Eylemin, Gazi olaylarını protestosunu da içerecek biçimde ger­çekleşmesini isteyenlere karşı sendika yöneticilerinin bir bölümüyle özellikle taş­radaki kamu çalışanlarının istekleri doğrultusunda eylem ertelendi. Sonrasında öngörülen tarihlerde de sendikalardaki ön hazırlıkların yetersizliği nedeniyle eylem yapılamadı.

İç tartışmalar ve "kadroların sendika yöneticilerine küskünlüğü" giderilmeden kararlaştırılan ve bir anlamda bu sorunların aşılmasına da katkı sağlayacağı dü­şünülen 20 Nisan iş bırakma eylemi, 20 Aralık 1994 eylemine kıyasla oldukça sönük geçti.,                                                                                ,

1995 î Mayıs kutlamalarında yine örgütlü güçleriyle alanlara çıkan kamu ça­lışanları, l Mayıs'a sahip çıkan önemli bir güç olduklarını yeniden gösterdiler.

Tüm Haber-Sen yöneticilerinin sürgün edilmesini protesto ettikleri ge­rekçesiyle Bursa'da 740 PTT çalışanı hakkında açılan mahkemenin ilk duruşması, kamu çalışanlarının gösterisine dönüştü, l Haziran 1995 tarihinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun Tüm Haber-Sen'i kapatma kararını onaylaması, kamu çalışanları tarafından tepkiyle karşılandı ve kararın siyasi bir tavır olduğu açıklandı. Yargıtay kararının emsal alınarak sendikaların kapatılabileceği olası durumuna karşı kamu çalışanları sendikaları "varolma veya yokolma" mücadelesi vereceklerini ilan et­tiler.

13. 17-18 Haziran Eylemi ve Tartışmalı Sonuçlar

Baskı ve sürgünlerin durdurulması, siyasi iktidarın yargı üzerindeki baskıların kalkması, meclise sunulan grev ve toplu sözleşme hakkı içermeyen anayasa de­ğişikliği maddesinin geri alınması ve grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkının anayasal güvenceye kavuşturulması taleplerinin ön plana çıkarıldığı eylem prog­ramı açıklandı.

Eylem programına göre her ilde bazı etkinlikler gerçekleştirilirken oturma ey­lemini sendika başkanları 15-16 Haziran günleri Ankara Güven Park'ta başlatacak, 17 Haziran'da diğer illerden gelen kamu çalışanlarıyla birlikte iki gün Kızılay Meydanı'nda oturma eylemi devam edecek, sonuç alınmadığı durumda 19 Haziran'dan itibaren iş bırakılacaktı. 15-16 Haziran 1970 işçi direnişi, eylem tarihinin be­lirlenmesinde esas alınmıştı.

Eylem planlandığı gibi yürütülürken özellikle medyada adeta sansüre uğradı. Hükümet, eylemi yasadışı olarak ilan etmekten öte neredeyse tepki vermedi. Bunun üzerine gerek eylem alanında, gerekse sendika yönetimleri arasında durum değerlendirmesi tartışmaları yaşandı. Eyleme katılan kamu çatışanlarının bir bö­lümü medyanın ve hükümetin eyleme karşı bilinçli olarak duyarsız davrandığını,

taleplerinin karşılanması için oturma eyleminin 19 Haziran Pazartesi günü de devam ettirilmesi gerektiğini önerirken, bir bolümü ise eylemin planlandığı gibi yürütülmesini, dolayısıyla Pazar günü oturma eyleminin sona erdirilmesini ve iş bırakma eyleminin gerçekleştirilmesini düşünüyorlardı. Tartışmaların sonunda sendika genel başkanlarının oy çokluğu ile varmış oldukları karar gereği eylem 18 Haziran Pazar günü sona erdirildi, eylemin Pazartesi devamından yana olan kamu çalışanları sendikal mücadeleye başladıkları tarihten beri ilk defa sendika yö­neticilerine sert cisimler fırlatarak tepkilerini ortaya koydular.

Eylemin "somut kazanım" sağlanmadan bitirilmesi kamu çalışanları arasında moral bozukluğu yarattı. Bazı sendika yöneticilerinin gözaltına alınmasına du­yulan tepki ve hükümetin duyarsızlığı özellikle DYP'nin sendikalarla ilgili Anayasa değişikliğine ilişkin tavırlarına karşı oluşan kızgınlıklar eylemlerin bîr süre daha devam etmesini sağladı. 21 Haziran'da yapılan iş bırakma eylemi özelikle BTS ve Tüm Haber-Sen'in örgütlü olduğu işyerlerinde etkili oldu. 23 Haziran'da DYP il bi­naları önünde oturma eylemleri gerçekleştirildi. 28 Haziran'da kamu çalışanları, ağızlarını siyah kurdele ile bağlayarak alanlarda oturdular.

14. Yeniden Toparlanma Çabalan:                                                
 

4 Ağustos 1995 tarihinde Türkiye genelinde Tüm Haber-Sen'in kapatılmasını protesto etmek üzere kamu çalışanları sendikaları valiliklere siyah çelenk bırakma eylemi yaptılar. Ankara'da içişleri Bakanlığı'na siyah çelenk bırakma eylemi polis tarafından engellendi.

Kamu çalışanlarına ek zam talebiyle birlikte yeni bir eylem programı açıklandı. Ek zam talebinin yanısıra, Tüm Haber-Sen'in kapatılma kararının kaldırılması, sürgün ve soruşturmaların durdurulması ve grevli-toplu sözleşmeli sendikal hak­ların verilmesi de talep edilmekteydi.

Eylemler, planlandığı üzere 5 Ekim'de ek zam ve sürgünler için kitlesel basın açıklamalarıyla başladı. 6-7-8 Ekim günlerinde Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Ma­liye Bakanlığı'na kitlesel telgraf çekme eylemleri gerçekleştirildi. 17 Ekim 1995 ta­rihinde kamuoyunda fazlaca yankı uyandırmayan iş bırakma eylemi yapıldı.

11-12 Kasım 1995 tarihinde konfederasyonlaşan (KESK) kamu çalışanları sen­dikaları, Mart 1996'ya kadar herhangi önemli bir etkinlik gerçekleştirmediler. Mart ayından başlamak üzere her sendikanın bağlı bulunduğu işverenine topladığı imza ve dilekçelerle toplu sözleşme çağrısında bulunması ardından plânlanan 18 Nisan 1996 iş bırakma eylemi yeterince etkili olmadı.

Kamu çalışanları 1996 8 Mart etkinliklerinde önceki yıllara kıyasla daha az ka­tılım sağladılar. Ankara Valiliğinin, Eğitim-Sen'in kapatılması talebiyle açılan dava öncesinde, Eğitim-Sen'in önderlik ettiği eylemler, polisin saldırısıyla geniş yankı yarattı. Güvenpark'ta çadır açarak oturmak isteyen öğretmenler polis tarafından coplandı. Davanın görüleceği 13 Mart 1996 tarihinde Türkiye genelinden An­kara'ya gelen on binlerce öğretmen, davanın düşmesini sağladı.

13 Temmuz 1996 tarihinde, Temmuz zamlarına ilişkin olarak, Ankara Sakarya Caddesi'nde yapılan eyleme 2.500 kişi katıldı.

DYP-Refah Partisi koalisyon hükümetinin zorunlu tasarruflara ilişkin yapmak istediği düzenlemeye karşı basın açıklamaları ve "Ekonomik ve Demokratik Hak­lar" mitingleri çeşitli illerde düzenlenmek istendi. Mitingler İzmir'de ve Di­yarbakır'da yasaklanırken DİSK'in de katılımı ile Ankara, İstanbul/Mersin, Antalya, Zonguldak ve Trabzon'da gerçekleştirildi.

Eğitim-Sen'in 23 Kasım 1996 tarihinde düzenlediği üyelerinin sürgün, so­ruşturma Ve görevden uzaklaştırılmalarına karşı "Ankara Yürüyüşü" Kızılay Meydan’ında fiili bir mitinge dönüştü. Milli Eğitim Bakanı'nın "gereğinin yapılacağı" taahhüdünü vermesiyle eylem sona erdi.

Kamu çalışanları sendikaları, 1997 Bütçesine karşı yapabilecekleri eylemleri tartışırken "Susurluk Kazası" olarak anılan gelişmelerle açığa çıkan "Polis, mafya, siyaset ve aşiret" ilişkileri, yapılacak eylemlerin biçim ve içeriğini etkiledi. KESK "Demokratik Devlet, Halkçı Bütçe" adı altında "Ankara'ya Yürüyüş" kararı aldı. Türk-İş'e bağlı bazı işçi sendikaları/meslek odaları, Halkevleri ve Siyasi Partilerin katılımıyla 14 Aralık 1996'da gerçekleştirilen eyleme yaklaşık 70 bin kişi katıldı. Kızılay Meydanı'nda yapılan "miting*1 le eylem sona erdi.

Kamu çalışanları 5 Ocak 1997'de TÜRK-ÎŞ tarafından düzenlenen "Temiz Top­lum" mitingine Türkiye düzeyinde katılımla destek verdiler. Ocak 1997'de silajhlı-silahsız, önemli-önemsiz kamu çalışanı ayrımı yapılarak asker-polis ve diğer kamu çalışanlarına yapılan farklı uygulamaya, Çalışma Bakanlığı'nın sendikal hak ve öz­gürlükleri yok sayan "Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Taslağı" yasa taslağına karşı 24 Şubat-29 Mart tarihleri arasında Türkiye çapında yürütülen kampanyayla karşılık verdiler. Türkiye çapında yürütülen kampanya illerin büyük bölümünde yeterince hayata geçirilememesine rağmen, 22 Mart ve 29 Mart günleri il mer­kezlerindeki sessiz yürüyüşler birçok ilde hayata geçirilmiş, kamuoyu oluş­turulmuştur.

Nisan ayı içerisinde Demokrasi talebiyle merkezi olarak Ankara'da yapılan "Çetelere Karşı Demokrasi İçin Kızılay'dayız" mitinginde kamu çalışanları destek olmuşlardır.

Kamu çalışanları her işkollarında yaşanan sürgün, özlük hakları, özel­leştirmelere vb yönelik kesimsel eylemlilikler içerisinde de bulunmuşlardır. Ancak kamu çalışanlarının son bir yıllık süre içerisindeki eylem ve etkinliklerinin ilk yıl­larındaki dinamikliğinden oldukça uzak olduğu görülmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-