TÜRKİYE’DE KAMU ÇALIŞANLARI HAREKETİ VE ÖRGÜTLENMESİ 1988-98
1985 yılında düzenlenen bir
sempozyumda kamu çalışanlarının sendika kurabilecekleri görüşünün
savunulması, 1980 sonrasında konu ile ilgili tartışmaların başlangıcını
oluşturur. 1987 yılında memur dernekleri ve birlikleri sendikalaşma hareketinin
ilk nüveleri oldular.
Sendikalaşma tartışmalarının, maaşlara
yapılan düşük oranlı zamlara verilen tepkilerle birleştirilmesi
"sadaka değil, sendika" talebini ön plana çıkardı. NETAŞ ve Paşabahçe
işçilerinin hak alma direnişleri ve 1989 "Bahar Eylemleri" süreciyle işçi
sınıfının mücadele dalgası yükselirken kamu çalışanları da Sendika Yürütme
Komisyonu (SYK) oluşturarak talep ve tepkilerini çeşitli etkinliklerle ortaya
koydular. 1990 yılında ilk kamu çalışanları sendikaları (Eğitim-İş,
Eğitim-Sen, Tüm Bel-Sen) kuruldu.
2. Karşılaşılan
Baskı ve Tepkiler
1991 kamu çalışanları sendikal hareketinin
baskılarla karşılaştığı bir yıl oldu. Kurulan sendikaların kapıları
mühürlendi. Sendika kurucuları hakkında soruşturmalar açıldı, işyerleri değiştirilenler ve
sürgüne gönderilenler oldu. Baskılara
karşı kitlesel tepkiler geliştirildi. Sendika mühürleri fiilen söküldü, sürgünleri
ve zamları protesto eden etkinlikler gerçekleştirildi. "Kamu Çalışanları Hareketinin 1990 sonbaharından sonra, kitlesel
kuruluş başvurularından sendika binalarına
vurulan mühürlerin sökülmesine ve kitlesel zam-sürgün protestolarına dek uzanan ilk mücadele aşamaları hakları mücadele
ile kazanma bilinci ve sokak eylemlerinin
meşruluğunu yaygınlaştırıcı olumlu zeminin kazanımlarını daha da ilerletici bir özellik taşıdı."(l)
Kamu çalışanları sendikal hareketinin
yükselişe geçtiği 1990 yılında "Bahar Eylemleriyle yükselişe geçen
işçi sınıfının mücadelesi ivme kaybetti. 1991 yılında ise Zonguldak Maden işçilerinin
direnişi sona erdi ve Körfez Savaşı süreciyle birlikte
yaşanan baskı ortamı işçi hareketinde bir duraklamaya yol açtı.
3. Genel Seçimler ve Kamu Çalışanları Sendikal
Hareketi
20 Ekim 1991
tarihinde yapılan genel seçimlerde bütün siyasi partiler, seçim bildirgeleri
ve propagandalarında "kamu çalışanlarına sendika kurma hakkı tanıyacaklarını"
işlediler. Seçim sonrasında kurulan SHP-DYP Koalisyon Hükümeti programında,
kamu çalışanlarının sendika kurabileceklerine dair gerekli yasal
düzenlemelerin yapılacağı vaat ediliyordu.
Bu gelişmeler kamu çalışanları sendikal
hareketinde iç tartışmalarla birlikte durağanlığa, bekleyiş ve içe
dönme sürecinin başlamasına yolaçtı. "işçi sınıfının kamu
çalışanları mücâdelesine destek vermemesinin yarattığı zemin kamu çalışanları
sendikalarında kendi içine kapanmanın gerekçesi yapılarak, memurlara ayrı sendika
yasası talebi öne çıkartılmıştır.... Kamu çalışanları kitlesinin 1991 yılında
kurulan koalisyon hükümetine yaygın olarak bağladığı umutlar, sendikal hareketi,
memur sendikaları yasasının meclisten mutlaka çıkacağı beklentisine endekslendi."(2)
4. ilk Miting ve Ankara Yürüyüşü
Bu süreç yaşanırken 26 Ocak 1991 tarihinde 12
Eylül sonrasının ilk memur mitingi "Kamu Çalışanları Sendikal Haklar
Mitingi" adıyla istanbul'da düzenlendi.
Koalisyon hükümetinden beklenen adımların
atılmaması üzerine kamu çalışanları sendikaları daha sonraları
tekrarlayacakları "Ankara Yürüyüşü"ne hazırlandılar.
Kurulu bulunan sendikaların taraf kabul edilerek gerekli yasal düzenlemelerin
yapılması talebiyle "zirve" önerdikleri Çalışma Bakanlığı'ndan yanıt alamayan
sendikalar, üye formları ve dilekçeleriyle, Çalışma Bakanlığı'nın önünde kitlesiyle
birlikte toplanıp "yetki" talebinde bulunacaklardı.
15 Haziran'da çeşitli illerden başlayan, 22
Haziran 1991 tarihinde Çalışma Bakanlığı önünde yapılan eyleme 20.000 kamu
çalışanı katıldı. Sendikaların taraf kabul edilerek yasal
düzenlemenin yapılması, hükümetin toplu sözleşme masasına
oturması talepleri ekseninde yapılan eylem bakanların, gerekli girişimlerin yapılacağı
vaatlerinde bulunmalarıyla sona eriyordu.
5. Hak
Direnişi ve Kimi Kazanımlar -
Haziran eyleminde, hükümetin verdiği sözleri
yerine getirecek adımlar atmaması nedeniyle, kamu çalışanları ilk kez iş
bırakmaya yöneldi.
15 Temmuz 1992'de "Hak Direnişi"
olarak gerçekleştirilen ilk iş bırakma eylemi, kamuoyu-medya-siyasi
partilerden büyük destek buldu.
1992 yılının son aylarında kamu çalışanları
sendikal hareketi meşruluğunu pekiştirecek kimi hukuksal kazanımları da
sağladı. Sendikalar mahkeme kararlarıyla genel kurullarını
gerçekleştirdiler, 2911 ve 657 sayılı yasaları ihlal etme gerekçesiyle
açılmış davalar beraat kararlarıyla sonuçlandı. Otuz yıldan beri askıda tutulan 87
ve 151 sayılı ILO sözleşmeleri TBMM'de onaylandı.
Sendika kadrolarına yönelik devam eden
baskılar ve sendikaların taraf kabul edilerek toplu sözleşme ve grev hakkını içeren yasal
düzenlemelerin yapılması
talebiyle 21 Aralık 1992 tarihinde bir eylem
daha gerçekleştirildi. Çeşitli illerde kitlesel
basın açıklamaları yapılırken Ankara'da 20 bin kamu çalışanı Zafer Mey l Temmuz 1993 tarihinde Türkiye'nin çeşitli
illerinden yola çıkan kamu çalışanları
3 Temmuz 1993 günü Ankara'da taleplerini hükümet adına Devlet Bakanları Bekir Sami Deçe ve Yıldırım Aktuna'ya
ilettiler. Hükümetten talepleriyle Zafer Meydanı'nda
toplanarak taleplerini içeren sloganlarla Başbakanlığa yürüdü. Sendika yöneticilerinden
oluşan bir heyet Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ile görüşerek, sendikal
faaliyetlerden dolayı uğradıkları baskılar hakkında bilgileri içeren dosyayı
inönü'ye verdiler, İnönü'den "konuyla ilgilenme" vaadi alan
sendikacılar heyeti, Çalışma Bakanı Mehmet Moğultay ile görüştüler.
Mogultay, "konunu uzmanlardan oluşan bir komisyonun memur sendikalarıyla
ilgili yasa üzerinde çalıştığını ve bu komisyonun çalışmalarına katılmak
üzere sendikalardan resmen temsilci isteyecekleri''™ belirtti. Olay çıkmadan
sona eren eylem medyada ve kamuoyunda olumlu tepkiler aldı.
Kamu çalışanları sendikaları 1992 yılını, ILÛ
sözleşmelerinin uygulanması, sendikaların taraf olarak kabul edilmesi, baskıların durdurulması,
örgütlenme, toplu pazarlık ve grev hakkını
güvenceye alan yasal düzenlemelerin yapılması için Türkiye çapında bir dizi eylem yaparak geçirdiler.
6. Destek Arayıştan ve Birleşme Girişimleri
Kamu çalışanları sendikaları 1993 yılına işçi
sendikaları konfederasyonlarına ziyaretlerde bulunarak sendikal
mücadelelerine destek isteyerek girdiler. 25 Ocak 1993
tarihinde Uğur Mumcu'nun öldürülmesine örgütlü güçleriyle tepkiler verdiler. 8
Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlamalarında aktif roller üstlendiler. Aynı işyeri
veya işkolunda örgütlenen sendikalar arasında birleşme görüşmeleri başladı.
Dem-Sen ile Tüm Ray-Sen Demir Yol-Sen adıyla birleşti. Eğitim ve sağlık işkdlunda
kurulu bulunan sendikalar birleşme sorununu gündeme aldılar.
Tüm Bel-Sen
Gaziantep Belediyesi ile başlatımış olduğu görüşmeler sonucunda halen
tartışma konusu olan ilk Toplu İş Sözleşmesini imzaladı.
Kamu çalışanları l Mayıs 1993 kutlamalarında
örgütlü gücünü göstererek, sınıf hareketi içinde önemli bir potansiyel
taşıdıklarını da göstermiş oldular.
7. Yeni Bir Eylem Dalgası
15.6.1993 tarihinde Başbakan Vekili Erdal
İnönü imzasıyla yayınlanan genelge ile yetkililerden "Kamu Görevlilerinin
sendika kurma, sendikalara üye olma ve sendikal etkinliklerde bulunmalarının
engellenmemesi" isteniyordu. Uğradıkları baskılar karşısında,
çözümleyici olmazsa da dayanak olarak kullabilecekleri bir aracı
(genelge) kazanan kamu çalışanları Haziran ayının ikinci haftasından itibaren yeni
bir eylem sürecine hazırlanmaya başladılar. Kamu çalışanlarının grevli toplu
sözleşmeli sendikal haklarının hükümete taraf olarak kabul ettirilmesi, hükümeti
toplu sözleşme masasına davet, ortak çalışanlar yasasının çıkartılması ve bu
talepler için kamuoyu oluşturulması amacıyla bir dizi eylem karan aldılar.
ilgilenileceği sözü alan kamu çalışanları,
isteklerinin gerçekleşmemesi durumunda "üretimden gelen
güçlerini" kullanacaklarını deklere ederek dağıldılar.
2 Temmuz 1993 tarihinde "Sivas
Katliamı" olarak anılan olaylarda ölen aydın, yazar ve
sanatçıların cenaze törenlerinde kamu çalışanları sendikaları örgütlü güçleriyle
katliamı protesto ettiler.
Hükümetin 3 Temmuz Ankara eylemi sırasında
verdiği sözleri .tutmaması ve Temmuz ayı maaş zam oranlarını tek taraflı olarak düşük düzeyde
belirlemesi kamu çalışanları sendikaları
tarafından tepkiyle karşılandı. 15 Temmuz'da Türkiye genelinde telgraf çekme, iş bırakma ve'yemek
boykotu gibi eylemler gerçekleştirildi.
29-30 Temmuz 1993 tarihlerinde gerçekleştirilen iş bırakma eyleminde sağlanan kitlesel katılım, kamuoyunda
geniş yankılar yarattı ve kamu çalışanları
sendikalarının yeniden gündeme girmesini sağladı.
Kamu çalışanları Eylül-Ekim aylarında da
gündemden düşmediler. 15 Eylül 1993 tarihlerinde bazı illerde "sivil
itaatsizlik" olarak anılan sakal bırakma ve kılık kıyafet
kurallarına uymama gibi eylemlilikler yapıldı. 15 Ekim 1993 tarihinde Türkiye
genelinde, maaşlara yapılan %12'lik zammı protesto etmek için "psikolojik rahatsızlık"
gerekçesiyle toplu vizite eylemleri gerçekleştirildi. Bu eylemlerde ortaya
çıkarılan taleplerden biri de hükümetin gündeminde olan grev ve toplu sözleşme hakkı
içermeyen yasa tasarısını protesto etmekti. Eylem sonrasında kimi sendikacılar
hakkında 2911 sayılı yasaya muhalefet etmekten dolayı dava açıldı.
1993 Aralık ayında, çeşitli illerde yapılan
"Demokrasi ve Sendikal Haklar" Mitinglerinde grev ve toplu
sözleşme hakkı başta olmak üzere sendikal talepler bir kez daha
dile getirildi.
8.
Ocak-Şubat Ayı Eylemleri ve "Cop Zammı"
Kamu çalışanları sendikaları, hükümetin
gündeme aldığı grev ve toplu sözleşme hakkını içermeyen sendika yasa
tasarısını ve maaşlara yapılan düşük yüzdelik zamları protesto etmek
için eylem hazırlıklarına giriştiler. 13 Ocak'ta her sendika özgün durumuna
göre iş bırakarak veya yavaşlatarak, toplu viziteye çıkarak kitlesini, merkezi
yerlerde yapılacak basın açıklamalarında bir araya getirecekti.
Planlandığı gibi gerçekleştirilen eylemlere, Ankara ve Malatya'da polis saldırdı.
Özellikle Ankara'da Emniyet Müdürü'nün emirleriyle kamu çalışanlarının coplanması, eylemin daha geniş
ölçülerde kamuoyunun gündemine girmesine yolaçtı.
Kamuoyunun ve medyanın yoğun tepki verdiği coplanma sonrasında, hükümet memur maaşlarına %5 ek zam vereceğini
açıkladı. Kamuoyunda "cop zammı"
olarak anılan bu gelişme ile kamu çalışanları yaptıkları eylem ile somut bir kazanım elde etti ve hükümet sendika yasa
tasarısını hazırlama çalışmalarını hızlandırdı.
13 Ocak sonrasında kamu çalışanları sendikaları
hükümet ve partiler nezdinde girişimlerde bulunarak çalışmaları devam eden
sendika yasa tasarısının grev ve toplu sözleşme hakkını içermesini istediler.
Bu doğrultuda hazırlanan ve Türkiye çapında l milyon kişinin imzaladığı metinleri
ilgililere sundular. Çalışma Bakanlığı ile yürütülen görüşmeler,
tıkandı, öngörülen ortak toplantı gerçekleşmedi. Bunun üzerine sendikalar 22 Şubat 1994
tarihinde tekrar iş bırakma,,iş yavaşlatma ve toplu
vizite eylemlerine başvurdular. Başta İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü olmak üzere çeşitli birimlerde eylemlere katılan
kamu çalışanları hakkında soruşturmalar açıldı.
l Mayıs 1994 eylemlerinde kamu çalışanları
sendikaları örgütlü güçleriyle etkili oldular.
9. Açlık
Grevi ve Ankara Yürüyüşü
Kamu çalışanlarına verilen sözlerin
tutulmaması ve yeni hak gasplarını içeren 5 Nisan kararlarının
açıklanması üzerine sendikalar yeniden eylem hazırlıklarına başladılar.
Hükümetin oyalayıcı tavrına karşı, grevli toplu sözleşmeli sendika hakkını
gündemde tutmak ve 5 Nisan kararlarını protesto etmek için 25 Mayıs 1994 tarihindç
22 sendika başkanı Ankara Güven Park'ta açlık grevine başladı. Eylem planına göre
açlık grevi üç gün devam edecek, 28 Mayıs'ta Türkiye genelinden Ankara'ya
gelen kamu çalışanlarıyla, birlikte Başbakanlığa yürüyüş düzenlenecekti.
26 Mayıs'ta polisin 22 sendika başkanı ve 54 kamu çalışanını gözaltına alması
eylemi engelleyemedi. Sendika genel sekreterleri Ener-Sen Genel Merkezi'nde
aynı gün açlık grevine başladılar. Polisin bu saldırısıyla daha çok gündeme
giren ve kamu çalışanlarını harekete geçiren eylem 28 Mayıs'ta Türkiye genelinden
Ankara'ya kamu çalışanlarının gelmesiyle planlandığı gibi devam ettirildi.
Gözaltına alınanlar serbest bırakıldı ve Kızılay'da toplanan 20 bin kamu çalışanı
Başbakanlığa yürüdü. Sendika yöneticilerinden oluşan heyet Başbakan Vekili
Necmettin Cevheri ve Başbakan Yardımcısı Murat Karayalçıh ile görüşmelerde bulundu.
Görüşmelerde taleplerini aktaran sendika yöneticileri, hükümetin verdiği sözleri tutmasını ve 5 Nisan
kararlarının geri alınmasını istediler. Gü-neydoğu'da
devam eden savaşın, demokatik yollardan çözüme kavuşturulmasını dile getirdiler. Başbakan Yardımcısı Murat
Karayalçın, kamu çalışanlarına sendika hakkını
tanıyan yasal düzenlemelerin yapılmaması durumunda hükümetten çekileceklerini açıkladı.
10. Ortak Platformlar ve Etkinlikler
5 Nisan Ekonomik İstikrar Paketinin
açıklanmasından sonra, TÜRK-İŞ, DİSK, HAK-İŞ, KÇSP, Demokratik Kitle Örgütleri
ve Meslek Odalarının birlikte hareket etme girişimleri devam etti.
Bu girişimlerin örgütsel ifadesi olan Demokrasi Platformu bir
bildiri yayınlayarak "Çalışanların Ortak Eylemi" olarak anılan 20 Temmuz Eylemini
gerçekleştirdi. İş yerlerinde iş bırakma ve belirli merkezlerde kitlesel basın
açıklamaları şeklinde yapılan eylem, belirli hizmetlerin aksamasıyla etkili oldu.
Yayınlanan ortak bildiride;
12 Eylül hukuku tasfiye edilerek insan hakları,
barış, özgürlük ve bağımsızlık temelinde ülkemiz demokratikleştirilmeli.,Sosyal hukuk
devleti korunmalı ve güçlendirilmeli. Enflasyon, işsizlik,
özelleştirme adı altında sürdürülen yağma ve talan, taşeronlaştırma,
kaçak işçilik, işçi çıkartmaları, geleceğe yönelik hayali enflasyon
oranlarıyla toplu iş sözleşmesi imzalama- dayatması, kamu çalışanlarına
baskı ve sürgünler önlenmeli.
İşçi memur alacakları ödenmeli ve yürürlükteki TİS
uygulanmalı. Sendikal hak ve özgürlükler konusundaki kısıtlamalar ve yasaklamalar
kaldırılmalı ve kamu çalışanlarına grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette
bulunma hakları derhal verilmeli. Hükümet ve işverenler, ülkemizin ve çalışanların sorunlarını daha da artırıcı tutum ve davranışlardan kaçınmalı.
kaldırılmalı ve kamu çalışanlarına grevli toplu pazarlık ve siyasi faaliyette
bulunma hakları derhal verilmeli. Hükümet ve işverenler, ülkemizin ve çalışanların sorunlarını daha da artırıcı tutum ve davranışlardan kaçınmalı.
Parlementoda temsil edilen tüm siyasi partiler, vaatleri doğrultusunda ülkemizin
demokratikleştirilmesi ve halkımızın ve çalışanların sorunlarının çözümü
konusunda derhal birlikte harekete geçmeli. çağrısında bulunuluyordu.
11. Sonuç
Alıcı Eylemlere Yönelme Çabalan ve 20 Aralık 1994:
1990 yılından itibaren
kitlesellik sağlanarak yürütülen sendikal faaliyetler so
nucunda önemli gelişmeler sağlanmasına rağmen, sendikal harekete karşı ka
rarsız kalan kamu çalışanlarının geniş bir kesimini ikna edebilecek somut ka
zanımlar elde edilememişti. Yaşanan süreç içinde, kimi pratik politika ve sendikal
hareketin geleceği ile ilgili kamu çalışanları sendikalarında yoğun iç tartışmalar
yaşandı. Bu sorunlara çözümler üretmek üzere kamu çalışanları bölgesel ku
rultaylar düzenlediler. Kurultaylarda bir dizi karar yanında 20 Aralık 1994 iş bı
rakma eylemi de planlandı. ,
nucunda önemli gelişmeler sağlanmasına rağmen, sendikal harekete karşı ka
rarsız kalan kamu çalışanlarının geniş bir kesimini ikna edebilecek somut ka
zanımlar elde edilememişti. Yaşanan süreç içinde, kimi pratik politika ve sendikal
hareketin geleceği ile ilgili kamu çalışanları sendikalarında yoğun iç tartışmalar
yaşandı. Bu sorunlara çözümler üretmek üzere kamu çalışanları bölgesel ku
rultaylar düzenlediler. Kurultaylarda bir dizi karar yanında 20 Aralık 1994 iş bı
rakma eylemi de planlandı. ,
Etkili ön hazırlıklar sonucunda 20 Aralık'ta
gerçekleştirilen İş bırakma eylemi kamuoyunda geniş yankılar yarattı ve etkili
oldu. Eylem sonrasında özellikle Eğitim iş kolu başta olmalı: üzere
kamu çalışanları hakkında soruşturmalar açıldı ve idari
cezalar verildi.
12. Kararsızlıklar,
Yeni iç Tartışmalar ve Sönük Eylemler:
Kamu çalışanları, {kamuoyunun desteği olduğu
halde bekledikleri hedeflere ulaşamadılar. Açılan soruşturma ve verilen
cezalara karşı etkili tepkiler geliştirilemedi.^
18 Mart 1995 tarihinde baskıları protesto etmek ve sendikal talepleri
yeniden
gündeme getirmek için "Ankara Yürüyüşü"
kararı alındı. Ancak 12 Mart 1995 tarihinde İstanbul Gazi
Mahallesi'nde meydana gelen olaylar nedeniyle, planlanan eylemden
vazgeçildi. Bu durum, sendika kadroları arasında yoğun tartışmalara neden oldu.
Eylemin, Gazi olaylarını protestosunu da içerecek biçimde gerçekleşmesini
isteyenlere karşı sendika yöneticilerinin bir bölümüyle özellikle taşradaki kamu
çalışanlarının istekleri doğrultusunda eylem ertelendi. Sonrasında öngörülen tarihlerde de
sendikalardaki ön hazırlıkların yetersizliği nedeniyle eylem yapılamadı.
İç
tartışmalar ve "kadroların sendika yöneticilerine küskünlüğü"
giderilmeden kararlaştırılan ve bir anlamda bu sorunların aşılmasına da katkı
sağlayacağı düşünülen 20 Nisan iş bırakma eylemi, 20 Aralık 1994
eylemine kıyasla oldukça sönük geçti., ,
1995 î Mayıs kutlamalarında yine örgütlü
güçleriyle alanlara çıkan kamu çalışanları, l Mayıs'a sahip çıkan önemli bir
güç olduklarını yeniden gösterdiler.
Tüm Haber-Sen yöneticilerinin sürgün
edilmesini protesto ettikleri gerekçesiyle Bursa'da 740 PTT çalışanı hakkında
açılan mahkemenin ilk duruşması, kamu çalışanlarının gösterisine dönüştü, l
Haziran 1995 tarihinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun Tüm
Haber-Sen'i kapatma kararını onaylaması, kamu çalışanları tarafından
tepkiyle karşılandı ve kararın siyasi bir tavır olduğu açıklandı. Yargıtay kararının
emsal alınarak sendikaların kapatılabileceği olası durumuna karşı kamu çalışanları
sendikaları "varolma veya yokolma" mücadelesi vereceklerini ilan ettiler.
13. 17-18
Haziran Eylemi ve Tartışmalı Sonuçlar
Baskı ve sürgünlerin durdurulması, siyasi
iktidarın yargı üzerindeki baskıların kalkması, meclise sunulan grev
ve toplu sözleşme hakkı içermeyen anayasa değişikliği maddesinin geri
alınması ve grevli-toplu sözleşmeli sendika hakkının anayasal güvenceye
kavuşturulması taleplerinin ön plana çıkarıldığı eylem programı
açıklandı.
Eylem programına göre her ilde bazı
etkinlikler gerçekleştirilirken oturma eylemini sendika başkanları
15-16 Haziran günleri Ankara Güven Park'ta başlatacak, 17 Haziran'da
diğer illerden gelen kamu çalışanlarıyla birlikte iki gün Kızılay Meydanı'nda
oturma eylemi devam edecek, sonuç alınmadığı durumda 19 Haziran'dan itibaren iş
bırakılacaktı. 15-16 Haziran 1970 işçi direnişi, eylem tarihinin belirlenmesinde
esas alınmıştı.
Eylem planlandığı gibi yürütülürken özellikle
medyada adeta sansüre uğradı. Hükümet, eylemi yasadışı olarak ilan etmekten öte neredeyse tepki
vermedi. Bunun üzerine gerek eylem alanında,
gerekse sendika yönetimleri arasında durum değerlendirmesi tartışmaları yaşandı. Eyleme katılan kamu çatışanlarının
bir bölümü medyanın ve hükümetin
eyleme karşı bilinçli olarak duyarsız davrandığını,
taleplerinin
karşılanması için oturma eyleminin 19 Haziran Pazartesi günü de devam ettirilmesi gerektiğini önerirken, bir
bolümü ise eylemin planlandığı gibi yürütülmesini, dolayısıyla Pazar günü
oturma eyleminin sona erdirilmesini ve iş bırakma eyleminin gerçekleştirilmesini düşünüyorlardı. Tartışmaların
sonunda sendika genel başkanlarının
oy çokluğu ile varmış oldukları karar gereği eylem 18 Haziran Pazar günü sona
erdirildi, eylemin Pazartesi devamından yana olan kamu çalışanları
sendikal mücadeleye başladıkları tarihten beri ilk defa sendika yöneticilerine sert cisimler fırlatarak tepkilerini
ortaya koydular.
Eylemin "somut kazanım" sağlanmadan
bitirilmesi kamu çalışanları arasında moral bozukluğu yarattı. Bazı
sendika yöneticilerinin gözaltına alınmasına duyulan tepki ve hükümetin
duyarsızlığı özellikle DYP'nin sendikalarla ilgili Anayasa değişikliğine
ilişkin tavırlarına karşı oluşan kızgınlıklar eylemlerin bîr süre daha devam
etmesini sağladı. 21 Haziran'da yapılan iş bırakma eylemi özelikle BTS ve Tüm
Haber-Sen'in örgütlü olduğu işyerlerinde etkili oldu. 23 Haziran'da DYP il binaları
önünde oturma eylemleri gerçekleştirildi. 28 Haziran'da kamu çalışanları,
ağızlarını siyah kurdele ile bağlayarak alanlarda oturdular.
14. Yeniden Toparlanma Çabalan:
4 Ağustos 1995 tarihinde Türkiye genelinde
Tüm Haber-Sen'in kapatılmasını protesto etmek üzere kamu çalışanları
sendikaları valiliklere siyah çelenk bırakma eylemi yaptılar. Ankara'da
içişleri Bakanlığı'na siyah çelenk bırakma eylemi polis tarafından
engellendi.
Kamu çalışanlarına ek zam talebiyle birlikte
yeni bir eylem programı açıklandı. Ek zam talebinin yanısıra, Tüm Haber-Sen'in
kapatılma kararının kaldırılması, sürgün ve soruşturmaların durdurulması ve
grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakların verilmesi de talep edilmekteydi.
Eylemler, planlandığı üzere 5 Ekim'de ek zam
ve sürgünler için kitlesel basın açıklamalarıyla başladı. 6-7-8 Ekim günlerinde
Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Maliye Bakanlığı'na kitlesel telgraf çekme
eylemleri gerçekleştirildi. 17 Ekim 1995 tarihinde kamuoyunda fazlaca
yankı uyandırmayan iş bırakma eylemi yapıldı.
11-12 Kasım 1995 tarihinde konfederasyonlaşan
(KESK) kamu çalışanları sendikaları, Mart 1996'ya kadar herhangi önemli bir
etkinlik gerçekleştirmediler. Mart ayından başlamak üzere her sendikanın bağlı
bulunduğu işverenine topladığı imza ve dilekçelerle toplu sözleşme çağrısında
bulunması ardından plânlanan 18 Nisan 1996 iş bırakma eylemi
yeterince etkili olmadı.
Kamu çalışanları 1996 8 Mart etkinliklerinde
önceki yıllara kıyasla daha az katılım sağladılar. Ankara Valiliğinin,
Eğitim-Sen'in kapatılması talebiyle açılan dava öncesinde, Eğitim-Sen'in
önderlik ettiği eylemler, polisin saldırısıyla geniş yankı yarattı.
Güvenpark'ta çadır açarak oturmak isteyen öğretmenler polis tarafından coplandı.
Davanın görüleceği 13 Mart 1996 tarihinde Türkiye genelinden Ankara'ya
gelen on binlerce öğretmen, davanın düşmesini sağladı.
13 Temmuz 1996 tarihinde, Temmuz zamlarına
ilişkin olarak, Ankara Sakarya Caddesi'nde yapılan eyleme 2.500 kişi katıldı.
DYP-Refah Partisi koalisyon hükümetinin
zorunlu tasarruflara ilişkin yapmak istediği düzenlemeye karşı basın
açıklamaları ve "Ekonomik ve Demokratik Haklar" mitingleri
çeşitli illerde düzenlenmek istendi. Mitingler İzmir'de ve Diyarbakır'da
yasaklanırken DİSK'in de katılımı ile Ankara, İstanbul/Mersin, Antalya, Zonguldak ve
Trabzon'da gerçekleştirildi.
Eğitim-Sen'in 23 Kasım 1996 tarihinde
düzenlediği üyelerinin sürgün, soruşturma Ve görevden uzaklaştırılmalarına
karşı "Ankara Yürüyüşü" Kızılay Meydan’ında fiili
bir mitinge dönüştü. Milli Eğitim Bakanı'nın "gereğinin yapılacağı" taahhüdünü
vermesiyle eylem sona erdi.
Kamu çalışanları sendikaları, 1997 Bütçesine
karşı yapabilecekleri eylemleri tartışırken "Susurluk Kazası" olarak
anılan gelişmelerle açığa çıkan "Polis, mafya, siyaset ve aşiret"
ilişkileri, yapılacak eylemlerin biçim ve içeriğini etkiledi. KESK "Demokratik
Devlet, Halkçı Bütçe" adı altında "Ankara'ya Yürüyüş" kararı
aldı. Türk-İş'e bağlı bazı işçi sendikaları/meslek odaları, Halkevleri ve
Siyasi Partilerin katılımıyla 14 Aralık 1996'da gerçekleştirilen
eyleme yaklaşık 70 bin kişi katıldı. Kızılay Meydanı'nda yapılan
"miting*1 le eylem sona erdi.
Kamu çalışanları 5 Ocak 1997'de TÜRK-ÎŞ
tarafından düzenlenen "Temiz Toplum" mitingine Türkiye düzeyinde
katılımla destek verdiler. Ocak 1997'de silajhlı-silahsız, önemli-önemsiz kamu
çalışanı ayrımı yapılarak asker-polis ve diğer kamu çalışanlarına yapılan
farklı uygulamaya, Çalışma Bakanlığı'nın sendikal hak ve özgürlükleri yok
sayan "Kamu Görevlileri Sendikaları Kanun Taslağı" yasa taslağına karşı 24
Şubat-29 Mart tarihleri arasında Türkiye çapında yürütülen kampanyayla karşılık
verdiler. Türkiye çapında yürütülen kampanya illerin büyük bölümünde yeterince
hayata geçirilememesine rağmen, 22 Mart ve 29 Mart günleri il merkezlerindeki
sessiz yürüyüşler birçok ilde hayata geçirilmiş, kamuoyu oluşturulmuştur.
Nisan ayı içerisinde Demokrasi talebiyle
merkezi olarak Ankara'da yapılan "Çetelere Karşı Demokrasi İçin
Kızılay'dayız" mitinginde kamu çalışanları destek olmuşlardır.
Kamu çalışanları her işkollarında yaşanan
sürgün, özlük hakları, özelleştirmelere vb yönelik kesimsel
eylemlilikler içerisinde de bulunmuşlardır. Ancak kamu
çalışanlarının son bir yıllık süre içerisindeki eylem ve etkinliklerinin ilk
yıllarındaki dinamikliğinden oldukça uzak olduğu görülmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder