ADALET YÜRÜYÜŞÜ EN ÖNCE YANDAŞ MEDYAYI DEĞİŞTİRMEYE BAŞLADI... YA DA 2019 KORKUSU...

yandaş medya ile ilgili görsel sonucuAdalet Yürüyüşü önemli değişikliklerin başlangıcı olacak gibi... Öyle ki  görkemli bir mitingle taçlanan yürüyüşünün ardından yandaş basının bile CHP ve Kılıçdaroğlu konusundaki üslubunda önemli bir değişiklik olduğu hemen göze çarpıyor. Yandaş medyanın  tetikçilik rolüyle öne çıkan bir kaç kalemi dışta bırakılacak olursa özellikle yandaş medyanın "aklı" olan kalemlerde bu değişim şimdiden net olarak görülüyor. Eskinin alaycı, basit suçlamalarla dolu üslubu yerini Kılıçdaroğlu'nu 2019'a giden yolda ciddi bir siyasal özne olarak görmeye başlamaktan kaynaklı daha ağır ve temkinli bir üsluba bırakmış görünüyor.

Star'da Ahmet Taşgetiren " Yürüyüş: Kılıçdaroğlu'nun bagajları " başlıklı yazısında Adalet yürüyüşünün yarattığı bu değişimi ve ortaya çıkan yeni siyasal atmosferi vurguladıktan sonra, yine de Kılıçdaroğlu'nu tüm muhalefetin lideri olarak tanımlamak için vaktin henüz erken olduğunu söylüyor. Kılıçdaroğlu'nun amacının tüm muhalefet unsurlarını bir araya getirmek olduğunu ama bu amaca ulaşmakta önünde iki önemli bagaja sahip olduğunu belirten Taşgetiren, bu bagajları ise CHP içinde Kemal Alemdaroğlu gibi isimlerin varlık ve görünürlüklerini koruması ve güçlü bir slogan olan "Adalet" sloganın CHP'nin birleştirmeye çalıştığı bazı güçlerin bu platformda yer almasıyla inandırıcılık bakımından zayıflama olasılığı olarak tanımlıyor.

Sabahtan Mahmut Övür ise ", "CHP yürüyüşü ve yeni siyaset"başlıklı yazısında yürüyüşün Kılıçdaroğlu'nu muhalefetin lideri ve 2019'daki cumhurbaşkanı adayı olarak öne çıkardığını belirttikten sonra Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'ı alt etmesinin  yine de çok zor olduğunu belirtiyor. Övür'e göre Kılıçdaroğlu'nun handikapları arasında 15 Temmuz yerine ısrarla  20 Temmuz'u öne çıkarmasının milliyetçi/muhafazakar kesimde ters  ve kutuplaştırmayı artırıcı bir karşılık yaratması ve HDP sorunu var...

Fuat Uğur ise Türkiye Gazetesi'nde "Erdoğan ve AK Parti başkanlık sisteminin kurbanı mı olacak?" başlıklı yazısında AKP tabanındaki bu endişeyi dillendiriyor. Başkanlık sisteminin Erdoğan'ı iktidardan uzaklaştırma planının kolaylaşmasına hizmet edeceği gerekçesiyle referandumda "Hayır" oyu veren AKP'lilerin varlığına işaret eden Uğur, özellikle yüzde 60 civarı evet oyu beklenen referandumun kafa kafaya sonuçlanmasıyla, AKP içerisinde bir yenilgi havası oluşmasında da başkanlık sisteminin bu açıdan taşıdığı riskler olduğu saptamasını yapıyor. Muhalefetin "5 benzemez"i biraraya getirmesinin zorluğu fikrinin bir rahatlatıcı etmen olduğunu ama gerek referandum sonucunun gerekse referandumdan sonra yaşanan "Hayır Bloğu" oluşturma çabalarının bu rahatlığı da azalttığı değerlendirmesinde bulunuyor. Muhalefetçe dillendirilen rakamların abartılı olduğunu ama yine de Maltepe mitingine hatırı sayılır bir katılım olduğunu ve bu katılımın da muhalefet cephesinde  2019 ümitleri yeşerttiğini belirten Uğur, "CHP+HDP-PKK+FETÖ+MERAL AKŞENER PARTİSİ+SAADET PARTİSİ= Yüzde 50+1 olabilir umudu bu." değerlendirmesini yapmaktadır.

2019 seçimine ilişkin öngörünün  seçmenlerin  referandum ve yerel seçim davranışları üzerinden değil genel seçim davranışları üzerinden oluşturulması gerektiğini ilkinde seçmen davranışlarının çok daha gevşek olduğunu  belirten Uğur, yazısını AKP açısından rahatlatıcı bir öngörüyle bitiriyor. 2016 Kasım genel seçimlerinin rakamlarından hareket ederek öngörüde bulunan Uğur'a göre,

"Toplayalım, çıkaralım, doluya koyalım, boşa koyalım ve hesaplayalım.

Bu tablodan Muhalefetin istediği sonuç çıkar mı?

Erdoğan’ın karşısına misal İlhan Kesici’yi getirelim.

O olmadı mı? Öyleyse Meral Akşener nasıl?

Beğenmedinizse artık “Yürüyerek liderliğini kanıtladı” denilen Kemal Kılıçdaroğlu’na ne dersiniz?

Üzgünüm ama, zor dostum zor."

"Niye değerlendirmesine Haziran 2016 genel seçimlerini değil de Kasım 2016 genel seçimlerini esas aldığı?" sorusunun ise Uğur'un yazısında bir cevabı yok...

Dikkate değer yazılardan biri de Abdülkadir Selvi'nin Hürriyet'teki " Batı’yla ilişkilerde yeni strateji ihtiyacı" başlıklı yazısı AKP hükümetinin özellikle Batı ile giderek kötüleşen ilişkilerine ve  Almanya, Hollanda, Avusturya gibi ülkelerden ardı ardına gelen AKP'li bakanlara yönelik toplantı yasaklarına dikkat çeken Abdülkadir Selvi, Türkiye'nin bir kuşatma altında olduğunu ve bu kuşatmanın ana amacının Erdoğansız bir Türkiye olduğunu vurguluyor. Elbette Erdoğan'ı devrime amacına prim vermeyelim ama Batı ile bugünkü ilişkilerin sürdürülemez bir niteliğe sahip olduğunu da bilelim diiyen Selvi'nin konuyla ilgili cümleleri şu şekilde:

"Erdoğan da öyle seçildi. Erdoğan karşıtı tuzaklara düşmeden Batı ile ilişkilerimizi düzenlemeye ihtiyacımız var.

Unutmayalım, AB’ye tam üyelik sürecinin başlatıldığı 2004 tarihinden sonra Türkiye’nin ilgi odağı olduğu bir Avrupa vardı. Askeri vesayetin geriletilmesinde, 27 Nisan e-muhtırası ve AK Parti’yi kapatma davası sırasında bize güçlü bir şekilde destek vermişlerdi. Batı ile kavgalı olduğumuzda İslam dünyasını da kaybediyoruz. Onların ipleri bunların elinde. İşte Körfez sorunu.

Türkiye’de darbeler dahi Batı ile ilişkilerimizin en kötü olduğu dönemlerde yapılıyor. Neden? Çünkü Batı ile ters düşmenin maliyetini bu şekilde ödetiyorlar. ABD ile ilişkilerimiz iyi olsaydı, 15 Temmuz yaşanır mıydı? Bundan sonra yeni darbe tehditleri altında yaşamak istemiyorsak, Batı’yla ilişkilerimizi düzeltmeliyiz. Ya bir yol bulacağız ya yeni bir yol açacağız. Çünkü bu durum sürdürülebilir değil."

Hürriyet'ten Murat Yetkin, Sözcü'den Soner Yalçın, Cumhuriyet'ten Emre Kongar gibi yazarlar ise köşelerinde yürüyüşle ve Kılıçdaroğlu ile ilgili çok olumlu değerlendirmelere yer vermişler. Yetkin yürüyüşün en sert taleplerin bile barışçıl bir eylemle dile getirilmesinin mümkün  olduğuna ve halktan büyük sempati topladığına, Yalçın CHP'ye silik bir tavrın değil cesur bir tavrın yakıştığına ve sokak kararının çok önemli ve yol açıcı olduğuna özel vurgu yapıyorlar yazılarında.

Kongar'ın "Diren Kılıçdar!" başlıkla yazısı ise yürüyüş kararının arka planına ilişkin çarpıcı bir bilgi aktarmasından dolayı önemli.

Kongar, " Aslında, Berberoğlu’nun tutuklandığı haberi üzerine, aniden, kendiliğinden başlatılan bu yürüyüşün Kılıçdar’ın kafasında uzun zamandır, en azından geçen yılın Ekim ayından beri mayalanan muhalefet yöntemlerinden biri olduğunu kongar.org sitesinde dünkü yazımda belirttim.
Ben bunu daha o zaman 22 Ekim 2016 tarihinde yazdığım yazıda açıklamıştım. (Yazı için, kongar.org’da bu haftaki “Güncel” bölümüne bakınız. Orada alıntıladım.)
Bana kalırsa, yapılan haksızlık ve hukuksuzluklara karşı ortaya çıkan “
Yürüyüşün” gerekçesi olarak dile getirilen “Bıçak kemiğe dayandı” ifadesi, hem toplumsal tepkiyi, hem de muhalefet lideri olarak Kılıçdar’ın ruh halini yansıtıyordu"

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAPAZIN BAĞI: BİR CENNET PARÇASININ HİKAYESİ...

ANKARA’NIN İKİ YÜZYILANA DAMGA VURMUŞ BİR TARİHİ YAPIT: ABİDİNPAŞA KÖŞKÜ

şarap,kadın,şiir...-şiir-